Ergenekon
davası sanıkları, bu davanın temelde PKK’yı siyasallaştırıp terörist Öcalan’ı
bir siyasi aktör haline getirmenin manivelası olduğunu farkettiklerinde sene
2008′di…
Birinci
Ergenekon davasının duruşmaları o yıllarda “üst düzey gazeteci ve
entellektüelerimiz” tarafında yakından takip edilmiyor; AKP ve CİA medyası
yargısız infazlarla yetinirken; sözümona “ulusal” medya ise “Mahkemenin
kararını bekleyelim, hukuka güvenelim, hukuk her şeyi çözer” saflığı-korkaklığı
içinde işi götürmeye çalışıyordu.
Ergenekon
sanıklarının “Duruşmalar TRT’den canlı yayınlansın” feryatları duymazdan
gelindi. Düşünün, güya “derin devletin karanlık yüzünü” ortaya çıkarmaya
çalışanlar böyle bir şeffaflıktan korkup kaçarken; darbeler yaptıkları,
cinayetler işledikleri öne sürülen insanlar Türk Milleti’nin önünde yargılanmak
istiyordu…
Dediğimiz
gibi Ergenekon sanıkları, PKK ile Ergenekon’u aynı sepetin içine koyup tarihin
çöplüğüne atma ve bunu yaparken de Türk Milleti’ni “katliamcı” diye damgalama
planına uyandıklarında 2008 yılının kış ayları içerisindeydik…
Duruşmalardan
birinde sanıklardan biri-yanılmıyorsam Semih Tufan Gülaltay’dı-bu gidişatı
gündeme getirdi ve “Eğer bizi İmralı canisi ile birlikte buradan çıkarmak gibi
bir niyetiniz varsa, biliniz ki bunu kabul etmeyeceğim, ben ömür boyu hapiste
kalmaya razıyım” dedi. Gülaltay’ın bu çıkışına birbirini tanıyan tanımayan,
sağcısı-solcusu diğer sanıklar da hep bir ağızdan “Biz de!” diye karşılık
verdiler.
Bu
konu duruşmalarda daha sonra başka sanıklar tarafından da gündeme getirildi,
tutanaklara geçmesi sağlandi, Bu hain plan Türk Milleti’nin hafızasına
kazındı..
Bu
gelişmler olurken, kendisine derdini anlatacağı bir mecra arayan ulusalcı
kesim, Odatv adlı bir internet sitesi ile tanıştı. Çok kişi tarafından ziyaret
edilen bu raytingi yüksek site doğal olarak sesini duyurmak isteyenlerin umudu
oldu. Kim oldukları, ne amaçla ortaya çıktıkları, geçmişleri fazla
sorgulanmadı. “Yazılamayanları yazan haber sitesi” şiarı ile ulusalcı kesimin
teveccühüne mazhar oldular.
“Yazılamayanları
yazan site” iddiası çoğu zaman içi boş başlıklarla, tıklatma numaralarıyla,
basın sosyetesinin kendi içindeki karşılıklı pohpohlama ve denge oyunlarıyla
dolduruluyordu ama olsun, kendisine mecra arayan ulusalcı kesimin gazı internet
üzerinden bir güzel alınmaktaydı.
Ergenekon
davasında yukarıda anlattığımız gelişmeler olurken bu site, “Zekeriya Öz neyi
bıraktı?” şeklinde sansasyonel haberlere imza atmakla meşgûldü(!)
Haberi
tıklıyorsunuz: “Zekeriya Öz bıyık bıraktı!”
Okuyucuyu
luna park müşterisi gibi gören Ufuk Güldemir zihniyetiydi bu..
……..
O
günlerden bu günlere gelindi…
Ergenekon’u
PKK ile birlikte tarihin çöplüğüne gönderip gerçek Gladyo’yu aklama planı,
sanıkların feryatlarına rağmen tıkır tıkır işledi. Bugün Hatip Dicle ile
Mustafa Balbay’ın adını birlikte anıyoruz. PKK’nın desteklediği bağımsız
adayları Meclis’e sokmama çabası, bazı ulusalcıları yanılttığı gibi “terör
örgütünü Meclis’e sokmama” tavrı değil, ulusalcı aydınlarla PKK’lıları aynı
kader çizgisinde buluşturma planıdır. Artık Mustafa Balbay’ı savunurken, Hatip
Dicle’yi de savunmak zorunda kalıyoruz..
……
“Kuvva-i
Milliye” dernekleri adı altında yurdun dört bir yanında pıtırak otu gibi
dernekler kurulmaya başlandığında “Atatürkçüler örgütleniyor” zannedenler, ilk
Ergenekon davası açılınca bu derneklerin ne işe yaradığını anladılar. Bütün
kriminal tipler bu derneklere doldurulmuş, dernek kurulur kurulmaz telefon
dinlemeleri başlatılmış ve bu çarpıp oluşumlar Ergenekon davalarına müthiş
malzemeler vermişti..
Bir
milyon kişiyi örgütleme faaliyeti başlatan ve milyonlarca yurtsever vatandaşın
katıldığı Cumhuriyet mitinglerinin örgütlenmesinde önemli katkıları olan Tuncay
Özkan da 2008 Eylül’ünde tutuklandığında, öncülüğünü yaptığı kitle
hareketlerine nasıl sızıldığını ve buralarda sonradan açılacak Ergenekon
davalarına nasıl malzemeler üretildiğini gördü…
Açık
İstihbarat olarak Odatv’nin misyonunu anladığımızda bu sitenin kimi
takipçileri, hatta yakın arkadaşlarımız bile işi “kişisel çekişme” olarak,
“Açık İstihbarat odatv’yi kıskanıyor, okuyucularını kendine çekmek istiyor”
şeklinde algıladılar. Bu yetersiz bakış açısının gidişatı kavrayamayan bazı
Odatv yandaşları tarafından halen sürdürüldüğüne tanık oluyoruz.
Oysa
bedelini halen ödemekte olduğumuz tecrübelerimiz bize, birilerinin ulusalcı
kesimi kobay faresi haline getirmeye çalıştığını gösteriyordu. Bu kesimde var
olan örgütsüzlük ve bir araya gelme ihtiyacı küresel toplum mühendislerinin
işini kolaylaştırıyordu.
Liderlik
yapma, kitleleri manipüle etme, para kazanma hırssı olanlar da aynı şekilde bu
kolaylığı altın tepside sunuyorlardı…
Mesele
tabii ki örgütlenmekten vazgeçme değildi, ancak milletimizi bu tür tuzaklara
karşı uyarmak da bizim görevimizdi.
Soner
Yalçın ve arkadaşları, solun “bir dergi etafında örgütlenelim” kanadından gelme
insanlar. Bir yayın kuruluşunda kalem oynatan “öncü kadroların” kitleleri
istedikleri gibi evirip çevirebileceğine inanmışlar. Hayatta başka yol ve
yöntem bilmediklerinden de bu şekil bir toplum mühendisliğini oyun haline
getirmişler. Böyle bir oyundan hem zevk alıyorlar, hem para kazanıyorlar, hem
de kendilerini “öncü” gibi hissediyorlar. Gerçeklerden ne kadar kopuk,
toplumdan ne kadar uzak olduklarının farkında değiller. Farkında oldukları tek
bir şey var, bu toplumun amigolar etrafında toplanmayı, istismar ve manipüle
edilmeyi, masallar ve kahramanlık destanları ile avunmayı, çok sevmesi…
“Odatv
yazdı, dünya durdu” gibi başlıklar, “Karl Marks Tayyip Erdoğan’a ne demezdi?”
türünden saçmalıklar bu zihniyetin ürünüydü. “Şöyle bir başlık atalım, kitleyi
istediğimiz kıvama getiririz” uyanıklığıydı…
Soner
Yalçın’ın sözümona bir muhalif televizyon kanalı kurma planları yaparken
kendisine “beyin takımı” olarak Hakan Aygün, Oray Eğin, Murat Ongun gibi
halktan (hatta bugün Öcalan’ı savunmak adına pek sahiplendiği sol gelenekten
de) tamamen kopuk figürleri seçmesi de bu zihniyetin ürünüydü.
Ekipçilik,
komitacılık, masa başı planlarla toplumun yönetilip yönlendirileceğini
zannetme, “öncü kadro” takıntısı….
Skandalın
üstüne tüy diken son yazısında, Öcalan’ın “doğal liderliğini” hazin bir şekilde
savunmaya çalışırken Şefik Hüsnü’lerden, Hikmet Kıvılcımlı’lardan bahsetmesi de
yine aynı fantazi dünyasının yansımalarından başka bir şey değil.
Odatv,
gelinen noktada kimbilir hangi toplum mühendisliğinin tuzağına düşerek kendisine
telafi edilmesi çok zor bir zarar verdi.. Terörst Öcalan’ı “sosyalist solun
doğal lideri” ilan ettikten sonra, okuyuculardan gelen büyük tepkiler üzerine
bunun bir “olgu” olduğu gevelendi. Bakıldı ki okuyucu bunu da yemiyor, Öcalan’ı
meşrulaştırma faaliyetinde alınan rol açıkça savunulmaya başlandı.
Aslında
herşey ortada.. O meş’um yazıyı kimin yazdığının bu saatten sonra önemi yok.
