Atatürkçü Düşünce Derneği; 7 Haziran 2015 Genel
Seçimleri ile ilgili olarak; 28 Mart 2015 tarihinde “Genel Merkez ve Şubeler Danışma Toplantısı”
düzenlemiş, daha önceki toplantılarda olduğu gibi, alışılmış, bilindik bir “Sonuç
Bildirisi” yayınlamıştır.
Öncelikle, toplantının yapılış şekli ve Sonuç
Bildirisinin nasıl hazırlandığı konusunda birkaç hatırlatma yapalım.
Üzülerek belirtmeliyim ki bu tür toplantılar
genellikle önceden yazılmış, amatör bir piyes ya da tiyatronun sahnelenmesinden
ibarettir.
Daha toplantı başlamadan divan başkanı ve yazmanların
kimlerden oluşacağı, toplantıda genel merkez adına kimlerin, hangi konuları
konuşacağı Genel Yürütme Kurulu, daha doğrusu Genel Başkan tarafından
belirlenir.
Divan Kurulu seçiminin/atanmasının ardından Çok önemli! İki konu Katılımcılara
onaylattırılır. Bunlardan ilki şube başkanlarının öyle olur olmaz!
Konuşmalarını, eleştirilerini önlemek için konuşma süresi genellikle 5 dakika
ile sınırlandırılır. Düşünün KARS – VAN ya da Edirne’den birkaç sayfa ön hazırlık
yaparak gelmiş Şube Başkanımız söz verilirse kürsüye çıkar. Daha selam faslı
bitmeden; Divan başkanı uyarır. “…. Toparlar mısınız, (…) dakikanız kaldı” Ne yapsın? Neredeyse 24 saat yol gelmiş, onca
masraf etmiş. Hazırladığı notların başından- ortasından –sonundan kendince
önemli cümleleri okumaya çalışır. Yine divan başkanı “lütfen tamamlayın,
süreniz bitti!” uyarıları, salondan ise “biraz
saygılı ol- in aşağıya- başkalarının hakkını gasp ediyorsun” sataşmaları
arasında, başkanımız konuşmasını tamamlar. Söylediklerinden kendisinin bir şey
anlamamış olması bir yana salondan dinleyen de olmamıştır zaten..
Katılımcılara onaylattırılan ikinci konu ise, kimler
olacağı önceden belirlenmiş “Sonuç Bildirisi Hazırlama Komisyonu”
dur. Bu arkadaşlarımız daha toplantıya gelmeden
biliyorlardır görevlerini. Kaza ile de olsa aralarına önerilip seçilen bir kişi
olsa da sonuç değişmez.
Sonuç Bildirisi Hazırlama Komisyonu’na seçilenler/atananlar,
genellikle genel başkanının uzun, içeriksiz konuşmasının ardından, Şube
başkanlarını dinleme gereği bile duymadan, bildiriyi hazırlamak için ayrılırlar
salondan.
Sonuç bildirisinin içeriği belli olmuştur. Daha önceki
Sonuç bildirilerindeki genel durum tespiti ve Genel başkanın konuşmasının
özeti. Bu tespite katılmayan arkadaşlarımız olursa “http://add.org.tr/ataturkcu-dusunce-dernegi-genel-secimlerde-ne-yapacak/”
bağlantısında yayına konan Tansel Çölaşan’ın konuşmasını ve “http://add.org.tr/ataturkcu-dusunce-derneginden-kamuoyuna/”
bağlantısında yayınlanan “Sonuç Bildirisi’ni izleyip okumalarını öneririm.
Bu tabloda, Anadolu da kelle koltukta “Kemalizm” savaşımı veren Şube
başkanlarının, eski deyimle bir “dahli” söz konusu olmadığı için,
bundan sonra yazıp söyleyeceklerimizin, eleştirilerimizin onlara yönelik
olmadığının bilinmesini isterim.
Toplantının düzenlenme amacı “7 Haziran 2015 Genel Seçimleri”
olduğuna göre, sonuç bildirisinde; yaklaşan genel seçimlerde ADD nasıl bir
duruş, eylem, sergileyeceğini, bu seçimlerde Atatürkçülerin istemlerini,
amaçlarını hangi yol ve yöntemle dile getireceklerini öğrenebiliriz.
Bildiride bu konu aynen şöyle dile getirilmiş.
“Bu bilinçle; öncelikle tüm yurttaşlarımızı oy
kullanmaya, geçersiz oy vermemeye, sandıklarda gözlemci ya da müşahit olarak
görev almaya, oy verme işlemi bittiğinde de sandıkları terk etmemeye, sahip
çıkmaya davet ediyoruz.”
…….
“7. BU NEDENLE ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ OLARAK;
milletin birliğinden, vatanın bütünlüğünden yana olan tüm cumhuriyetçi
güçlerin, 7 Haziran genel seçimlerinde aralarındaki her türlü önyargı ve
ayrılıkları bir yana bırakarak, ülkemizi kaosa götürecek olan gerici – bölücü
ittifaka karşı güç birliği oluşturmaları “İTTİFAK” yapmalarını bir zorunluluk
olarak görmekteyiz.
Bu aşamada elini taşın altına sokmayanlar, Lozan
yerine Sevr’e giden yolun taşlarını döşemeye hizmet edenler, seçim sonrası
süreçte doğacak olumsuzların da sorumlusu olacaklardır.
|
UYARIYORUZ. BİZ BU İTTİFAK İÇİN VARIZ. SİZ DE VAR
MISINIZ?”
|
“ SEÇİM – SANDIK- OY”
Bildirinin birinci Maddesinde . “Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin en kritik günlerinden geçmektedir. Gelinen noktada ulusun
birliği, vatanın bütünlüğü tehlikededir” tespiti yapılmış.
Peki, bizimde yürekten
katıldığımız bu “TEHLİKE” karşısında Atatürkçü Düşünce Derneğinin çözüm önerisi
nedir? “SEÇİM – SANDIK- OY”
Öncelikle belirtelim “ulusun birliğini, vatanın bütünlüğünü” tehlikeye sokan
temel etken, Türkiye’nin 1939’dan bu yana imzaladığı, başta Truman doktrini,
Marshall planı, Fulbright antlaşmaları, NATO, batıya bağlanmanın yeni bir
aşaması olan Avrupa Birliği olmak üzere çok sayıda uluslararası ve ikili
anlaşmalarla ülkemize egemen olan emperyalizmin varlığıdır.
Bu anlaşmalarla Türkiye bağımsız karar alma, ülkesini
yönetme yetisini önemli oranda yitirdi ve egemenlik haklarını dışarıyla
paylaşır duruma geldi. Bağımsızlığımızın, ulusal egemenliğimizin karargâhı
olan Milli Meclis işlevsizleştirilmiş, düzenin karargâhına dönüşmüştür.
İşte emperyalizm ülkemiz
üzerinde yeniden ele geçirdiği egemenliğini sürdürebilmek, pekiştirebilmek
amacıyla 1946’dan beri çoğulcu demokrasi adı altında “SEÇİM – SANDIK- OY” sarmalında halkımızı aldatıp, kandırmaktadır.
Elbette Demokrasilerde seçimler önemlidir. Ama demokrasi
sadece TAM BAĞIMSIZ ülkelerde olur. Bağımsızlığını kaybetmiş, ekonomisi,
siyaseti, kültürü, televizyonları, gazeteleri okulları emperyalizmin eline
geçmiş ülkelerde DEMOKRASİ olmaz. Bağımsızlığını ve egemenliğini büyük oranda
yitirmiş ülkelerde seçimler, sisteme meşruluk sağlamayı amaçlayan bir riyakârlık,
ikiyüzlülük içerir. Kapitalizmin düşünce özgürlüğünden seyahat
özgürlüğüne basın özgürlüğüne kadar tüm özgürlüklerinin taşıdığı aldatmaca,
seçme seçilme hakkında da vardır.
1946'dan bu yana Kemalist Türk devrimine düşman
olanlar, Kemalizm’le hesaplaşmak için fırsat kollayanlar, CHP dâhil siyasi
partilerin içine girerek ya da kendi partilerini kurarak kendilerini
meşrulaştırmışlardır.
Batıya karşı ölüm kalım
mücadelesi vererek bağımsızlığını kazanmış olan Türk halkına Kemalist düşün
sistemi ve İlerici hareketler Batıcı olarak sunuldukça halk gericiliğin pençesine
düştü. Atatürk’ün partisine büyük oranda
sızmayı başaran Masonik, Misyoner laikçiler, Atatürkçülüğü Batı ile daha fazla
bütünleşmek olarak dillendirip, uyguladıkça halkla Kemalist, ilerici güçlerin
arası daha da açıldı. Kemalist,
cumhuriyetçi, halkçı devrimci ittifak bu yöntemle parçalandı.
Diğer yandan, çok partili
siteme geçildiği 1946'dan bu yana, Türk halkının seçimlerde kendi özgür
iradesini sandığa yansıtmasına izin verilmemiştir. Ayrıcalıksız her seçimde halkın yüzde 95’ini
oluşturan işçi, köylü, emeği ile geçinen, üretenlerin önüne bir tehdit,
tehlike üretilerek konulmuştur.
Sonrada “şu olağanüstü dönem
de geçsin” denilerek,
biri diğerinden farksız seçeneklerden biri “ulusal iradeye ipotek konularak” seçtirilmiştir/seçilmiştir.
Böylece
küresel çetenin ve Sistemin
kolayca kontrol edebileceği “zararsız oyuncaklar” geniş halk yığınlarının gerçeği görmelerini
perdeleyerek iktidar olmuşlardır. Bu “zararsız oyuncakların” toplumsal yapıda
çürüme, yılgınlık ve üretmesi kaçınılmazdır.
Kemalistler; tümüyle egemen
emperyalist-kapitalist sisteme eklemlenmiş siyasal partilerden, yani “zararsız
oyuncaklar”dan İşbirlikçi bir “ilericilik” ile işbirlikçi bir “gericilik”
arasında bir ikilemden birini kabul edemezler. Kemalist olmak her iki
seçeneği kökten reddetmektir!
Çünkü Kemalistler, Atatürkçülüğü “işbirlikçi ilericilerden” değil,
Mustafa Kemal Atatürk’ten öğrenmişlerdir.
Milli Mücadelenin önderi
kurtuluşu “ya işgal ya padişah” ikileminden birinin tarafında yer
alarak “mandacı” bir siyasetle
mi kurtarmıştır bu ülkeyi?
Atatürkçülük her koşulda
emperyalizmin, işbirlikçiliğin, karşısında olmaktır. Bu nedenle emperyalistlerin
ve işbirlikçilerinin emellerini ve eylemlerini meşrulaştırarak, rejiminin
meşruiyet peçesi olan sandığı kutsayarak, tümüyle tükenmiş,
çaresizlik çırpınışları içinde olan işbirlikçi politikalara “yaşama
dönme öpücüğü” vererek "Emperyalist
tezgâhları meşrulaştırma" amaçlı girişimlere şiddetle karşı
çıkmaktır Atatürkçülük.
Atatürkçü
Düşünce Derneğinin işbirlikçi politikalara “yaşama
dönme öpücüğü” veren bir yapılanmaya dönüşmüş olması bir tesadüf
ya da yanılgı değildir. ADD Emperyalizm adına misyonerlik yapan, devşirilmiş,
mandacılar tarafından ele geçirilmiş olduğu için, “Yurt sorunlarına duyarlı, vatan
savunmasında cephede. Tam bağımsız Türkiye savunucusu...” olmaktan,
yani kuruluş amaçlarından, mason localarının katkı ve desteğini alanlar
tarafından bilinçli bir operasyonla uzaklaştırılmıştır. Daha değişik bir
söylemle ADD Masonlarca teslim alınmıştır.
Bu nedenle Atatürkçü Düşünce Derneğinin “Genel
Merkez ve Şubeler Danışma Toplantısı” sonuç bildirisi; KEMALİZM’İN
DEĞİL "TANZİMAT İLERİCİLİĞİ”NİN
BİLDİRİSİDİR. “İŞBİRLİKÇİ GERİCİLİĞE VE BÖLÜCÜLÜĞE” karşı “İŞBİRLİKÇİ- MANDACI-TANZİMAT İLERİCİLİĞİ”
İLE İTTİFAK ÖNERİSİDİR.
Böylesi bir çağrının Atatürkçü
Düşünce Derneği tarafından değil, antiemperyalizmi,
Tam bağımsızlığı, Ulusal Egemenliği, Kemalizm’i dillerinden ve kitaplarından
silmiş, devrimden ve Kemalizm’den umudunu kesmiş bir yapılanma tarafından
yapılmış olması bizi şaşırtmazdı.
Çünkü Atatürkçülük, Emperyalist tezgâhları
meşrulaştırmanın aracı olan işbirlikçi ilericiliğin siyaseten tıkanmışlığının çözümüne destek vermek değil, Kemalist devrim bayrağını açmak, Tam
Bağımsızlık, emek ve demokrasi kavgasını büyütmektir.
Çünkü Atatürkçülük bir TANZİM
çabası değil DEVRİMCİLİKTİR. Atatürkçülük bir anayasacılık ve “hürriyetçilik”
hülyası değil milli egemenlik ve halkçılık davasıdır. Devrim yapıp vatanı kurtarmanın
adıdır.
Kemalistler
için sorunun çözümü ”Graham Fullerler’in önermeleri
değil, Mustafa Kemal'in Erzurum'da 5 Temmuz 1919 günü arkadaşlarına
önerdiği ve en başta da kendisinin bağlı kaldığı yoldur:
"Açıkça
ortaya çıkmak, ulusun hakları adına yüksek sesle bağırmak ve bütün ulusun bu
sese katılmasını sağlamak gerekir." 07.04.2015 Isparta
Mahmut
ÖZYÜREK