Ne yaptın böyle Mahruki…
Vatan toprağını Yunanistan’a göz göre göre peşkeş çekenlerden özür
dilemek de neyin nesi…
Sen bizim gönlümüzdeki kar leoparıydın, Mahruki. Everest’e tüpsüz
çıkardın sen. Ağrı, Cudi, Erciyes ve dünyanın tüm heybetli zirveleri senin
önünde tozlu yol olurdu.
Yangınlarda, depremlerde, felaketlerde sen ve AKUT’un Hızır gibi
yetişir, hayat kurtarırdı.
Bizim ve milyonların kahramanıydın sen.
Ama öyle bir akıl almaz, akla gelmez iş yaptın ki geçende, bir anda
uçup gitti tüm geçmişin ve geçmişteki varlığın, kişiliğin.
Bir anda gözümüzde korkak, ürkek, kaçacak yer arayan tarla faresine
dönüştün.
Nasıl yaptın kendine bu kötülüğü?
Ve nasıl düş kırıklığına uğrattın bizi ve milyonları?
Biz izlemeyiz onları. Onların televizyonuna çıkmışsın ve orada son
derece doğru, yurtsever sözler söylemişsin, o gericilere, o Ortaçağcılara. O
Havuz Medyasının, halkın sırtından beslenen şahıslarına.
Aynen şöyle demişsin:
“Ege’deki bize ait olan 17 adayı Yunanistan’a vermekten dolayı
vatana ihanetten yargılanacak hükümet. Devran dönecek, Cumhurbaşkanı da,
Başbakan da, Genelkurmay Başkanı da yargılanacak.” (https://www.youtube.com/watch?v=ZxQczHEt_CM)
Bu sözlerin neresi yanlış?
Türkiye’de; “Ben bu vatanın insanıyım. Vatanımı ve milletimi
seviyorum.”, diyen her kişi imzasını atar bu sözlerin altına.
Nitekim, Halkın Kurtuluş Partisi, yani “Vatanı Sevmenin Ustası”,
onları “Vatan toprağını Yunanistan’a peşkeş çekmek”ten dolayı şikayet etti
mahkemelere. Suç duyurusunda bulundu. Hem Çeşme’de, hem Ankara’da Anayasa
Mahkemesinde. Eylemli açıklamalar yaptı. Fakat ne yazık ki, Türkiye’de bu vatan
toprağını peşkeş çekenler tarafından hukuk diye bir şey bırakılmadığı için,
bağımsız yargı diye bir şey bırakılmadığı için bir sonuç çıkmadı bu çabalarımızdan,
bu başvurularımızdan.
Ama gün gelecek, devran dönecek, bağımsız mahkemeler kurulacak bu
ülkede. Hükümlerini Kaçak Saray’ın sinyallerine göre değil, hukuktan ve
vicdanlarından alan gerçek yurtsever savcı ve yargıçların oluşturduğu bağımsız
mahkemeler meydana gelecek. İşte onlar, soracak bunlardan bu peşkeşin hesabını.
Vatan toprağını satmanın suç olmadığı nerede görülmüş?
Bal gibi suçlu bunlar. Ve hesap verecekler.
Senin bu olağanüstü doğru ve haklı sözlerin ağır geldi bu Kaçak
Saraylı ve onun AKP’gilleri’ne. Ağır geldi onun Havuz Medyasının görünüşte
gazetecilerine, televizyoncularına. Ve savcıları saldı senin üzerine. Senin
tutuklanmanı istediler, zindana atılmanı…
Onlar, kendilerini projelendirip oluşturan, iktidara taşıyan ve 14 yıldan
bu yana da iktidarda tutan ABD Emperyalistlerine verdikleri söz gereği,
Türkiye’yi “Yeni Sevr”e yani BOP’a götürmekle görevlidirler. O
işi yapmaktadırlar şu anda da.
Bu vatan millet düşmanı işi yaparken de, isterler ki bu
ihanetlerine itiraz eden, ses çıkaran kimse kalmasın. Herkes koyun sürüsünün
elemanlarına dönsün. Bu ağzı var dili yok, çaresiz canlılara benzesin. Böylece
de onların hüloogg’cuları uyanmasın. Onların yapıp ettiği ihanetlerin farkına
varmasın…
İşte bu sebepten sürdüler savcıları üzerine.
Böyle bir durumda senden beklenen neydi, Mahruki?
Yiğitçe haklı tutumunun ve sözlerinin arkasında durmak. Senin
geçmişin, geçmişteki yiğitliklerin, fedakârlıkların böyle davranmanı
gerektirirdi.
Ama olmadı. Yapamadın bunu, Mahruki. Diz çöktün Kaçak Saraylı’nın
ve Avanesinin önünde. Yıktın geçmişte yaptıklarını bir bir. Acıklı, çaresiz,
zavallı, ürkek ve korkak bir insana döndün.
Şöyle dedin aynen. Daha doğrusu, diz çöktün:
“İstemeden de olsa sebep olduğum bu olayda kendi payıma düşen kısmı
için başta Sn. Cumhurbaşkanı ve tüm AKUT ailesi olmak üzere bu süreçten
rahatsız olan herkesten özür dilerim.” (Nasuh Mahruki, Sözcü Gazetesi, 24 Ekim 2016)
İşte bu sözler, bu korkakça özür, kendi ellerinle kendi alnına
sıktığın bir kurşundan farklı bir şey değildi, Mahruki. Artık yok eski
zirvelerin fatihi Mahruki. Ortada acıklı bir “Feldmous” var.