Odatv, bilemediğimiz bir hesabın-hesaplaşamanın sonucunda “toplumu Öcalan’a
alıştırma” projesinin bir unsuru olmaya karar verdi.
O
kararda artık saçını rüzgara doğru savuraraktan bize bir halk bilgesi gibi
destanlar, meseller, yermeler ve güzellemeler anlatan; ufka dikilmiş kartal
bakışlı fotografların altında sanrılar nehrinden konuşur gibi yazan ve de
kendisine meftun eden-kendisine meftun olan…Ve en çok da meftun olunmayı seven
Nihat Genç’in bile imzası var…
Soner
Yalçın’ın “Odatv’de kimler yazıyor” adlı son çırpınışı, takkenin düşüp kelin
göründüğü son sahnedir.
“Mapusane
damı romantizmi” yaparak, kendisini Nazım Hikmet’lerle, Uğur Mumcu’larla
kıyaslayarak içine düştüğü utanç kuyusunun duvarlarını biraz daha
sağlamlaştırıyor.
“Doğallık”
ve “Öcalan” gibi yanyana gelmesi imkansız iki kavramdan ortaya zehirli bir aş
çıkarmaya çalışıyor. Bu zehiri yemeyenleri de kavrayışsızlıkla, korkaklıkla
itham ediyor..
Terörist
Öcalan tepeden tırnağa bir gladyo imalatıdır Soner Yalçın; yazdığın kitaplara
bakılırsa bunu en iyi senin bilmen gerekir. Kavanozda döllenip büyütülmüş bir
deney faresi ne kadar doğalsa, Öcalan da o kadar “doğal liderdir”…Bize
yeryüzünde bir tane doğal lider göster ki eli onbinlerce sivil ve asker masumun
kanıyla kirlenmiş olsun.
Bize
bir tane “doğal lider” göster ki bütün emperyalist devletlerin karanlık
istihbarat örgütleri tarafından tepe tepe kullanılmış, en sonunda da bir el
bombası gibi Odatv’nin kucağına atılmış olsun…
Bize
bir tane “doğal lider” göster ki dünyanın en korkak, en satıcı adamı olsun.
Yakalanıp getirilirken uçakta “Size hizmet etmeye hazırım” desin…
Madem
devrimcisin bilirsin, Che Guevara, Bolivyalı askerler tarafından yakalandığında
böyle alçalmış, böyle yalvarmış ve davasını oracıkta böyle satmış mıydı?
Benzetmelerin
tepeden tırnağa yanlış, tepeden tırmağa çarpıtmaca. Kırmızı Pazartesi’nde
sindirilmiş ve duyarsızlaştırılmış halkın suskunluğunda cinayet işlendi; oysa
senin Odatv’nde susturulmuş-kandırılmış-korkutulmuş ve satın alınmış eller
cinayet işledi. “Halk” yani okuyucun susmadı, “Cinayet var” diye bağırdı.
Kırmızı Pazartesi’ndeki Santiago Nazar sen değilsin; Odatv’nin Santiago Nazar’ı
Atatükçüler, ulusalcılar, PKK karşıtları ve AKP muhalifleri. Sen ve ekibin ise
Santiago’yu suskunluktan yararlanıp açıkça öldüren Pedro ve Pablo Vicario
kardeşlersiniz…Kısacası cinayete kurban giden değil, cinayeti işleyen
tarafısınız…
Namık
Kemal’den, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Beşir Fuat, Tevfik Fikret, Uğur Mumcu,
Abdi İpekçi, Rıfat Ilgaz; Hasan İzzettin Dinamo gibi Türk ilericiliğinin ve
solunun bütün isimlerini arka arkaya dizmen ve kendini bunlarla özdeşdeştirmen,
teröristi doğal lider yapan senin gibi birini ancak gülünç duruma düşürür.
Hasan
İzzettin Dinamo, Kurtuluş Savaşının “Kutsal İsyanı”nı yazmıştı, senin teröriste
itibar payesi veren yazına “redaktörlük” yapacak öyle mi?
Emin
ol hepsi mezarlarında ters dönmüşlerdir..
Çarpıtmalarının
haddi hesabı yok… Uğur Mumcu’ya “MOSSAD ajanı” diyerek itibarsızlaştırmaya
çalışanlar, terörün Türkiye’yi saran kanlı ağının ortaya çıkmasını
istemeyenlerdi. Oysa sen bugün Gladyo imalatı bir narko teröristi “doğal lider”
ilan ediyorsun. Seni bugün suçlayanlar ise Atatürkçüler, sosyalistler ve
ulusalcılar…
Bu
kadar kafa karışıklığı fazla Soner Yalçın, bir düşün bakalım Uğur Mumcu nerede
duruyordu, bugün sen nerede duruyorsun?
Biliyorsun
ki Nazım Hikmet’e de, Aziz Nesin’e de “ajanlık” lekesi, Türk ve Kürt halklarını
katletmiş, Gladyo maşası teröriste itibar kazandırmaya çalıştıkları için
atılmadı…
Ortaya
attığınız zehirli oltadaki mesajlar birer birer alındı. Kimseyi
“kültürsüzlükle, okuduğunu anlamamakla” itham etmeye kalkışma.
“Kılıçdaroğlu,
CHP içindeki kof, geleceği olmayan tartışmaları bırakıp, örgütü toparlayıp
güçlü hale getirmezse, ‘sol çatı’ altında yeni kurulacak bir ‘birleşik
cephe’hareketi bugüne kadar CHP`ye kerhen oy vermişleri toplayabilir ki bununda
doğal lideri Öcalan’dır”
dedikten
sonra hâlâ neyi yanlış anladığımızı iddia ediyorsun?
Bizi
CHP güçlenmezse Apo’nun geleceğini söyleyerek mi korkutmaya çalışıyorsun? CHP
güçlensin veya güçlenmesin, bunun terörist Öcalan’ı liderlik tahtına oturtmaya
çalışmakla alakası nedir? Hem de Türk ve Kürt solunun liderliğine!
Sen
ne söylediğinin farkında mısın Soner Yalçın?
“Tartışma
yaratıyoruz”, “ezber bozuyoruz” gibi snobluklar da senin fantazilerinden başka
bir şey değil. “Aykırı olmaya, yaramazlık yapmaya devam edeceğiz” diyerek
“anarşist çocuğa” oynamak için yaşın bir hayli ilerledi, saçının kılı kadayıf
oldu.. Üstelik, ülkemizin içine düşürüldüğü durumda böyle bir lüksümüzün
bulunmadığını çok iyi biliyorsun.
Vatanseverler
senin deneme tahtan değil Soner Yalçın.. Ellisini geçmiş bir adamdan Paris
Komünü’nün barikatlarında çarpışan ateşli genç tiplemesi çıkmaz, daha fazla
komik olma.
Psikopat
katilin “doğal lider” olduğunu kanıtlamaya çalışırken Mustafa Kemal’i örnek
vermen ise seni, adını, çocuklarını ömür boyu kovalayacak büyük bir utançtan
başka bir şey değildir.
Şu
sözlerini tarihe bir kez daha kazıyalım; bir kez daha oku ve bizleri
kavrayışsızlıkla suçlayacağına içine düştüğün durumu görmeye çalış:
“Hani
en büyük devrimci, olgulardı.
Olanı
değil olması gerekeni düşünerek hareket edenlerin sonu hep hüsran olmadı mı? O
“ruhani” dar çevrelerinden çıkamadılar hiç. Gerçekçi olan Mustafa Kemal
kazandı; Hayalci olan Mithat Paşa kaybetti. Bundan bile ders çıkarmayacak mıyız?”
“Fikir
devrimi” zannettiğin, cesaret, meydan okuma, risk alma zannettiğin sinsi
düşünce hiç de yeni değil, onu bu topluma yıllardır zerketmeye çalışıyorlar.
“Öcalan’ı da dinlemek gerekir” ile başlayan o “ezber bozmayı” senden önce
Cengiz Çandar, Hüseyin Gülerce, Ahmet Altan, Mümtazer Türköne, Hasan Cemal
defalarca dile getirdiler.
Sen
sadece geç kalmış bir figüransın…
“Öcalan’sız
çözüm zor” ihanetini bu ülkenin başbakanı bile diline doladı. Atatürk’ün
kurduğu milli kurumları teröristin ayağına gönderip pazarlıklara giriştiler.
Hem onlar Öcalan’ı kullanıp attı, hem Öcalan onları..
Ayran
içip ayrı düştükleri noktada, psikopat katili bu ülkenin Kemalistlerine,
ulusalcılarına yamayıp tarihin çöplüğüne postlamada karar kılmışlardı ki ortaya
sen çıktın.
Bu
bayat, ekşimiş, kokmuş oyunda gönüllü rol üstlendin; üstelik bunu bize
“devrimcilik” diye “cesaret” diye yutturmaya çalıştın..
Sonuç
olarak Soner Yalçın, madem ki “olgulara” bu kadar düşkünsün, sana bir tek OLGU
söyleyelim:
Türk
Milleti ihaneti asla affetmez.
İşte
tek “OLGU” budur.
AÇIK
İSTİHBARAT Haziran
26, 2011
FATMA
SİBEL YÜKSEK
Alıntı;
http://www.fbkg.org/sabetaist-avcisi-ama-mason-hayrani-soner-yalcina-mektup