2 Ağustos 2014 Cumartesi

TÜRK HALKINI DİN İLE ALDATAN İHANET ŞEBEKESİNE KARŞI AÇILMIŞ BİR DAVA(2) VE MAHKEME KARARI

 SAİDİ KÜRDİNİN ORTAYA ATTIĞI “NURCULUK” DİNDEN  SAPMADIR
“BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını, KARARININ İPTALİ İLGİLİ DAVA DURUŞMASINDA  ADD ISPARTA ŞUBE BAŞKANI MAHMUT ÖZYÜREK'İN KONUŞMA METNİ

 
İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ISPARTA

DAVACI: Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Adına: Mahmut ÖZYÜREK - ADD Isparta Şube Başkanı
DAVALI: ISPARTA VALİLİĞİ
D.KONUSU            :T.C ISPARTA İLİ İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının g-bendi, “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasının Yürütmesinin durdurulması ve iptali istemidir.
 KARARIN TEBLİĞ TARİHİ     : 23.03.2012
DURŞMA TARİHİ:  20.11.2012
 AÇIKLAMALAR     :  
1-)    T.C ISPARTA İLİ,  İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6. Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel Meclisinin 06.12.2011 tarihli 2. birleşiminde oybirliği ile kararlaştırmıştı
ADD Isparta Şubesi olarak “Bu kararın iptali istemi” ile açtığımız bu dava, yalnızca bir tabelanın asılıp asılmaması davası değildir. Bu dava Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerine, kuruluşuna, kurucusuna, laik demokratik cumhuriyete ve cumhuriyet hukukuna karşı olduğu belgelerle sabit bir kimliğin ve adının itibarlı kılınması davasıdır.
Kabul edilmeli ki bu karşıtlık yalnızca Said-i Kürdinin şahsında değildir. Bu dava aynı zamanda onun düşüncesini savunan, ideallerini gerçekleştirme amaçlı ve azımsanamayacak bir sayıda olan  “Nur Cemaati”  müritlerinin de düşüncelerinin gerçekleştirilmesi yönünde önemli bir adımdır.
Bu yönüyle bu dava siyasi bir davadır. 
Biz dava dilekçemizde, “cevaba-cevap” dilekçemizde ve Bölge İdare Mahkemesine yaptığımız “Yürütmenin Durdurulmasının reddine itiraz” dilekçemizde ileri sürdüğümüz gerekçeleri aynen savunuyoruz. Bu nedenle sözü edilen belgelerin Yüksek Mahkemenizce titizlikle incelenerek bir karara varılacağına da inanıyoruz.
Atatürk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma girişimlerinin her anlamda ve her alanda sürdürüldüğü günümüzde “halkın, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik” olan “Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça övme veya iyi gördüğünü söyleme” amaçlı bir eyleme yüksek mahkemenizin geçit vermeyeceği inancındayız.
Bu davaya konu olan,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ (HAZRETLERİ )NİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması Yürürlükte olan Cumhuriyet hukukuna aykırıdır.
1.    "Deccale siyaset vasıtasıyla galip gelinmez" (Tarihçe-i Hayat, s. 136.) diyen Said Kürdi, Laik Demokratik sistemi reddetmektedir. Siyaset dışı yöntemlerin neler olabileceğini Yüksek Mahkemenin Takdirlerine bırakıyoruz.
2.    Sad Nursi; mektubat 29’da Cumhuriyet hükümetini tanımadığını açıkça dile getirmektedir.
cihad arkadaşı olan Kürdlerin milliyetini kaldırıp, onların dilini onlara unutturduktan sonra; belki bizim gibi ayrı unsurdan sayılanlara teklifiniz, bir nevi usûl-ü vahşiyane olur. Yoksa sırf keyfîdir. Eşhasın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz!  Bir hükûmet, kendi raiyetine ve raiyet kabul ettiği adamlara herbir kanununu tatbik etse de; raiyet kabul etmediği adamlara, kanununu tatbik edemez. Çünki onlar diyebilirler ki: "Mâdem biz raiyetiniz değiliz, siz de bizim hükûmetimiz değilsiniz!" “mektubat 29. Mektub”
3.    Said Nursi/Kürdi yaşamının hiçbir evresinde, gerek düşünce, gerek yazılarında laik demokratik Cumhuriyete asla taraftar olmamıştır;
Ve sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükûmeti bizimle, vatana ve millete zararlı bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar, istibdad-ı mutlaka "cumhuriyet" namı vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla sefahet-i mutlaka "medeniyet" ismini vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye "kanun" ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükûmeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar.”      (Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, sh. 287.)
"Her iki Deccal(Atatürk ve İnönü) azami bir istibdad ve azami bir zulüm ve azami şiddet ve dehşetle hareket ettiğinden azami bir iktidar (dikkat!) görünür. Evet, öyle acib bir istibdad ki, kanunlar perdesinde herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hatta elbisesine müdahale eder.... Hem öyle bir zulüm ve cebir ki, bir adamın yüzünden yüz köyü harap ve yüzer masumları tecziye ve tehcir ile perişan eder." Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Yeni Asya Neşr., İst 1997, s513.
4.    Said Nursi/Kürdi Türklüğe karşı büyük bir kin ve nefret besliyordu. Örneğin Şeyh Sait ve arkadaşları için “şehit” yakıştırmasını yapan Said-i Kürdi, Şeyh Sait’in torunu Kasım Fırat’a şöyle demektedir:   “Ben birader-i a’zamım, ekremim Şeyh Sait Efendi’nin hayfını (öcünü) kalemimle almıştım.”  Nur Risaleleri işte Türklüğe karşı böylesine büyük bir nefretin ürünüydü. Said-i Kürdi Türklükten intikamını kalemle alıyordu. Kürtlüğü ödünsüz savunuyordu.     Cesaret, sadakat ve diyanetin unvanı olan tabii Kürtlükle iftihar ediyorum. Nasıl ki zaman-ı istibdatta bu tabii Kürtlük için tımarhaneye düştüm… Tımarhaneyi kabul ettim ve Kürtlüğü lekedar etmemek için padişahın emrini, maaş ve padişahın özel hediyesini kabul etmedim.” (eski said dönemi eserleri, s.197)
Burada aslında Barla'ya,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”  tabelasını asmaya kalkışanlar, Barladaki evi devlet bütçesinden “müze” haline getirme kararı alanların önünde bir ayrım vardır. Yıllarca idol olarak savundukları iki kişilik Abdülhamit ve Said-i Kürdi karşı karşıyadır. Kürt-İslamcı Said, Abdülhamit'in verdiği görevi kabul etmeyiKürtlüğe bir ihanet olarak görmektedir. Demek ki Said Kürdi için Kürtçülük, İslamcılığın ve Osmanlıcığın önüne geçmektedir.  Bu durumda yukarıdaki eylemlerin sahipleneler neyin adına kimi savunuyorlar düşündürücüdür.
5.    Said Kürdi, “Mühim Bir Suale Hakikatli Cevaptır (Emirdağ Lahikası, Sayfa 12)” yazısında şöyle diyor.” Büyük memurlardan birkaç zat benden sordular ki: "Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip Kürdistana ve vilayat-ı şarkiyeye Şeyh Sünusi yerine vaiz-i umumi yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilal yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya sebep olurdun" dediler. 
Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer, otuzar senelik hayat-ı dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadığıma bedel, yüz binler vatandaşa, herbirisine milyonlar sene uhrevi hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zayiatın yerine binler derece iş görmüş. Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye alet olamayan ve tabi olmayan ve sırr-ı ihlası taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi. Hatta ben, hapiste muhterem kardeşlerime demiştim: Eğer Ankaraya gönderilen Risale-i Nurun şiddetli tokatları için beni idama mahkum eden zatlar, Risale-i Nurla imanlarını kurtarıp idam-ı ebediden necat bulsalar, siz şahit olunuz, ben onları da ruh u canımla helal ederim.” Risale-i Nur’un, yüz bin kişinin canından daha değerli olduğunu söylerken, aynı zamanda Cumhuriyet Devrimini doğuda yüz bin kişinin katili olarak karalanıyor.
Atatürk’ün said Kürdiye böyle bir teklifte bulunduğuna ilişkin hiçbir belge veya tanık yok. Atatürk’le ilgili diğer yazı ve söylemlerinde olduğu gibi, Atatürk’ün bu teklifi yine bir tek Said’in anılarında geçiyor.
Said Kürdi, bölgede çıkan tüm Kürt isyanlarının liderleriyle irtibat halindedir. Şeyh Sait ayaklanmasında olduğu gibi, İsyan bastırılınca da aslında kendisinin isyan etmeyin diye nasihat ettiğini öne sürmektedir.
 “40 gün Van’da mağarada feryat figan ettim. Daha sonra bana denildi (Allah tarafından) ki ‘Kardeşin Şeyh Sait üzerine küfrü mutlak karşısında silahla cihat etmek vacip oldu. Cühl-i mutlakı kaldırmak için kalemle mücadele etmek de senin üzerine vacip oldu.’ Ben bunun üzerine kalemimle cihat ettim.” (Şeyh Said`in torunu Sait Frat) Peki, Kimdir şeyh Said üzerine yürüyen “küfrü mutlak”?Bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, borçlu olduğumuz Türk silahlı kuvvetleri ve o dönemde Cumhurbaşkanı olan Kurtarıcı ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk. Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Atatürk’e  “küfrü mutlak” diyen birinin adının tabelaya yazılması, Cumhuriyet Devrimlerine karşı duruşu nedeniyle sürgün edildiği Barla’da kaldığı evin “müze” haline getirilmesi, kurtuluş savaşında ve halen bu topraklar için can ve kan veren şehit ve gazilerimizin tümüne yapılabilecek büyük bir acımasızlık ve saygısızlıktır.
Başta Isparta olmak üzere Afyon’da, Kastamonu’da öz be öz Türk olan müritleri bu şeyhin kerametlerine inanmış, onun İslam adına savaştığını sanarak, Risalelerin binlerce kopyasını el yazısıyla çoğaltarak tüm Türkiye’ye yaymıştı. Şimdide tabelalar asılması, yıkmak için savaştığı laik cumhuriyet devletinin kasasından Barla’da yaşadığı evin “MÜZE” haline getirilmesi planlanıyor. En hafif deyimle “ayıptır” bu yapılanlar.
6.    Said Nursi/Kürdi, Cumhuriyetin laik hukuk sistemini reddeder. Hukukun  “şer'î hükümlere uygun olmak” koşulunu hemen her koşulda öne sürer.  Halbuki çok hukuklu sistemin savunulmasının laiklik ilkesine aykırı olduğuna ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da kabul görmüştür. Anayasa Mahkemesinin “ulus olmanın koşullarından biri de hukuk ve yargı birliğinin sağlanmasıdır. Hukukun din, mezhep ve etnik farklılıklara değil, çağdaş değerlere göre düzenlenmesi gerekir. Bireylerin inançları nedeniyle farklı hukuka bağlı olmalarına yol açacak, çokhukukluluğun dini ayrımcılığa neden olabileceği akıl ve çağdaş bilime dayalı laik düzeni sarsacağı açıktır. Böyle bir düşüncenin Anayasa ve evrensel değerleri yansıtan İnsan Hakları Sözleşmeleri Karşısında koruma görmesi olanaksızdır..” hükmü günümüzde de geçerliliğini korumaktadır..
7.    Said Nursi/Kürdi; Çok hukukluluğun yanı sıra çok dilliliği de savunur. Kürtçenin “bilim ve edebiyat dili” olduğunu ileri sürerken, Kürtçeye sahip çıkılmadığında Kürtlerin yok olup gideceğini savunmaktadır. “Diliniz gelişmeye bilim ve edebiyat dili olmaya müsait iken siz ona sahip çıkmadınız. Bu yüzden dilinizden sizden şikâyetçidir. Sahip çıkınız. Yoksa sahra- i vahşette, vahşet ve gaflet sizi garet edecektir.” ( Yani bu yalnızlık çölünce yok olup gidersiniz. Bir millet olarak gelecekte var olamazsınız) (bkz: içtimai dersler, s.188,189)
Said-i Kürdi, Kürtçenin resmi dil olmasını savunur "Fünun-u cedideyi, Ulûm-u medaris ile mezc ve derc; lisan-ı Arabi vacib, Kürdi caiz, Türkî lazım kılmak..." Bu günkü dille söylersek“Okullarda eğitim Kürtçe bilen Kürt öğretmenler tarafından yapılacak, Arapça mecburi ikinci dil, Türkçe ise ek dil olarak öğretilecektir.”
8.    Son zamanlarda ortaya atılan iddialara göre Said-i Kürdi Kurtuluş Savaşı'na İstanbul'dan destek olmuş ve bu desteği yüzünden 9 Kasım 1922'de Ankara'ya çağrılmış. Meclis'te yaptığı konuşmayla Said-i Kürdi Türk ordularının zaferi için dua etmiş. Sonra da Atatürk ile görüşüp güya Atatürk'e nasihatler vermiş. Eğer Said-i Kürdi'nin Ankara'ya gelmesi onun Kurtuluş Savaşı'na desteği anlamına geliyorsa beyefendi biraz gecikmiş! Çünkü bilindiği gibi Kurtuluş Savaşı 9 Eylül 1922'de Türk Ordularının İzmir'e girmesiyle sona erdi. Dolayısıyla kahraman ordumuzun zafer için ne duaya ne de Said'in desteğine ihtiyacı kalmıştı.
9.    Marmara üniversitelerinden hukuk fakültesi öğrencileri, Said-i Nursi’nin fotoğrafını kapak yaptıkları taslak anayasa metnini 02 Nisan 2012 de TBM Meclisi Anayasa komisyona verdiler ve bir de sunum yaptılar.. Sunumda, “Allah’ı bırakıp da birbirimize Rab edinmeyelim. Artık doğruluk sapıklıktan apaçık ayrılmıştır” ayetlerine gönderme yapıldı.
 Tüm bunlar, yakın bir gelecekte Atatürk’ün yerini kimin almasının istendiğinin bir göstergesidir
10. Sayın Başkan, Sayın Yargıçlar; Daha onlarca örnek vermek olanaklıdır. Ancak bu kadarını yeterli görelim.
Gücü elinde bulunduranın, kendi değerlerini oluşturmak ve topluma dayatmak isteği eşyanın doğası gereğidir; bu konuda bir tuhaflık yok. Buradan hareketle; Atatürk’ün yavaş yavaş toplumsal hayattan çıkarılmak istendiği, ders kitaplarına Atatürk yerine Said-i Nursi fotoğraflarının basılacağı, devlet dairelerinde Said-i Nursi posterleri bulunacağı, belki de Atatürk yerine Said-i Nursi heykelleri dikileceği sonucuna varmak da mümkün.  Bunlar (kuvvetli olmakla beraber) sadece birer varsayım olsa da, Nur Cemaatinin arzularının bu yönde olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çorum –İskilip Devlet Hasta hanesine “İskilipli Atıf” adlı cumhuriyet düşmanının adı verildi bile. Isparta da ise Said Kürdi adına tabela asılmaya, evi müze haline getirilmeye çalışılıyor.
Bu karşıdevrimci gelişmelerden biz Atatürkçüler olarak ciddi kaygı duyuyoruz. Aynı kaygıyı Cumhuriyeti koruma ve kollama görev ve sorumluluğu olan sizlerin de duyduğuna inanıyoruz.
11. Gerek ,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”  söylemi, gerekse adına “müze” kurulması, demokrasinin temel ilkelerinden biri olan kamu özgürlüklerinin kullanılmasında bireyler arasında ayırım gözetmeme ilkesini kaçınılmaz olarak ihlal edecektir.
Kamu hukukunun ve özel hukukun tüm alanlarında din ve inançlarına göre bireyler arasında muamele farklılığı sözleşme bakımından özellikle de ayırımcılığı yasaklayan 14. madde bakımından mazur gösterilemez. Bu tür bir muamele farklılığı bir taraftan kendi kurallarına göre yönetilmek istenen bazı dini gurupların talepleri ve diğer taraftan da çeşitli din ve inançlar arasındaki barış ve hoşgörüye dayalı olması gereken toplumun çıkarı arasında adil bir denge kuramayacağı gibi, ulusumuzu kaosa, iç çatışmaya sürükleyecektir. Bu ne bizler tarafından, ne de sizler tarafından istendik bir durum olamaz/olmamalıdır.
12.                  Said-i Kürdi’ye göre Nur Risaleleri “ilham-i ilahidir.” ve “Kuran bal ise Risaleler Kuran’dan süzülmüştür.”,   Ya da yine kendi ifadesiyle:
Risale-i Nur benim şahsi malım değildir. Kur’an-ı hakim’in bu zamanda tereşşuh eden bir mucize-i maneviyesidir. (Şualar, Sözler Yayınevi, İst. 1993)”
Tereşşüh, sızma ve damlama demektir. "...nurların doğrudan doğruya Kur'ân-ı Kerim'in feyzinden süzülüp damladığı..." şeklindeki bir sözü tevil mümkündür. Ama bir insan tutar, kendi sözünü, Kur’an’ın Arş’taki yerinden alınmış gösterirse bunun tevili yoktur. Bu şahsı bütün dünya kutsallaştırsa da bize düşen, onun hurafeleriyle mücadeledir.
Said Nursî şöyle der: Kur’ân’ın gizli gerçekleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!! …Peygamber devrinde Kur’ân’ın vahiy suretiyle inmesi gibi, her asırda, Kur’ân’ın arştaki yerinden ve manevi mucizesinden feyiz ve ilham yoluyla onun gizli gerçekleri ve gerçeklerinin kesin delilleri iniyor Şualar, Sözler Yayınevi, İst. 1993
Tüm bu ifadeler Said-i Kürdi’nin Risaleleri Müslümanların kutsal kitabı Kuran’dan üstün, kendisini ise  peygamber makamında  gördüğünün açık göstergeleridir. Onlara göre  Risale-i Nur adeta zamanın Kuran’ıdır.
Said Nursî şöyle der “Risale-i Nur denilen otuzüç aded Söz, otuzüç aded Mektub, otuzbir aded Lem’alar, bu zamanda, Kur’ân’daki âyetlerin âyetleridir. Yani onun gerçeklerinin göstergeleridir. Onun hak ve hakikat olduğunun kesin delilidir. Kur’ân âyetlerinde yer alan inançla ilgili gerçeklerin gayet kuvvetli belgeleridir]- Sözler,].”
Demek ki, Kur’ân nasıl Tevrat ve İncili tasdik eden bir kitapsa, Said Nursî’nin bu iddiasına göre Risale-i Nur da Kur’ân’ı tasdik eden bir kitaptır. Bu sebeple Risale-i Nur’un âyetleri, Kur’ân âyetlerinin delili olmuştur. Bu tür iddialar için Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Vay o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar, sonra “bu Allah katındandır” derler. Hedefleri, onun karşılığında bir şeyler almaktır[16]. Vay o ellerinin yazdığından dolayı onlara! Vay o kazandıklarından dolayı onlara!.” (Bakara 2/79)
Gerek kendini, gerekse Risaleleri kutsallaştıran Said Kürdi,”  Risalelelerin Allah tarafından vahiy-ilhamla yazdırıldığı  ve gaibi bilme iddiasındadır. Bu açıkça Allaha şirk koşmaktır. Şirk, Allah’a ait bazı özellikleri, bir kısım varlıklarda da görerek, onları bu özelliklerde Allah ile ortak saymaktır. Bu nedenle Saidi Kürdi Müşriktir. Müşrik aracının o yetkiyi, Allah’tan aldığına inanır.
Kuranda  şöyle diyor.“Allah'a karşı yalan uydurandan, ya da kendine vahiy gelmediği halde vahiy aldığını söyleyenden yahut Allah'ın indirdiği gibisini ben de indireceğim" diyenden daha zalimi kim olabilir? …” (En’âm 6/93)
Tüm bunlardan anlaşılan odur’ki Saidi Kürdinin ortaya attığı “nurculuk” dinden  sapmadır. Bu sapkınlığın kutsallaştırılması, itibarlı kılınması toplumun kutuplara ayrılmasını, bölünmesine yol açmaktır.


