Irak’a
karşı çok önceden tasarlanmış saldırının arifesinde, ABD Başkanı George W. Bush
haince bir yalan uydurdu, “Saddam’ın elinde kitlesel imha silahları var!’
korkusunu dünya halklarının yüreklerine soktu.
ABD
yönetiminin akıl almaz baskılarına karşın, Birleşmiş Milletlerin Irak’a
gönderdiği silah başdenetçileri işlerini kaybetme pahasına dürüst davrandılar,
‘Irakta kitlesel imha silahı yok!’ diye raporlar yazdılar.
Yalanının
tutmadığını gören George W. Bush hemen kıvırttı, ‘Irak’ta rejim değişikliği’
dünya barışı için gereklidir palavrasını uydurdu ve ABD ordusuna saldırı emrini
verdi.
Yanına
İngilizleri, Polonyalıları, Avustralyalıları ve Peşmergeleri de alarak 265 bin
kişilik askeri güce erişen ABD ordusu, Mart 2003’te Irak’a girdi, 20 Mart’ta
Bağdat düştü.
Yönetiminde
Siyonistlerin egemen olduğu PENTAGON, yani ABD Genelkurmayı, Irak’a saldırırken
775 gazeteciyi de beraberinde götürdü. Ancak bu gazeteci, yazar, çizer,
fotoğrafçı ve editöre yola çıkmadan önce bir kontrat imzalattı:
“Pentagon’un
görmediği, onaylamadığı hiçbir haber ya da fotoğrafı hiçbir yere
göndermeyeceğime, yayınlamayacağıma ve Pentagon’dan izin almadan hiçbir haber
yapmayacağıma söz veririm.”
Pentagon’la
anlaşan bu 775 gazeteciye ‘Embedded’ gazeteciler adı verildi.
‘Embedded’
İngilizce bir sözcük, anlamı, bir şeyin içine girip yerleşmiş.
775
gazeteci, Pentagon’un içine girmiş, bu kurumla bütünleşmiş, özleşmişti.
Bir
avuç dürüst yazar bu ahlâksızlığa karşı çıktı, ‘embedded’ sözcüğü üzerinde
oynayarak, bu gazetecilere ‘embedded’ değil, ‘inbedded’ demek yakışır dedi!
‘İnbedded’
sözcüğünün anlamı şu: ‘yatağa girmiş’
Açıkça
anlaşılıyordu, 20 Mart 2003 günü ABD ordusuyla Bağdat’a giren 775 gazeteci,
aslında, Pentagon’un ‘Yatağa attığı gazetecilerdi’.
Gönüllüyüm,
imza bile veriyorum, beni yatağa atın, diyen gazetecilere, özgür gazeteciler
diyebilir misiniz? Gazetecilerin yatağa atıldığı bir ülkede basın özgürlüğünden
söz edebilir misiniz?
İşte
bugün, 19 Mart 2011, ABD yanına İngiltere, Fransa ve İtalya’yı alarak Libya’ya
saldırdı. Libya saldırısıyla ilgili haberleri tüm dünyaya, başlıca iki medya
grubu veriyor, ikisi de Siyonistlerin: Reuters ve Associated Press.
Açın
bizim gazeteleri, tüm Libya haberlerinin kaynağı olarak bu isimleri
göreceksiniz.
Bu
iki medya grubu, yatağa attığı gazetecilerle Libya haberlerini yapıp
yayınlıyor…
Yatağa
atılan gazeteciler ABD’de var da, Türkiye’de yok mu?
Hiç
olmaz mı?
Türkiye’de
en az 2000 gazeteci, yazar, çizer, editör, genel yayın yönetmeni ve televizyon
programcısı, AB’den hibe aldılar.
Ben
bunlara, AB’nin hibe vererek iğfal ettiği gazeteciler, adını verdim, yeni çıkan
kitabım “İĞFAL”de bunları ayrıntılı olarak anlattım.
