1 Mart 2017 Çarşamba

“HER TÜRLÜ TEHLİKELERİ GÖZE ALMAK MECBURİYETİNDEYİZ”



Değerli Dostlar;
Bu yazı Başkent Üni. Öğr. Üyesi Sn. Yrd.Doç. İsmet Görgülü tarafından kaleme alınmış olup, 19 Mart 2007’de Cumhuriyet Gaz. Strj. Ekinde ve çok sayıda web sitesinde  “ATATÜRK’ün Önlediği Tehdit Gündemde “ başlığı ile yayımlanmıştır.
Geçtiğimiz günlerde Barzani’nin Türkiye ziyareti sırasında Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin bayrağının göndere çekilmesi, kimi yetkililerin söylediği gibi “diplomatik teamül” gereği değil, Sevr anlaşmasının 62, 63 ve 64. Maddelerinin hortlatılarak yaşama geçirilmesine yöneliktir. 
Mustafa Kemal Atatürk’ün derin bir öngörü ile şiddetle karşı çıktığı “Türkiye’nin kati mahvı projesi” olarak adlandırdığı, emperyalistlerin himayesinde kurulacak bir “Kürdistan” , bu gün yeniden gündemdedir..Sn. Görgülü’nün konuyu aydınlatıcı nitelikteki yazısı güncelliğini korumaktır.

İsmet GÖRGÜLÜ
Başkent Üni. Öğr. Üyesi-ADD,GYK Üyesi

Başlıktaki söz Atatürk’ün 5 Şubat 1920 tarihli bildirisindendir. Bildirisinde “Kafkas seddi” üzerine açıklamalar yapar ve sonunu başlıktaki gibi bağlar. Der ki;

“Kafkas seddinin yapılmasını Türkiye’nin kati mahvı projesi sayıp, bu seddi İtilaf Devletleri’ne yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.”

Atatürk’ü bu sonuca götüren, Şubat 1920 itibariyle Türkiye’nin durumu şöyledir; ki anılan ve komutanlara gönderdiği bildiride durumu uzunca açıklar.

Türkiye dört bir yanından kuşatılmıştır. Batıdan Yunan ordusuyla, Boğazlardan İtilaf askerleriyle, Akdeniz’den İtalyan ve Fransız, Suriye’den Fransız, Irak’tan İngiliz ordularıyla, Kafkasya’dan yeni kurdukları ve Türk topraklarını işgal ettirdikleri Ermenistan ve Gürcistan ile, Karadeniz’den de Pontus çeteleriyle sarılmıştır. Ayrıca mevcut olan yönetimle işbirliği yapılarak, Türkiye içerden de çökertilmektedir.

Bu durumda Anadolu Türklüğünün tek nefes kapısı olarak Kafkasya kalmaktadır. Ancak bu kapıda Ermenistan tıkacı ile kapatılmaya başlanmıştır. Bu tıkacı Trabzon’dan Van Gölü güneyine kadar olan bölgeyi içine alacak şekilde büyüterek bir “sed” haline dönüştürme amaçlanmaktadır. Tıkaç, “Kafkas Seddi’ne dönüştürüldüğünde ise Türkiye’nin dünya ile olan tek nefes kapısı kapatılacak, Kafkas ve Orta Asya Türklüğü ile ve de verilecek var olma-yok olma savaşında siyasi, mali ve askeri yönden desteğine gereksinim duyulan, düşmanlarımızın düşmanı Moskova ile ilişki olanağı ortadan kalkacaktır.

İşte bu durumda, Kafkas Seddi’nin gerçekleştirilmesiyle Şark Siyaseti’nin son hedefi olan Türkü ve Türkiye’yi yok edip tarihten silmenin ortamı tamamlanmış olacaktır. Atatürk Kafkas Seddi’ni bu nedenle  Türkiye’nin kesin yok edilme projesi sayar.

Kafkas Seddi projesi sadece Van Gölü’nden Karadeniz’e uzanan değil bir de tamamlayıcısı olarak Güney ayağı vardır. Atatürk 6 Ekim 1920 tarihli bir telgrafında;

“…Basra Körfezi’nden Karadeniz’e kadar Doğu ile Türkiye arasında İtilaf Devletleri nüfuz ve himayesi altında büyük bir kütle oluşturmak..”tan söz eder.

İtilaf Devletleri’nin patronu olan İngiltere’nin de gerçek niyeti budur. Basra Körfezi ile Karadeniz ve Hazar Denizi arasında kendi nüfuzunda bir bölge oluşturmak. Bununla da bir taşla çok kuş vurmak. Birincisi, egemenliği altında bulundurduğu denizlere Karadeniz’i de katmak. İşgalle kontrol altında tuttuğu Türk Boğazları ile Karadeniz’de tam üstünlüğü sağlayamamaktadır. Rusya’ya karşı deniz üstünlüğünü sağlayabilmesi için Trabzon ve Batum limanlarını da kontrolünde tutması gerekir. İkincisi petroldür. Kendisi için Birinci Dünya Savaşı’nın hedefleri arasında bulunan Irak petrol havzalarını (Basra ve Kerkük-Musul) işgalle Türklerden alır. Savaşın sonunda Türkiye’nin kontrolünde bulunan Hazar petrol havzasını da, Mondoros Ateşkesi ile boşalttırır ve kendisi işgal eder. Bu iki büyük petrol havzasının (Irak ve Hazar) kendi kontrolünde fiziki bağını oluşturmak da, vurduğu ikinci kuş olacaktır. Üçüncüsü de Anadolu Türklüğünün direnişini, yaşam alanını daraltarak dışla ilişki olanağını keserek, bitirmek.
Kafkas Seddi projesi sonuç olarak, Basra Körfezi İle Karadeniz’i ve Hazar Denizi’ni birleştirecek bir sed olarak karşımıza çıkıyor. Seddi oluşturmak için Ermenistan’ı Karadeniz kıyılarından Van Gölü güneyine kadar genişletmek, Van Gölü ile İngiliz işgalindeki Irak arasındaki boşluğu doldurmak için de Kuzey Kürdistan’ı(!) kurmak istediler. Güney    Kürdistan (!) (Kuzey Irak) isterse buna katılabilecekti. İşte Sevr Anlaşması haritasının doğusu bunu düzenliyordu.

Atatürk, Türkiye’nin yok edilmesini doğuracak bu projenin tehlikelerini gördü ve bu projeden Türkiye kadar zarar görecek olan Moskova’yı birkaç kez uyardı. İki örnek:

“Ermeniler Van ve Bitlis’i ele geçirince Irak’taki İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu’da İngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır.” (1 Aralık 1920)

“Ermenistan’ı Mezopotamya’da yerleşmiş İngilizlere yakınlaştıracak surette uzatmak, Moskova ve Ankara Hükümetlerine pek çok nahoş sürprizler yaratmak demek olur.”            (27 Aralık 1920)  

Uyarıları sonuç verdi, Ankara- Moskova işbirliği ile Kafkas Seddi’nin Ermenistan ayağı kırıldı. Kürdistan kurma hayali de Sevr yerine Lozan Barışı getirilerek söndürüldü. Ayrıca İngiliz’in uşaklığını yaparak bu hayalin peşinde koşanlar ile emperyalizme hizmet edeceğinin farkında olmadan bir heyecan ile Kürtçülük peşinde olanlara, kullanılanlara, bilgi ve uyarılarda bulundu, sonucun ne olacağını anlattı. İki örnek verelim:

“Kürtlerin devletten ayrılarak İngilizlerin himayesinde bağımsız Kürdistan kurmaları teorisini tasvip etmem. Çünkü bu teori, muhakkak Ermenistan lehine İngilizler tarafından tertip edilmiş bir plandır.” (16 Haziran 1919)

“Kürtleri Osmanlı camiasından ayırmak, İngiliz boyunduruğuna sevk etmek, neticede Doğu Anadolu’muzu Ermenilere çiğnetmeye yol açacak Kürdistan Teali Cemiyeti gibi zararlı bir teşkilatın, vicdan yerine yabancı parası taşıyan birkaç serserinin memleketimize ekmek istedikleri fesat tohumunun Dersim’de revaç bulmuş olması üzüntü vericidir” (9 Kasım 1919)

Atatürk Kafkas Seddi’nin Anadolu’da kurulmasını önlerken, yanı sıra bu seddin Kuzey ırak’tan oluşturulmaya başlanmasına olanak vermemek için de, 1918’de elimizden çıkan Musul vilayetini (bugünkü Kuzey Irak’tan daha büyük) Misak-ı Milli içine aldı. Anadolu’da Kurtuluş Savaşı verilirken, Musul’a yönelik de askeri harekat yaptırdı. Bizi Kurtuluş Savaşı vermek zorunda bırakan İngiltere olmasına rağmen, Anadolu’da hiç çarpışmadığımız İngiliz ordusu ile Musul için Musul kuzeyinde çarpıştık ve çok önemlidir, Dumlupınar’daki 30 Ağustos (1922) Zaferi’nin ertesi günü, 31 Ağustos’ta İngiliz ordusuna karşı Derbent Zaferi’ni kazandık. Başarıyı genişletecek gücümüz olmadığı için arkasını getiremedik.

Musul vilayetini Misak-ı Milli sınırları içine alma gerekçesi ise bazı devlet edenlerin vicdanlarını sızlatacak, yüzlerini kızartacak, Türk ulusuna vermeleri gereken hesabı artıracak şekildedir.

“Musul, bizim için çok kıymetlidir…Birincisi, civarında sonsuz servet teşkil eden petrol kaynakları vardır. İkincisi bunun kadar önemli olan Kürtlük meselesidir. İngilizler orada bir Kürt hükümeti teşkil etmek istiyorlar. Bunu yaptıkları taktirde bu fikir bizim hududumuz dahilindeki Kürtlere de sirayet edebilir.” (16 Ocak 1923)  

Musul, şu veya bu şekilde alınamaz ama orada bir Kürt hükümetinin kurulmasına da fırsat verilmez.

Günümüze geldiğimizde ise, Atatürk’ün “her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz” yaklaşımı ile önlediği Kafkas Seddi Projesi adım adım gerçekleşiyor. İngiltere’nin Dünya Savaşı ve sonrasında “Asya Çemberi Projesi” içinde yer alan Kafkas Seddi, bugün ABD’nin BOP’u içinde gerçekleştirilmek yolundadır. Geçmişte İngiltere’nin işgal ettiği Irak’ı bugün ABD işgal etmiştir. İngiltere’nin Sevr’i ile önce Kuzey’de kurulması, Güney’in sonradan buna katılması planlanan Kürdistan, bugün defacto olarak Güney’de kurulmuş, Kuzey’in buna katılması hazırlıkları yapılmaktadır. Kuzey, Güney ile birleştirilirken Sevr’deki gibi Van Gölü’ne kadar değil, Karadeniz’e kadar uzatılması planlanmaktadır. Bunu haritalar ile açıklamaktan da çekinmemektedirler. Haziran 2006’da ABD Silahlı Kuvvetler dergisinde yayımlanan haritaya, bu bilgiler ışığında bakılması yararlı olur.

Ayrıca Türkiye çeşitli şekillerde dört bir tarafından da kuşatılmaktadır. Senaryo aynıdır, kullanılan vasıtalar aynıdır (Kürtçülük, Ermenicilik, işbirlikçilik), sadece filmin esas oğlanı değişmiştir. Film aynı olduğuna göre, Türkiye’nin bu senaryoya karşı tavrı da Atatürk gibi olmalıdır. Bütünlüğü için, bekası için Atatürk gibi yapmalıdır. Tehlikenin geldiği yöne karşı cephe almalı, tehlikeden zarar göreceklerle saf tutmalıdır. Tehlikeyi doğuranlardan medet umma gafletinde olmamalıdır.
“Bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetinde” olduğunu kabul etmelidir.      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder