6 Şubat 2017 Pazartesi

Bir hesabı vardır bunun sorulur - Bir hesabı soracaklar bulunur


Vatan topraksa eğer
Ormansa nehirse madense vatan
İşçiyse köylüyse aydınsa vatan
Yani yapıp yaratmaksa her şeyi yeni baştan
Sevmeyi yeni baştan
Alkışı yeni baştan

Bir hesabı vardır bunun sorulur
        Bir hesabı soracaklar bulunur
        Akgün kara günden öcünü alır bir gün

(Hasan Hüseyin Korkmazgil

10 yıl içerisinde Türk Telekom, TÜPRAŞ, ERDEMİR, TEKEL, SEKA ve PETKİM gibi sanayi tesisleri başta olmak üzere, limanların tamamı, 195 kamu tesisi, 2.629 adet arsa, bina ve lojman satıldı. Satılanların çoğu AKP iktidarına yakın yerli ve yabancı sermaye tarafından kapışıldı.
Kamuya ait varlıkların satışından 38 milyar 84 milyon dolarlık gelir elde edildi. Bunun bir kısmıyla IMF’ye olan 23,5 milyar dolarlık borç kapatıldı.

VARLIK FONU'NA AKTARILAN ŞİRKETLER 5 Şubat 2017
Bakanlar Kurulunca, Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası AŞ, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ, Türkiye Petrolleri AO, Posta ve Telgraf Teşkilatı AŞ, Borsa İstanbul AŞ, TÜRKSAT Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme AŞ'nin sermayelerinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı, Türk Telekomünikasyon AŞ'nin yüzde 6,68 oranındaki Hazine'ye ait hissesi ile Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Türkiye Varlık Fonuna aktarılması kararlaştırıldı.


(7Başka ülkeleri bilemem ama Türk tarihi bu tür mali buluşlarla doludur. III. Selim’in padişahlığı sırasında 1793 yılında İrad‑ı Cedid Hazinesi kurulmuş ve böylece Osmanlı İmparatorluğu'nda tek ve merkezi Hazine düşüncesinden ilk sapma ortaya çıkmıştır. Bunu Tersane Hazinesi ve Zahire Hazinesi izlemiştir. Sonraki dönemlerde Hazine sayısı artmaya devam etmiştir. Mukataat Hazinesi, Mansure Hazinesi, Redif Hazinesi, Darphane Hazinesi ve Maliye Hazinesi bunların en önemlileridir. Hazinelerin çoğalması Osmanlı mali sistemini rahatlatmamış, tam tersine mali disiplini alt üst etmiştir. Hazine sayısının artmasının Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde özel bir yeri vardır. 1839 yılında tek ve merkezi Hazine sistemine geri dönülmüştür.
1980'li yıllar, bütçe dışı fonların yarattığı çoklu hazine sistemine geri dönüş yılları olmuştur. Çoklu hazine sisteminin en zararlı yönü, merkezi hazinenin gelirlerinin dağılması, gider önceliklerinin kaybolması, belirli gelirlerin belirli giderlere ayrılması nedeniyle zorunlu olan bir takım giderlerin yapılamaması ve bütün bunların sonucunda kamu yönetiminde mali disiplinin ortadan kaybolmasıdır. 1994 ve 2001 krizlerini hazırlayan altyapıda bu fonların olumsuz katkısı önemli yer tutmaktadır.
*Mahfi Eğilmez
***

Varlık Fonu, Türkiye’nin gelecek rehnidir
Bugün, ülkenin kaderini belirleyecek önemdeki bir düzenleme Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak: Türkiye Varlık Fonu.
Parlamento’nun laf olsun diye değil, gerçekten ciddiye alındığı koşullar altında, adamakıllı bir kanun tasarısı halinde gelmesi gereken bu düzenleme, AKP’li 16 milletvekilinin imzasını taşıyan “kanun teklifi” olarak komisyon önünde.
Kanun teklifinin, tasarıyla kıyaslandığında, çok daha kısa ve “çöpsüz üzüm” tadında zahmetsiz bir yol kat ettiğini anımsatıp düzenlemenin getireceği sistemi özetleyelim:
Bu teklif yasalaşıp yürürlüğe girdiği gün, Türkiye Varlık Yönetimi A.Ş. kurulmuş oluyor.
Başbakanlık’a bağlı olacak bu şirket de Türkiye Varlık Fonu’nu kuruyor.
Muhalefet bu teklife “kanunlar üstü” diyor ama maddeler incelendiğinde bu niteleme enikonu naif kalıyor. Fon ve şirket, kanunlar üstü değil, resmen “kanunlar dışı” bir biçimde tasarlanmış.

***

Öyle şirket düşünün ki, özel hukuk hükümlerine tabi ama Başbakanlık’a bağlı.
Kurulur kurulmaz Ticaret Sicili’ ne tescil edilmiş sayılacak.
Ama Kurumlar Vergisi’ne tabii değil.
Tahvil ihraç edecek, repo - ters repo yapacak, gayrimenkul sertifikaları çıkaracak, yabancı şirketlerin yatırımlarına ortak olacak.
Ama Sermaye Piyasası Kanunu’na tabi değil.
Her düzeyde yüzlerce çalışan istihdam edecek.
Ama Devlet Memurları Kanunu’na tabi değil.
Onlarca ihale açacak, milyonluk alımlar yapacak.
Ama ihale mevzuatına tabi değil.
Otoyol, Kanal İstanbul, 3. köprü, 3. havalimanı, Akkuyu Nükleer Santralına finansman sağlayacak.
Ama Sayıştay denetimine tabi değil.
Meseleyi biraz daha açmak adına bir ayrıntı paylaşalım: Kanun teklifinin 8. maddesinin gerekçesinde, bu Fonun hangi yasalara tabi OLMAYACAĞI listelenmiş. Bir A4 sayfasına yakın bu listede ben 18 kanun ve KHK saydım.

***

İşin uzmanları, “etmeyin eylemeyin, Varlık Fonları, zengin madenleri doğal kaynakları olan, kaynak, nakit fazlası yaratan ülkelerin işidir” diyor ama aldıran yok.
Bilakis, teklifin gerekçesine baktığınızda, onca laf kalabalığının arasında gerçek niyeti apaçık görüyorsunuz:
“Otoyollar, Kanal İstanbul, üçüncü köprü ve havalimanı, nükleer santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu artırılmadan finansman sağlanması.”
E, hani bu projelerin finansmanında sorun yoktu? Herkesçe bilinen büyük müteahhitlik şirketleri kredileri bulup getirmişti. Hani, Hazine bu borçları bir yönetmelikte üstlenmişti?
Ne oldu? Dolar üzerinden 20-30 yıl sürelerle verilen alım, araç geçiş, yolcu garantilerinde sıkıntı mı var acaba?
Hani yap-işlet-devret modeliyle yapılan bu büyük projelerde devletin cebinden bir kuruş çıkmıyordu?
Türkiye Varlık Fonu teklifinin gerekçesine baktığınızda, kurulacak şirketin sermayesini 50 milyon TL olacağı ve Özelleştirme Fonu’ndan karşılanacağı yazıyor.
Bu sermayenin kaynağı kamu değil mi?
Fona devredeceği belirtilen kurumların nakit fazlası, bu milletin değil mi?
Bir yandan yatırımcıyı “ayağına turkuvaz halı” sereceğiz diye teşviklere boğarken, diğer yandan hukuku ve denetimi hiç sayan bir mekanizma kuruyor iktidar.
Sadece bizlerin değil, gelecek kuşakların yaşamını rehin edecek bir düzenlemeden söz ediyoruz.
Kimse kimseyi kandırmasın:
Türkiye Varlık Fonu, “büyüme artışı” maskesi arkasında bu rejimin yere göğe koyamadığı 3. havalimanı, 3. köprü, Osmangazi Köprüsü ve ihalesi yeni yapılacak Kanal İstanbul’u, baş göstereceği anlaşılan finansman sıkışıklığından kurtarma işidir.  Çiğdem Toker


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder