23 Aralık 1930 günü sabahı Menemen’de meydana gelen olaylarda Yedek
Subay Mustafa Kubilay şehit edilir. Olaydan sonra, Menemen Cumhuriyet Savcısı,
Savcı Yardımcısı ve Hükümet Tabip Vekilinin hazırladıkları raporda, ürpertici
bir durum tespit edilir. “Gazez Camisi girişinin sol tarafındaki bahçede arkası
üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik bir halde, elbiseleri
kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri
bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde hâki renkte askerî elbise olan; orta
boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen’de 43 ncü Alay 1 nci
Tabur 3 ncü Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay
olduğu anlaşılmıştır.”[1]
Yedek Subay Mustafa Fehmi Kubilay’ın nasıl öldürüldüğünü de olayın görgü
tanıklarından, Menemen’deki telgraf memuru Nail Bey, şöyle anlatmaktadır.
“Kubilay Bey’in kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze komutanı evkaf kahvesi
önünde askerî durdurup süngü tak emrini vererek, kendisi şakilerin yakasını
tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyorlardı. Maarif
kahvesinin önündeki büyük ağacın hizasına geldiler. Diğer arkadaşı bunları o
vaziyette görünce, Kubilay Bey’i arkasından bir silahla vurdu. O anda yere
düştü. Onbeş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp doğruca cami tarafına
koştu. Bir kısım halk bunu görünce dağıldı. Telgrafhaneye de bir kısmı girdi.
Onları dışarı çıkarttım. Bu sırada adamlardan ikisi kayboldu. Biz kaçtıklarını
zannettik. Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey’in
kesik kafasını getirdiklerini gördük. Ellerinde sancağın ucuna kafayı
geçirirlerken bir şeyler söyleyerek eğildiler. Kesik başın, elektrik direğine
bir kırmızı kuşakla bağlandığını gördüm. Kubilay Bey’in başı asılı olduğu halde
meydanda dönüyorlardı.”[2]
Tarihe “Menemen Olayı” diye geçen bu eylemin sıradan bir cinayet değil,
bilinçli bir hareket olarak uygulamaya geçirildiği yapılan araştırmalarla
ortaya çıkmıştır. Eylemciler bir hazırlık safhasından sonra eylemi
gerçekleştirmişlerdir.
Eylemin ele başı ve Yedek Subay Mustafa Kubilay’ın başını keserek
öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet, Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü
Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan eylemci
grubunu oluşturmaktadır.
Eylemcilerin hepsi Manisa’da ikamet etmektedirler ve nakşi tarikatiyle
bağlantıları vardır. Onları bu tarikata sokan ve eğiten, Manisa Askerî
Hastahanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca’dır. İbrahim Hoca da İstanbul
Erenköy’de Şevki Paşa köşkünde oturan Şeyh Esat’a bağlıdır. İbrahim Hoca
halifeler halifesi olarak, tarikatın etki alanının genişletilmesinden ve
yaygınlaştırılmasından sorumludur.
İbrahim Hoca’nın ifadesine göre, tekkeler yasaklanmadan önce Şeyh
Esat’ın tahminen yirmibin civarında müridi vardır.[3] Manisa’daki müritlerin sayısı
sorulduğunda ise İbrahim Hoca “hiddetlenerek cevap vermem demiş” ve hiçbir
şeklide açıklama yapmamıştır.[4]
İbrahim Hoca’nın, Şeyh Esad’la ilişkisi, Şeyh Esad’ın yazdığı
mektuplarda da açıkça bellidir.[5] “İbrahim Efendi’nin adresini sormuş idiniz. Manisa’da
Askerî Hastahane imamı İbrahim Efendi’ye yazmalısınız. Bir aydan fazla bu
tarafta kaldılar. Ba’de (daha sonra) mahall-i memuriyetine (görev yerine) avdet
ettiler (geri döndüler). Müşarünileyh (kendisi) gayurdur (çalışkandır).”[6]
Yine bir başka mektubunda da “İbrahim Hoca şimdi buradadır. Hastahanede olduğu
rahatsızlığı mündefi olmuştur (geçmiştir).” diye bilgi verir.[7]
İbrahim Hoca da ifadesinde bu bağlantısını şöyle açıklar. “İlk tarikate
intisabım oniki sene evveldir. Nakşibendidir. Şeyhim İsmail Necati’ydi. Bâb-ı
âli’de oturuyordu. Tekkesi vardı. Ölmüştür. Ondan bir sene sonra tahminen o
zaman Çapa’da tekkesi bulunan Şeyh Esat Efendi’nin zikrine gittim ve ona
bağlandım. Yani benim hocam oldu. Yirmibir senedir tarikatin imamıdır.”[8]
İbrahim Hoca’nın faal bir eleman olduğu da yine Şeyh Esad’ın bir
mektubunda açıkça görülmektedir. “Sariyer’de Kaymakamlık açılıyormuş. Müftülüğü
için, İbrahim Efendi vasıtalara ve muhiblerimize müracaat etmektedir.”[9]
Şeyh Esad’ın oğlu (halife) Mehmet Ali de ibrahim Hoca’nın bağlantısını
açıkça ifade eder. “Kendisi pederimin on senelik dervişlerindendir. Şurdan
burdan hiç tanımadığımız adamları ziyaret maksadıyla bana ve pederime
getirirdi.”[10]
Şeyh Esad’ın müridlerinden Hüsnü Efendi, “daima sözünden ve nasihatinden
ilham alarak kendisini şeyhe bende (kul) eden kişileri” sayarken ilk isim
olarak “İbrahim Hoca”yı belirtir.[11]
İbrahim Hoca’nın Manisa’da görevli iken merkeze bağlı Horosköy’de yoğun
faaliyetleri vardır. Burada ikamet eder, cami yaptırır, tarikate adam
kazandırma çalışmalarını sürdürür, vaaz verir.[12] “Hoca köyümüzde oturduğu
sırada Cuma günleri ve bazan hafta aralarında ve bazan da kendisi ne zaman
isterse o vakit köy camisinde vaaz verirdi. Köyde bulunduğu bir gün ikindi
namazı sırasında camide vaaz etmeye başladı”. Hoca, “Şapka giyen gâvurdur. Biz
gâvur olamayız. Rakı içen ve yalan söyleyenler de gâvurdur.” diye
söyleniyordu.”[13]
İbrahim Hoca bu köyde özellikle ileri gelenlerle sıkı ilişkiler
kurar.[14] Düzenli ve gizli bir bağlantı mevcuttur. Tarikate kazandırılanlar
“buradakilere (İbrahim Hocaya) ve buradakiler de İstanbul’dakilere
tâbidirler.”[15]
Erenköy’de köşkte oturan Şeyh Esat’ı ziyaret edenler dönüşte propaganda
yaparlar. “Köşkün tertibatını ve orada gördükleri intizam ve kendilerine yapılan
rağbeti ve oradaki ibadet ve şeyhi ziyaret tarzını oraya gidip gelenler
anlatmakla bitiremezler.” [16]
İbrahim Hoca’nın etkinliğini ve kandırılmış kişiler üzerindeki etkisini
şu sözler ortaya koymaktadır. “Hoca İbrahim Efendi” köyde şeyh olarak tanınmıştır.
Bazı kimseler, buna çok hürmet ederler. Hatta bir gün ihtiyar heyetinin
dairesinde otururken, bu adamın dolandırıcı olduğunu söyledim. Orada bulunan ve
İstanbul’a gidenlerden Osman Çavuş üzerime yürüdü “Bu adam peygamber gibi bir
zattır. Sus ismini ağzına alma. Ağzını üç defa zemzem suyu ile yıka da öyle
ismini söyle dedi ve silah çekecek bir vaziyete geldi.”[17]
Menemen’deki olaydan iki ay önce, İbrahim Hoca Manisa’ya gelir.[18]
Kandırılmış kişilerin ağzından dökülen şu sözler, meselenin ne kadar farklı bir
mecrada seyrettiğini ortaya koymaktadır. “Araplıkla beraber sultanlık ve Sultan
Hamid’in oğlu gelecek. Tekkeler kapandı ama açılacak ve serbest olacak.
Kılıçlarımız gelecek kesecekler. Fes giyilecek.”[19] “Biz, fes giymek
istiyoruz. Müslümanlık istiyoruz.”[20]
İbrahim Hoca, Manisa’ya geldiği zaman birçok kişi onu ziyaret eder.[21]
İbrahim Hoca’nın çok yakını olan Osman Çavuş “İnşaallah reis-i cumhuru
gebertirler de rahat yüzü görürüz, fes giyeriz.” demekten çekinmez.[22] İbrahim
Hoca Osman Çavuşun kendisiyle olan bağlantısını ifadesinde teyit eder. “Tekaüt
(emekli) edildikten sonra İstanbul’a gittim. Orada ikamet etmeye başladım ve
İstanbul’da iken bir defa Cemal ve bir defa Osman ve bir defa da tabur imamı
İlyas Efendi’den mektup aldım.”[23]
Aşağıda ayrıntılı olarak görüleceği gibi, Menemen Olayının kilit
isimlerinden ve eyleme bizzat katılan Nalıncı Hasan, Şeyh Esat’ı ziyaret etmek
üzere İstanbul’a gittiği zaman, İbrahim Hocayla buluşur. İbrahim Hoca da bunu
açık açık anlatmaktadır. “Bir sene evvel Manisalı basmacı Osman Efendi ile
Nalıncı Hasan’ı Esat Efendi’nin evinde gördüm ve hep beraber bir odada oturduk
ve bir gece beraber kaldık ve yanımıza kimse gelmedi, o gece yattık, sabahleyin
Esat Efendiyi ziyaret ettik… Haseki civarında bulunan Hoca Esat’ın oğlu Ali
Efendi’nin evine gittim. Osman Efendi ve Nalıncı Hasan ile orada hepimiz
birleştik ve dördümüz oturduk… Bir veyahut iki gün sonra Osman Efendi ile
Nalıncı Hasan bizim eve geldiler. Bir gece kaldılar ve sabahleyin
gittiler.”[24]
Menemen Olayında adı geçenlerden Saffet Hocanın, elebaşı eylemci mehdi
Mehmet’le ilişkisini de Nalıncı Hasan şöyle anlatır. “Bu olaydan 4 ay evvel
Manisa’da Belediye çamlığı içinden geçerken sağ istikamette Saffet Efendi ile
bu mehdi Mehmet karşı karşıya gelmişler. Çömelmek suretiyle oturarak
yekdiğeriyle görüştüklerini gördüm. Bu sırada, mehdi Mehmet beni yanlarına
çağırdı. Ben de çömeldim. Mehdi Mehmet bana bir sigara verdi. Ben sigarayı
henüz içerken, bana “Galiba gideceksin” dedi. Ben, “Evet” diyerek yanlarından
ayrıldım. Bu vaziyetlerinden şüphe ederek, çamlık aralarından yani arkadan bir
saat kadar tarassut ettim (gözetledim). Bunlar bu suretle görüştüler.”[25]
Temas bununla kalmaz. Bir süre sonra Menemen’e gelen Nalıncı Hasan,
Manisa’ya dönerken, Saffet Hoca, mehdi Mehmet’e yazdığı bir mektubu götürmesini
ister. Nalıncı Hasan bu mektubu mehdi Mehmet’e ulaştırır. Mektup Farsça
yazılmıştır ve içeriğini soran Nalıncı Hasan’a bir bilgi vermez.[26] Olayın
meydana geldiği gün, mehdi Mehmet’le Saffet Hocanın Menemen’deki karşılaşmaları
da aşağıda ayrıntılı olarak görüleceği gibi aradaki ilişkiyi açıklayıcı
mahiyettedir.
Menemen Olayı, 23 Aralık 1930 tarihinde gerçekleşmiştir. Eylemciler, bu
tarihten önce belirli bir hazırlık yapmışlar ve daha sonra eyleme geçmişlerdir.
Eylemcilerden mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu
Mehmet Emin, Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Topçu Hüseyin, Süleyman Çavuş,
Çakır oğlu Ramazan, Çırak Mustafa, Hüseyin oğlu Ali, önce bir esrarkeş
kahvesinde daimi surette toplanarak orasını tekke haline getirirler[27] ve daha
sonra da Tatlıcı Hüseyin’in Manisa’daki evinde dört gün süren bir toplantı
yaparlar.[28] Gerçekleştirilecek eyleme ilişkin görüşme yapılır ve silah
tedariki kararlaştırılır. Giritli İsmail ve bıçakçı Hacı Mustafa’dan birer
silah alınır.[29] 7 Aralık günü mehdi Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet
aldıkları silahlarla Paşaköy’e giderler.[30] Ertesi gün de Ali oğlu Hasan,
Nalıncı Hasan, Çakır oğlu Ramazan Paşaköy’e ulaşırlar. Paşaköy’de üç gün
kaldıktan sonra, Manisa’nın kuzey doğusunda yer alan Yağcılar köyüne uğrar ve
burada yedi gün kalırlar.[31] Ardından o gece yarısı eylemciler, Bozalan’a
hareket ederler. [32]
Bozalan’a doğru giderlerken, mehdi Mehmet, iki günden beri mehdiliğini
ilan ettiğini, Menemen’de bunu halka açıklayacağını, söyler. Nalıncı Hasan da
Menemen’deki bir camiden sancak alabileceğini belirtir ve uzun bir yürüyüşten
sonra Bozalan köyü yakınlarına gelirler.[33] Dinlenmek için yatarlar ve bu
sırada Çakır oğlu Ramazan kaçar.
Eylemcilerden mehdi Mehmet, buradan halka kendisinin “mehdi” olduğunu ve
kendilerine iltihak etmelerini telkin eder. Manisa’dan ayrılmalarından sonra
geçen onbeş gün boyunca eylemciler bu köylerde propaganda faaliyetlerinde
bulunurlar.[34] Bu süre içinde bir kısım halkı etkilerler ve yardım
görürler.[35]
23 Aralık 1930 günü eyleme geçilmesi kararlaştırılır ve eylemciler
başlarında mehdi Mehmet olmak üzere Menemen’e sabah ezan vakti gelip Müftü
camisine girerler. Camide bulunan sancağı alıp mehdi, halkı kendilerine
katılmaya davet eder ve şunları söyler. “Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Şeriat
istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından
geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz. Bugün zeval (öğle) vakti
yetmişbin kişi bize yardıma gelecektir.”[36]
Kendilerine katılan grupla birlikte eylemciler, sokaklarda dolaşıp
herkesin dükkânlarını kapayarak peşlerinden gelmelerini söyleyerek yürüyüşe
geçerler. Saffet Hocanın evinin önünden geçerlerken o da evden çıkar ve grubun
arkasından yürür.[37] Mehdi Mehmet, Saffet Hocaya karşı saygıda kusur etmez.
Bir süre sonra Saffet Hoca gruptan ayrılır ve meseleden hiç haberi yokmuş gibi
tekrar evine döner ve pencereleri kapatır.[38] Eylemcilerin bulunduğu grup
Belediye binasının önüne kadar gelir. Kalabalık artar. Mehdi Mehmet kendisinin
mehdiliğine ve şeriati yerine getireceklerine dair halka hitap eder.[39]
Eylemi haber alan Jandarma Bölük Komutanı topluluğun bulunduğu alana
gider ve eylemcilere dağılmalarını söyler. Mehdi Mehmet, “Ben mehdiyim. Şeriatı
ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez.” diye cevap verirken, kalabalıktan
alkışlar yükselir.[40] Herhangi bir üzücü olaya meydan vermemek için, Bölük
Komutanı hükümet binasına gelerek 43 ncü Piyade Alayından takviye kuvvet ister.
Bu sırada Alay Komutanlığında eğitime çıkmak üzere hazırlanan Yedek
Subay Mustafa Kubilay’a bir müfrezeyle olay yerine gitmesi emredilir.[41]
Cephane almadan hemen hareket eden müfrezeyi, Yedek Subay Mustafa Kubilay,
halkla bir çatışmaya meydan vermemek için askerlere süngü taktırarak alandaki
kahvenin önüne bırakır ve kalabalığa hitap eden eylemcilerin yanına gider.
Mehdi Mehmet’in yakasından tutarak silahını teslim etmesini ister.[42]
Eylemcilerin arasından ateş açılır ve Mustafa Kubilay yaralanır.
Yaralanan Mustafa Kubilay hemen yakındaki caminin avlusuna doğru koşar.
Bu sırada bir el daha ateş edilir ve Mustafa Kubilay avluda yere düşer.
Cephaneleri olmayan müfrezedeki askerler geri çekilirler. Mustafa Kubilay’ın
düştüğünü gören mehdi Mehmet, yanındakilerden birisinin bıçağını alarak avluya
gider. Yerde yatan ve henüz ölmemiş olan Mustafa Kubilay’ı sürükleyip, bir
ayağı ile vücuduna basmak suretiyle yüzüstü yatırıp bıçakla boynundan keserek,
başı alır ve saçlarından tutarak taşa vurduktan sonra meydana tekrar dönüp,
camiden aldıkları sancağın ucuna geçirir.[43]
Sancağı ucunda takılı başla birlikte orada bulunan elektrik direğine
bağlayarak halkı tam anlamıyla etkilemek isteyen eylemcilere, Kâmil adlı bir
kişi nasıl yardım ettiğini şu sözlerle anlatmaktadır. “O gün ben evvela evime
gidip korkmamalarını söyledim. Sonradan ikinci defa bunların yanına gelip
halkın arasına karıştığımda, biraz evvel ellerinde getirdikleri zabitin
(subayın) kafasını sancak ağacının ucuna geçirdiler. Sancağı oradaki direğe
bağlamak için ahaliden ip istediler. Ben, derhal koştum, dükkânımdaki küçük bir
ipi alıp silahlılara verdim. Bu iple zâbitin başı bulunan sancağı direğin
yanına dikip bağladılar.”[44]
Bu sırada Alaydan gönderilen kuvvetler olay yerine yetişirler.
Eylemcilerin ateş açması üzerine çatışma çıkar. Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki
şehit olurlar.[45] Eylemcilerden mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet
ölü, Emrullah oğlu Mehmet Emin yaralı olarak ele geçirilir. Kargaşadan
yararlanarak kaçan Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da ertesi gün Manisa’da
yakalanırlar.[46]
Olayın hemen ardından güvenlik güçleri tedbirler alır. Sıkıyönetim ilan
edilir. Olaylar sırasında ihmali görülen kamu görevlileri hakkında yasal işlem
yapılır görevden el çektirilir.[47] Geniş çaplı soruşturmalar yapılır ve olaya
karışanlar, azmettiriciler tutuklanırlar ve yargılanırlar.[48] Eylemle Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasını zorla kaldırmaya teşebbüs ve yardım edenler[49]
yargılamalar sonucu 32 kişi idam, 73 kişi de çeşitli hapis cezalarına
çarptırılır.[50]
Sıkıyönetim Komutanı Tümgeneral Mustafa Muğlalı, Menemen’de meydana
gelen olaylarla ilgili olarak Başbakanlığa ve Genelkurmay Başkanlığına
gönderdiği raporlarda önemli tespitler yapar. “Bu vak’a dört beş serseri
tarafından adî bir vaka olarak kabul edilmemelidir. Bu olayı meydana getirenler
sabırsız ve acele davranarak bu işin ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Bu
hususta, memleketimizde gizliden gizliye çalışan ve bir teşkilat meydana
getiren hain eller bulunduğu mutlaka dikkate alınmalıdır.”[51]
Menemen’de gerçekleştirilen eylemin sıradan bir olay olarak
geçiştirilemeyeceğinin en önemli kanıtı da, ATATÜRK’ün 28 Aralık 1930
tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetlerine gönderdiği başsağlığı mesajıdır.
“Menemen’de yakınlarda meydana gelen gericilik girişimi sırasında Yedek
Subay Kubilay Beyin görevini yaparken öldürülmüş olmasından dolayı Cumhuriyet
ordusuna başsağlığı dilerim. Kubilay Beyin şehit edilmesinde gericilerin
gösterdiği vahşilik karşısında Menemen’deki halktan bazılarının alkışla
onaylamaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanseverler için utanılacak bir olaydır.
Vatanı savunmak için yetiştirilen, içteki her politika ve ayrılığın dışında ve
üstünde saygın bir konumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki
yüksek görevinin yurttaşlar tarafından yalnız saygıyla karşılandığına kuşku
yoktur.
Menemen’de halktan bazılarının hataları bütün millette acıya sebep
olmuştur. Saldırının acılığını tatmış bir kesime genç ve kahraman Yedek Subayın
uğradığı saldırıyı, milletin bizzat Cumhuriyet’e karşı bir öldürme girişimi
olarak kabul ettiği ve cüretkârlarla, destekçileri, ona göre takip edeceği
kesindir. Hepimizin dikkati bu sorundaki görevlerimizin gereklerini
duyarlılıkla ve gerektiği biçimde yerine getirmeğe yöneliktir.
Büyük, ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin idealist öğretmenler
topluluğunun değerli üyesi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, hayatını
tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.”[52]
KAYNAK http://derinstrateji.wordpress.com/2014/12/01/tarih-arsiv-belgeleriyle-menemen-olayi/
[1] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.:135; D.:1; F.:1-1
[2] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-535
[3] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-272/273
[4] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-273
[5] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:5; F.:3-62
[6] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:4; F.:3-10
[7] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:4; F.:3-5
[8] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-272
[9] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:4; F.:3-12
[10] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-101
[11] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:11; F.:2-69
[12] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-32
[13] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-30/31
[14] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-20/21-26
[15] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-23
[16] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-24
[17] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-26/27
[18] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-29/32
[19] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-36/37
[20] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-38-44-45
[21] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-41
[22] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-45
[23] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-257
[24] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-260/261
[25] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-267/268
[26] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-268
[27] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-15/1-18
[28] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-409/2-63
[29] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:10; F.:1/124/2-64
[30] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-409/2-63;
D.:10; F.:1-124
[31] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-13
[32] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-410
[33] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-263/410
[34] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-48
[35] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-519/2-500
[36] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-49
[37] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-241
[38] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-241
[39]ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-13
[40] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-414
[41] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-50
[42] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-51
[43] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-51/2-414/1-14;
D.:2; F.:2-535
[44] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-520
[45] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-418
[46] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-415/1-14/1-52
[47] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-54/ D.:10;
F.:1-129
[48] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:4; F.:1-41/53
[49] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:4; F.:1-41
[50] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-125
[51] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-18
[52] ATATÜRK’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Ank.2006, s.608