Bu
halk propaganda bekçisi mi
Yusuf Yavuz
15 Kasım 2011
HURAFE ÇAĞINDA
AKILLI TAHTA PROJESİ
Başbakan Erdoğan, ‘benim Fatma’mın Helga’dan neyi
eksik’ sözleriyle gönülleri okşayıp bundan böyle ‘akıllı tahta’ ile eğitim yapılacağını
söyleyedursun, içinden geçtiğimiz zaman diliminin en belirgin yanı akıl
dışılığa övgü düzmenin yaygınlaştığı ‘hurafe
çağı’ olması. Tahtanın akıllı olması çağın hurafe bulamacına
bulanmasını engellemiyor.
11.11.11.
ÇILGINLIĞINA DEVLET DE KATILDI
Öyle ki, tüm
dünyayı kasıp kavuran ’11.11.11.’ çılgınlığı sonun da
devletin kurumlarına da bulaştı. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
günler öncesinden duyurduğu ’11.11.11’de
111 dev projenin açılışı’ töreni, 11 Kasım 2011’de Başbakan
Erdoğan’ın katılımıyla Ankara Atatürk Spor Salonu’nda gerçekleştirildi. Orman
ve Su İşleri Bakanlığı, (Çevre ve Orman Bakanlığı) geçtiğimiz yıl da ’10.10.
2010’ tarihinde ‘110’ tesisin toplu açılışını yapmış.
BAŞBAKAN’IN ‘UĞURLU’ ELLERİ
48’i özel sektör
tarafından tamamlanan HES projesinden oluşan ve aralarında sulama göletleri ve
meteoroloji istasyonlarıyla mesire alanları bulunan 111 kalem yatırımın toplu
açılışına çok sayıda bakan da katıldı. Bursa, Çanakkale, Çorum, Edirne,
Karaman, Konya ve Adıyaman ile yapılan canlı bağlantılarla gerçekleştirilen
açılış töreninde konuşan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, yatırımların
niteliklerini sıraladıktan sonra “Bugün
çok mutlu bir gün. Ülkemizin dört bir tarafında Başbakanımızın uğurlu elleriyle
111 adet tesisi hizmete alıyoruz” diye konuştu.
OLTAYA YAKALANMIŞ
BALIĞIN YEME İHTİYACI OLUR MU
Bakan Eroğlu’nun
deyimiyle Başbakan’ın
‘uğurlu’ elleriyle hizmete açılan HES’lerin kaçının yabancı
ortaklı olduğunu bilmiyoruz ancak görünen o ki devletin bütün aygıtlarını ve
güdümlü medyayı propaganda aracı olarak büyük bir başarıyla kullanan AKP
hükümeti, ’11.11.11.’ çılgınlığı dahil her türlü akıl dışılığı kitleleri
etkilemek için kullanmaktan çekinmiyor. Çünkü oltaya yakalanmış balığın yeme
ihtiyacı olmadığını çok iyi biliyorlar.
PROPAGANDA
BEKÇİSİNE DÖNÜŞEN HALK
Başbakan Erdoğan
her fırsatta Allah’ın suyunu paraya çevirdiklerini ve ‘Su akar Türk bakar’ lafını,
‘Su Akar Türk yapar’a
dönüştürdüklerini söylüyor. Ancak uygulama hiç de öyle olmuyor. İdeolojik
söylemle üzeri örtülen yağmanın gösterdiği gerçek çok acı; Türkiye’nin suları, madenleri ve
diğer varsıllıkları ya yabancı ya da yabancı ortaklı şirketler tarafından
işletiliyor. ‘Zengin
kaynakların yoksul bekçisi mi olalım’ propagandasına maruz
kalmış insanların görmediği gerçeğin uygulamaları hayata geçtikçe, yoksul bekçi bile olunamayacağı
ortaya çıkıyor. Bunun adı olsa olsa propaganda
bekçiliği!
TOROSLAR’IN TAŞLARI
ÇİN’E GİDECEK
Isparta-
Sütçüler’in Kasımlar kasabasındayız. Torosların büyüleyici dağlarıyla çevrili
kasabanın kahvesinde sadece köyün yaşlıları kalmış. Büyük çoğunluğu 65
aylığıyla geçiniyor. Huzurevi gibi bir kasaba. Kahve birden hareketleniyor. Mühendis olduğunu öğrendiğimiz genç
bir Nepalli yarım yamalak Türkçe’siyle kahvedekilerle sohbete başlıyor.
Önce bu dağları gezmeye gelmiş bir gezgin sanıyoruz Nepalliyi ama çok geçmeden
yanındaki Türklerden öğreniyoruz gerçeği. Nepalli genç mühendis İngiltere’de eğitim almış bir
tüccar. “Bu
dağlarda ne arıyorsunuz?” diye soruyoruz, “ben pazarlama işinden sorumluyum”
diyor. Çok geçmeden diğer ayrıntıları da öğreniyoruz. Kasımlar’a komşu köy olan
İbişler’in karşı yamacındaki ‘Gâvur
İni’ bölgesindeki dağlık alanda 100 hektarlık araziyi kiralayan
Ankara merkezli bir şirket, buradan çıkaracağı
inşaat kaplama taşlarını Çin’e satacak. Şirket çalışanları
Kasımlar’a bakkala gelmişler. Nepalli
pazarlamacı Çinli firmalar için Toroslar’da taş seçiyor.
Firmanın Türk çalışanına buradan çıkarılacak taşların işlenmemiş ham madde
olarak Çin’e kaç paraya satılacağını soruyoruz, “10 liraya sattığımız taşı Çinliler işleyip Avrupa’ya 30
liraya satıyorlar” diyor.
TOROSLARDAKİ
NEPALLİ PAZARLAMACI: DEMİR TÜRKOĞLU
Nepalli
pazarlamacıya adını sorduğumuzda aldığımız yanıt ise işin hangi noktalara uzandığını
gösteriyor. Gerçek adını söylemekten çekinen Nepalli pazarlamacı, Türkiye’de
çalışmaya başlayınca adını ‘Demir
Türkoğlu’ olarak değiştirdiğini söylüyor. Demir Türkoğlu…
Küresel yağma
çağında Türkiye’nin madenlerini Çin’e satmak için bundan daha güzel bir ad
bulunamazdı.
Kapitalizm asla zar atmıyor. Halkla ilişkiler yönteminin en vahşisini
uyguluyor. Demir Türkoğlu’na ülkesi Nepal’in dağlarında da böylesine hoyratça
bir madencilik yapılıp yapılmadığını soruyoruz, “bizim ülkede madenleri işleyecek yeterli teknoloji yok”
diyor.
TÜRKLER HALA
BAKIYOR!
Kasımlar’ı ve
İbişler köyünü de içinde barındıran vadi, Yukarı Köprüçay Havzası olarak biliniyor.
Çok sayıdaki köyde yaşayan insanıyla, doğasıyla ve kültürüyle Türkiye’nin saklı cennetlerinden
biri. Ancak bir
yandan bölgeye yapılacak baraj projeleri bir yandan da taş ocaklarıyla daha çok
kazanç uğruna vadi hallaç pamuğu gibi atılacak. Peki bu kimin
kazancı? Başbakan’a, bakanlara sorarsanız Türkiye’nin kazancı. Ancak vadilerde
olup bitenler karşısında Türkler hala bakmaya devam ediyor. Yapanlar, kazananlar hep başkaları.
Sonuçlarına katlananlar ise olup bitenlere hala ‘bakmayı’ sürdüren Türkler
oluyor.
SULAR YUNANİSTAN’A
AKIYOR!
Başbakan ve
bakanlarının her fırsatta ‘enerjide
dışa bağımlıyız, tezek mi yakalım’ diye savundukları, yaşam alanlarını alt üst eden,
insanları doğdukları topraklardan göçe zorlayan HES şirketleri
ürettikleri enerjiyi yurt dışına satmaya başladı bile. Sular boşa akıyor ama
enerjiyi Yunanistan’a satıyorlar. Zengin madenlerin yoksul bekçisiyiz ama
taşlarımızı bile Avrupa’ya Çinliler işleyip satıyor!
BAŞBAKAN GELECEĞİ
NASIL GÖRÜYOR
Orman ve Su İşleri
Bakanlığı’nın organize ettiği 111 yatırımın açılışında konuşan Başbakan Erdoğan, terörden başlayıp,
ekonomiden çıktığı konuşmasında yine en bildik hamasi cümlelerle görünenin
üstünü örtmeyi başardı. Konuşmasında, gelişmiş ülkelerin ekonomik olarak kötü
durumda olduğunu söyleyen Erdoğan, Amerika, İspanya, İtalya gibi ülkelerin
durumunun iyi olmadığını söylediği konuşmasını bakın nasıl sürdürdü: “Dünya takip ettiğiniz gibi ekonomik
sıkıntılardan geçerken biz bu yatırımları yapıyoruz. Ekonomik olarak
tedbirlerimizi alıyoruz. Geleceği görüyor, vatandaşımızın sıkıntı çekmemesi
için çalışıyoruz. Yurt dışına gittiğimiz zaman takdir ediliyoruz. Bunları
milletimizden aldığımız güç ile yapıyoruz.”
RÜYA KAYNAĞI OLARAK
BAŞBAKAN ERDOĞAN
Türkiye, ancak diktatörlük
dönemlerinde görülebilecek bir sosyal yalıtmanın tam ortasında. Olanla, gösterilen arasındaki
uçurumun bu kadar büyüdüğü dönemin ruhunu anlatabilecek bir
rüya ile bitirelim. Batılı bazı sosyal antropologlar tarafından ‘pop yıldızı’ olarak
tanımlanan Başbakan
Erdoğan’a hayranlık duyan gençlerden birinden dinlediğim bu
rüya Kaş ve Kaş’a
yalnızca 3 mil uzaklıktaki Yunan adası Meis’te geçiyor.
Meisliler her hafta Cuma günleri Kaş pazarına gelip alışveriş yaparlar.
‘BANA KIZLARI VERİN
SİZE PATATES VEREYİM’
Rüyasında alışveriş
için Kaş’a gelen bir grup Meisli’yi kendisini suçlarken gören genç kardeşimiz,
Yunanlı komşularımızın “bizi
sen batırdın. Krizin sorumlusu sensin. Bize para ver”
sözleriyle zor anlar yaşar. Ancak pratik zekası hemen çalışmaya başlayan kardeşimiz,
Meisliler’den vereceği paranın karşılığı kendisine iki kız vermelerini ister.
Rüya bu ya, Meisliler’in yanında da dünyalar güzeli su gibi iki Yunanlı genç
kız bulunmaktadır. Meisliler bu teklifi kabul ederler ve kızları genç
kardeşimize verirler. Ancak genç kardeşimiz Meisliler’e “siz parayı ne yapacaksınız, size
yiyecek lazım” der ve para yerine patates ve elma verir. Üstüne
de Meis Adasını kendisine vermelerini ister. Ardından Meis’e gider ve kızlardan
sonra adayı da alır ve uyanır… Büyük bir heyecanla gördüklerini anlatan genç
kardeşimiz bu manidar rüyayı çılgın bir projeyle de taçlandıracak, Kaş ile Meis arasına bir de köprü yaptığını
ekleyecekti.
PROPAGANDA UMUDU
ÖLDÜRÜR
Muhteşem
Süleyman’la Polat Alemdar harmanı popüler bir kahramana dönüşen Başbakan
Erdoğan’ın
halkın hatırı sayılır bir kısmındaki algısı, genç kardeşimizin rüyasında
gördüklerini, ülkenin geleceği açısından pek de hayra yormamamız gerektiğini
söylüyor bize.
Zira propagandaya
maruz kalmış, tek yönlü bilgilenmiş insanların umuda ihtiyacı yoktur.