İşte
bu, AB hibeleriyle iğfal edilmiş gazetecilerden biri, Mehmet Altan, 19 Mart
2011 tarihli Star gazetesindeki köşesinde, “Çanakkale Savaşı gerekli miydi?”
başlıklı yazısında şöyle dedi:
“Ve
dün biz bundan doksan altı yıl önce kendi kendimize yarattığımız ve o dönemin
en parlak insanlarını yok ettiğimiz ‘Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünü idrak
eyledik…”
Tüm
İngiliz tarih kitapları, Çanakkale saldırısının tasarımcısı ve Majesteleri
Kraliçe’nin onaylamasıyla uygulayıcısının, görkemli Britanya İmparatorluğu’nun
kibirli Bahriye Bakanı Winston Churchill olduğunu yazıyor, ateşli geçen savaş
kabinesinin toplantı tutanakları devletin resmi belgeleri arasında duruyor.
Ama
Mehmet Altan, Çanakkale Savaşını kendi kendimize yarattığımızı yazıyor!
Sakın
ola Mehmet Altan’a; namussuz, şerefsiz, alçak, yalancı, sahtekâr gibi
sözcüklerle yüklenmeye kalkışmayınız! Bu hem doğru olmaz hem de gerçeği
görmenizi perdeler.
Gerçek
şu: Mehmet Altan, görev adamıdır. Nasıl Pentagon’un yatağa attığı gazeteciler
görev yapmışlarsa, AB hibeleriyle iğfal edilmiş Mehmet Altan da şimdi kendisine
verilen, Türk tarihini çarpıtmak ve Mustafa Kemal Atatürk’ü değersizleştirmek
görevini yerine getirmektedir.
Yine
aynı yazıda, AB’nin iğfal ettiği Mehmet Altan şunu söylüyor:
“Zaten
Çanakkale savaşlarında komutan Alman Liman von Sanders, yardımcıları Vehip
Paşa, Cevat Paşa, Esat Paşa’lardı… Miralay Mustafa Kemal Bey, komuta
kademesinde ancak 34. sıradaydı…”
Çanakkale
Savaşının tasarımcısı görkemli Britanya İmparatorluğu’nun kibirli Bahriye
Bakanı Winston Churchill, tam 21 yerinde Mustafa Kemal’den söz ettiği, toplam
1668 sayfalık üç cilt, “The Great War” adlı kitabının 659. sayfasında şöyle
yazıyor:
“At
the head of the 19th. Division there stood in this strange story, a Man of
Destiny, Mustapha Kemal Bey”
Türkçesi:
“Bu
garip öyküde, 19. Tümenin başında, Geleceği Yazan Adam, Mustafa Kemal Bey
bulunuyordu”
Churchill’in
toplam 1668 sayfalık üç cilt “Büyük Savaş” kitabında Alman General Liman von
Sanders’in adı sadece 6 kez geçiyor, komuta kademesinde Mustafa Kemal’den çok
üstlerde bulunan Vehip Paşa, Cevat Paşa ve Esat Paşa’ların esamisi bile
okunmuyor!
Hiç
komuta kademesinde 34. sırada bulunan bir subay, Tümen komutanı olur mu?
Peki,
Churchill, sözü edilecek 33 komutan varken neden tutmuş da 34. sıradaki Mustafa
Kemal’i öne çıkarmış? Hem de o çok kibirli Churchill’in Mustafa Kemal’i
tanımlarken kullandığı deyime bir bakar mısınız: Man of Destiny, Geleceği Yazan
Adam!
Biliyorum,
komik olacak ama sorayım.
Siz
Çanakkale Savaşının tasarımcısı, görkemli Britanya İmparatorluğu’nun Bahriye
Bakanı Winston Churchill’in kendi yazdığı tarih kitabındaki sözlerine mi
inanacaksınız, yoksa AB’nin iğfal ettiği Mehmet Altan’a mı?
Yatağa
atılmış gazetecilere de asla inanmayız, AB hibeleriyle iğfal edilmiş
gazetecilere de!
Bu
gerçeği bıkmadan, usanmadan ve yılmadan halkımıza duyurmak, anlatmak birinci
derecede görevimizdir.
Yılmaz
Dikbaş 19 Mart 2011
dikbas@...
www.kalinka.com.tr
www.dikbas.tv