Bu konuya ilişkin, kendini bağışlatmaya yönelik şu sözleri de
söylüyorsun aynı yazında:
“Bugüne dek; Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Em.
Kurmay Albay Ümit Yalım, Ümit Özdağ, Yılmaz Özdil, Soner Yalçın, Banu Avar,
Saygı Öztürk, Ahmet Takan, Ümit Kocasakal, Vatan Partisi, MHP, CHP, HDP ve daha
başka pek çok kişi ve kurum tarafından gündeme getirilmiştir.” (agy)
Bu saydığın kişi ve kurumların sadece biri, Ümit Yalım
gerçekten bu işin ortaya çıkmasında ve takibinde elinden gelen her gayreti
göstermiştir. Öbürleri ise, yasak savma babında mızıldanmıştır yalnızca.
Oysa gerçek yurtsever, halksever ve Mustafa Kemal’ci Parti-Halkın
Kurtuluş Partisi ne yapmıştır?
Suç duyurularında bulunmuş, eylemli açıklamalar yapmış ve işi
Anayasa Mahkemesine kadar götürmüştür. İşin peşini bırakmayacağına dair de
tekrar tekrar açıklamalarda bulunmuş ve sözler vermiştir halkımıza. Hem
suçlulardan bunun hesabının sorulacağına dair, hem de Ege’de bize ait olan 17
adanın Yunanistan’a bırakılmayacağına ve bedeli ne olursa olsun o vatan
topraklarının kurtarılacağına dair hüküm belirtmiş, taahhütte bulunmuştur.
Saygıdeğer namuslu asker Ümit Yalım’la da işbirliği halinde
çalışmaktadır.
Tabiî sen yukarıdaki yazında bizden söz etmiyorsun. Edemiyorsun,
daha doğrusu. Ağırdır bizim adımız. Herkes taşıyamaz. Bizden söz etmek, hele
hele hakkımızı vermek için Everest kadar yürek ve namus olması gerekir adamda,
Mahruki!
Neyse, geçelim bunu…
Zaten sadece sen değil, Merdan Yanardağ yönetimindeki ABC
Gazetesi’nin dışında hiç kimse bizim adımızı, yazılarımızı, eylemlerimizi
taşıyamamaktadır. Bizim adımıza, suretimize ve görüntülerimize asla yer
vermemektedir, ekranlarında, sayfalarında. Olsun bakalım…
Besbelli ki Kaçak Saraylı’nın ve Avanesinin saldırısı karşısında
ürküntüye kapılmışsın Mahruki. Ama çevrende de seni cesaretlendirecek, yapmayı
düşündüğünün büyük bir yanlış ve senin için intihar anlamına gelebileceğini
söyleyen bir tek dostun, yakının da yokmuş. Seçtiğin çevre de yanlışmış,
Mahruki. Yazılar yazdığın, ekranlarına çıktığın gazeteler, televizyonlar ve
onların sahipleri de yürek yoksunu. O yüzden sana verecek bir cesaret öğütleri
zaten yok onlarda.
Hani ne diyor şairimiz:
Yoksa bu ilişkiler, bu zaaflar
Seni yiyip bitirir, seni yiyip bitirir
Dirhem dirhem azalırsın…
Çok kötü oldu bu yaptığın, Mahruki. Hiç düşünmedin geçmişini.
Savaşçı atalarını, sana umut bağlamış, seni kahraman bellemiş sevenlerini. Ve
tırmandığın zirveleri, sarp uçurumları.
Neyse, olan oldu. Sana tavsiyemiz, daha doğrusu dost tavsiyesi;
dönüp sıfırdan başlaman. Yeniden ayağa kalkman…
Bunun için izlenecek somut bir örnek mi gerek diyorsun?
İşte biz buradayız. Bizi izle… Görürsün vatan satıcılara karşı
nasıl mücadele edilir, halk nasıl savunulur, vatan nasıl savunulur.
Ne diyor Önder’imiz Kıvılcımlı:
“Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense ölmek yeğdir.”
Evet, Mahruki. Korkuyorlar. Ondan saldırganlıkları. Çünkü
yaptıklarını biliyor onlar.
Ne diyordu yine Büyük Ozanımız Nazım?
Hiçbir korkuya benzemez
Halkını satanın korkusu…
Biz sanatı severiz. Gerçek sanatçılarımızı severiz. Zaten Devrim de
bir güzelsanattır bize göre.
Bu vesileyle de sana şu an bedence aramızda olmayan yiğit bir
devrimci ozanımızın dizeleriyle selam edelim:
Korkuyorlar korkacaklar korksunlar
Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar
Geliyoruz, geleceğiz yakındır.
Kim nerede ne işliyor hepsini
Biliyoruz bileceğiz yakındır.
Bölüşmüşler memleketin varını
Bekliyoruz hele gelsin yarını
Elimizin nasır balyozlarını
Başlarına vuracağız yakındır.
Din alıp satmaya vermişler hızı
Hele şu ağalık başlıca sızı
Zorlanıp alınan haklarımızı
Fitil fitil alacağız yakındır.
Aç ölürüz tok yaşarlar bu neden
Yıkılsın bu hale hükümet eden
Şura doğu şura batı demeden
Güvercinler salacağız yakındır.
Eridi yokuşlar yöneldik düze
Boşuna bu çaba bu engel bize
İşçi köylü kendi meclisimize
Biz kendimiz dolacağız yakındır.
Âşık İhsani
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
29 Ekim 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı