Soylu bir ailenin çocuğu
olarak 1548 yılında İtalya'nın Nola kasabasında dünyaya geldi. On altı
yaşındayken Dominiken tarikatına girdi.
Kopernikus sistemi ile
tanışınca, Bruno tarikat mensubu bir kişi olmaktan sıyrıldı ve buna bağlı
olarak Hıristiyan inancıyla arasındaki bütün bağları koparttı. Kiliseye karşı
bir sistem içinde yer aldığından din sapkınlığı ile suçlandı. Engizisyon
baskısından kurtulmak için Roma'ya ve ardından Kuzey İtalya'ya kaçtı.
Dinsizlik ile suçlandığı
için hiçbir yerde kalıcı olarak yaşayamadı, sürekli gezdi. Cenevre'ye geçti,
ardından Güney Fransa, Paris ve Londra'da devam etti yaşamına. 1582 yılında
Sorbonne Üniversitesi'nde bir kürsü elde etti. Londra'da yapıtlarının bir
bölümünü bastırdı. Londra'dan kısa bir süreliğine yine Paris'e geçen Bruno, bu
defa da Almanya'ya gitti ve eserlerini yayımlatma çabalarını sürdürdü. Daha
sonra Zürih'e geçen Bruno, bir İtalyan aristokrat tarafından Venedik'e davet
edilince bu daveti kabul etti. Burada Galileo Galilei ile tanıştı.
Ama Mocenigo adlı bir
aristokratla çatışınca, onun tarafından Engizisyon'a teslim edildi. Ona,
düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu
kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylendi. Ama o,
gördüğü bütün işkencelere karşın, görüşlerinden taviz vermedi ve ölüme mahkûm
edildi.
Giordano Bruno, "Tanrı,
iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki
kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı
kullanırlar." demiştir...
Ölümü
Ölüm kararını Bruno'ya
bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştır: "Ölümümü bildirirken siz benden daha
çok korkuyorsunuz".
Kilisenin bu kararı, 1600 yılının Şubat
ayında, Roma'da Campo de' Fiori meydanında Bruno'nun diri diri yakılması ile
yerine getirildi.
Bruno evrenin sonsuzluğu
yanında evrenin birliği ilkesini de benimser. Buna göre Ortaçağ felsefesinde
temel alınan gök ile yer ayrılığını reddeder. Bruno, Tanrı'nın ve evrenin
birbirinden farklı iki töz olmadığı, ama aynı gerçekliğin iki sonsuz görünümü olduğunu
kabul eder. Ona göre her şey Tanrısal kuvvetin görünüşüdür:
"Ne gördüğüm
hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım.
Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde
katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları
olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef
olarak yaşadım."
Düşüncelerinin
açıklanmasının kendisi için çok tehlikeli olduğunu bildiği halde, yukarıdaki
cümlesinden de anlaşılacağı gibi, yazı ve konuşmalarında düşüncelerini hep
böyle açıkça ifade etmiştir.
DERLEME