---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
---------------------------------------------------------------------------------------
Günümüzdeki Türkiye’de hâlâ ortaya
çıkarılmamış siyasal katliamların yıllara dayalı ağırlıkları vardır. İnsan hakları
ihlâlleri ve “iade-i muhakemeler”
gerektiren adil yargı özlemleri dile getirilmektedir. Sömürü ve yolsuzlukların diz
boyuna çıktığı manzara da ortadadır.Kısacası; halka düşman bir düzen,
aşılamamıştır.
Kamuya
zararlı totaliter payandalı liberalizm, her karışıklığa kol atar.“Bir lokma, bir hırka” tuzağını teşhir
ederek haksızlıklara karşı dikilenler de çilelerden kurtulamazlar.İşte memleketimizin
gerçeği budur.Eğer bir ülkede ideal devlet işleyişi yoksa cinayetlerden,
talancılıklara kadar tüm kötülüklere gizemli şallar atılır. Gizemli şalların
rüzgârı da kapitalizmin; tutucu, şoven, teokratik hurafe ve safsatalarıyla,
yolsuzluklarından kuvvet alır.
Türkiye’de halk
egemenliği esas alınarak kurulan Cumhuriyete duyulan saygınlık; saydamlığı
yeğlemesi ve karanlık işleri dışlamasından ileri gelir. Türkiye Cumhuriyetini sadece halkın kendisi yönetmiştir.Devrimci felsefe,
içli-dışlı “eşkıyayı” ulusumuzu ilgilendiren konulara yanaştırmamıştır.
Rejim, örtülü eylemlerden “medet” ummamış, “devlet sırrı” safsatası
ardına hiç gizlenmemiştir. Her şey apaçık yürütülerek suç ve ceza işleyişinde
kamuoyu bilgilendirilmiştir.
Yergiler yöneltilen
“Ebedi ve Milli Şef’ler” nitelemeli
dönemlerde; ne toplumsal güvensizlik, ne faili meçhuller ve ne de hesabı sorulmamış talancılıklar vardır. Kalkınmayı
amaçlamış demokratik bir ülkedeki insanların yaşamlarından çekilen fotoğraf ve
filmlerinden mutluluklar yansımaktadır. Atatürk’ün deyişiyle: “Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran halk”
yani ulus, gurur içindedir.
“Kemalist”
devlet işleyişine bir göz atınız. Hiçbir faili meçhul hâl, bir tek gizlide
kalmış siyasal cinayet var mıdır?Bunun yanı sıra, devlet yönetimindeki
yolsuzluk “şaibeleri” de meçhulde kalmamış, üstleri kapatılmamıştır.
Sonrası:
Siyasal cinayetlerden yolsuzluklara kadar her türlü sorunun ülkemizin
başına gülleler gibi yağmasındaki sorumluluk, 1950’ler sonrasınındır.Atatürk devrim
ve ilkeleri, “Bizi yutmak isteyen kapitalizm ve bizi mahvetmek isteyen
emperyalizmle” yer değiştirmiştir. İktidarlar; ayırımcı, çıkarcı ve ezici odaklara
bağlıdır. “Tam bağımsızlık” ve halkçı-devletçi
ekonomi terkedilmiştir.
ABD’nin CIA,
İngiltere’nin M16 örgütleri eliyle
dünyada örgütlenen gizli kurumlar, Türkiye’de de konuşlanarak cirit atmaya
başlamışlardır. Çünkü “dost ve müttefik”
tanımlanan bir ülke, iktidarlar eliyle onlara kucak açmıştır. 1946 yılından bu
tarafa 50’ den fazla devlette hükümet darbesi ve 25 dolayındaki ülkede işgal
yapanlar, daima yeraltı örgütlerinin kaos organizesiyle yola çıkmışlardır. Ayrıca
Türkiye, çokuluslu şirketlerin yağmaladığı açık pazar konumuna düşmüştür.
Ülkelerdeki
devrimci aydınlarla uğraşma işi, işte bu organizenindir.İlerici ve toplumcu her
adım ve atılımın öncüleri hedef tahtası farz edilmiştir. “Mc Carthy” kafasıyla iş gören yerli ve yabancı silahlı köstebekler,
devlete güveni sarsmışlardır.
İnönü
1961-65 yıllarını kapsayan son Başbakanlığında, ABD finanslı ve karanlık
işlevli Özel Harp Dairesini bütçe araştırmasıyla ortaya çıkarmıştır.Başbakan: “Bir talimat veriyorum.5 dakika sonra ABD
Elçisi, bilgili olarak karşıma dikiliyor. Ben devleti böyle bırakmamıştım”
derken, devletin geldiği durumu işaret etmektedir.”Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünya içinde yerini bulur”
yaklaşımındaki İnönü’nün, dış ve iç gerici-tutucu işbirlikçiler eliyle 1965’de
güvenoyu alamayıp iktidardan düşürüldüğü de belleklerdedir.
Derin yapılanmalar:
Sonraki
yıllarda işbirlikçi derin yapılanmalar yeniden güçlenmiştir. Faili meçhullerdeki;
dış bağlamlı ve iç organizeli etmenlere zamanla akıl erdirilmiştir.Devleti
eşkıya ile el ele tutuşturma politikalarına en yalın bir örnek “Susurluk” olayı değil midir? Nicesinin
“devlet adına görevlendirildiği” öyküleri
üst üste deşifre olmamış mıdır? 1974 yılında Başbakan Ecevit’in: “Özel daireyi, Org. Semih Sancar’dan
duydum” demesi de ayrı bir ilginçliktir.
Devletin görev
ve sorumluluğu; yurttaşın dirliğini koruyup, kollamaktır. Saygın bir siyasal
iktidar, kamu düzenine kastedenleri arar,bulur ve cezalandırır. Ama ülkemizde; İpekçi, Mumcu, Kışlalı, Aksoy, Üçok, Hablemitoğlu, Türkler, Dursun,
Köksal, Karafakioğlu, Okkan, Doğanay, Emeç, Öz, Cömert, Kutlar, Özkan ve diğerlerine
ilişkin faili meçhuller aydınlanabilmiş midir? Eşref Bitlis konusu ne olmuştur? Cavit Orhan Tütengil’ in yargıdaki yitik dosyası nerededir?
Emperyalizmin bu ülke ve ulusun işlerine karışmasıyla birlikte başlayan
süreçte, neden ilerici ve toplumcular sürekli hedeftir? Zindanlar ve cana
kasteden saldırılar niye hep onların yaşamsal (tutarak halkçı-devrimci görüşler
savunmanın onulmaz bedelleri karşılarındadır?
Sonuç:
Kemalist
ideoloji esaslarına bağlı; ilerici, toplumcu ve devrimci sistem yeniden inşa
edilmelidir. Yoksa; harami ve canilerin verdiği acı ve sömürüler “bertaraf” edilemez. Her biri birer değer olan “Namus erbabı” da cesaretlerine karşın,
“namussuz” düzenin saldırısından
kurtulamaz.
(Cumhuriyet Gazetesi: 24 Ocak 2014)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder