12 Şubat 2014 Çarşamba

Her taşın altından çıkan adam: M. FATİH SARAÇ



Başbakan Erdoğan’ın Habertürk ekranındaki alt yazıyı kaldırtmak için aradığı isim M. Fatih Saraç’tı. Bilal Erdoğan’ın seçim anketlerinde oynama yapmasını istediği kişi, M. Fatih Saraç’tı. Peki kim bu Saraç? El Kaide’nin finansörü denilen Yasin El Kadı’nın nasıl ortağı oldu? “Ulema olarak yetişsin” diye Suudi Arabistan’a gönderilen M. Fatih Saraç bu girift ilişkiler içine nasıl girdi? Ve işte, Menemen Ayaklanması’na katıldıkları için hapse atılan Saraç Ailesi’nin bilinmeyenleri
Tür­ki­ye­’nin, İra­n’­a “al­tın ih­ra­ca­tı­nı­” ya­sak­la­tan ABD Ha­zi­ne Ba­kan­lı­ğı te­rör ve fi­nan­sal is­tih­ba­rat­tan so­rum­lu müs­te­şa­rı Da­vid S. Co­hen; Tür­ki­ye üze­rin­den El Ka­ide’­ye pa­ra git­ti­ği­ni söy­le­di.
AB­D’­li Co­he­n’­in açık­la­ma za­man­la­ma­sı ma­ni­dar!..
El Ka­ide‘­nin 3 nu­ma­ra­lı is­mi Şeyh Ha­lit Mu­ham­me­d’­in Gu­an­ta­na­mo­’da­ki sor­gu­su­dan son­ra FBI, ha­zır­la­dı­ğı ra­por­da ben­zer id­di­ayı gün­de­me ge­ti­rip; şir­ket, va­kıf, ban­ka ve ki­şi isim­le­ri ver­miş­ti.
Özel­lik­le ABD Il­li­no­is‘­te­ki İs­la­mi va­kıf­la­ra Al­Ba­ra­ka Türk Fa­tih Şu­be­si 41308 no’­lu he­sa­bın­dan pa­ra­lar gi­dip ge­li­yor­du.
BM Gü­ven­lik Kon­se­yi­‘ne de su­nu­lan FBI Ra­po­ru­’n­dan son­ra, El Kai­de de­nin­ce, Tür­ki­ye­’de tek isim ak­la gel­me­ye baş­la­dı:
Suu­di Ara­bis­tan­lı işa­da­mı Ya­sin El Ka­dı!
17 Ara­lık Ope­ras­yo­nu­’y­la Ya­sin El Ka­dı adı yi­ne gün­dem­de. Bu ne­den­le, “Co­he­n’­in açık­la­ma za­man­la­ma­sı ma­ni­da­r” di­yo­rum.
AK­P’­li­ler, Top­baş­lar, Sa­raç­lar kav­ra­ya­mı­yor:
Ilım­lı İs­lam bit­ti…
Yar­gı­la­na­cak­lar!..
Ilım­lı İs­la­m’­ın “So­ro­s”­u
Dün…
ABD, El Ka­ide­ler, Ya­sin El Ka­dı­lar ile iş­bir­li­ği için­dey­di.
Ya­sin El Ka­dı, Ilım­lı İs­la­m’­ın “So­ro­s”­u idi!
Şir­ket­ler, va­kıf­lar ara­cı­lı­ğıy­la fi­nans or­ga­ni­zas­yon­la­rı ya­pı­yor­du. Bos­na­’dan Çe­çe­nis­ta­n’­a sa­vaş­ma­ya gi­den mü­ca­hit­le­rin fi­nan­sö­rüy­dü.
Bu dö­nem bit­ti.
Bu­gün…
BİM, AK Gı­da, Ni­met Gı­da, Ah­sen Plas­tik, Ba­har Su gi­bi şir­ket­ler­de El Ka­dı­’nın or­tak­la­rı ara­sın­da bu­lu­nan, Tür­ki­ye­’nin en zen­gin ai­le­le­rin­den Top­baş­la­r‘­a po­lis/Ce­ma­at ope­ras­yon ya­pı­yor.
Bu­gün…
Tür­ki­ye­’de en et­ki­li Nak­şi­ben­di ho­ca­lar­dan M. Emin Sa­ra­ç’­ın oğ­lu M. Fa­tih Sa­raç he­def­te!
M. Fa­tih Sa­raç, ar­tık or­ta­ya se­ri­len te­le­fon ka­yıt­la­rıy­la ta­nı­nır ol­du.Te­le­fon ka­yıt­la­rın­dan an­la­dık ki Tur­gay Ci­ner med­ya­sı­nı o yö­ne­ti­yor.
Pe­ki M. Fa­tih Sa­raç, Ci­ne­r’­in CE­O’­su mu yok­sa Ya­sin El Ka­dı adı­na- üs­tü ör­tü­lü or­ta­ğı mı?
Şu ne­den­le so­ru­yo­rum:
Sa­raç ile El Ka­dı ara­sın­da­ki iliş­ki­yi an­la­mak için Tür­ki­ye­’de­ki “Ya­sin El Ka­dı Hol­din­g”­e bak­mak la­zım:
Yıl­dız De­ri Ma­mul­le­ri San. Tic. A.Ş.; Ha­ne­dan­lar Gi­yim San. ve Tic. A.Ş.; SAĞ­LAM İn­şa­at Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ltd. Şti.; EL­LA Film Pro­dük­si­yon Ltd. Şti.; CA­RA­VAN Dış Ti­ca­ret ve İn­şa­at Ltd. Şti.; BİM Bir­le­şik Ma­ğa­za­lar A.Ş.; AK Gı­da Sa­na­yi ve Ti­ca­ret A.Ş.; Nİ­MET Gı­da Sa­na­yi ve Ti­ca­ret A.Ş.; AH­SEN Plas­tik Ka­ğıt­çı­lık ve Te­miz­lik Ürün­le­ri A.Ş.; (Da­ha son­ra un­va­nı; AH­SEN Kim­ya A.Ş. ola­rak de­ğiş­ti­ril­di.); EL­LA Film Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ltd.; EC­MEL Teks­til Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ltd. Şti. (Da­ha son­ra un­va­nı; PLAS Plas­tik ve Am­ba­laj Ltd. ola­rak de­ğiş­ti­ril­di.); BA­HAR Su Sa­na­yi ve Ti­ca­ret A.Ş…
Dün, 12 şir­ke­tin 10’un­da Ya­sin El Ka­dı ile M. Fa­tih Sa­raç or­tak­tı.
Kı­lıç­da­roğ­lu ne yap­tı
FBI Ra­po­ru­‘n­dan son­ra 2002’de BM, Tür­ki­ye­’den Ya­sin El Ka­dı­’nın mal­la­rı­na el koy­ma­sı­nı is­te­di. (Ül­ker Gru­bu he­men, El Ka­dı ve Sa­raç ile or­tak­lı­ğı­na son ver­di.)
M. Fa­tih Sa­raç bun­dan son­ra El Ka­dı adı­na han­gi şir­ket­ler­le ne tür iliş­ki­le­re gir­di? Ör­ne­ğin, 26 Ara­lık 2012’de Ci­ner Med­ya Grup Yö­ne­tim Ku­ru­lu Baş­kan­ve­ki­li ol­du. O ka­dar pa­ra­sı olan ki­şi yö­ne­ti­ci­lik ya­par mı?
Oy­sa, Ci­ne­r’­le 10 Ni­san 2012’de kur­duk­la­rı UCZ Ma­ğa­za­cı­lık Ti­ca­ret A.Ş. ye or­tak­lar. Baş­ka şir­ket­le­ri var mı?
Sa­ra­ç’­ın Ev­di Ma­ğa­za­la­rı­‘n­dan fast fo­od zin­ci­ri Ye­di Bü­fe­‘ye (Berk Pa­zar­la­ma A.Ş.) ka­dar on­lar­ca şir­ke­ti var.
As­lın­da tü­mü­ne bak­tı­ğı­nız­da şu ger­çek or­ta­ya çı­kı­yor:
M. Fa­tih Sa­ra­ç’­ın yap­tı­ğı ti­ca­ret­te pa­ra iş­le­ri hep çok ka­rı­şık! Bu pa­ra tra­fi­ği ne­den de­net­len­mi­yor? Bun­lar ki­min gü­ven­li­ği al­tın­da; Baş­ba­kan Er­do­ğa­n‘­ın mı?
Ör­nek ve­re­yim:
Ke­mal Kı­lıç­da­roğ­lu, CHP grup baş­kan­ve­ki­li ol­du­ğu 7 Tem­muz 2006’da, Kar­tal Cum­hu­ri­yet Baş­sav­cı­lı­ğı­’na Ya­sin El Ka­dı, M. Fa­tih Sa­raç, H. Cü­neyd Zap­su­’nun da ara­la­rın­da bu­lun­du­ğu se­kiz ki­şi hak­kın­da; ka­ra pa­ra ak­lan­ma­sı, sah­te­ci­lik yap­mak ve Te­rör­le Mü­ca­de­le Ka­nu­nu­’na mu­ha­le­fet et­mek­ten suç du­yu­ru­sun­da bu­lun­muş­tu.
Yar­gı ne yap­tı? Hiç! Ma­li­ye mü­fet­tiş­le­ri­nin ha­zır­la­dı­ğı ra­por­la­rı yok et­ti­ler.
Şu no­tu da yaz­mak boy­nu­mun bor­cu: Bu iliş­ki­le­ri ga­ze­te­ci Tun­cay Mol­la­ve­isoğ­lu, Ka­nal­türk TV’­de açık­la­dı. Son­ra ka­na­lın sa­hi­bi­nin ve ça­lı­şan­la­rı­nın ba­şı­na ne­ler gel­di­ği­ni bi­li­yor­su­nuz! Tun­cay Öz­kan ve Mer­dan Ya­nar­dağ gi­bi ga­ze­te­ci­ler ta­bi­i ki ce­za­evi­ne atı­lır!
M. Fa­tih Sa­ra­ç’­ın em­riy­le se­çim an­ket­le­ri üze­rin­de, AKP le­hi­ne ka­lem oy­na­tan Fa­tih Al­tay­lı­ da ta­bi­i ge­nel ya­yın yö­net­me­ni olur!
Ri­sa­le Ba­sın Ya­yın
Kim bu M. Fa­tih Sa­raç? Ya­sin El Ka­dı ile ne­re­de ta­nış­tı?
El Kai­de kamp­la­rın­dan de­ğil her­hal­de!
Tek bil­di­ği­miz M. Fa­tih Sa­raç, “u­le­ma­” ol­ma­sı için ba­ba­sı Ho­ca­efen­di M. Emin Sa­raç ta­ra­fın­dan Suu­di Ara­bis­ta­n’­a gön­de­ril­di; ora­dan ta­nış­tık­la­rı söy­le­ni­yor.
Ya da…
Ba­ba­sı M. Emin Sa­ra­ç‘­ın güç­lü Suu­di Ara­bis­tan iliş­ki­le­riy­le ku­rul­du bu or­tak­lık­lar.
Sa­raç­lar dün bir lok­ma bir hır­ka di­yor­du.
M. Fa­tih Sa­raç, İlim Yay­ma Vak­fı­‘nın ge­nel baş­kan yar­dım­cı­lı­ğı­nı yü­rü­tü­yor­du. “Müs­lü­man Tür­ki­ye­” şia­rıy­la 1985’te, İs­la­mi ki­tap, der­gi ya­yın­la­mak, mat­ba­a ve cilt ma­ki­ne­le­ri ti­ca­re­ti yap­mak üze­re, Ri­sa­le Ba­sın Ya­yın Li­mi­ted Şir­ke­ti­‘ni kur­du­lar.
Ya­sin El Ka­dı­’nın Tür­ki­ye­’de kur­du­ğu EL­LA Film Ltd. bu şir­ke­te re­fe­rans ol­du. El Ka­dı­’nın Ca­ra­van Dış Ti­ca­ret ve İn­şa­at Ltd. ad­lı şir­ke­tin­den, Ri­sa­le Ltd.’e sü­rek­li ve muh­te­lif mik­tar­lar­da pa­ra trans­fer­le­ri yapıldı.
Şir­ket­le­ri Ri­sa­le Ba­sın Ya­yı­n’­ın adı­na son­ra tu­rizm, in­şa­at, ih­ra­cat, it­ha­lat ek­le­di­ler.
M. Fa­tih Sa­raç, hiç bir de­ne­yi­mi­nin ol­ma­dı­ğı gı­da, in­şa­at ve ti­ca­ret sek­tö­rü­ne Ya­sin El Ka­dı ile bir­lik­te gir­di. Yüz­de 5-10 gi­bi azın­lık his­se­le­ri kar­şı­lı­ğın­da, El Ka­dı­’nın Tür­ki­ye­’de­ki iş­le­ri­ni yü­rüt­tü.
Sa­raç­lar kı­sa sü­re­de do­lar mil­yo­ne­ri ol­du.
M. Fa­tih Sa­raç, Al­bay­rak­lar Gru­bu ile Ye­ni Şa­fak Ga­ze­te­si­‘ni çı­kar­dı.
Mes Ya­tı­rım Da­nış­man­lı­ğı’nı kur­du. Tüm bun­la­rı ya­par­ken; M. Fa­tih Sa­ra­ç’­ın he­sap­la­rın­da 1997-2001 dö­ne­min­de 621.993.232.277.00 TL’­lik bir meb­lağ iş­lem gör­müş­tü. Oy­sa o ta­rih­ler ara­sın­da M. Fa­tih Sa­ra­ç’­ın her­han­gi bir fer­di iş­let­me­si ya da ver­gi da­ire­si­ne kay­dı yok­tu.
Ka­ran­lık iş­le­rin bo­yu­tu­nu gö­rü­yor mu­su­nuz? Bu­na kim­ler ne amaç­la göz yum­du?
17 Ara­lık Ope­ras­yo­nu­’n­dan son­ra he­men her gün M. Fa­tih Sa­ra­ç‘­la il­gi­li bir ha­ber çı­kı­yor.
Ba­ka­lım hep­si­nin al­tın­dan ne çı­ka­cak?
As­lın­da…
Ame­ri­ka­lı Müs­te­şar Da­vid S. Co­hen ne ola­ca­ğı­nı söy­lü­yor!
Bi­li­nir ki, Ame­ri­ka kul­la­nır kul­la­nır çöp te­ne­ke­si­ne atar
İşte, Menemen Ayaklanması’na katılan
SARAÇ AİLESİ TARİHİ
M. Emin Saraç Tokat Erbaalı‘ydı.
Dedesi; Nakşibendi Üzeyir Efendi‘ydi; Niksar Keşfi Camii Medresesi’nde müderris idi. Babası Mustafa Efendi hafızdı.
Ali Haydar Efendi’nin şeyhi Mustafa İsmet Efendi’nin Erbaa’daki hulefasından Bahrullah (Mustafa) Efendi‘ye bağlıydılar.
Her ikisi de Menemen isyanını destekledikleri için yargılandı. İdamdan kurtuldular; 6 ay hapis yattılar.
İmam Şafii ve İmam Malik’in tavsiyelerine uyan M. Emin Saraç, doğum yılını söylemiyor. Erbaa’nın Tanoba Köyü’nde doğdu. Sünni Türk köyüydü. Tanoba internet sitesinde şu bilgi var:
Ermeni tehcirinin olduğu 1915 senesinde Dersim’den üç aile köye getirildi ve yerleştirildi.
M. Emin Saraç’ın söylediğine göre, dedesinin yanında 6 yaşında Kur’an-ı Kerim’i hatmederek hafızlığa başladı.
1940-43 yıllarında Niksar-Merzifon’da mukabeleler okudu.
1943’te ailesi tarafından tahsil için kardeşi Osman ile birlikte İstanbul Karagümrük’teki Üçbaş Mescidi’ndeki Ali Haydar Efendi‘nin yanına gönderildi. Kardeşleri Bahaaddin ve Yusuf köyde kaldı.
Mısır’da Şeriat Eğitimi
İstanbul’daki hoca kimdi?
Ahıskalı Ali Haydar Efendi; K. Irak Süleymaniye doğumlu, Nakşibendi Şeyh Halid-i Bağdadi (1776-1826), Halidiye kolundan Mustafa İsmet silsilesinin 34. sıradaki mürşidiydi.
Topbaşlar’ın bağlandığı Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi; Erbakanlar’ın Özallar’ın bağlı olduğu Mehmet Zahit Kotku ve İsmailağa Dergahı’nın şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu öğrencileri arasındaydı.
İstanbul’da Nakşiler dört koldu:
Birincisi Mustafa İsmet;
İkincisi (Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi’ye icazet vererek Gümüşhanevi tekkesinin kurulmasını sağlayan) Şamlı Ahmet Süleyman Ervadi;
Üçüncüsü (Menemen isyanı nedeniyle yaşlı olduğu için idamdan kurtulan, oğlu asılan) Erbilli Esad Erbili;
Dördüncüsü (Menemen ayaklanması nedeniyle yargılanan) Abdülhakim Arvasi.
Ali Haydar Efendi, İskilipli Atıf Hoca olayıyla ilgili cezaevinde yattığından İsmet Efendi Dergahı sürekli gözlem altındaydı. Bu nedenle öğrencileri M. Emin ve Osman Saraç’ı Fatih Camii Baş İmamı Ömer Efendi‘ye emanet etti.
Saraç kardeşler, Fatih Camii’nde üç ay misafir kaldıktan sonra tekrar hocasının yanına Karagümrük’teki Üçbaş Medresesi‘ne gitti.
Üçbaş Medresesi’nde 1950’ye kadar kaldılar. Bu süreçte Gümülcineli Mustafa Efendi, Muhaddis İbrahim Efendi, Arnavut Hüsrev Efendi, Silistreli Süleyman Hilmi (Tunahan) gibi zatlardan da tefsir, hadis, fıkıh, usul dersleri okumaya devam ettiler.
1950’de Ali Haydar Efendi eğitimlerini tamamlaması için Saraç kardeşleri Mısır’a gönderdi.
Şeyhlerinden selam getirdikleri Kahire’deki şahıs kimdi dersiniz:
İngiliz Muhipler Cemiyeti kurucusu; Sevr Antlaşması’nın imzalanması ile Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamına fetva veren; Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan; Mustafa Kemal’e hakaretler eden ve Cumhuriyet’in 150 kişilik hain listesinde adı bulunan eski Şeyhülislam Mustafa Sabri idi!
Bir diğeri de, yine Cumhuriyet devrimlerinden kaçan Düzceli Mehmet Zahit Kevseri’ydi.
Saraç kardeşlerin Kahire’de referansları iyiydi; Mısır’da el üstünde tutuldular; Kral Faruk, Bağdat Oteli’nin 7-8’inci katlarını onlara tahsis etmişti.
Ezher’de “Külliyyetü’ş-Şeria” (Şeriat Fakültesi) imtihanı kazandılar. Bir gün Türkiye’nin şeriat hukukuyla yönetileceğine inanıyorlardı.
Türkiye’den hacca Mısır üzerinden giden Nuri Topbaş ve Hulusi Topbaş gibi işadamlarıyla tanıştılar. Maddi yardım aldılar.
Cemal Abdül Nasır‘ın iktidara gelmesiyle eski olanakları kısıldı. Ama yine de 1958’e kadar Mısır’da kalıp dini eğitimlerini tamamladılar.
AP milletvekili
Türkiye’ye gelince; Osman Saraç, Şeyh Ali Haydar’ın torunu, Osman Nuri Efendi’nin kızıyla evlendi. 1965’te Adalet Partisi Tokat Milletvekili oldu. 1998’de öldü.
M. Emin Saraç ise, Ali Haydar Efendi’nin “sağ gözüm” dediği, Esad Erbili müritlerinden
Eminönü Müftüsü Ali Yekta Efendi’nin kızı ile evlendi. Bu evlilikten; Fatih Saraç (1960) ve Türk Edebiyatı Profesörü M. A. Yekta Saraç (1963) doğdu. (Başbakan Erdoğan, Yekta Saraç’ı YÖK‘e atadı. Başkan olmasını A. Gül engelledi. Başkanvekili oldu.)
M. Emin Saraç, Mısır dönüşü, İstanbul İmam Hatip Lisesi‘nde hocalık yaptı. 3 yıl çalıştı. İzmir ve İstanbul’daki askerliği ardından, Arapça-Osmanlıca bildiği için Ankara Evkaf Müdürlüğü’nde memur oldu. Ayrıldı. İlim Yayma Cemiyeti‘nin Yüksek İslam Enstitüsü talebeleri için ilk defa açtığı kursta çalıştı. Buradaki hocalardan biri de Numan Kurtulmuş’un babası; İlim Yayma Cemiyeti’nden İsmail Niyazi Kurtulmuş idi.
Saraç, bir ara 1976-1979 arası Diyanet İşleri Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezi’nde ders verdi.
Yüzlerce öğrenci yetiştirdi: Osman Nuri Topbaş, Prof. Dr. Cevat Akşit, Prof. Dr. Osman Öztürk, Prof. Dr. Kemal Sandıkçı, Prof. Dr. Ahmet Turan Arslan, Prof. Dr. Mehmet Bulut, Prof. Dr. Mustafa Avcı, Prof. Dr. İbrahim Hatiboğlu, Doç. Dr. Seyyid Bahçıvan, Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay, Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özcan, Dr. Ahmet Efe ve Prof. Dr. Numan Kurtulmuş gibi isimler.
AKP-HAS Parti’nin birleşmesinin perde arkasındaki ismiydi.
Bugün…
Fatih Camii’ndeki “öğretmenliği” sürüyor. Fıkıh, hadis, tefsir öğretmeye devam ediyor.
Osmanlı hayranı ve kendini hep bir Osmanlı alimi olarak görüyor!
Kuşkusuz…
Koyu bir Atatürk karşıtı…
Hiç tesadüf değil; Yasin El Kadılar ile ilişkilere bu açıdan da bakmak gerekiyor.
Türklükten istifa etti
Yunanistan’da çıkardığı ‘Yarın’ gazetesinde 1927 yılında yazdığı şiirde Türklüğüne tövbe ettiğini, Türklükten istifa ettiğini söyle yazdı:
Yalnız Müslüman ve insan
olarak kalmak üzere, Türklükten,
şeref ve izzetimle istifa
ediyorum Allah’ın huzurunda!..
 Soner Yalçın

Soner Yalçın

USA-ACYPL YILDIZLARI ve CHP ve BEŞİKTAŞ / Mustafa YILDIRIM



Kemal Kılıçdaroğlu, 2014 belediye başkan adaylarını seçerken gençleri öne çıkardığını belirtiyor; ama belki de o gençlerin bazıları yola çoktan mı çıkmışlardır.

“Ortağın Çocukları” kitabının 2010 basımından bir bölümü sabrınıza sığınarak özetliyorum:

II. Dünya Savaşı’nın ardından ABD, bir yandan Marshall Fonu aracılığıyla parasal destek oluştururken öte yandan ordusunun bir bölümünü Avrupa’da bırakmış ve daha sonra NATO ile ortak cepheyi sağlamlaştırmıştı. Siyasal ortamı da boş bırakmak istemeyen ABD, yalnızca kirli operasyonlarla gelişmeleri denetim altında tutmakla yetinemezdi; ülkelerin yönetimine aday olabilecek gençlerle ilişki kurulmalıydı. 1966’da her ülkede kabul görecek bir adla ACYPL (Amerikan Genç Siyasal Liderler Konseyi) kuruldu ve çalışmalarına NATO yan kuruluşu Atlantik Konseyi bürosunda başladı.

ABD Dışişleri bu örgütle ilişkisini, “Her yıl Yurttaşlar Değişim Bürosu ile ACYPL program önceliklerini saptar ve uygun görülen 20-25 projenin [ülkelerde girişimin] uygulanmasını düzenler. Bakanlık ve ACYPL’nin çıkarları arasındaki denge özel karakter taşır” diyerek açıklıyor ve ekliyor:

“ACYPL 90’dan fazla ülkeyle değişim programları gerçekleştirdi; birkaç bin üyeli bir dünya çapında şebeke kurdu; üyelerin büyük bölümü ABD’de ve dünyanın öteki ülkelerinde etkili konumlara geldiler.”

Her yıl 100’e yakın kişiyi ABD’ye ve hedef ülkelere taşıyan ACYLP, ABD Dışişleriyle birlikte ülkelerde kendilerine “dost ve ömür boyu üye” kabul edilen kişilerden oluşan öbekler oluşturdu. Örgütün çalışmalarına katılan ABD vatandaşlarından 100’e yakını da eyaletlerde, devlette, siyasal partilerde, Başkanlık özel bürolarında önemli görevlere geldiler; Kongre’ye seçildiler, üçü bakan, ikisi büyükelçi ve yedisi vali oldu. ACYLP ömür boyu üyeleri öteki ülkelerde de devlet üst yönetimlerine, bakanlıklara, başbakanlıklara yükseldiler.

İdeal adaylar Amerika’da

Sivil Örümcek Ağı resmi merkez kuruluşu NED ile çalışan ARI Derneği de gençliği örgütlemede Türkiye temsilcisi oldu ve ACYPL için seçilmiş ekipleri Amerikalılara tanıtmak için Washington’a götürdü. İlk ekipte ARI Derneği yöneticileri Filiz Katman, Aytuğ Atahan, Sarp Tiryakioğlu “Escort olarak" görevliydiler. Seçilen beş kişi medya-siyaset temsilcisiydi: CNN Türk muhabiri Ayşen Atasir, AKP İstanbul yöneticisi İsmail Kaan, DYP Afyon İl Başkanı Gültekin Uysal, Leiden Üniversitesi öğrencisi Hayim Behar. Kısa sürede ekipler ekipleri izledi. Götürülenlerden bazıları:

Ayça Akpek: SHP [Sosyal Demokrat Halk Partisi]

Murat Yalçıntaş: İTO [İstanbul Ticaret Odası.]

Zeynep Karahan Uslu: AKP Halkla İlişkiler Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili.

Burhan Kayatürk: Kimlik Mağazaları yöneticisi, AKP Ankara Milletvekili. [1] 

Özlem Gürses Tatar: Gazeteci, TV programcısı.

Çağrı Erhan: Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi (ATAUM) yöneticisi. [2] 

Ümit Ertuğ Kumcuoğlu: Chase Manhattan Bank Temsilcisi, Kıraça Holding ve ARI Derneği yöneticisi. [3] 

Amerika’ya “geleceği parlak” siyasi denilerek götürülenlerden en başarılısı o zamanlar genç bir avukat olan Murat Hazinedar, CHP yöneticisiydi. Mustafa Sarıgül’le birlikte CHP’den disiplin kararıyla uzaklaştırıldı. Sarıgül’ün danışmanı oldu ve Sarıgül’ün Türkiye Değişim Partisi kurucuları arasına katıldı.

İlişkilerini iyi değerlendiren Murat Hazinedar, ARI Derneği ile birlikte ACYPL üyesi Amerikalıları 2010’da Ordu kentine getirdi; onları Vali Orhan Düzgün ve çeşitli kuruluşlarla tanıştırdı. [4]  (Ortağın Çocukları, 3. Basım, s. 136-140’dan)

Murat Hazinedar sonunda muradına erdi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nca CHP’nin kalesi olarak görülen Beşiktaş ilçesinin Belediye Başkan adaylığına atandı.

Murat Hazinedar’ın yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, F tipi TUSCON’la okyanusu aşıyor “onlara laikliği anlattım” diye geçiştiriyor. CHP Yerel Yönetimler sorumlusu Gökhan Günaydın Washington’da F tipi Rumi Forum’a giderek CHP’yi tanıtmaya çalışıyor…

Aynı dönemde Hazinedar’ın eski başkanı Mustafa Sarıgül, Faruk Loğoğlu ve Richard William Murphy ile yemek masasında liderliğini pekiştiriyordu.

Her adım doğru atılıyor. CHP vekili ve parti yöneticisi Loğoğlu, Türkiye’den “ümit vaat eden” genç lider adaylarını belirleyen örgütün seçici kurulundaydı. Murphy de istihbaratçıların, şirket temsilcilerinin, devlet adamlarının, akademisyenlerin kuruluşu CFR’nin patronlarındandır. Anımsanacaktır ki CFR, ABD dış politikasını belirleyen en güçlü örgüttür. (CFR ve Cumhurbaşkanı, RP ilişkileri için bkz. Sivil Örümceğin Ağında)

ACYLP üyesi belediye başkanı adaylarının bahtı açık ve sonraki aşama ülke liderliğidir. Zaten bu devirde onca yerli-yabancı emek boşa gidemez!

Aslına bakarsanız Amerikan önderleriyle fotoğraf çektirenler ülkemizde hep pirim yapmıştı ve şimdi de öyle!

Şimdi, her türlü yandaşın gönlü hoş olsun diye, kitaplarda belgelediğim gerçekleri inkâr mı etmek mi gerekiyor?!

Şimdi, yandaşların gönlü hoş olsun diye kitaplarda yazdıklarımı inkâr mı etmek mi gerekiyor?!
Dipçe:

 [1]  Zeynep Karahan Uslu, ACYPL ‘Uluslararası Seçkin Üyeler’ listesine girdi.
 [2]  Çağrı Erhan, 2007’de DP Ankara milletvekili adayı oldu.
 [3]  * Ü. Ertuğ Kumcuoğlu, eski bürokrat ve cumhurbaşkanı danışmanı DSP Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun oğludur.
* ACYPL konuklarından Burhan Kayatürk, Özlem Gürses, Murat Hazinedar, Ayça Akpek ve ARI’dan Ahmet Şavkın ve ARI Yöneticisi Ural Aküzüm ve Cüneyt Yüksel (AKP MV), o günlerde Washington’a Cumhurbaşkanı olarak ilk kez gelen Abdullah ‘Cumhur’ Gül ile de görüştüler.
 [4]  Murat Hazinedar, Kemal Kılıçdaroğlu ekibi 2010’da CHP’ye egemen olunca “CHP’de bir lider değişimi” olduğunu ve kendisin de CHP’ye çağrılması gerektiğini ileri sürdü. Hazinedar ve ARI tarafından Ordu’ya getirilen ACYPL üyeleri için bkz. Ortağın Çocukları, 3. Basım. NED çekirdek örgütü CIPE ile yürütülen işadamları değişim programını da desteklemiş ve 14 işadamı Mayıs 2010’da Amerika’nın yolunu tutmuştu. CIPE için bkz. Sivil Örümceğin Ağında

11 Şubat 2014 Salı

Ve Köylerde Kıyamet Kopmaya Başladı/ Prof.Dr.Mustafa Kaymakçı



Köylere en son ve belki de en büyük darbeyi yeni kabul edilen Büyükşehir Yasası vurdu ve vurmaya devam ediyor. Büyükşehirlerdeki 16 bin köyün tüzel kişiliği tek bir cümleyle yok edildi.
Türkiye’de ne kadar “köylü” varsa, yasa gereği bir kalemde “kentli” yapıldı. 2012’de halkın yüzde 77.3’ü il ve ilçe merkezlerinde oturuyordu. Yasa ile 14 ilin de büyükşehir belediyesi statüsüne geçmesi ile toplam 30 ilde, belde ve köylerin ilçe belediyelerine mahalle olarak katılmasıyla kentli oranı yüzde 91.3’e yükseliverdi. Memlekette köylü kalmadı.
Anılan yasanın ideolojik kökenini yazmakta olduğum yazılarla dile getirmeye çalışıyor ve “Neden köyler bitirilmek isteniyor? Köylülüğü bitirme salt Türkiye’ye özgü değil. Dünyada da, küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleriyle yapılan ile aile çiftçiliği, bir başka deyişle köylü çiftçiliği endüstriyel dev ölçekli işletmeler ikame edilerek bitirilmek isteniyor. Bu şekilde köylerin boşaltılmasıyla kentlere gelecek, ancak iş ve aş bulamayacak yoksul köylülerin denetimi daha kolay olacak.” diyordum.
BÜYÜKŞEHİR YASASI İLE NELER OLMAKTA?
Büyükşehir Yasası’nın getirmekte olduğu olumsuzlukları sıralayalım:
• Köylerin, meraların, sulak alanların ve tarlaların iskâna açılması mümkün hale getiriliyor.
• Orman köylerinin kentsel ranta açılması kolaylaşıyor, yabancılara toprak satışının önü açılacak.
• Köyler; personelini, taşınır ve taşınmazlarını ilçe belediyesine 1 ay içinde bildirecek.
• Köylerde, tarım/köylü işletmeleri dahil her türlü esnaf işletmeleri ruhsat alacaklar.
• Köylerde emlak vergisi, Belediye vergileri, harç ve katılım payları 5 yıl sonra alınmaya başlanacak.
• Belediye hizmetlerine ulaşmak daha da zorlaşacak ve hizmetler pahalılaşacak.
• Yasa ile köylü kendi yaşam alanı üzerindeki tüm yönetim haklarını kaybetmiştir.
• Köy alanlarının rantı belediyelere aktarılmaktadır.
• Köylüler ücretsiz eriştiği altyapı hizmetleri için bedel ödemek zorunda bırakılmakta.
• Yasa ile küçük ve orta ölçekli işletmelere sahip köylüler daha da yoksullaşacak ve yok olmaküzere üretim dışına itilecek.
VE KIYAMET KOPMAYA BAŞLADI
Büyükşehir Yasası’nın getirmekte olduğu olumsuzlukların ipuçlarını yukarıda sıralamaya çalıştım. Anılan olumsuzluklar 30 Mart 1014 Yerel Seçimleri’nden sonra hızlanacak.
Ancak kıyamet şimdiden kopmaya başladı bile. İlçelerde Tarım ve Hayvancılık Müdürlükleri tarafından köy muhtarlıklarına iletilmek üzere hazırlanan yazılarla, yerleşim alanlarına yakın bölgelerde hayvancılık yapılmasının “umumi hıfzıssıhha kararı” gereğince yasaklandığı bildirildi. Buna göre ilçe merkezi, belde ve köylerdeki ahır, ağıl ve kümeslerin ivedi olarak ortadan kaldırılacak.
Şimdi soruyu yeniden soralım; Aile çiftçiliği yapan, az sayıda ineği, koyunu, keçisi ve tavuğu olan ve geçimini bunlarla sağlayan köylüler ne yapacak? Yerleşim alanı dışına itilen bütün köylülerin köy dışında arazileri mi var? Bunları perişan etmek ne kadar doğru ve ahlaki?
Yazımı, geçtimiz 2013 yılı Ocak’ında Seferihsar Belediye Başkanı Tunç Soyer’in “Geleceğin Köyleri Hareketi Bildirgesi”ni yineleyerek sonlandırmak istiyorum:
 “Yeryüzünün ilk köyünün kurulduğu bir coğrafyada binlerce köyün üzerini tek bir cümleyle çizmek mümkün mü? Değil elbette.
Köy, köktür ve tohumdur. Köy, hem geçmişimiz hem geleceğimizdir. Tüketen insanın savaşların içine sürüklendiği bir çağda, köyler sakince üreten geçmişle geleceğin harmanlandığı yerler olmalıdır.
Şehirde veya köyde, nerede yaşarsak yaşayalım sağlıklı bir doğal çevre ve kırsal alana ihtiyacımız var. Köy olmazsa şehirde ne yiyebiliriz? Fabrikasyon sebze ve meyveleri mi, yoksa büyük şirketlerin GDO’lu ürünleri mi?”
Prof.Dr.Mustafa Kaymakçı
mustafa.kaymakci68@gmail.com

10 Şubat 2014 Pazartesi

CIA Türkiye “Uzmanı” Henri Barkey, Türkiye’deki Seçim Sonuçlarını İlan Etti Bile…



Amerika’nın ünlü istihbarat memurları bağıra bağıra durumu açıklıyor:
CIA Türkiye ‘uzmanı’ Henri Barkey, Amerika’nın Sesi’ne verdiği röportajda, Türkiye’deki seçim sonuçlarını ilan etti bile: “30 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde AKP’nin oylarının yüzde 42 civarına düşmesinin, Türkiye’de daha aktif bir muhalefet oluşmasına neden olabileceğini” söyledi. Ayrıca böyle bir sonucun “CHP ve MHP’yi cesaretlendireceğini ve muhalefetin güçleneceğini” de ekledi.
CFR’nin Türkiye ‘masasında’ görevli bir başka ‘uzman’, Steven Cook da 29 Ocak’ta yaptığı değerlendirmede şunları söyledi: “Erdoğan son 10 yıl için iyiydi ama acaba artık vakti geçti mi? Çünkü artık aşırı güçlenmesi, kibri, endişeleri nedeniyle kendi yanlışlarını yaratıyor.”
11 yıldır sıcak parayla beslenen iktidar ve ‘şımaran atanmışlar’ bir ay önce duvara tosladılar ve muktedirler arası kavga yüzeye çıktı ve son günlerde CIA’nin Gülen’inin ‘muhalif’ partilere desteği de belirginleşmeye başladı.
Maceranın başından beri AKP’ye yol haritaları çizen, Erdoğan’ı ‘Kemalizmi çökerten adam’ olarak alkışlayan, ‘orduyu hizaya getiren adam’ olarak göklere çıkaran Amerikalı uzmanlar çoktan makas değiştirdi.
Türk milletinin ‘raydan çıkabileceği, sistemi reddebileceği’ korkusu duyduklarını sık dile getiriyorlar. Sıkı sıkı denetledikleri, ‘çok partili demokrasi’ martavalının cilasının dökülmesi en büyük korkuları.
Onlara göre “SİSTEM” tehlikeye girmesin diye ‘Muhalefet’ partilerinin AKP karşısında ÇIKIŞ yapmasına ihtiyaç var. Barkey ve içerdeki farklı guruplara bağlı anket şirketleri bu durumu rakamlara yansıtmaya başladı bile. CHP ve MHP’nin yüzde 30’lar ve 20’lere dayanması gibi tahminleri telaffuz etmekle kalmıyorlar, bazı küçük partilerin de ‘denge sağlayıcı’ olarak ortalığa çıkmalarının ‘faydası’ndan da sözediyorlar.
Medya ‘Amerika’nın sesi’ olarak elinden geleni yapıyor. Piyasa’nın çalıştırdığı ‘Demokrasi’ adlı sokak kadınları yeniden makyaj odasına alındı, kimisine ‘sol’ kimisine ‘sağ’ makyaj yapıldı. Kimisi ‘müslüman isyankar’ makyajlı kimisi ‘Atatürk’e sığındı. Hedef belli. Millet kendi yolunu bulamamalı! Ne olursa olsun BATININ ÇİZDİĞİ SİSTEMİN İÇİNDE kalmalı.
Henri Barkey Türkiye’nin ‘sandık imtihanı’ sürecinde ‘Yeni anayasa’ ve dondurulmuş gibi görünen ‘Kürdistan’ eyaleti meselesinin ön alması için elden gelenin yapılması gereği üzerinde duruyor.
Gülen Cemaati “Hükümetin bir sonraki adımı, uluslararası darbe planlarının parçası olarak gördüğü muhalefeti suç kapsamına sokmak olabilir!” Bundan kaçınmak için tahterevallide ‘muhalefet’in yukarı, Erdoğan’ın aşağı inmesi’ zorunluluğu var!” diyor.
Washington Institute’un ünlü ismi Alan Makovsky, “Başkanlık sistemi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin çok önemli olduğunu ve ‘Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminde öne çıkması gereğini’ yazıyor.
Küresel çetenin önemli uzmanları Türkiye’nin ‘artık istikrarlı müttefik’ olarak nitelenemeyeceğini, ‘laik-İslamcı’ çelişkisinin de artık temel çelişki olmadığını yazıp çiziyorlar. “Türkiye’nin kendisi sorun oldu” başlığı ile özetlenebilecek bu yorumlar, Türkiye’nin büyük bir ekonomik krizin eşiğinde durduğu ve bundan nasıl ‘faydalanılabileceği’ (!) konusunda tartışmalarla sürmekte.
Tüm bu iç kargaşa sürerken, küresel sırtlanlar Cenevre 2 Konferansı’ndan elleri boş döndü, Amerika, Rusya’nın bir yıl önceki önerisini kabul etti, ‘beşli çözüm masası’ kuruldu ki içinde Türkiye İran ve Suudiler Rusya ve ABD var.
Türkiye’nin kuzeyinde Ukrayna’da Batı ile Doğu arasındaki savaş Soros şeması çerçevesinde sürerken, Türkiye’nin güneyinde kana boğulan Suriye var. Esad’a yenik düşen batı 2011’de öne sürdüğü ‘tampon bölge’ projesine geri dönüş yapıyor. Denetiminden kaçan terör örgütlerinin dizginlenmesi için yol arıyor. Erdoğan ve Davutoğlu tamamen ‘out’ oluyor.
Türkiye’nin doğusunda İran ile ABD ilişkileri yumuşarken, Irak’da Maliki dizginleri ele alıyor ve bu Erdoğan’ı zora sokuyor..
‘Uluslararası camia’ denen küresel şirket temsilcileri, dört bir yandan kuşatılmış Türkiye’de ve hesapların dikiş tutmadığı bu bölgede, yeni derin stratejiler oluşturma peşinde.
Bu derin stratejiler de derin çukurlarda boğulacak gibi. Çünkü Türkiye ve bölge şartları ve TARİHİN EMRİ artık bir sıçramayı kaçınılmaz hale getirdi.
Bu balon patlayacak. Kim denetimi elde tutar soru bu. Bu coğrafyanın insanları mı, küresel çete robotları mı? Buna karar verecek olan milletin azmi ve kararlılığı!

Banu AVAR
6 Şubat 2014