22 Aralık 2013 Pazar

SAVRULAN KÜLLERİ ÖMRÜMÜZÜN


Bir kızın kocaman gözlerinde gördüm 
bulutların dağlara sessizce çöküşünü 
Çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci 
Ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım 
çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya 
bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda 

Harelenen sularda bir yanık kokusu 
ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi 
Işık zamana bağlı zamansa onun 
kocaman gözleridir artık 
Anladım tarih de yazılmaz 
bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün 

Yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir 
deryalara savrulup çöllere düşmüştü 
Bir duman tütüyor yine hangi kent yandı 
hangi sokakta vuruldu sevgilim 
Bir demet menekşe bir avuç toprak 
burkulan bir yürek miyim hep 

Sesimde bir yanma bir kekrelik 
uzayıp giden bir çöl yalnızlığı 
Gazeteleri okumuyorum başım dönüyor 
sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey 
her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor 
gidip de gelmemek üzere bütün yüzler 

Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi 
bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere 
yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı 
bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum 
savrulan küllerini ömrümüzün 
Bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum 

Ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin 
ama bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor 
Acılar dehşetli kinlendiriyor beni 
Kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus 
yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim 
yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında 
 AHMET TELLİ


21 Aralık 2013 Cumartesi

VATAN ŞAİRİ Mehmet Âkif ERSOY'u 140. Doğum Günü'nde saygı ve rahmetle anıyoruz...



VATAN ŞAİRİ Mehmet Âkif ERSOY'u 140. Doğum Günü'nde saygı ve rahmetle anıyoruz...

Baksana kim boynu bükük ağlayan.
Hakkı hayatındır senin ey Müslüman,
Kurtar artık o biçareyi Allah için.
Artık ölüm uykularından uyan.
Bunca zamandır uyudun kanmadın,
Çekmediğin çile kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa.
Sen yine bir kerre kımıldanmadın.
Ninni değil dinlediğin velvele,
Kükreyerek akmada müstakbele.
Bir ebedi sel ki zamandır adı,
Haydi katıl sen de o coşkun sele.
Karşı durulmaz cereyan sine-çak.
Varsa duranlar olur elbet helak.
Dalgaların anmadan seyrini,
Göz göre girdâba nedir inhimak?
Dehşeti maziyi getir yadına;
Kimse yetişmez yarın imdadına.
Merhametin yok diyelim nefsine;
Merhamet etmez misin evladına?
Mehmet Âkif ERSOY

20 Aralık 2013 Cuma

Devlet Sırrını Açığa Vurmak



Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesinde, yaklaşık son bir yıldır yaşanan “yıkım-çökertme” sürecine karşı; yasal olarak başlattığımız hukuksal süreç devam ediyor. Davalar sonuçlandıkça da  üyeleri bilgilendirmeyi sürdürüyoruz.
Bu bilgilendirmelerden, tertipler düzenleyerek, ADD Isparta şube yönetimine atanmayı “kazanan!!!!!” ekiptekiler rahatsız olmuşlar!  Başlamışlar sağda solda ağlayıp sızlamaya, yalan dolan yazıp çizmeye. Alışmışlar her şeyi kapalı kapılar ardında “dümen, tertip, dalavere, yalan iftira” ile yürütmeye. Bizim saklanacak bir dümenimiz, dolabımız bu güne değin olmadı, bundan sonrada olamaz..  Ehh, AKP’li belediyelerin ”iftar çadırı bülbüllerinden”  ATATÜRKÇÜ bu kadar olur.
Sözü uzatmayalım. “Atanmış” ve Mahkeme Kararı  ile "YOK HÜKMÜNDE" olan zevatın sırrını açığa çıkaranların başına gelenleri bir fıkra ile anlatalım.
……..
 “İşsizdi, parasızdı, kalacak yeri, yiyecek ekmeği, iki satır muhabbet edebileceği bir arkadaşı da yoktu. Nerden geldiği bilinmez "Küçükistan Ceza Kanunu" diye bir kitap geçmişti eline bir gün onu okuyarak vakit geçiriyordu ki "Ülke başbakanına hakaret etmenin cezası altı ay" kitabı ve gözlerini kapattı.
"Hem bütün hırsımı ondan alırım, hem bütün gazeteler, televizyonlar benden söz eder meşhur olurum, hemde altı ay ekmek elden su gölden yiyecek, yatacak derdim olmadan çiçek gibi kışı geçiririm." diye düşündü.
Ertesi gün mitinge gitti, Küçükistan Başbakanı konuşurken milletin arasından fırlayıp bütün gücüyle bağırmaya başladı.
“- İnbe başbakan, inbe başbakan !
 Güvenlik kuvvetleri hemen müdahale edip yaka paça götürdüler. Ertesi gün mahkemeye çıktı, şahitler dinlendi, savunması alındı. Hakim kararı açıkladı.
- Sanığın suçu sabit görüldüğünden yirmi sene altı ay hapsine karar verilmiştir.
Birden gözleri karardı ayakta sendeledi, sonra kendini toparladı, ve haykırdı :
- İtiraz ediyorum hakim bey, Küçükistan Ceza Kanunu'nun şu maddesinin şu bendine göre başbakana hakaret sadece altı ay, bir yanlışlık var bu işte !
Hakim acıyan gözlerle adama baktı ;
- Haklısın oğlum, başbakana hakaret altı ay fakat devlet sırrını açığa vurmak yirmi sene.
……….
Sanırım birilerinin “devlet sırrını açığa vurduk…”

Siz Zahmet Etmeyin, Biz Deviririz /Can Soyer




Siz Zahmet Etmeyin, Biz Deviririz
Can Soyer
Malum, gündemde cemaatin AKP’ye yönelik operasyonları var. İki gündür, her cephede, söylenmeyen söz, ileri sürülmeyen iddia, duyulmayan yorum kalmadı neredeyse.
Evet, yolsuzluklar dosyası AKP açısından en yaralayıcı konulardan biridir. Cemaat tüm tasfiye çabalarına karşın, emniyet ve yargı içerisinde hala güçlü olduğunu göstermiştir. Operasyonun planlı ve eşgüdümlü olduğu, Hakan Şükür’ün istifasının başlama vuruşu anlamına geldiği belli olmuştur. Meselenin ardındaki gerekçenin dershaneler olmadığı, daha doğrusu tek kavga nedeninin dershane tartışması olmadığı bilinmektedir. AKP’nin canının hayli yanmış olmasına karşın, hala etkili bir iktidar olduğu ve ilk fırsatta sert bir yanıt vereceği de rahatlıkla söylenebilir.
Bunları tekrar etmenin gereği yok, o yüzden geçelim.
Ancak ne kadar tekrar etsek az gelecek değerlendirme, ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet bataklığıyla birlikte, ülkenin tepesine çöreklenmiş gerici çetelerin derhal def edilmesi gerektiğidir.
AKP’siyle de, cemaatiyle de...
AKP’nin işi zaten bitmiş görünüyor. Yanlış anlaşılmasın, son cemaat hamlesinden söz etmiyorum. AKP’nin işi Haziran’da bitmişti zaten.
Haziran’da sergilediği performansla birlikte, AKP’nin bu ülkeyi yönetme kabiliyetini tamamen kaybettiğini, gerçek bir halk muhalefeti karşısında sistemi tehlikeden uzaklaştıracak hiçbir siyasal ve ideolojik donanıma sahip olmadığının açığa çıktığını, meşruiyeti ve kudreti ayaklar altına alınmış bir iktidarın hükümet etme şansının kaybolduğunu çok kere söylemiştik.
Öte yandan, uluslararası alanda dengeler hızla değişirken, kendisini Suriye’de muazzam bir savaş kışkırtıcılığına angaje eden, bu nedenle de dengelerin değişmesine ayak uyduramayan, ayak uyduramadığı ölçüde de değişen dinamiklere ayak bağı oluşturmaya başlayan AKP’nin, büyük biraderler nezdinde de cazibesini yitirdiğini, “sıkıcı” olmaya başladığını dile getirmiştik.
Bu kadar açık olan bir gerçeğin, elbette başkaları açısından da görünür olduğu belliydi. “Bağzı” çevrelerin bu duruma karşı çeşitli önlemler geliştirmeleri, belirli bir vadede AKP’yi revize ya da terbiye edecek, olmadı iktidardan edecek bir strateji üreteceklerini beklemek de garip değildi. Lamı cimi yok, koskoca Türkiye kapitalizmi, ülkeyi giderek yönetemez hale gelen, bu haliyle de sistemin bütünü ve aslı açısından ciddi bir endişe yaratan bir aktöre böyle koşulsuz ve tümüyle emanet edilemezdi.
Bunu biz gördük, “bağzı” çevreler gördü, elbette Erdoğan da gördü.
Erdoğan bunu gördüğü için erken hamle yaptı. Çünkü ana muhalefetin mevcut durumu içler acısıyken ve Haziran’da ayaklanan halk henüz örgütlü bir güç haline gelip soldan yüklenecek bir kuvvet yaratamamışken, AKP’ye darbeyi indirecek yegane aktörün cemaat olduğunu fark etmişti. O yüzden, dershaneler planıyla ilk darbeyi indirmeyi, inisiyatif kazanmayı denedi. Neden olmadığı, nerede planların aksadığı ayrı bir tartışma konusu. Ardından hazırlıklar hızlandırıldı ve son iki günde izlediğimiz operasyon başladı işte.
Tüm bu hengame içerisinde, tereddütsüz ve kesin bir haklılıkla söylenebilecek ilk söz “hükümet istifa” olmalıdır artık. Haziran’da halk düşmanı karakterini açık seçik belli eden ve halk nezdinde meşruiyetini önemli ölçüde yitiren hükümet, son yolsuzluk ve rüşvet skandallarıyla birlikte, artık kriminal bir soruşturmanın konusu haline gelmiştir. Siyasal ölçütlerin ötesinde ya da yanı sıra, bizatihi hukuksal açıdan “yok hükmünde” sayılması gereken bir hükümettir karşımızdaki bundan sonra.
Dolayısıyla, AKP iktidarı hakkında dile getirilecek sözün “hükümet istifa”nın gerisinde kalmasına izin verilmemelidir.
İşte tam da burası, halk hareketinin güçlü bir çıkış yaparak dümeni eline alması gereken yerdir.
Evet, AKP artık gayrimeşru ve hukuk dışı bir iktidardır ve derhal istifa ettirilmelidir. Ancak AKP’nin ipini çekecek gücün cemaat denen gerici operasyon örgütü olmasına da izin verilmemelidir. Çünkü arzuladığımız ve içerisinden geçtiğimiz koşullarda gayet mümkün olduğunu da gösteren hedef, ülkenin bu cinayet şebekesinden, bu soygun çetesinden, bu eli kanlı katil sürüsünden tümüyle kurtulmasıdır.
Haziran’da ayağa kalkan halk, Tayyip’in küstahlığının yerine hocaefendinin sinsiliği geçsin diye ayaklanmadı.
Haziran’da canını veren kardeşlerimiz, Erdoğan’ın küfürlerinin yerine Fethullah’ın yobazlığı geçsin diye canından olmadı.
Haziran’da oluşan umut, cemaatin siyasal hesaplarına malzeme edilsin diye büyütülmedi.
Roboski’den Reyhanlı’ya, Gezi’den Gever’e kadar, işlenen tüm suçların ortağı olanların, şimdi birbirlerinin kuyusunu kazmak için halkın alın terini, mücadele isteğini, güzel günlere olan inancını cebe indirmesine fırsat verilmemelidir.
Hani olur ya, yarın kalkıp “biz de AKP’yi deviriyoruz işte” derlerse, “hadi oradan” diyelim.
Siz zahmet etmeyin, biz deviririz.
Hatta...
İkinizi üst üste koyup bu ülkeden sepetleriz.