SONUÇ VE İSTEM;
Dava dilekçemizde, “cevaba-cevap” dilekçemizde ve Bölge İdare Mahkemesine yaptığımız “Yürütmenin Durdurulmasının reddine itiraz” dilekçemizde ileri sürdüğümüz gerekçeler ve özetlemeye çalıştığımız gerçekler göz önüne alınarak“ T.C ISPARTA İLİ,  İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına, ”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması” KARARININ İPTAL EDİLMESİ İSTEMİMİZİ SAYGI İLE ARZ EDERİZ.20.11.2012

 YÖNETİM      KURULU ADINA:                                                                                                                                             Mahmut  ÖZYÜREK
                                                                Atatürkçü Düşünce Derneği
                                                                Isparta Şube Başkanı 
*******




ISPARTA İDARE MAHKEMESİ KARARI

T.C.
ISPARTA
İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO : 2012/394
KARAR NO: 2012/1098

DAVACI :ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ ADINA MAHMUT ÖZYÜREK
VEKİLİ :AV. ALİ KUTLAY ALPUĞAN  Adakale Sokak No:25/46 Merkezi ANKARA

DAVALI: ISPARTA VALİLİĞİ
VEKİLİ :AV. ABDULLAH ÇELIK İl özel İdaresi Merkez/ISPARTA


Davanın ÖZETI :   Isparta ili Eğirdir İlçesi Barla Kasabası ana yol kavşağına "Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Yaşadığı Topraklardasınız" sloganının yazılması ve daha sonra bu sloganın "Bediüzzaman Said Nursi'nin Yaşadığı Topraklardasınız" olarak düzeltilmesine ilişkin Isparta il Genel Meclisi'nin 06.12.2011 tarih ve 12/2-363 sayılı kararının; "hazretleri" ibaresinin Anayasa'nın 174/7 maddesine aykırılık oluşturduğu, "Said Nursi" adlı kişinin Türk Cumhuriyeti karşıtı olduğu bu nedenle Türk topraklarında bir yere adının verilmesinin kabul edilemeyeceği, halkı kendi arasında düşmanlığa, kin beslemeye alenen tahrik edebilecek nitelikte olduğundan Türk Ceza Kanunu'na aykırılık oluşturduğu iddialarıyla iptali istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ :
Yörenin inanç turizminin gelişmesine yönelik olarak alınan bir karar olduğu, "hazretleri" ibaresinin daha sonra alınan bir kararla sloganda çıkarıldığı, ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak yetkili oldukları bir konuda alınan bir karar olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETI ADINA
Karar veren Isparta İdare Mahkemesi'nce önceden belirlenip taraflara tebliğ edilen 20.11.2012 gününde saat:1O:00'da duruşma açıldı. Davacı ve davacı vekili Av. Ali Fuat ÇETİNKAYA, davalı idareyi temsilen Av. Abdullah ÇELİK'in geldikleri görüldü. Gelen taraflara usulüne göre söz verilerek duruşma tamamlandı. Dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü;
Dava, Isparta İli Eğirdir İlçesi Barla Kasabası ana yol kavşağına "Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Yaşadığı Topraklardasınız" sloganının yazılması ve daha sonra bu sloganın "Bediüzzaman Said Nursi’nin Yaşadığı Topraklardasınız" olarak düzeltilmesine ilişkin Isparta İl Genel Meclisi'nin 06.12.2011 tarih ve 12/2-363 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nun "İl Özel idaresinin Görev ve Sorumlulukları" başlıklı 6/a maddesinde; il Özel idaresi mahalli müşterek nitelikte olmak şartıyla, sağlık, gençlik ve spor, tarım, sanayi ve ticaret Belediye il sınırı olan Büyükşehir Belediyeleri hariç ilin turizm, sosyal hizmet ve yardımlar yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve

T.C.
ISPARTA
İDARE MAHKEMESİ
ESAS NO : 2012/394
KARAR NO:2012/1098
yetiştirme yurtlan; ilk ve orta öğretim kurumlarının arsa temini, binaların yapım, bakım ve onarımı ile diğer ihtiyaçlarının karşı1anmasına ilişkin hizmetleri il sınırları içinde yapmakla görevli ve yetkili olduğu belirtilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; Isparta İl Genel Meclisi tarafından Isparta İlinin ulusal düzeyde tanıtımının sağlanmasının amaçlandığı bu amaç doğrultusunda alınan 06.12.2011 tarih ve 12/2-363 sayılı kararla Keçiborlu! Gümüşgün, Isparta! Eğirdir yol güzergâhında o yöreyi tanıtıcı, dikkat çekici sloganların billboardlara yazılmasının kararlaştırıldığı. Anılan kararın (g) maddesinde Isparta ili, Eğirdir İlçesi, Barla Kasabası anayol kavşağına "Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Yaşadığı Topraklardasınız" sloganının yazılması, daha sonra Meclislin 05.04.2012 tarihli kararıyla bu sloganın "Bediüzzaman Said Nursi’nin Yaşadığı Topraklardasınız " olarak düzeltilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılmakla olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkememizin "Said Nursi'nin kim olduğu, İslam tarihindeki yeri, eserlerinin neler olduğu, Isparta İli ve Barla Kasabası açısından nasıl bir öneme sahip olduğu, hayatı ve eserleri değerlendirildiğinde İslam inancı bağlamında "İslam âlimi" olarak kabul görüp görmediğinin" sorulmasına ilişkin 04.1O.06. 2012 tarihli ara kararına Diyanet işleri Başkanlığı'nın en yüksek danışma ve karar organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu'nca verilen 10.07.2012 kayıt günlü cevapta özetle;
Said Nursi'nin 1878-1960 yılları arasında yaşadığı, yaşadığı dönemin siyasi ve konjoktürel şartlarına bağlı olarak kimi zaman tutuklandığı, sonrasında beraat ettiği, kimi zaman sürgüne gönderildiği, ardından serbest bırakıldığı, düşüncelerini "Risale-i Nur" adını verdiği eserlerinde ortaya koyduğu, İslâm inançlarının temellendirilmesine yönelik açıklamalardan oluşan bu eserlerin din ilimleriyle fen ilimlerine ait verilerin birbirini desteklediği anlayışı üzerine kurulduğu ve yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından bir tür "Kur'an tefsiri" olarak, anıldığı, genel olarak İslam âlimlerince tenkite tabi tutulmayıp İslam inançları bağlamında "İslam Âlimi" il olarak değerlendirildiği, dini konularda eser kaleme alan bir müellif olarak kalmayıp ilgilendiği ve yetiştirdiği öğrencileriyle bir hareket oluşturduğu, 1926 yılından itibaren hayatının yaklaşık sekiz yıllık bölümünü Isparta iline bağlı Barla Kasabasında geçirdiği, düşüncelerini ortaya koyduğu Risale-i Nur adındaki eserlerinin bir bölümünü burada yazdığı ve "Barla Lahikası" adıyla kitaplaştırdığı belirtilmiştir.
Bu durumda, yukarıda yer verilen Kanun hükmü ve ara karar cevabı ile dava dosyasında yer alan diğer bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; düşünceleri ve eserleriyle toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul gören ve "İslam Âlimi "olarak nitelendirilen şahsın isminin, hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Barla Kasabası'nın tanıtımı için kullanılacak sloganlarda yer almasına ilişkin kararın, kültür ve turizm ihtiyacının karşılanmasına yönelik hizmetlerden olduğunun kabulü gerektiğinden anılan kararda herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı[/b] gibi bu durumun yörenin inanç turizminin gelişmesine katkıda bulunacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Öte yandan, davacının "Bediüzzaman, Nursi" gibi unvan ve lakapların kullanılamayacağı yönündeki iddiasını; unvanların bir kimsenin işi, mesleği veya toplum içindeki durumu ile ilgili olarak kullanılan ad, san, şahıs adlarıyla bir arada kullanılarak



T.C.
ISPARTA
İDARE MAHKEMESİ
ESAS NO : 2012/394
KARAR NO:2012/1098

şahsın ailedeki veya toplumdaki mevkiini gösteren bir ad şeklinde tanımlanması karşısında tanınan ve toplum tarafından kabul gören şahıslar için unvan ya da lakap kullanılmasında herhangi sakınca bulunmadığından yerinde görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davanın REDDINE, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.200,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, artan posta Avansının kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren (30) gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak Üzere, 20.11.2012 Tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye
HASAN  UZUNOVA            ZAFER ŞEKER                    HÜSNİYE KÖMÜRCÜ
38008                                      101755                                 138938

YARGILAMA GİDERİ
Başvuru Harcı: 21,15 TL
Karar Harcı 21,15 TL
Vekâlet Harcı 3,30 TL
YD Harcı 34,80 TL
YD İtiraz Harcı: 57,50 TL
Posta Gideri 111,50 TL
TOPLAM 249,40 TL

TÜRK HALKINI DİN İLE ALDATAN İHANET ŞEBEKESİNE KARŞI AÇILMIŞ BİR DAVA

Said-i Nursi"yi (Said-i Kürdi) iyi tanımayan varsa, bu dosyayı sabırla okuyup daha iyi öğrenecektir.  Her vatandaşımızın bunu iyi bilmesi gerektiğini düşünüyorum"¦D.Aydoğmuş
Değerli Kemalist dost D.Aydoğmuş bu dilekçe için bunları yazmıştı.. Bu dava yalnız Isparta ‘da değil, Türkiye de gericiliğe, yobazlığa, Türk halkını din ile aldatan ihanet şebekesine karşı açılmış bir dava idi. Davayı duruşmalı istemiştik. Isparta İdare Mahkemesi bu istemimizi kabul etmişti. Ancak duruşmadan bir gün önce  gecesi saat 22.00 de ADD Genel Merkezinin“ Duruşmaya ADD adına katılamayacağımı, ADD Isparta şube başkanlığı görevinden alındığımı, davaya ADD Hukuk bürosunun müdahil olacağını” içeren e-posta iletisini aldım.  Bu iletiyi dikkate almam düşünülemezdi. Çünkü dava dilekçesinin her satırı kendi araştırma ve çabamın ürünü olması bir yana, gericilere karşı  mevziyi  terk etmek gibi bir teslimiyete razı olamazdım. ADD Genel Merkezinin yapmak istediği de bu idi. Yani davayı sahipsiz bırakmak. Ertesi gün duruşmaya Avukatımla birlikte katıldım.  Dava dilekçesinde yazıp söyleyemediklerimi mahkeme hakimlerine hem yazılı, hem de sözlü olarak  ilettim.
Ancak Mahkeme “ Said i Kürdinin bir “din alimi” olduğunu, daha doğrusu “DİYANET İşleri Bşk. Din işleri yüksek kurulunun bu yöndeki yorumunu  karar olarak açıkladı.
Davanın DANIŞTAY a gitmesi gerekiyordu. Benden sonraki Şube Başkanı O.Mümtaz Çapçı  (o da görevinden alındı)  dosyayı ADD Genel Merkezine gönderdi.
Bildiğim Kadarı ile ADD Genel Merkezi  Danıştay a  gerekli başvuruyu yapmadı.  Ben ise ADD Üyeliğinden ihraç edildim. Isparta’da ve Türkiye’de gericiliğe ve yobazlığa bundan daha iyi bir hizmet olamazdı sanırım..  

Bu dava dilekçesi , BU GÜNKÜ İKTİDAR DAHİL TÜM GERİCİLİĞİN İLHAM KAYNAĞI OLAN “SAİD KÜRDİ” gerçeğinin kısa ama kapsamlı bir özetidir. Dosya arasında sıkışıp kalmasına gönlüm razı olmadı. Paylaşma amacım budur. sağlık ve esenlik dileklerimle.
Mahmut ÖZYÜREK 


*****
İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ISPARTA

Duruşmalı -Yürütmenin Durdurulması ve iptali istemlidir

DAVACI: Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Adına: Mahmut ÖZYÜREK - ADD Isparta Şube Başkanı
DAVALI : ISPARTA VALİLİĞİ
D.KONUSU :T.C ISPARTA İLİ İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının g-bendi, “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasının Yürütmesinin durdurulması ve iptali istemidir.

KARARIN TEBLİĞ TARİHİ : 23.03.2012
AÇIKLAMALAR :
1-) T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6. Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel Meclisinin 06.12.2011 tarihli 2. birleşiminde oybirliği ile kararlaştırmıştır.(Ek–1: İl Genel Meclisi Karar Örneği)
Söz konusu karardan 15 Mart 2012 tarihinde İl Genel Meclisi Üyelerinden biri ile yaptığımız özel görüşme sırasında haberdar olduk. Bunun üzerine 23.03.2012 tarih ve 2012/34 sayılı yazımızla, Isparta Valiliğine “Böyle bir kararın olup olmadığını, varsa bu konuda şubemize bilgi verilmesini” yazılı dilekçe ile istedik. (Ek–2)
Sn. Vali Memduh OĞUZ, aynı gün saat 17.00 sularında Şube Başkanımız Mahmut Özyürek’i telefonla arayarak, “Dilekçenize yazılı cevap veremem, İl Genel Meclisi Kararları kamuya açıktır. Dilerseniz biz talimat veririz, bir suretini alabilirsiniz, ya da biz gönderelim” dedi. Saat 17.30 sularında Valilik görevlisi ile sözü edilen karar, kapalı zarf içinde, “23.03.2012 tarih, B.05.4.VLK.0.32.04.01/492 sayılı “Dilekçeniz” konulu TUTANAK’la “tarafımıza imza karşılığı teslim edilmiştir.(Ek- 3)
2-) Söz konusu kararın “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını,………… 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6. Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel Meclisinin 06.12.2011 tarihli 2. birleşiminde oybirliği ile kararlaştırmıştır” ifadelerinin yer aldığını gördük.
3-) Türkiye Cumhuriyeti Isparta İli Barla Kasabası yol kavşağına yazılması kararlaştırılan sloganda adı geçen BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ KİMDİR?
2 Asıl adı Nüfusundaki yazılımıyla Said Okur’dur. 1878’de doğmuştur. 1908’de İstanbul’da haftada iki gün yayınlanan “Şark ve Kürdistan Gazetesinde” Said-i Kürdi’de adıyla yazmaya başlamış. (30 yaşında) 1909’da (31 yaşında) İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi’ni yazmıştır. Said; 1918’de Neşr-i Maarif Cemiyetinin (Kürt Teali Cemiyetinin yan kuruluşu) kurucu üyeleri arasında yer almıştır. Isparta'daki sürgünden memleketine dönen Saidi Kürdi yine İngilizlerin işgal planına uygun olarak Doğu'da ve güneydoğuda İngiliz hükümeti destekli bir Kürdistan kurulması amacıyla "Kürt Teali Cemiyeti" kurucuları arasında yerini aldı.(kaynak: Marmara brifingi, 1971)
a) Kurtuluş savaşında İngilizlerle işbirliği yapan, İtilaf Devletlerinden aldığı silah, para ve malzeme ile 30 u aşkın isyanın çıkmasını örgütleyen “Kürdistan Teali Cemiyetinin 3. Azasıdır. (1-Seyyid Abdülkadir……..sayfa 70, 2-Said-i Nursi….sayfa 73, 3-Dr. Abdullah Cevdet.. .sayfa 83)
b) Saidi Nursi’nin 1327 ( 1909 ) yılında, İstanbul'da Vezir hanındaki İkbal-i Millet matbaasında basılmış "İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i Kürd-î" adlı eserinde açıkça kürtçülük yapmakta ve Kürtleri uyanmaya ve Kürt milliyetçiliği etrafında birleşmeye davet etmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz kitapta Saidi Nursi aynen şöyle demektedir. "Soydaşlarıma (Ebnâ-i cinsime) burada birkaç söz
söylemezsem, bence bahis eksik (nâtamam) kalır. Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanında, onların öncüleri (pişdar) ve kahraman askerleri olan Arslan Kürtler! Beş yüz yıldır yattınız, yeter artık, uyanınız, sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir."
c) "Süphân ve Ağrı dağları gibi geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa kalkmış, nefseesir olmayı yasak etmiş ve başkasına tecavüzü câiz görmeyerek şeriâte dayanmış olan, hürriyet sultânı, yüksek sesle sizin gibi mâzinin en derin derelerinde gâfil ve dağınık bir kavme, cehâlet ve yoksulluğa hücûm için, fen, sanat ve silâh başına, ileri arş."
d) Kısacası Saîdi Nûrsî Kürdî’nin gerçek niyeti, Türklerin bölgede egemen olmalarını istemeyen İngilizlerin istekleriyle birebir örtüşmektedir. Gerçek gayesi, geri kalmış Kürtleri kalkındırmak/bilinçlendirmek olsa idi, “fen ve sanat başına” demekle yetinirdi. Ancak "SİLÂH BAŞINA" diyebilecek kadar pervasızdır.
e) Kürt Sait risalelerinde Ye'cüc Me'cüc denen ve dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi Türk boyları olduğunu söylemekte ve soydaşlarımızı "akvâm-ı vahşiyye" (yani vahşi kavimler) olarak tabir etmektedir.
f) "Birinci Dünya Savaşı’nda bizimle savaşmış da olsa, bir Hristiyan ölmüşse şehit sayılır, ahirette mükâfatı vardır." (Kastamonu Lahikasi,s.45).
Mehmet Akif, Çanakkale'de üzerimize gelen orduları, "Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela" diyerek lanetler. Havada uçan kol, bacak ve gövdelerin meydana çıkardığı dehşet verici tabloyu gözyaşları içinde anlatır Şiirlerinde. Said’i Nursi ise bu canavarlıkları yapan Hristiyanların "Rahmeti İlahiye'nin hazinesinden ne
kadar büyük mükâfatlar alacaklarına" dair risaleler yayınlamakla meşguldür.
h)"Özgür bir Kürdistan tohumunu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün" diyen Said Nursi, Cumhuriyet’in ilanından sonra da devam eden Kürtlerin isyanlarına katılır. “Biraderi azamım” dediği Şeyh Sait’in isyanına katıldığından dolayı yeniden sürgüne gönderilir. Onun biraderinin, “Bir Türk öldürmek yetmiş gâvur öldürmekten daha üstündür” sözü Said-i Nursi’nin düşünce yapısını dolaylı yoldan bize gösterir.
I) 1960'da Said-i Kürdi, Şeyh Sait'in torunlarına şunları söylemiştir: "Kardeşim Şeyh Sait kıyama başladığı zaman Van'da mağarada idim. Kendisine bir mektup yolladım, mektubun cevabını alamadan duydum ki kardeşim Şeyh Sait yakalanmıştır. Düşündüm ki mağaradan çıksam bile bir faydam olamazdı. Sonra beni mağaradan yakalayıp sürgüne gönderdiler. Altı yıl süre ile dizlerime vurarak esef çekip memleketimizde fiili olarak yapılan mukaddes cihattan mahrum kaldım."
3 Şualar"ında 10 maddelik olan bir bahsin 9 ve10. Maddelerinde bazı mülahazalarda noksanlaştırmaya gidildiğini, oysaki elyazması nüshasındaki 10 maddede Bediüzzaman"ın “Şeyh Said ve rüfekası hakiki şehitlerdir” demektedir.
4-SAİD NURSİ, ATATÜRK HAKKINDA İSE;
a) Ben bir manevi âlemde, İslam Deccal ini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir
manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkârı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(...) Fakat kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur–u iman ve Kur’an ışığıyla hakikat–i hal–i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar458–459,Siracun Nur 247)
b) Saidi Nursi, başlangıçta şifreli olarak işaret ettiği Deccal ’in kim olduğunu daha sonra şöyle anlatıyor:“Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis–i Şerif’in ihbarıyla Kur’an’a zararlı bir adam çıkacak demiştim.Sonra Mustafa Kemal’in o adam olduğunu zaman gösterdi. (Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis–i Cumhur’a ve üç makama gönderilen istida)
c) Saidi Nursi, Mustafa Kemal’e yönelik Deccal suçlamasında daha da ileri giderek şunları yazar:
“...Lozan Muahedesinde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakiki Müslüman Türk’ü Protestan yapamayan ve Millet–i İslam için pek zararlı olduğunu ef’aliyle ispat eden ve Hadis– Şerif’in haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu(yani Deccal, y.n) hayat ve mematiyle gösteren Mustafa Kemal’e bir mahrem eserde ‘din yıkıcı Süfyan’ dediğimizi (...)” (Emirdağ Lahikası I,50–51;Yirmiyedinci Mektuptan Mahkeme–i Kübra’ya Şekva ve Müdafaatın Bir Haşiyesi olan Parçanın Hülasasıdır, Ayrıca Müdafaalar, 226–227)
d) İngiliz Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın Bağdat’tan yazılan gizli raporunda, Kürtleri Türklere karşı kışkırtarak ayaklandırmak amacıyla kurulmuş olan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucuları arasında Said-i Kürdi (Nursi)’nin de adı vardır.[] Bu cemiyetin düzenlediği Koçgiri Ayaklanması ulusalcı güçleri bir hayli uğraştırmıştır.“…Küre–i Arz’ın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması ve İslamiyet’le Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve müsalaha bulacağına (barışbulacağına) karar vermesi ve yeni doğan İslam devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırk beş sene evvel olan müddeayı isbat ediyor, kuvvetli şahit olur. ”Saidi Nursi, bu sözlerinde,
Dünyanın şu anki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle dini hakikatlere sahip çıktığını, Amerika’nın, Asya ve Afrika’da İslamiyet’le beraber huzur ve saadet geleceğine karar verdiğini, Amerika’nın yeni doğan İslam devletlerini okşadığını ve onlarla ittifak ettiğini” bütün dünyaya ilan ediyor. Saidi Nursi’ye göre bütün Müslümanları okşayan Hristiyan Amerika, dünyanın en büyük devleti olarak aynı zamanda baş otorite idi.
e) ["saltanat-ı hilâfeti" mahveden bir Deccal” , "şimal tarafında zuhur" eden bir Büyük Deccal de vardır. ,"o insafsız , o çok kusurlu adam" . "Ayasofya Camisini puthaneye, Meşîhat Dairesini (Osmanlı Diyanet Dairesi) kızların lisesine çeviren adamı sevmemek suç olması imkânı var mı" "günahkârlar", "seyyiesiz", "Süfyan", "Nefreti âmmeye lâyık adam", "Deccal", "İslam’ın en büyük fitne-i diniyelerinden”, “Türkiye'nin siyasi rejimi Nur Saadetini söndürmeye çalışmaktadır.” “Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir.” (Said Nursi, Münazarat. s. 17) ve benzeri çok sayıda hakaret içeren sözler söylemiştir.
f) Oysa Saidi Nursi’nin Deccal dediği Atatürk, kurtuluş ve kuruluşumuzun mimarı idi. İzmir Amerikan Koleji’nde Misyoner faaliyette bulunuluyor diye bu okulu tamamen kapatmış, hayatta iken Bab–ı Ali’nin “Misyonerle Mücadele Teşkilatı” kurmasına destek vermiş, 3 Ocak 1922’de Meclis Başkanı iken yayınladığı bir muhtırada, İçişleri Bakanlığı’na çok sert çıkışarak, Amerikalıların Anadolu’da “Öksüzler Yurdu” altındaki yapılanma isteklerinin tamamen Hıristiyanlığı yaymak amacı taşıdığını vurgulayarak “bu talebin derhal reddedilmesini” istemişti.
g) . Laik cumhuriyetçi düzen 20 senelik inkılaplar sonucu doğmuştur ve dini müthiş sadmeye maruz bırakmıştır. (Münazarat, s. 135-141)…
h) Atatürk İdaresi, hadislerde gösterilmiş bulunan dehşetli ahir zamandır. Dinsizlik, konünistlik, ifsat komitelerinin faaliyet yıllarıdır. (Said Nursi, Sözler, 1957, s. 143)…
i) Türkiye genel olarak Ezan-ı Muhammedi’nin yasak edildiği, bidatların zorla topluma kabul ettirildiği bir devre yaşamıştır. Devrim kanunları muvakkattır ve hrıstiyanlık kanunlarıdır.(Said Nursi, Tiryak,…s. 65)…4
j) Türkiye’nin siyasi rejimi Nur Saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir. (Said Nursi, Münazarat. s. 17)…
k) Devlet, İslamın siyasi prensiplerine göre teşekkül etmelidir. Bütün hayatı nizamı onda mevcuttur.(İhsan Emci, Aradığımız Şuur, Mart 1964. Nu:8 )…
l) Alem-i İslamda yapılacak devrimler islamiyetin desatirine uygun olmak mecburiyetindedir, aksi halde gayri meşrudur. Bu bakımdan Meclis, aynı zamanda hilafet görevini de görmelidir. (Said Nursi, Mesnevi-i Nur’iyye, s.80-82)…
m) Şahs-ı Manev-i Hükumetin müslüman olması gereklidir. (Said Nursi, Hutbe-i Şamiye, s. 80)
n) Türk Devleti’nin dini islamdır ve bunun vikayesi milletimizin maye-i hayatiyesidir. Hükumet, islamiyet ve din için hizmet edecektir. (Said Nursi, Münazarat, s. 18 )
o) Said Nursi ise risalelerinde “Müslüman İsevi”, “Cihan Harbinde ölen Hıristiyanlar şehittir”, “Ermenilere valilik kaymakamlık görevi verilsin, Hıristiyanlara , “Müslüman olmak için dininizi tamamen terk etmeye gerek yok” şeklinde “İslami olmayan” fetvalar da vermiştir.
p) Daha da ileri giderek risalelerinde nurculara “misyonerlerle ittifak edin"!” çağrısında bulunuyordu.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HAKKINDA ;
“Yukarıda yapılan açıklamalara ve bizzat nur risalelerinden alının pasaj ve cümlelere nazaran;
I. Nurculuğun kurucusu Sait Nursi. hiç bir zaman Türklüğü ve Türk milletini kabul etmeyerek Kürt olduğunu övünerek beyan ve ilan etmekle beraber, 1327 (1911) tarihlerinde faaliyette bulunduğu anlaşılan (Kürt Teali) cemiyetinde çalışmak, memlekette Türklerden ayrı dili ve milliyeti olan bir kürt cemaati mevcut olduğunu ileri sürmek, yine o terihlerde kurulduğu bildirilen (Kürdistan Azmi Kavi) cemiyetinin mümessili olarak İstanbul’a gelip Kürtçe tedrisat yapan mektepler açılması için gayret göstermek ve « Uyan ey Selahattini Eyyubi’nin torunları Kürtler» diye tahrik ve teşviklerde bulunmak suretiyle memleketin bütünlüğünü bozmaya matuf amaç ve gaye takip ettiği anlaşıldığı,
II. Türk milliyetçiliğini red ve hatta zararlı ve tehlikeli olduğunu ileri süren Said Nursi’nin Türkiye’nin de dahil olacağı, tamamen şeriat hükümlerine ve islami esaslara göre düzenlenmiş ve merkezi Mekke olmak üzere bir islam devleti kurulmasını ve bu devlette Arapların hakim bir unsur haline getirilmesi lüzumunu nur risalelerinde teklif, telkin ve teşvik etmek suretiyle Türk Devleti’nin bağımsızlığını tenkis ve birliğini bozma yolunda hareketlerde bulunduğu,
III. Said Nursi nur risalelerinde: Türkiye Cumhuriyeti» nin tamamen şeriat esaslarına ve islamın siyasi prensiplerine göre teşekkül etmesi gerektiğini, hilafet ve saltanatın geri getirilmesi lazım geldiğini, devrim kanunlarının geçici olduğunu, Kuran dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını, islamlığın düsturlarına uymayan devrimlerin meşru olmadığını mükerreren ve ısrarla yazıp telkin ve propaganda yapmakla beraber laik bir cumhuriyet rejimi kurduğu için Atatürk’e düşman kesilerek onu Ebusufyan ve Deccale benzetmek (tek gözlü deccal ya iman et, yahut bütün dünyanın maskarası olacaksın) diye ağır tecavüzlerde bulunmak suretiyle Türk Ceza Kanunu’nun 163. maddesini ihlal eden suç işlediği, (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun (20.9.1965 gün ve E. 234/D-1 K. 313, Tebliğname:1-1078)”
Buraya kadar yaptığımız açıklamalar sonunda açıklıkla söyleyebiliriz;
“Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliğini açıkça hedef alan, laiklik karşıtı olduğu mahkeme kararları ile tescilli, azılı bir Türk düşmanı! olan, Kürtçülükte, Türk askerini, polisini ve masum bebekleri öldüren/öldürten Abdullah Öcalan'dan hiçbir farkı olmayan, Türk milli kültürüne, devletine, rejimine ve Türklüğe düşman, Türkçemizin katili. olan birinin Cumhuriyet topraklarında bir yere adının verilmesi açıklanamaz bir çelişki ve inkârdır.”
HUKUKİ NEDENLER:
A. Demokratik bir hukuk devletinde, toplumsal barış ve düzenin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi, farklı sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölgelere mensup insanların, güven ve barış içinde yaşayabilmeleri ile mümkündür. Bu nedenledir ki hukuk sistemleri kamu düzenini bozacak, düşmanlık veya kin duygusu oluşturacak tahriklere izin vermemiş, toplumun çeşitli katman, kesim ve grupları arasında, çatışmalara, kin ve düşmanlığa dönüşebilecek davranışları, ceza yaptırımına bağlamıştır.

B. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Başlangıç” kısmında, (Değişik: 3.10.2001-4709/1 md.) “Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;”
C. MADDE 5- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
D. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14. Maddesinde- (Değişik: 3.10.2001-4709/3 md.) “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan
haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz
E. MADDE 24- Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. (24/4)Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
F. T.C. Anayasasının 174/7 “26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve
Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanunun1.Maddesi “ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey, beyefendi, paşa,
hanım, hanımefendi ve hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır. erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlariyle anılırlar” demektedir. Anayasamızın bu hükmü yürürlüktedir.
“Anayasamızın başlangıcında ise Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;” amir hükmü yer almaktadır. Isparta İli İl Genel Meclisinin Anayasa ve yasalarla düzenlenen “hukuk düzeni dışına çıkamayacağı” açıktır. İl Genel Meclisinin aldığı kararda ,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganında “HAZRETLERİNİN” ibaresi Anayasamızın 174/7 maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
G. Türk Ceza Kanunun 216. Maddesinde; “(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
H. TCK’nin 125. Maddesinde “bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir”
I. “TCK’nin 312. maddesinde değişiklik yapılmasını öngören 4744 sayılı Kanunun 2. maddesinin Madde 312 - (Değişik: 2370 - 7.1.1981) “Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya halkı kanuna itaatsizliğe tahrik eden kimse altı aydan iki yıla kadar hapis ve iki bin liradan on bin liraya kadar ağır para cezasına mahkûm olur. Halkı; sınıf, irk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis ve üç bin liradan on ikibin liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek bir şekilde yapıldığı takdirde faile verilecek ceza üçte birden yarıya kadar arttırılır” hükümleri yer almaktadır.

İ. "Çağdaş uygar toplum çoğulcudur. Bunun anlamı, toplumun, değişik din, mezhep, ırk, sosyal sınıf, bölge farklılığı, siyasal görüşler, idealler, toplum insanlarına hizmet bakımından farklı yollar, metotlar, değişik zihniyetler taşıyan insanlardan oluştuğudur. Böyle bir toplum yapısında demokratik ilke, farklılıklar içerisinde bütünleşmeyi sürdürerek birlikte, barış içerisinde yaşamayı zorunlu kılar; sosyal yapıyı oluşturan yapısal unsurlar birbirleriyle ahenkli bir bütün oluşturmakta devam etmelidir. Bütünleşme derecesi ne derecede yüksek olursa, demokratik özgürlükler de toplumda aynı oranda geniş olarak kullanılabilir. O halde kişilerin, maddenin(TCK/312) saydığı farklılıkları esas alarak düşmanlığa, kin beslemeye alenen tahrik edilmelerinin ortaya çıkaracağı tehlikeye karşı hukuk sisteminin savunma araçları getirmesi gerekli ve zorunludur. Hele toplum yapısı, geniş bir mozaik biçiminde olan ülkeler yönünden bu zorunluluk daha da önemlidir"
i. Giriş kısmında(Açıklamalar) Said Nursi’nin kendi sözlerinden yaptığımız alıntılar dikkatle incelenirse “….. Arslan Kürtler! Beş yüz yıldır yattınız, yeter artık, uyanınız, sabahtır….”, “…….silâh başına, ileri arş…….”,"Özgür bir Kürdistan tohumunu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün", “Şeyh Said ve rüfekası hakiki şehitlerdir” vb. yazı ve sözlerle anayasamızın başlangıcında korunma göremeyeceği” belirtilen, yine TC Anayasasının 14. maddesinde “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Hükümlerini açıkça ihlal ettiğini,
ii. Yine TCK’nın 125,- 216,- 312. Maddelerinin ihlal edildiğini,
ii. Anayasamızın 5.Maddesinde “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,” hükmü yer alır. Halbu ki, Isparta İl Genel Meclisi nin aldığı bu karar, Anayasamızın “bağımsızlık, bütünlük,bölünmezlik” ilkesine aykırıdır.
iii. Yine, İl Genel Meclisinin Bu kararı; Anayasamızın 24/4 Maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktasdır.
iv. Halen yürürlükte olan 25.07.1951 tarih ve 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu’nda, “Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası il cezalandırılır” hükmünün açıkça çiğnendiği ortadadır.
v. Bu açık ve kesin Anayasa ve yasa ihlalleri orta da iken, “T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması” kararını almış olması, halkı kendi arasında düşmanlığa, kin beslemeye alenen tahrik edilmeleri tehlikesini de doğurmaktadır.
vi. İl Genel Meclisi aldığı bu kararla, “halkın, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özellikleresahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik” etme girişiminde bulunmuştur.
vii. ”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması bir özgürlük, hak yada bir hürriyet olarak da değerlendirilemez. Çünkü Anayasamız “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” demektedir.
viii. Isparta İl Genel Meclisi aldığı bu kararla “Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça övme veya iyi gördüğünü söyleme” yoluna sapmıştır.
ix. Bu karar “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik”tir.
x. Diğer taraftan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında, "Kullanılması, görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabileceği" ifade edilmektedir.
xi. TÜRKİYE’ nin bütünlüğünü bozacağı kesin olan böyle bir kararın Isparta İl Genel Meclisi tarafından kabulü; özgürlüklerin genişletilmesi, yada bir hakkın kullanılması değil; Anayasal ve yasal düzenin kökten bozulmasıdır. Bu karar ile Türkiye’yi parçalara bölmenin bir adımı atılmış ve örneği oluşturulmuş olacaktır.
xii. Çünkü Yüksek Mahkemeniz bu kararın uygulanmasına geçit verirse bu yöndeki diğer uygulamaların da önünü açmış olacaktır.
Örneğin Menemen’e; “DERVİŞ MEHMET HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”,
Elazığ-Palu ilçesine “ŞEYH SAİD HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”,
Balıkesir’e “ANZAVUR AHMET İN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” ,
Tunceli’ye “SEYYİD RIZA HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ
 Sivas’a “KIYAM IN YAPILDIĞI TOPRAKLARDASINIZ” vb. sloganlarının yazılmasının yasal dayanağı Mahkemenizce verilmiş olacaktır.
xiii. Bu gerçekleştiğinde Mahkemeniz dahil, Atatürk Cumhuriyetinin hiçbir kurumunun güvencesinin kalmayacağını, Cumhuriyetin tüm kuruları ile birlikte lağvedileceğini görmek için kahin olmaya gerek yoktur.
HUKUKİ DELİLLER:
􀀀 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, “Başlangıç” ve 2, 4, 5, 13, 14,24/4 ve 26/2, 174/7 Maddeleri
􀀀 Türk Ceza Kanunu 125,- 216,- 312. Maddeleri
􀀀 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu
􀀀 İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 9/2, 10/2 ve 17. 14. Maddeleri
SONUÇ VE İSTEM:
Atatürk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma girişimlerinin her anlamda ve her alanda sürdürüldüğü bir süreçte, “Isparta İl Genel Meclisi kararı”, bu girişimlere devlet eliyle katkı sağlamaktır
“Isparta İl Genel Meclisinin, 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendi, Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliğini açıkça hedef alan, laiklik karşıtı olduğu mahkeme kararları ile tescilli, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurtuluş ve kuruluşuna karşı durmuş, birinin adını kutsallaştırma amacına hizmet edecektir.
Halk arasında bölünmeye, kin ve nefret tohumları saçma amacına hizmet edecek, yasalara ve anayasamıza aykırı olan bu kararın uygulanması durumunda, Türkiye Cumhuriyeti, devleti yönetenler eliyle bölünmeye, yurttaşlar arasında ayırımcılığa sürüklenmiş olacaktır.
Sayılan bu nedenlerle “T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması” KARARI İLE İLGİLİ DAVANIN DURUŞMALI GÖRÜLMESİNE, KARARIN İPTALİNE VE UYGULANMASI HALİNDE SONRADAN GİDERİLMESİ GÜÇ YADA OLANAKSIZ ZARAR VE DURUMLAR DOĞACAĞI İÇİN, İPTAL DAVASI SONUÇLANINCAYA KADAR YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASINA KARAR VERİLMESİNE İLİŞKİN İSTEMİMİZİ SAYGI İLE ARZ EDERİZ.

