15 Kasım 2013 Cuma

KÜRESEL “UYGARLIK” /METİN AYDOĞAN



KÜRESEL “UYGARLIK”

İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası düzeyde kurumsallaştırılan ve Yeni Dünya Düzeni denilen emperyalist politika, 1980’lerden sonra “kürselleşme” tanımıyla yoğunlaştırıldı ve dünyaya yayıldı. Girişimin öncüleri yapılanları; “tarihin sonu”, “sanayi ötesi toplumun kuruluşu”, “post-modern çağa geçiş” gibi tanımlarla kutsadılar; “çağın gereği” olan küreselleşmeye karşı çıkmanın tutuculuk olduğunu söylediler. İletişim ağının etkili gücüyle yoğun yaymaca (propaganda) yapıldı, insanlar üzerinde adeta düşünsel terör estirildi. Oysa yaşananlar söylenenlere hiç uymuyordu. Gerçeği dile getirmek isteyenler, ya susturuldu ya da seslerini duyuramadı. Türkiye, küreselleşmenin olumsuz sonuçlarını yoğun olarak yaşayan ülkelerden biridir. Konunun en çok ülkemizde tartışılması gerekir. Toplumu tedirgin eden uygulamaların tek tek ele alınması, çözüme giden yolu göstermeyecektir. Uygulamaların hangi politikanın parçaları olduğunun bilinmesi yani kürselleşmenin kavranması gerekir. “Küresel ‘Uygarlık’” yazısından başlamak üzere küreselleşmeyi ele alan bir dizi araştırma yayınlayacağız. Umarız yararlı olur.


Günümüz Dünyası

Değişimin hızlandığı bir dünyada yaşıyoruz. İşyerlerinden okullara, kent merkezlerinden kasabalara, aile ilişkilerinden dostluklara dek toplumsal yaşamın her alanında; yeni değer yargıları, yeni yaşam biçimleri ve yeni karşıtlıklar ortaya çıkıyor. Ülkeler arasındaki yerel kültür ayrımları (farkları), tüketim alışkanlıkları, giyim kuşam biçimleri, kimilerine göre kaba bir ilkellikle, kimilerine göre evrensel bir boyutla birbirlerine yaklaşıyor. Dünya küçülüyor, ülkeler önemini yitiriyor ya da dünyayı küçültenler, ülkeleri ele geçiriyor... 21.yüzyıla bu tartışmayla girildi.
Çıplak gözün gördüğü bir gerçek var; yerel hükümet yetkilileri, ayrıcalıklı bürokratlar, profesyonel siyasetçiler ulusal kimlikleriyle etkinliklerini yitirirken, şirket yöneticileri, gökdelen ofisleriyle aracılar, ‘para satan’ spekülatörler, film ve ses kayıt stüdyoları, gazete ve TV patronları, tanıtım (reklâm) şirketleri, kaçakçılar, mafya liderleri öne çıkıyor.

Küresel Kültür

‘Küresel kültür’ piyasalarının yarattığı yeni insan tipi, kendi ülkesine yabancılaşırken özendiği ülkelerce de kabul edilmiyor. Televizyonlar, CD ve bant kasetler, rock yıldızları, tişörtler gençler üzerinde, anne-baba ve öğretmenlerden daha etkili oluyor. New York’lu, Hong-Kong ya da Atinalı gençler, tanışmadıkları yaşıtlarıyla, ailelerinden daha çok şey paylaşır durumdalar. Aynı ürünlere ilgi duyuyorlar, aynı filmlere gidiyorlar, aynı müziği dinliyorlar.
Cola tanıtımları, kendine özgü biçimiyle, dünyanın hemen tüm ülkelerinde aynı anda yerel seslendirmelerle gösterime giriyor. Küresel şirket malları, değişik şehirlerde aynı vitrin düzenlemeleriyle satışa sunuluyor. Biraz para kazanan ailelerin yaşam biçimleri, yerel zevkleri, toplumsal ilişkileri başkalaşıyor. Los Angelos, Seul ya da İstanbul’daki aile arabaları, elektronikli ev aletleri, mutfakları ve içki dolapları birbirine benzemeğe başlıyor.
Dünyanın her yerindeki şirket yöneticileri, kolay varsıllaşan politikacılar sözleşmişçesine, Ferragamo takım elbiseler, Christian Dior gömlekler, Gold Cross kalemler ve Rolex saatler kullanarak birbirlerine benziyor. Bu markaları kullananlar kendilerini ayrıcalıklı görerek mutlu oluyor.
Güneydoğu Asya’da, Afrika’da ya da Güney Amerika’da, uluslararası bankaların kredi kartlarını taşıyan görgüsüz orta gelirliler ya da cüzdanının her bölümüne hesabında para olmasa da birer kredi kartı koyan; Türk, Yunanlı ya da Kenya’lı memur, büro elemanı ya da işsiz gençlerin sayıları artıyor. Nike, Lewis ya da Benetton’dan giyinmek, gereksinimden çok kişilik kanıtı haline geliyor. Derine inen bir kültürel yabancılaşma yaşanıyor.

“Para Kazan Ya Da Öl”

Uluslararası pazarlamacılar ya da tanıtım şirketi uzmanları, “Laboratuar faresinden sonra en çok araştırılan memeli” konumuna getirdiği insanı, aile-kent-ülke etkilerinden koparıp “aptallaştırılmış küresel tüketiciler” durumuna sokmak için her yolu deniyor. Hizmetinde oldukları dünya düzeni, onlara amaçları yönünde çeşitli olanaklar sunuyor. “Para kazan ya da öl” anlayışını, şirket yöneticilerinden daha köklü biçimde savunan hükümet yetkilileri ortaya çıkıyor. Bunlar, yerel ülke sorunlarını, uluslararası finans örgütlerinin küresel reçeteleriyle çözeceklerine inanıyor. Ancak büyüyen yeni sorunlar ortaya çıkıyor.
Eskiden dünya savaşlarıyla değiştirilen ülke sınırları, bugün uluslararası anlaşmalarla ‘barış içinde’ yenileniyor. Bölünmek isteyenlere özgürlük, istemeyenlere çok yönlü baskı günün ‘demokratik’ modası. Ulus devletlerin merkezi otoritesi güç yitiriyor. Yerel yönetimlere yetki devri, yeni bir yönetim seçeneği olarak öneriliyor, federatif yapılanmalardan her geçen gün daha çok söz ediliyor.

Küreselleşmenin Öncüleri: Uluslararası Şirketler

Küreselleşmenin öncülüğünü, sayıları birkaç yüzü bulan büyük uluslararası şirket yapıyor. Onlar sorunun gerçek sahipleri. Elinde satılacak malı olanlar doğal olarak dünya ticaretinin kurmaylığını yapıyor. Yeryüzündeki satılabilir ürünlerin beşte dördü gelişkin uluslara ait şirketlerin elinde.
Ekonomiye yön verenler siyaseti de belirliyor. Savaşlara karar verenler hükümet yetkilileri ancak bu görünüşte böyle. Gerçek belirleyici şirket çıkarları. Bu çıkarlar, üst düzey teknolojik donanımla; ulusal sınır, ideoloji, ırk, dil, din tanımadan dünyanın her yerinde savunuluyor. ‘Herhangi bir yerde üretip, her yerde satmanın’ önünde engel oluşturabilecek hiçbir girişime izin verilmiyor. Küresel ürünlerin; ülkelere, kent varoşlarına hatta köylere dek girmenin, en ucuz ve güvenilir yolu bulunuyor.
Dünyanın her yerine yayılan denetlenmesi olanaksız dev şirketler; üretimden eğitime, iletişimden sosyal yardıma, tüketimden kültüre dek toplumsal yaşamın her alanında etkilerini arttırıyor. Şirket bütçeleri birçok ülkenin devlet bütçesini aşmış durumda. Ford’un ekonomik gücü, Suudi Arabistan ve Norveç’inkinden daha büyük. Philip Morris’in cirosu Yeni Zelanda’nın ulusal gelirinden daha çok. Önceleri ülke pazarlarına yerel yasalara uyularak giriliyordu. Çalışma koşullarını artık yerel yasalar değil uluslararası anlaşmalar belirliyor. “Olduğun yerde üret, uzaklara sat” yerini; “gittiğin yerde üret, çevresine sat” anlayışına bırakıyor. Şirket yatırımları denizaşırı ülkelere taşınıyor.1
Dünya ticaret hacminin büyümesine karşın yoksul ülkeler daha çok yoksullaşıyor. Oyunun kuralını koyanlar sonucu da belirliyor. Sonucu belli bu oyunun bilisiz (cahil) oyuncuları durumuna getirilen insanlar; doğup büyüdükleri yerlerden, akraba ve çocuklarından koparak ülkelerarası kitlesel göçlere katılıyor. Küresel sermaye yoksul ülkelere giderken, bu ülke insanları varsıl ülkelere göç ediyor.

“Kumarhane Ekonomisi”

Dünyadaki 6 milyarı aşkın insandan üçte ikisinin, alışveriş yapacak parası ve kredisinin olmadığı söyleniyor. İnsanların büyük çoğunluğu, yalnızca vitrinlere bakmakla yetiniyor. Yoksulluk yalnızca azgelişmiş ülkelerde değil, gelişmişlerde de yayılmakta.
Sermaye dışsatımı (ihracı), üretimsizliğe, üretimsizlik yeni toplumsal sorunlara yol açıyor. Üretimden para kazanmak yerine, parayla para kazanmak geçerli eğilim. Uluslararası para piyasalarında, döviz işlemleri, bonolar, master cardlar, “paranın yeniden paketlenip satılması” için olağanüstü becerikli araçlar haline getiriliyor.
Günün 24 saatı trilyonlarca dolar, dünyanın belli başlı döviz piyasalarında, saniyenin binde biri oranında hızlarla dönüp duruyor. Bu dolaşımda para, kendisini iyi kullanan sahibine büyük bir bağlılıkla, çekincesiz ve emeksiz yeni paralar getiriyor. John Maynard Keynes’in öngördüğü “kumarhane ekonomisi” dünyanın en etkin gücü durumuna geliyor.



Yaşanan Gerçekler

İnsanlar ve ülkeler arası ilişkilerin önceki dönemlere göre daha sıkı ve daha yaygın duruma gelmiş olması, geleceğe yönelik yeni sav ve düşleri ortaya çıkarıyor. Yaşanılan hızlı değişimin kısa dönemli sonuçlarındaki köktenci görünüm, kimilerince, yeni bir çağa geçişin coşku verici öncülü olarak algılanıyor.
Onlara göre; “İnsanlık aslına dönüyor”, güçle sağlanmaya çalışılan eşitlik anlayışı, yerini insanların kişisel yetenek ve becerileriyle niteliklerini gösterebilecekleri özgür dünyaya bırakıyor. Serbest ticaret insanları, insanlar da serbest ticareti geliştiriyor ve bu girişimde ülkelerin tümü yer alıyor. Yaratılan bolluk ve varsıllıktan, ona sahip olmayı isteyen herkes, çabası ve katılımı oranında pay alıyor. Dünya küçülüyor ve küreselleşiyor... Dünyanın gidişinden hoşnut olanlar bunları söylüyor.
Ancak, yaşanılan gerçekler söylenenlere pek uymuyor. Dünya, bol sermayeli yatırımcılar, borsa simsarları, banka yöneticileri ve kara para milyarderleri için küçülüyor ancak dünya üzerinde yaşayanların dörtte üçü için hâlâ çok büyük. Küçülmenin “kuramını” oluşturanlar, “global entegrasyon” ve “bütünleşmiş pazarlardan” söz ediyor ancak güçlü-güçsüz, varsıl-yoksul ayrımı artarak sürüyor. Dünya küçülüyor ancak bütünleşemiyor. Ülkelerdeki ekonomik uygulamalar küresel ağa bağlandıkça; uluslar, bölgeler ve kentler birbirlerinden uzaklaşıyor. Küresel ekonomi siyasi ve toplumsal dağılmayı hızlandırıyor. Yerleşik kavramlar, kültürel birikim ve yerel toplum bağları zorlanıyor. İnsanlar kimliklerini yitiriyor, kendi yaşam çevresine yabancılaşıyor.

Kitlesel Göç

Küreselleşme uygulamaları arttıkça yasadışı kitlesel göçler yayılıyor. Yoksul yörelerde kendini ve ailesini besleyemeyen milyonlarca insan; doğduğu topraklardan, yerleşik alışkanlıklarından ve kimliklerinden koparak dünyanın her yerine dağılıyor. Yüzyıl başında, yoksul Avrupalılar Amerika’ya; yüzyıl ortalarında, Kuzey Afrikalılar ve Ortadoğulular Batı Avrupaya göç etti. Şimdi ise dünyanın her yerinden varsıl ülkelere doğru küresel bir göç yaşanıyor. Gittikleri yerlerde onları; yasadışı çalışma koşulları, güvencesiz önemsiz işler ve sınırdaşı işlemleri bekliyor.
Bir başka ilginç göç sanayileşmiş ülkelerde yaşanıyor. Yatırım sermayesi ve fabrikalar denizaşırı ülkelere göç ederken, büyük kentlerde işsiz kalan işçiler başka yörelere taşınıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde süreğen (kronik) duruma gelmiş işsizlik ortalama yüzde 10,3. Bu oran İspanya’da yüzde 19.2 ABD’nde çalışabilir yaştaki 20 milyondan çok insan işsiz. 1988 yılında; Detroit kent nüfusunun yüzde 19’unu, St Louis yüzde 27’sini, Buffalo yüzde 23’ünü yitirmişti. 3
Küreselleşme, dünyanın değişik ülkelerinde, kentlerin ayrıcalıklı semtlerinde yaşayan az sayıdaki insana büyük varsıllık getirmiştir. Ancak, geri kalan büyük çoğunluk ezici bir yoksulluk içinde yaşıyor. Ülkelerin ekonomik varlığına olduğu kadar, yaşama anlam kazandıran benlik duygusuna ve kültürel değerlere de saldırılıyor. Ancak, bu olumsuz gidişe tepkiler oluşmaya başlıyor. Kendi sorunlarını kendilerinin çözmesine izin verilmeyen insanlar, yavaş yavaş yüzyıl başındaki üçüncü kuşak büyükleri gibi dirençli bir tepkisel tavır içine giriyor. 21.yüzyıldaki politik çatışmanın temelini, “Küreselleşme güçleriyle, kendi toplumunu koruma ve yeniden tanımlama” güçleri arasındaki savaşım oluşturacak. Evrensel boyutta sürecek bu savaşımın belirleyici öğesi ise, yine ulusal kurtuluş hareketleriyle emperyalizm arasındaki çelişkinin çözümü olacak.

Küresel Kesitler

Her değişim kuşkusuz ilerleme anlamına gelmiyor. Toplumsal ilerlemenin geleceğe dönük genel akışı içinde gel-gitler yaşanabiliyor. Değişimi doğal gelişim süreçleri belirliyor ancak bunu insan eylemi gerçekleştiriyor. Yaşanılan ortam bilinci, bilinç ise ortamı değiştiriyor. İnsanlar yaşadıkları toplumsal koşulları değiştirirken, isteseler de istemeseler de getirdikleri yeni koşulların etkisi altına girerler; bu koşullar tarafından yönlendirilirler.
Dünyanın geleceğine dönemsel de olsa yön verenler, bugün yarattıkları küresel sorunların etki alanına girmiş durumdadır. Son elli yılda, çok büyük mali-askeri güç ve ideolojik-kültürel yaymacayla (propagandayla) kurulan Yeni Dünya Düzeni, karışık ve karmaşık sonuçlarıyla yeni bir düzensizlik dönemi başlattı.
Küresel sistemin büyük patronları, geçerliliği olmayan politik sözverilerle hâlâ geleceğe yönelik “umut” saçmayı sürdürüyor olabilir. Ticari artışlar, bütçe büyüklükleri ve ulusal gelirleri de yüksek olabilir. Ancak, bu ülkeler bugün, solunabilir hava, içilebilir su, çocuk sağlığı ve gelişimi, eğitim ve düşüncenin entellektüel özgürlüğü gibi gerçek varsıllığın yitiriliş öyküleriyle uğraşıyor.
ABD, bütçe giderlerini kısma, toplumsal iyileştirmeler, suç oranlarının düşürülmesi ve ekonomiyi canlandırma peşinde. Almanya kendi içinde bütünleşmenin ağır bedelini hala ödeyebilmiş değil. Japonya, iç politik sorunlar, şişirilmiş emlak ve finans piyasalarında yaşanan düşüşler ve dünya çapında süren ekonomik durgunlukla uğraşıyor.
Eskiden çok övündüğü sanayi ürünleriyle dünya piyasalarına giren ABD’nin, bu alandaki etkinliği ortadan kalkmak üzere. Para ve silah satışı, petrol kazançları, yüksek teknoloji ve tarımsal ürün gelirleri temel getiri alanları. Bunların yanında filmler, TV programları, video, plak, kaset, CD gibi ‘kültür’ ürün ve turizmi ile hem büyük paralar kazanıyor hem de küresel ideoloji pazarlıyor. Ancak ‘Amerikan Rüyasının’ bu becerikli tanıtıcıları artık Hollywood stüdyolarında Japonlar tarafından yapılıp dağıtılıyor. Büyük film stüdyolarının yalnızca üçünün sahibi Amerikalılar.
ABD’inde Orlando’daki Disney World’u 1990 yılında 28,5 milyon insan gezdi. Bu sayı o yıl içinde İngiltere’ye giden turist sayısından daha çok. Tokyo’daki Tokyo Disneyland’ı yılda 15 milyon insan geziyor. Mitsubishi Araştırma Enstitüsü’ne göre bunun ekonomik boyutu, Japonya’nın yıllık fotoğraf makinası dışsatımına eşit; 6,5 milyar dolar.4 New York’un 5. Caddedeki gökdeleni Empire State’in çatı katını, para ödeyerek günde ortalama 13 bin kişi geziyor. Bu, yılda 5 milyon gezgin (turist) demek.
Turizm tüm dünyada sorunlu bölgeler dışında önemli bir gelir kaynağı durumunda. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm örgütüne göre, 1990 yılında 429 milyon insan, yani dünya nüfusunun yüzde 8’i, gezgin olarak bir ülkeden diğerine gitmiş durumda.5 Turizm, 1950 öncesinin yalnızca varsılların katıldığı bir eylem olmaktan çıktı. Orta gelirliler, emekliler ya da işçiler, uluslararası gezi şirketlerinin programlarına katılabiliyorlar.
Dünya çalışan nüfusunun yüzde 7’si gelirini, gezginleri (turistleri) taşıyarak, yedirerek, yatırarak, gezdirerek ya da eğlendirerek elde ediyor.6 Ancak, turizm gelirlerinin gezginleri ağırlayan ülkelere gittiği söylemek olanaklı değil. Bu işin kaymağını; hava yolları, otel zincirleri ve yerel gezimsel (turistik) işletmeler kurarak ya da ortak olarak, “tüm giderler dahil” paket turlar düzenleyen, büyük uluslararası gezim şirketleri alıyor. Sağlanan gelirler New York ya da Londra’daki banka hesaplarına aktarılıyor.

“Yerel Düşün Küresel Davran”

Uluslararası ticarette 1960’ların şirket stratejisi, “küresel düşün, yerel davran” yerini, 1990’larda “yerel düşün, küresel davran”a bıraktı. Şirketler artık etkinlik gösterdikleri ülkelerin yerel özelliklerine daha çok uyum gösteriyorlar, bu özellikleri çıkarları yönünde daha çok kullanıyor.
Şirket çıkarları ve en yüksek kazanç ereği onları, çağın ekonomik bukalemunları haline getirdi. Bunun siyasi ve askeri boyutu da var kuşkusuz. Etnik ve dinsel öğelerin öne çıkması, ağırlıklı olarak buna dayanıyor. Birleşmiş Milletler kararları, serbest ticaret anlaşmaları ya da demokrasinin “erdemleri” kolaylıkla unutuluyor ve en baskıcı yönetimlerle bile uyum içinde çalışılıyor. Hükümetlerin niteliğine göre kılık değiştiriliyor. ABD ilaç firması Smith Kline’in genel direktörünün sözleri durumu açıklıyor; “Brüksel’deyken tam bir Avrupa Birliği üyesi gibi davranırız. Ama Washington’a geldiğimizde tam bir Amerikan şirketiyizdir.” 7


Yeni Şirket Yapılanması

Küresel şirketler özellikle 1980’lerden sonra, uluslararası düzeydeki örgüt yapılarında değişikliğe gitmeye başladı. Denizaşırı ülkelere yayılmış her yönden şirket merkezine bağlı büyük ve hantal işletmeler yerine, üretim alanlarına ve yerel koşullara uyumlu küçük birimler halinde örgütlendiler. Her biri, içinde bulunduğu pazarın özelliklerine göre davranan, özerk şirket birimleri durumuna geldi.
Değişim yeteneğini yükseltmek, pazar esnekliği, çeviklik ve hız kazanmak, müşteri duyarlılıklarına daha iyi yanıt vermek, bürokratik giderleri azaltmak ve az işçiyle çalışmak temel amaçtı. Küçülme öncülerinin elde ettiği başarı büyük şirketlere örnek oldu ve genel şirket gelirini arttırma koşuluyla küçük örgütsel birimler oluşturmak yaygın bir uygulama oldu.

Küçük Şirket’e Küçük Ülke

Uluslararası şirketlerin, küçülmeyle ilgili ekonomik uygulamaları, etkisini kısa sürede politik alana taşıdı. Küçülen şirket birimleri, yapısal bir gereklilik olarak, kendi boyutlarına uygun küçük ülkelerde ve sınır konmamış pazar ilişkileriyle çalışmak istiyordu.
Bu isteğin politik karşılığı, tüm dünyada ayrılıkçı eğilimlerin artması ve ulus devlet korumacılığının ortadan kalkması oldu. Ülkelerin parçalanarak küçülmesinden ayrı olarak, bölgenin ya da ülkenin özelliklerine göre ‘federatif birlikler’, ‘eyalet yapılanmaları’ ya da ‘yerinden yönetim’ işleyişi günün tartışılan sorunları durumuna getirildi. Üniter devlet gelenekleri yerini, ‘sivil toplum’ örgütlerinin, cemaatlerin, tarikat ve aşiretlerin öne çıktığı karmaşık ve düzensiz bir toplumsal yapıya bırakmaya başladı.
Son yirmi yılda parçalanmalarla 25 yeni ülke ortaya çıktı. Birçok ülke ayrılıkçı eylemlerle tanıştı. Belçika, İtalya, ABD bunların bazıları. Kanada’nın Quebec, İspanya’nın Bask, İngiltere’nin Kuzey İrlanda sorunları var. İran Bhailer, Sudan siyah Animisler, Bangladeş Budist Çakmalar ile uğraşıyor. Çin’de Tibet ve Uygur, Papua Yeni Gine’de yerel bağımsızlık, Fiji’de etnik kızılderili, Burundi’de HutuTutsi, Korsika’da bağımsızlık, Türkiye’de Kürt ayrılıkçılığı uluslararası düzeyde destek görüyor.8 Japon Liberal Demokrat parti eski genel sekreteri Ichiro Ozawa, gücü ve yetkiyi merkezilikten uzaklaştırmak için, Japonya’nın 300 özerk bölgeye ayrılması gerektiğini savunuyor.9 Türkiye’de Kürtler’e yönelik, federasyon düşüncesinin ele alınabileceğini söyleyen Cumhurbaşkanları ortaya çıkıyor.
Ülkelerin bölünmesi ya da ‘gevşek yönetim’ eğilimlerinin yaygınlaştırılması, şirket çıkarlarının gereği olduğu belirtilerek açıkça savunuluyor. Gönüllü ya da ücretli ‘bilim adamları’, ‘ekonomistler’, ‘araştırmacılar’ bölünmenin ve küçülmenin erdemlerini anlatan görüşler açıklıyor. Bu açıklamalar büyük devlet politikalarında uygulama alanı buluyor. Amerikalı gelecek bilimcisi John Naisbitt’in konuyla ilgili görüşleri şöyle; “... Telekomünikasyon sayesinde büyük şirketlerin özerk ve küçük ünitelere bölünerek daha iyi çalışabileceklerini görüyoruz. Aynı durum ülkeler için de geçerli. Tek bir dünya haline gelmemizle birlikte, parçalar küçüldükçe daha iyi işliyorlar... Yapay olarak bir araya getirilmiş ülkelerin milli ve kabilesel varlıklara bölünmesi çok yararlı. Eğer dünyayı tek parçalı bir dünya haline getireceksek parçalar küçük olmalı.” 10
Etnik yapılar ve eskiye dayalı ayrımların bulunduğu ülkeler bu tür görüş sahiplerinin öncelikli ilgi alanlarıdır. Ortadoğu, Orta Afrika, Uzakdoğu, Rusya ve Çin bu tür bölgelerdir. Eski Sovyetler Birliği’nin resmen tanıdığı 104 etnik topluluk var. Bunların içinden 50 yeni ülke çıkacağı düşünülüyor. Çin’de 56 milliyetin olması benzer hesapları gündeme getiriyor. Bu bölgede bir kaç düzine ülkeden oluşan bir konfederasyonun iyi bir çözüm olacağı söyleniyor; “1000 ülkelik bir dünya; ulus devletin ötesine geçmeyi belirten bir mecaz. Ülkeler giderek daha da önemsizleşecekler. 200 ya da 600 ülkeden, birbirine bağlanmış milyonlarca parçaya geçilecek. İçinden çıktığımız ülke önemini yitirirken birbirine bağladığımız insanlar önem kazanacak.”11 Küreselleşmeciler bunları söylüyor.
DİPNOTLAR
1                     “Küresel Düşler” Richard J.Barnet, John Cavanagh, Sabah Kit., İst.-1995, sf.1-2
2                     Luis S.Richman Fortuna 9 Nisan 1990, ak. a.g.e. sf.231
3                     “Baryy Bluestone Review of Black Politikal Economy” Eylül-Aralık 1988, ak. a.g.e. sf.231
4                     “Küresel Düşler” Richard J.Barnet-John Cavanagh Sabah Yay. sf.17
5                     New York Times, 26 Mayıs 1991, ak. a.g.e. sf.14
6                     a.g.e. sf.14
7                     “The stateless Coporation” William J.Halstery Business Week 14. Mayıs 1990 sf. 100, ak. a.g.e. sf.223
8                     “Global Paradoks” John Naisbitt 1994 Sabah Yay. sf.24
9                     “Japonya’yı Yeniden Kurma Planları” Ichiro Ozowa 1993, ak. John Naisbitt “Global Paradoks” Sabah Yay. sf.24
10                  ”Global Paradoks” John Naisbitt, sf.24
11                     a.g.e. sf.25

10 Kasım 2013 Pazar

PATRİK BİZE DEDİ Kİ: “ERDOĞAN EN İYİ SEÇENEK; FETHULLAH GÜLEN DE FENA SAYILMAZ. CHP’NİN BAŞINDA SARIGÜL OLMALI”



YIL 2004- Nisan ABD Büyükelçisi Edelman’dan ‘merkeze’ rapor:

http://wikileaks.org/cable/2004/04/04ANKARA2327.html

“Baykal Genel Başkanlığa sımsıkı tutunurken, CHP içindeki ve dışındaki kökten “laik” muhalifler, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ü hem Baykal’a hem de de AKP’ye karşıt olarak Ankara elitlerine kabul ettirmeye çalışıyor. Aralarında eski Başbakan Ecevit’in yardımcısı Hüsamettin Özkan’ın da bulunduğu kontaklarımız, İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu ve şu anda Kara Kuvvetleri Kumandanı olan Aytaç Yalman’ın Sarıgül’ü destekleyenler arasında olduğunu söylüyorlar. Özkan, Sarıgül’e ilgisinin gittikçe azaldığından sözediyor. Uzun zamandır temasta olduğumuz finans sektöründen bir kontağımız, Sarıgül’ün geçmişindeki büyük bir yolsuzluğun ayrıntılarını anlattı. Sarıgül, Cevahir mafya grubunu kullanarak bir şirketler grubunu epey bir “silkelemiş”.

EDELMAN, 23 Nisan 2004

_______________________________________________________________________

“MUHALEFET İÇİNDE MUHALEFET, OLDUĞU YERDE PATİNAJ YAPIYOR…”

YIL 2004- Haziran ABD Büyükelçisi Edelman’dan Merkez’e rapor:


http://wikileaks.org/cable/2004/06/04ANKARA3158.html

Bir grup koyu Kemalist tarafından pompalanan Sarıgül’ü, sol cepheden kontaklarımız temelden defolu görüyor. Kendini sosyal demokrat olarak tanımlayan Sabah yazarı Soli Özel, Sarıgül’ün Türkiye’nin yolsuzlukta zirvede olan politikacılarından biri olduğunu söyledi ve “eğer CHP Sarıgül’ü seçerse parti bitmiştir” dedi.

EDELMAN, 8 Haziran 2004

_______________________________________________________________________

CUMHURİYET HALK PARTİSİ: SARI GÜL SOLUYOR MU?

YIL 2004- Kasım


http://wikileaks.org/cable/2004/11/04ISTANBUL1729.html

16 Kasım’da CHP Genel Sekreteri, parti içi soruşturmalarda, Şişli Belediye Başkanı hakkında yolsuzluk iddiaları ortaya çıktığını belirtti. Hazırlanan rapora göre Sarıgül, yıllar önce, yasaya uymayan inşaatlara izin vermek için 300 bin dolar rüşvet aldığı gerekçesiyle partisinden atılmayla yüzyüze. … Hem İstanbul Konsolosluğuna hem de Ankara’da Büyükelçiliğe Sarıgül’ün yolsuzlukları ve pis kokan iş ilişkileri hakkında istihbarat geldi. Burada şüpheli inşaat ruhsatları verilmesi belediye başkanlarının makamlarını şahsi kazanca çevirme yollarından biri. Öte yandan 300 bin dolar Sarıgül’ün yolsuzluğunun üst sınırı ise, bu onu İstanbul’un en temiz belediye başkanlarından biri yapar.

SMITH, 19 Kasım 2004

Erkan GÜÇİZ, 5 Kasım 2013




WİKİ Sızıntılarda Mustafa Sarıgül -2

ABD Büyükelçisi Edelman’ın 2005’e “merkez”e yolladığı rapordan…

“NAKŞİLER VE FETHULLAH CEMAATİ SARIGÜL’Ü DESTEKLİYOR!”

YIL: 2005

http://wikileaks.org/cable/2005/01/05ANKARA198.html

Sarıgül, dikkatle işlenmiş bir koreografi ile, kendisini dinine bağlı bir Müslüman olarak gösterip laik ve dindarların bir arada olduğu Şişli belediye seçimlerinde yüzde 70 oy aldı.



CHP Milletvekili Hasan Aydın, -ayrıntılara girmeden- Türkiye’nin önde gelen iki dinî toplumunun, Nakşibendi Dergâhı ve Fethullah Gülen cemaati mensuplarının Sarıgül’ü desteklediklerini söyledi. Sarıgül taraftarları onu Başbakan Erdoğan’ın karşısında laik fakat CHP içinde dindar birisi olarak görüyor. Karşıtları ise, küstah, yeteneksiz, yolsuzluklara bulaşmış ve aşırı derecede otoriter diyor onun için.



Sarıgül basında imajını pompalamada usta fakat kontaklarımızın çoğuna göre bir sahtekâr. 2004’de IV 1 programına (Uluslararası Ziyaretçi) katılımını kendisini Amerika tarafından destekleniyormuş gibi göstermek için kullandı; bu asılsız algı Baykal’ın etrafındaki kronik paranoyak yandaşları (örneğin, eski Büyükelçi Onur Öymen) tarafından tutuldu fakat biz CHP’nin içindekilere böyle olmadığını anlattık.

EDELMAN, 12 Ocak 2005

_______________________________________________________________________

DEUTSCH’DAN ‘MERKEZ’E RAPOR:
“AMERİKA BAĞLANTILI LİDERLER TÜRKİYE’DE RAĞBET GÖRMÜYOR.”


http://wikileaks.org/cable/2005/01/05ANKARA501.html

Pek çok CHP’li muhbirimiz Baykal’ın otoriter liderliğini beğenmiyor ve bunun partiye zarar verdiği kanısında fakat aynı zamanda, yolsuzluklara karışmış, eğitimsiz ve otoriter gördükleri Sarıgül’e de güvenleri yok. Baykal ve taraftarları, ABD Ordusu’nun Türkiye üzerinden Irak’a girmesi için 1 Mart 2003’deki meclis tezkeresinin CHP’nin karşı çıkması yüzünden kabul edilmediğinden dolayı Baykal’ı cezalandırmak için ABD’nin Baykal yerine başka birini getirmeye çalıştığını açıkça söylüyorlar. Baykal yanlıları, Sarıgül’ün 2004 ortasında International Visitor programına katılmasını ABD’nin Sarıgül’ü desteklediğinin kanıtıdır diyerek kötüye kullanıyorlar. Elçilik mensupları özel görüşmelerde Baykal’ın komplo teorilerine karşılık verdiler ancak komplo teorilerine yatkın olan kamuoyu gözünde atılan çamur yapışmış görünüyor.

DEUTSCH, 28 Ocak 2005

_______________________________________________________________________

2005’DE AMERİKA SARIGÜL’Ü ÇOK SIĞ BULDU…

http://wikileaks.org/cable/2005/01/05ISTANBUL147.html

Eski Ekonomi Bakanı Kemal Derviş’e yakın İstanbul Milletvekili Damla Gürel, yalnız kişisel hırsından başka bir şeyi olmayan Sarıgül’ü destekleyemeyeceğini söyledi. Gürel’e göre, görüşmeleri esnasında Sarıgül, Derviş’le bir araya gelmek istediğini anlatmaya çalıştı fakat Derviş onunla bir araya gelmeyi reddetti.



Eski CHP Genel Sekreteri ve Radikal yazarı Tarhan Erdem, her ne kadar Sarıgül’ün karakteri ve politik platformu konusunda kuşkulu olsa da, Erdem’e göre Sarıgül, organizasyon ve kişisel ilişki konularında çok becerikli. Erdem, Sarıgül’ü destek “satın almak”la itham eden eleştirilerin boş olduğunu, partili eski arkadaşlarının gönüllü olarak Sarıgül’e yardım ettiklerini belirtti.

ARNETT, 28 Ocak 2005

_______________________________________________________________________

“SARIGÜL’ÜN YOLSUZLUKLARI BELGELİYKEN, NEDEN BAYKAL

ANTALYA BELEDİYE BAŞKANLIĞINI ONA İKRAM ETTİ?”


ABD Büyükelçisi Edelman: “Baykal’a göre Sarıgül’ü boş bulduk…”

http://wikileaks.org/cable/2005/02/05ANKARA581.html

CHP’nin 28-29 Ocak Olağanüstü Kongresinde, Sarıgül ve taraftarları salona girdiklerinde kavga çıktı. Pek çok kişi yaralandı ve üç delege hastanelik oldu. Sarıgül, Bakırköy Belediye Başkanı’nı yumruklarken kamera görüntüsündeydi.



Sarıgül taraftarları tarafından devamlı konuşması kesildiği halde Baykal –pek çok eğitimli Türk’ün gözünde üstün yetenekli bir hatip– Sarıgül’ün iddia edilen politik yolsuzlukları ve CHP Parti Disiplin Kuruluna rüşvet verme çabaları hakkında bilgi verdi.



Baykal taraftarı Denizli Milletvekili Mehmet Nessar, 31 Ocak’ta bize, Sarıgül’ün yolsuzlukları böylesine apaçık biliniyorsa, Baykal neden ona değerli görülen Antalya Belediye Başkanlığı adaylığını ikram etti sorusunun ortaya çıktığını söyledi.



Sarıgül kongrede bir buçuk saat kadar konuştu; biz de medya yorumcuları ve Elçiliğin kontakları gibi konuşmasını etkisiz ve Baykal’la karşılaştırıldığında boş bulduk.

EDELMAN, 1 Şubat 2005


1 Şimdi adı, International Visitor Leadership Program (IVLP). Önceleri Abdullah Gül dâhil bütün ziyaretçilerin isimleri vardı, kaldırılmış. Onlardan biri iseniz özel sayfaya girip sorgulayabiliyorsunuz isimleri.

Erkan GÜÇİZ, 5 Kasım 2013


WİKİ Sızıntılarda Mustafa Sarıgül -3

SARIGÜL: “BAŞBAKAN OLURSAM ERDOĞAN’IN CUMHURBAŞKANLIĞINI DENGELERİM, İTİRAZIM OLMAZ”

YIL: 2006

ABD İSTANBUL KONSOLOSU Deborah K. JONES’un ‘Merkez’e raporu:

“11 Aralık telefon konuşmamızda Sarıgül bize, kendisi başbakan olarak dengelediği süre, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı ile bir sorunu olmadığını söyledi.

http://wikileaks.org/cable/2006/12/06ISTANBUL2169.html

Türkiye’de bir avuç CHP’li Belediye Başkanlarından biri olan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, kendinden emin olarak, gelecek seçimlerde AKP’nin hâkim olacağını, CHP lideri Baykal’ın liderlikten atılacağını ve kendisinin parti lideri olarak gelip seçimleri kazanıp başbakan olacağı kehanetinde bulunuyor. Sarıgül, Güneydoğuda Kürtlerin yaşam şartlarını iyileştirme gelişmeleri için ABD ile yakın bağları ve Türkiye’nin parti ve seçim kanunlarında reformları destekliyor. Hevesli bir politikacı ancak ulusal ve dış politika deneyimi çok kısıtlı.

11 Aralık telefon konuşmamızda Sarıgül bize, kendisi başbakan olarak dengelediği süre, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı ile bir sorunu olmadığını söyledi.

Sarıgül, Kürt sorunundan dışişlerine kadar her konuda cesur reformlara ihtiyaç olduğunu söyledi. Çok daha güçlü Türkiye-ABD ittifakını Atatürk’ün en önemli rüyası olarak adlandırarak, ABD’yi eleştiren CHP ve diğer politikacıları fırçaladı.

Sarıgül kendisi, ayanı beyan etti: eğer bu konuşmayı ABD’ye Uluslararası Ziyaretçi vizesini aldığından birkaç yıl önce yapmış olsa idi, “bu gün başbakandı”. Dediğine göre, ziyareti esnasına, ABD dışişlerinden bir tercüman hakkında şikâyette bulundu ve CHP başkanlığını 100 oyla kaybetti.

Sarıgül’de ego ve enerji eksikliği yok; konuşma esnasında anlattığını pekiştirmek için iki defa sıçrayarak ayağa kalktı. 18 yaşlarındayken politikaya atılmaya karar vermiş; ulusal sahnede olmaya kararlı, her fırsatta kendini göstermeye çalışıyor. Aralıkta, Papa’nın ayininde ön sırada idi (kayınvalidesi Alman Hıristiyan) ve Atlantik Plak şirketi sahibi Ahmet Ertegün’ün cenazesinde tabutu taşıyanlardandı.

Yanlış adımları saymazsak, İstanbul’un altınlarından biri sayılan Şişli’de başarılı, kamu önünde ve hatta popüler belediye başkanı. Başarılarından sırlarından biri, Başbakan’ın yakın danışmanlarından birinin Başkonsolos’a anlattığı olay. Tayyip Erdoğan ve eşi Emine’yle birlikte olduğu bir uçak yolculuğunda danışman, Sarıgül ve ölçüsüz büyük hırsı konusunda küçük düşürücü bir yorum yapıyor. Başbakan’ın danışmanları yanında çoğu zaman sessiz olan Bayan Erdoğan söze karışıp danışmandan Sarıgül’ü eleştirmemesini istedi. Neden diye sorulduğunda, 1990’ların sonunda Erdoğan hapiste iken Sarıgül arayıp ailenin bir ihtiyacı varsa yardım teklif etti diye açıkladı. Danışman, alaylı bir tavırla, “elbette arayacak, o bir politikacı” dedi. Başbakan’ın eşi, “en azından aradı, teklif etti; arkadaşlarımızın çoğunun yaptığından daha fazla idi” dedi.

Sarıgül’ün 2005’de CHP parti genel başkanlığı seçimlerini kaybetmesini 2004’deki Uluslararası Ziyaretçi programı esnasındaki olayla –her ne ise bu olay‑ bağlantılı görmesi, kendisinin ABD ile ilişkilerinin önemine ve CHP’nin demokratik olmayan iç politikasındaki kıskacın kırılması için dışarıdan müdahale gerekeceğine inancını güçlendiriyor. Hevesle istediklerini daha ileriye götürebilmek için devamlı ABD’den olumlu bir işaret bekleyen Sarıgül, yalnızca Türkiye’de dinamik çoğulcu bir siyaseti teşvik ederek siyasi beklentilerine destek olmayı reddettiğimizde kuşkusuz hayal kırıklığına uğradı.

JONES, 19 Aralık 2006

Erkan GÜÇİZ, 5 Kasım 2013


WİKİ Sızıntılarda Mustafa Sarıgül -4

YIL: 2009

“SARIGÜL’ÜN GÖZÜ ÇOK YUKARLARDA”


ABD İstanbul konsolosluğu görevlisi WİENER’in “merkez”e raporu:

“Görüşmemiz esnasında, Sarıgül tekrar tekrar kendini ABD Cumhurbaşkanı Obama ile karşılaştırdı fakat o daha çok yerine geçmeyi umut ettiği Türkiye Başbakanı Erdoğan’a benziyor.İkisi de hırslarını besleyecek parayı bulmanın yolunu biliyor. İkisi de her an parlamaya hazır..”

http://wikileaks.org/cable/2009/03/09ISTANBUL118.html

Sarıgül; isterse ömür boyu Şişli Belediye Başkanı; 2004 yerel seçimlerinde Türkiye’nin laik partisi CHP adayı olarak oyların yüzde 66’sını aldı (dediğine göre bu ülke çapında bir rekor).



Sarıgül’ün gözü Başbakanlık’ta; inandığı; etken bir muhalefet lideri (kendini kastederek) başarılı olarak Erdoğan’a kafa tutabilir. Sarıgül, 29 CHP’li ve 8 AKP’li (DSP’li yok) üyenin olduğu Şişli Belediye Meclisi başkanlığı ile kendini partiler üstü bir politikacı olarak görüyor; dediğine göre liderliği sayesinde meclis kararlarının yüzde 97’si oybirliği ile alınıyor.



Görüşmemiz esnasında, Sarıgül tekrar tekrar kendini ABD Cumhurbaşkanı Obama ile karşılaştırdı fakat o daha çok yerine geçmeyi umut ettiği Türkiye Başbakanı Erdoğan’a benziyor.



İkisi de hırslarını besleyecek parayı bulmanın yolunu biliyor. İkisi de her an parlamaya hazır. Fakat Erdoğan açıkça dindar ve fakir aile geçmişi ile gururlu Sarıgül ise laik ve kentli olma heveslisi.



Nasıl Erdoğan sağın donuk, yorgun parti liderlerinin yerini alarak ortaya çıktıysa belki de Sarıgül solu yeniden hayata getirecek İstanbul’un sesi olur.

WIENER, 23 Mart 2009

Erkan GÜÇİZ, 5 Kasım 2013


WİKİ Sızıntılarda Mustafa Sarıgül -5

WİKİ SIZINTI 2009

ABD İSTANBUL KONSOLOSLUK RAPORU: “SARIGÜL BAŞBAKANLIĞA HAZIRLANIYOR”


http://wikileaks.org/cable/2009/05/09ISTANBUL151.html

Geçenlerde üçüncü defa Belediye Başkanı seçilen Mustafa Sarıgül 2011 seçimlerinden sonra Türkiye’nin Başbakanı olacağından son derece emin.



Sarıgül bize, yakında, Başbakan Erdoğan’ı koltuğundan edecek bir yeni siyasi parti kuracağını söyledi.



Ayrıca, Koç, Şahenk ve Eczacıbaşı gibi Türkiye’nin en zengin ailelerinden bazılarının kendisini desteklerini sözlerine ekledi.

Sarıgül’e göre Erdoğan’ın vakti doldu.



Daha önceki görüşmemizde olduğu gibi Sarıgül yine kendini Başkan obama ile karşılaştırdı.



Sarıgül bize, önümüzdeki birkaç ay içinde Washington’a gideceğini ve Başkan’ı Beyaz Saray’da ziyaret etmeyi planladığını söyledi.



Sarıgül bize, KKTC’de 19 Nisan seçimlerinde, Derviş Eroğlu’nun seçim kampanyası masraflarının tümünü cebinden ödediğini söyledi.



AKP’nin içinden bir siyasi strateji uzmanı bize, “Sarıgül’ü hafife almamak gerektiğini, onun politikayı çok iyi anladığını” söyledi.

WIENER, 4 Mayıs 2009

___________________________________________________________________

WİKİ SIZINTILAR 2009

PATRİK BİZE DEDİ Kİ: “ERDOĞAN EN İYİ SEÇENEK; FETHULLAH GÜLEN DE FENA SAYILMAZ. CHP’NİN BAŞINDA SARIGÜL OLMALI”


http://wikileaks.org/cable/2009/10/09ISTANBUL405.html

Patrik, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ü bir muhalefet partisi kurmada desteklediğini ve muhalefet olarak CHP’nin başında Sarıgül’ü Baykal’a tercih ettiğini söyledi. Patrik, 2006’da ABD ziyareti esnasında görüştüğü ve yakındaki ABD ziyaretinde de tekrar görüşmeyi umut ettiği, kendi arzusuyla sürgünde yaşayan filozof Fethullah Gülen hakkında yalnız olumlu şeyler söyledi.



Patrik, Başbakanlık heveslisi Sarıgül’e destek

Patrik, yıllar önce Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün kendisini ziyaret ettiğini, kendisinden ABD’de yaşayan tanıdığı Rumlara, Başbakanlık koltuğu yolundaki hevesine desteği arttıracak şekilde Sarıgül’ün güvenilir bir kimse olduğunu söylemesini istediğini söyledi. Patrik, bunun Türk siyasetinde sıra dışı bir şey olduğunu ‑fakat kendisinin hoş karşıladığını‑ ve ABD’deki dostlarına Sarıgül’ü olumlu şekilde tanıttığını ancak bundan öteye gitmediğini anlattı. Patrik, Sarıgül’ü “Baykal’ın düşmanı” olarak adlandırıyor ve AKP muhalefet konusunda Sarıgül’ü Baykal’a tercih ettiğini ekledi.

WIENER, 23 Ekim 2009

Erkan GÜÇİZ, 5 Kasım 2013


WİKİ Sızıntılarda Mustafa Sarıgül -6

AMERİKA ADAMI NASIL LİDER YAPAR?! OKUYUN…

WİKİ SIZINTI – 2009 ABD SARIGÜLÜ YAKINDAN TAKİP EDİYOR!

ABD KONSOLOSLUĞUNUN “MERKEZ”E RAPORU:

“Zeynep Dereli, iki yeni TDH başkan yardımcıları, eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ve eski ABD Büyükelçisi Faruk Loloğlu’nun da katılacağı bir Washington ziyareti –Erdoğan’ın 7 Aralık ziyareti ile çakışacak‑ organize ediyor.”

http://wikileaks.org/cable/2009/11/09ISTANBUL429.html

Büyükelçiliğin siyasi danışmanı ile son görüşmesinde Sarıgül ve Türkiye Değişim Hareketi (TDH) Dış İlişkilerden sorumlu yardımcısı, TDH’nin toplumda herkese erişim projelerini –bu Aralık ayında bir Washington ziyareti de dâhil‑ ve ABD izleyicilerinin ilgisini çekecek Batı eğilimli dış politika ve liberal programlı iç politika platformlarını özetlediler.

Büyükelçiliğin siyasi danışmanına, düsturunun “her kapıyı çalmak, her eli sıkmak” olduğunu söyleyen, seçimlerde destek toplamak için bütün memleketi dolaşan Sarıgül ve yardımcıları ‑14 Kasım’da Batman’a gidiyor‑ ülke çapında Sarıgül’e desteğin yüzde 30 olduğunu gösteren son zamanlarda yapılmış bir Genar kamuoyu yoklamasına dikkat çekiyor. (Yorum: Genar Araştırma’nın sahibi, iktidar partisi ile ilişkileri bilinen, Başbakan Erdoğan’ın akrabalarından biri. Bu tür kamuoyu yoklaması, Sarıgül’e desteği olandan fazla göstererek CHP’yi zor durumda bırakma maksatlı olabilir.)



TDH Dış İlişkilerden sorumlu Başkan Yardımcısı Zeynep Dereli, Sarıgül’ün 20 Kasım’da Ankara’da AB ülkeleri Büyükelçileri ile kahvaltıda buluşacak. (12 Kasım’da AB ülkeleri ve ülkeler İstanbul Başkonsoloslarına her yıl tekrarladığı öğle yemeği vermişti.) Dereli aynı zamanda, Aralık başlarında iki yeni TDH başkan yardımcıları, eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ve eski ABD Büyükelçisi Faruk Loloğlu’nun da katılacağı bir Washington ziyareti –Erdoğan’ın 7 Aralık ziyareti ile çakışacak‑ organize ediyor.



Dereli, TDH’nin dış politikasının ana hatlarını şöyle belirtti: NATO, AB’ne katılım ve İsrail ile ilişkiler; sonuncusu Sarıgül’ün bize yaptığı sunumun konusu idi.



WIENER, 19 Kasım 2009

___________________________________________________________________

WİKİ SIZINTI 2009

ABD konsolosluk raporundan: “Aleviler Sarıgül’e uzak”


http://wikileaks.org/cable/2009/12/09ISTANBUL456.html

Üç Alevi grubundan hiç biri Şişli Belediye Başkanı Sarıgül’ün TDH’ni CHP’ye bir alternatif olarak görmüyor. Alevi Bektaşi Federasyonu Başkan Yardımcısı Ali Kenanoğlu, Sarıgül’ün tutumu için, “ikiyüzlü” dedi.

WIENER, 14 Aralık 2009

___________________________________________________________________

WİKİ SIZINTI 2010

ABD KONSOLOSLUK RAPORU: “SARIGÜL İLE İLGİLİ KOCA BİR YOLSUZLUK DOSYASI AKP’NİN ELİNDE”


http://wikileaks.org/cable/2010/01/10ISTANBUL30.html

Yakın geçmişte bir görüşmemizde AKP Yönetim Kurulu Üyesi Nureddin Nebati, Sarıgül bir tehdit haline gelirse, ellerinde yolsuzluk ve zamparalıklarına kanıt olacak “koca bir” dosya olduğunu fısıldadı.

DAYTON, 21 Ocak 2010

Erkan GÜÇİZ, 5 Kasım 2013
http://www.guncelmeydan.com/index.php?option=com_content&view=article&id=4834:-wk-szntlarda-mustafa-sarguel-erkan-guecz&catid=159:eguciz1&Itemid=387

UED“Kemalist Devrimi yeniden inşa edeceğiz”



BASIN AÇIKLAMASI

(10 Kasım“Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı”direnişin adıdır.)
Kurtarıcımız ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün bedensel varlığının aramızdan ayrılışının 75. Yılındayız.

Bu nedenle “Devletimizi kuran, ulusumuza özveriyle, doğrulukla hizmet eden, insanlık ülküsünün tutkun ve seçkin kişiliği, eşsiz kahraman Atatürk’ün” anısı önünde minnet ve saygıyla eğilirken, Türk bağımsızlığını ve Türk Cumhuriyetini her koşul altında korumaya ve savunmaya andiçiyoruz.

10 Kasım, Türkiye Cumhuriyetinin bölünmesine ve yok edilmesine karşı durmak için,  BÜYÜK BİR “MİLLİ MÜCADELE” GÜNÜNÜN  adıdır.…

Çanakkale’yi, Anadolu’yu silah gücü ile  geçemeyen ihanet cephesi  yine iş başında…

Bu sefer kimlik değiştirerek geldiler ve Ülkemize girdiler.
AYNEN ATATÜRKÜMÜZ’ÜN SÖYLEMİŞ OLDUĞU GİBİ…

“…Cebren ve hile ile aziz vatanın,
bütün kaleleri zaptedilmiş,
bütün tersanelerine girilmiş,
bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar
gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.

Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.

 Cumhuriyete karşı İhanet hançerleri bir biri ardınca  geliyor. Atatürkün kurduğu  Cumhuriyetin olanaklarını, onu yıkmak için kullananlar, şeytanın bile aklını zorlayacak ihanet senaryolarını birbiri arkasına sahneye sürüyorlar. şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit” eden ihanet erbabı zevat, milli kimliği, milli bilinci, milli uyanışı, milli direnişi yok etmek amacıyla yaşamın her alanını denetim ve kontrol altına almaya çalışıyor.

Bu nedenle Verilen bu mücadele; Çanakkalede, Sakarya da, İnönü de, Dumlupınarda, menemende, Tuncelide verilen Kemalist devrim mücadelesinin günümüzdeki adıdır.


Verilen bu mücadele,   yalnız Ülkemizdeki birkaç kendini bilmez “Piyon” ve “Taşeron” parti  ile yapılan mücadele değil, aynı zamanda “Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı” verilen bir mücadeledir.

Bu amacı gerçekleştirmek için, Soylu Türk ulusu  Haziran direnişinde, 29 Ekimlerde,19 mayıslarda  yüksek bir azim ve Kararlılıkla ayağa kalkmıştır. Yıkım sürecinin dolaylı destekçiliğine,  piyon ve taşeronluğuna soyunmuş  olanlara bir kez daha çağrı yapıyoruz. “Kemalist devrim; Sicilli Cumhuriyet düşmanları ile işbirliği yaparak, onlara ödün verilerek savunulmaz!  Kemalist devrim; her türlü gericilikle, Gericiliği besleyen  iç ve dış ihanet cepheleriyle kararlılıkla,  ödünsüz savaşarak savunulur”

İşte bu "ahval ve şerait" içinde dahi, ulusal uyanışı gerçekleştirip, milli cepheyi kuracak ve ulusumuza dayatılan  "Büyük Ortadoğu Projesini " yırtıp Sevr'in yanına, tarihin çöplüğüne atacağız. Kemalist Devrimi yeniden inşa edeceğiz. Kemalist Cumhuriyeti,  etrafını saran ayrık otlarından temizleyeceğiz.

YÖNETİM KURULU ADINA:

                                                                    Mahmut ÖZYÜREK

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ

ISPARTA ŞUBE BAŞKANI