YÖNETİM KURULU ADINA :                            Mahmut ÖZYÜREK
                                                                             Atatürkçü Düşünce Derneği
                                                                                    Isparta Şube Başkanı


Ekler;
1-Isparta İl Genel Meclisinin06.02.2011 tarih ve 363 sayılı karar örneği
2-ADD Isparta Şubesi 23.03.2012 tarih ve 34 sayılı yazısı
3- İl Özel İdara Müd. TEBLİĞ Belgesi
4-Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezinin Şubemize Konu ile ilgili “YETKİ DEVRİ”
5-İmza Sirküsü

1 Ağustos 2014 Cuma

“YETMEZ AMA EVETÇİ” ÇÖLAŞAN

“YETMEZ AMA EVETÇİ” ÇÖLAŞAN
Atatürkçü Düşünce Derneği, 6 Temmuz 2014 tarihinde Tansel Çölaşan’ın başkanlığında Genel Yönetim, Denetleme, Disiplin, Bilim-Danışma Kurulu üyeleri ile Şube başkan veya temsilcilerinin katıldığı “Cumhurbaşkanlığı seçimi” gündemli “DANIŞMA TOPLANTISI” yapmış.
Toplantı sonunda bir de SONUÇ BİLDİRİSİ yayınlanmış. Bildiri ile alınan kararlar kamuoyu ile paylaşılmış.
Bildiride Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili olarak;
Derneğimiz partiler üstü bir çalışma anlayışına sahiptir Atatürk ilke ve devrimlerinin savunucusu olarak bu seçimlerde, herhangi bir aday için açık ya da kapalı destek kampanyası yürütülmeyecek
Atatürkçülere düşen görev, sandığa giderek demokratik, laik, cumhuriyet yıkıcıları ve bölücülere karşı birlik olmaktır.” denilmekte. 
“Zevahiri kurtarmak” tamda bu cümlelerde gizli.
1-“ADD Herhangi bir adayı desteklemiyor.” (Hatırlanacağı gibi, Türkiye’de karşı devrimin hukuksal altyapısının oylanması anlamındaki 2010 Anayasa Referandumunda da aynı yöntem izlenmiş, Şubelere bir genelge gönderilerek “TARAFSIZ KALIN” çağrısı yapılmıştı.)
2- Atatürkçüler “sandığa gidecekler” ve cumhuriyet yıkıcılarına (yani Erdoğan’a) , bölücülere(yani Demirtaş’a) oy vermeyecekler..
Peki, ne yapacaklar?   Ortadoğu’da emperyalizmle “hemhal” olmuş, Atatürk devrimleri ile sorunlu, Kemal Derviş’in ifadesiyle, “Küresel değerlere bağlı” Ekmeleddin İhsanoğlu’na “tıpış-tıpış” oy verecekler.
İşte 2 gün sürdüğü söylenen ADD Danışma Toplantısının “ATATÜRKÇÜ ÇÖZÜM ÖNERİSİ(!)”  Ya ayıptır!  “yetmez ama evet” diyebilmek için iki gün üst üste toplantı yapıp, iki sayfa laf kalabalığına ne gerek vardı? Danışma toplantısından çıkan bildirinin anlamı   “YETMEZ AMA EVETÇİLİKTİR.
Atatürkçü Düşünce Derneğinin Mandacı- Mason Genel Başkanı’nın yaptığı açıklamanın bir diğer anlamı, AKP karşıtlığı temelinde biriken ve giderek Kemalist-Halkçı- Devrimci bir direnişe dönüşme olasılığı yüksek olan geniş halk yığınlarının öfkesini,  emperyalizmin stepne Truva atı Ekmeleddin İhsanoğlu’na yedekleyerek ılımlı İslamcı-muhafazakârlığın meşrulaştırılması ve sürdürülebilirliğine yöneltmektir. Bu anlayış, Kemalist bilinç ve duruştan vazgeçilebileceğini, karşı devrimcilerle uzlaşılabileceğini bizzat ADD tarafından geniş halk yığınlarına “hazmettirme” operasyonunun adıdır.
ADD; Toplumsal Muhalefeti Kemalist bir çizgide örgütleyerek , Emperyalizmin özel yetkili taşeronuna karşı ayağa kaldıracağı yerde, Toplumsal muhalefeti ehlileştirerek AKP’nin operasyonlarla kurulan rejimini sağlamlaştırma amacına yönlendirme çabası içine girmiştir.
Mandacı - Mason Çölaşan ve ekibinin geniş halk yığınlarına önerdiği “yetmez ama evet” eğilimi, “ehven-i şer” in bir başka anlatımıdır. Tayyib’in  “milli irade” adı altında gericiliğin ve taşeronluğun meşrulaştırılması oyununa halkı yedeklemek için uydurulmuş masonik bir duruştur.
Ehven-i şer-i yani Ekmeleddin İhsanoğlu’nu yedeklemek, ölüm ile sıtma arasında tercihte bulunmakla eşdeğerdir.  Kemalizm’in tarihsel gerçekliğini ret ve inkârdır. Kemalist halkçı –devrimci umudu tüketmektir. Seçeneksizliği “seçenek” olarak sunmaktır. 
Geniş halk yığınları; AKP tarafından operasyonel olarak önüne sürülen, ADD tarafından desteklenen bu Trajedinin/ortaoyununun özneleri değil nesneleridir; karar veren değil biat edendir; o yönetmez, sadece yönetilir. Bu anlayışa, bu ortaoyununa Atatürkçüleri payanda yapma görevini üstlenen Tansel Çölaşan, 5 yıldır tam bağımsızlıkçı, devrimci-halkçı ADD'yi artık ehlileştirdiğini, sistemle bütünleştirdiğini düşünmektedir. Bu kanısında haklı olup olmadığını zaman gösterecektir. Ama biz daha önce söylediklerimizi bir kez daha yineleyelim.
 Hem Mandacı- Mason, hem Atatürkçü olunmaz!
Hem Mandacı-Mason, hem tam bağımsızlıkçı olunmaz,
Hem Mandacı- Mason, hem antiemperyalist olunmaz!
Hem Mandacı- Mason, hem halkçı devrimci olunmaz!
Bu nedenlerle ADD’yi ele geçirmiş olan Tansel ÇÖLAŞAN Atatürkçü Düşünce Derneğini sistemle uyumlulaştırmak, Kemalist kimliğini törpülemek üzere özel görevlendirilmiş bir “Truva Atı” olup olmadığını Atatürkçülerinin değerlendirmelerine bırakıyorum.
Kemalistler; tüm kötülüklerin kaynağı, AKP operasyonları ile faşist diktatörlüğe dönüşmüş, emperyalizmin işbirlikçisi sistemle uzlaşmayı değil hesaplaşmayı,
Günü kurtaran pragmatik tercihleri değil, stratejik ufukta ısrarlı olmayı,
Gericiliğin ve taşeronluğun meşrulaştırılmasını değil Kemalist bilinç ve devrimci bir kararlılığı,
Erdoğan’a mahkûm ve Ekmeleddin’e mecbur olmayı değil, yeniden Tam bağımsız Laik-demokratik Türkiye Cumhuriyetinin nasıl inşa edileceğini hedef olarak benimserler..01.08.2014 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK