Said-i Nursi"yi (Said-i
Kürdi) iyi tanımayan varsa, bu dosyayı sabırla okuyup daha iyi
öğrenecektir. Her vatandaşımızın bunu
iyi bilmesi gerektiğini düşünüyorum"¦D.Aydoğmuş
Değerli Kemalist dost D.Aydoğmuş
bu dilekçe için bunları yazmıştı.. Bu dava yalnız Isparta ‘da değil, Türkiye de
gericiliğe, yobazlığa, Türk halkını din ile aldatan ihanet şebekesine karşı
açılmış bir dava idi. Davayı duruşmalı istemiştik. Isparta İdare Mahkemesi bu
istemimizi kabul etmişti. Ancak duruşmadan bir gün önce gecesi saat 22.00 de ADD Genel Merkezinin“
Duruşmaya ADD adına katılamayacağımı, ADD Isparta şube başkanlığı görevinden
alındığımı, davaya ADD Hukuk bürosunun müdahil olacağını” içeren
e-posta iletisini aldım. Bu iletiyi
dikkate almam düşünülemezdi. Çünkü dava dilekçesinin her satırı kendi araştırma
ve çabamın ürünü olması bir yana, gericilere karşı mevziyi
terk etmek gibi bir teslimiyete razı olamazdım. ADD Genel Merkezinin
yapmak istediği de bu idi. Yani davayı sahipsiz bırakmak. Ertesi gün duruşmaya
Avukatımla birlikte katıldım. Dava
dilekçesinde yazıp söyleyemediklerimi mahkeme hakimlerine hem yazılı, hem de
sözlü olarak ilettim.
Ancak Mahkeme “ Said i Kürdinin
bir “din alimi” olduğunu, daha
doğrusu “DİYANET İşleri Bşk. Din işleri yüksek kurulunun bu yöndeki
yorumunu karar olarak açıkladı.
Davanın DANIŞTAY a gitmesi
gerekiyordu. Benden sonraki Şube Başkanı O.Mümtaz Çapçı (o da görevinden alındı) dosyayı ADD Genel Merkezine gönderdi.
Bildiğim Kadarı ile ADD Genel
Merkezi Danıştay a gerekli başvuruyu yapmadı. Ben ise ADD Üyeliğinden ihraç edildim. Isparta’da
ve Türkiye’de gericiliğe ve yobazlığa bundan daha iyi bir hizmet olamazdı
sanırım..
Bu dava dilekçesi , BU GÜNKÜ
İKTİDAR DAHİL TÜM GERİCİLİĞİN İLHAM KAYNAĞI OLAN “SAİD KÜRDİ” gerçeğinin kısa ama
kapsamlı bir özetidir. Dosya arasında sıkışıp kalmasına gönlüm razı olmadı.
Paylaşma amacım budur. sağlık ve esenlik dileklerimle.
Mahmut ÖZYÜREK
*****
İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ISPARTA
Duruşmalı -Yürütmenin Durdurulması ve iptali
istemlidir
DAVACI: Atatürkçü
Düşünce Derneği Isparta Şubesi Adına: Mahmut ÖZYÜREK - ADD
Isparta Şube Başkanı
DAVALI :
ISPARTA VALİLİĞİ
D.KONUSU
:T.C ISPARTA İLİ İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011
tarih 12/2–363 sayılı kararının g-bendi, “Barla İlçemiz Ana yol
kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”
sloganı yazılmasının Yürütmesinin durdurulması ve iptali istemidir.
KARARIN
TEBLİĞ TARİHİ : 23.03.2012
AÇIKLAMALAR
:
1-) T.C ISPARTA
İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla
İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI
TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını, 5302 sayılı İl Özel İdaresi
Kanununun 6. Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel
Meclisinin 06.12.2011 tarihli 2. birleşiminde oybirliği ile
kararlaştırmıştır.(Ek–1: İl Genel Meclisi Karar Örneği)
Söz konusu
karardan 15 Mart 2012 tarihinde İl Genel Meclisi Üyelerinden biri ile
yaptığımız özel görüşme sırasında haberdar olduk. Bunun üzerine 23.03.2012
tarih ve 2012/34 sayılı yazımızla, Isparta Valiliğine “Böyle
bir kararın olup olmadığını, varsa bu konuda şubemize bilgi
verilmesini” yazılı dilekçe ile istedik. (Ek–2)
Sn. Vali
Memduh OĞUZ, aynı gün saat 17.00 sularında Şube Başkanımız Mahmut Özyürek’i
telefonla arayarak, “Dilekçenize yazılı cevap veremem, İl Genel Meclisi
Kararları kamuya açıktır. Dilerseniz biz talimat veririz,
bir suretini alabilirsiniz, ya da biz gönderelim” dedi. Saat
17.30 sularında Valilik görevlisi ile sözü edilen karar, kapalı zarf içinde,
“23.03.2012 tarih, B.05.4.VLK.0.32.04.01/492 sayılı “Dilekçeniz” konulu
TUTANAK’la “tarafımıza imza karşılığı teslim edilmiştir.(Ek- 3)
2-) Söz
konusu kararın “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN
SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını,………… 5302 sayılı
İl Özel İdaresi Kanununun 6. Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel Meclisinin
06.12.2011 tarihli 2. birleşiminde oybirliği ile kararlaştırmıştır”
ifadelerinin yer aldığını gördük.
3-) Türkiye
Cumhuriyeti Isparta İli Barla Kasabası yol kavşağına yazılması kararlaştırılan
sloganda adı geçen BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ KİMDİR?
2 Asıl adı
Nüfusundaki yazılımıyla Said Okur’dur. 1878’de doğmuştur. 1908’de İstanbul’da
haftada iki gün yayınlanan “Şark ve Kürdistan
Gazetesinde” Said-i Kürdi’de adıyla yazmaya başlamış. (30
yaşında) 1909’da (31 yaşında) İki Mekteb-i Musîbetin
Şahâdetnâmesi’ni yazmıştır. Said; 1918’de Neşr-i Maarif
Cemiyetinin (Kürt Teali Cemiyetinin yan kuruluşu) kurucu
üyeleri arasında yer almıştır. Isparta'daki sürgünden memleketine dönen Saidi Kürdi yine
İngilizlerin işgal planına uygun olarak Doğu'da ve güneydoğuda İngiliz hükümeti
destekli bir Kürdistan kurulması amacıyla "Kürt Teali
Cemiyeti" kurucuları arasında yerini aldı.(kaynak:
Marmara brifingi, 1971)
a) Kurtuluş
savaşında İngilizlerle işbirliği yapan, İtilaf Devletlerinden aldığı silah,
para ve malzeme ile 30 u aşkın isyanın çıkmasını örgütleyen “Kürdistan
Teali Cemiyetinin 3. Azasıdır. (1-Seyyid Abdülkadir……..sayfa 70, 2-Said-i
Nursi….sayfa 73, 3-Dr. Abdullah Cevdet.. .sayfa 83)
b)
Saidi Nursi’nin 1327 ( 1909 ) yılında, İstanbul'da Vezir hanındaki
İkbal-i Millet matbaasında basılmış "İki Mekteb-i
Musîbetin Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i Kürd-î" adlı eserinde
açıkça kürtçülük yapmakta ve Kürtleri uyanmaya ve Kürt milliyetçiliği etrafında
birleşmeye davet etmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz kitapta Saidi Nursi aynen
şöyle demektedir. "Soydaşlarıma (Ebnâ-i cinsime) burada birkaç söz
söylemezsem,
bence bahis eksik (nâtamam) kalır. Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik
zamanında, onların öncüleri (pişdar) ve kahraman askerleri olan Arslan Kürtler!
Beş yüz yıldır yattınız, yeter artık, uyanınız, sabahtır. Yoksa vahşet ve
gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir."
c)
"Süphân ve Ağrı dağları gibi geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa
kalkmış, nefseesir olmayı yasak etmiş ve başkasına tecavüzü câiz görmeyerek
şeriâte dayanmış olan, hürriyet sultânı, yüksek sesle sizin gibi mâzinin en
derin derelerinde gâfil ve dağınık bir kavme, cehâlet ve yoksulluğa hücûm için,
fen, sanat ve silâh başına, ileri arş."
d) Kısacası
Saîdi Nûrsî Kürdî’nin gerçek niyeti, Türklerin bölgede egemen olmalarını
istemeyen İngilizlerin istekleriyle birebir örtüşmektedir. Gerçek gayesi, geri
kalmış Kürtleri kalkındırmak/bilinçlendirmek olsa idi, “fen
ve sanat başına” demekle yetinirdi. Ancak "SİLÂH BAŞINA"
diyebilecek kadar pervasızdır.
e) Kürt Sait
risalelerinde Ye'cüc Me'cüc denen ve dünyayı yok edecek olan
korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi Türk boyları olduğunu
söylemekte ve soydaşlarımızı "akvâm-ı vahşiyye" (yani vahşi kavimler)
olarak tabir etmektedir.
f) "Birinci
Dünya Savaşı’nda bizimle savaşmış da olsa, bir Hristiyan ölmüşse şehit sayılır,
ahirette mükâfatı vardır." (Kastamonu Lahikasi,s.45).
Mehmet Akif,
Çanakkale'de üzerimize gelen orduları, "Kimi Hindu,
kimi yamyam, kimi bilmem ne bela" diyerek lanetler. Havada uçan
kol, bacak ve gövdelerin meydana çıkardığı dehşet verici tabloyu gözyaşları
içinde anlatır Şiirlerinde. Said’i Nursi ise bu canavarlıkları yapan
Hristiyanların "Rahmeti İlahiye'nin hazinesinden ne
kadar
büyük mükâfatlar alacaklarına" dair risaleler yayınlamakla
meşguldür.
h)"Özgür
bir Kürdistan tohumunu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün" diyen Said
Nursi, Cumhuriyet’in ilanından sonra da devam eden Kürtlerin isyanlarına
katılır. “Biraderi azamım” dediği Şeyh Sait’in isyanına
katıldığından dolayı yeniden sürgüne gönderilir. Onun biraderinin, “Bir
Türk öldürmek yetmiş gâvur öldürmekten daha
üstündür” sözü Said-i Nursi’nin düşünce yapısını dolaylı yoldan bize
gösterir.
I) 1960'da
Said-i Kürdi, Şeyh Sait'in torunlarına şunları söylemiştir: "Kardeşim
Şeyh Sait kıyama başladığı zaman Van'da mağarada idim. Kendisine bir mektup
yolladım, mektubun cevabını alamadan duydum ki kardeşim Şeyh Sait
yakalanmıştır. Düşündüm ki mağaradan çıksam bile bir faydam olamazdı. Sonra
beni mağaradan yakalayıp sürgüne gönderdiler. Altı yıl süre ile dizlerime
vurarak esef çekip memleketimizde fiili olarak yapılan mukaddes cihattan mahrum
kaldım."
3
Şualar"ında 10 maddelik olan bir bahsin 9 ve10. Maddelerinde bazı
mülahazalarda noksanlaştırmaya gidildiğini, oysaki elyazması nüshasındaki 10
maddede Bediüzzaman"ın “Şeyh Said ve rüfekası hakiki şehitlerdir” demektedir.
4-SAİD NURSİ,
ATATÜRK HAKKINDA İSE;
a) “Ben
bir manevi âlemde, İslam Deccal ini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir
manyetizma
gözümle müşahede ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkârı mutlaktan
çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(...) Fakat kahraman ve
mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur–u iman ve Kur’an ışığıyla
hakikat–i hal–i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire
çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar458–459,Siracun
Nur 247)
b) Saidi
Nursi, başlangıçta şifreli olarak işaret ettiği Deccal ’in kim olduğunu daha
sonra şöyle anlatıyor:“Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş
bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis–i Şerif’in ihbarıyla Kur’an’a
zararlı bir adam çıkacak demiştim.Sonra Mustafa Kemal’in o adam olduğunu zaman
gösterdi. (Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis–i
Cumhur’a ve üç makama gönderilen istida)
c) Saidi
Nursi, Mustafa Kemal’e yönelik Deccal suçlamasında daha da ileri giderek
şunları yazar:
“...Lozan
Muahedesinde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir
hakiki Müslüman Türk’ü Protestan yapamayan ve Millet–i İslam için pek zararlı
olduğunu ef’aliyle ispat eden ve Hadis– Şerif’in haber verdiği o müthiş şahıs
kendisi olduğunu(yani Deccal, y.n) hayat ve mematiyle gösteren Mustafa Kemal’e
bir mahrem eserde ‘din yıkıcı Süfyan’ dediğimizi (...)” (Emirdağ
Lahikası I,50–51;Yirmiyedinci Mektuptan
Mahkeme–i Kübra’ya Şekva ve Müdafaatın Bir Haşiyesi olan Parçanın Hülasasıdır,
Ayrıca Müdafaalar, 226–227)
d) İngiliz
Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın Bağdat’tan yazılan gizli raporunda, Kürtleri
Türklere karşı kışkırtarak ayaklandırmak amacıyla kurulmuş olan Kürdistan Teali
Cemiyeti’nin kurucuları arasında Said-i Kürdi (Nursi)’nin de adı vardır.[] Bu
cemiyetin düzenlediği Koçgiri Ayaklanması ulusalcı güçleri bir hayli uğraştırmıştır.“…Küre–i
Arz’ın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar
çıkması ve İslamiyet’le Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve müsalaha
bulacağına (barışbulacağına) karar vermesi ve yeni doğan İslam devletlerini
okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırk beş sene evvel
olan müddeayı isbat ediyor, kuvvetli şahit olur. ”Saidi
Nursi, bu sözlerinde,
“Dünyanın
şu anki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle dini hakikatlere sahip
çıktığını, Amerika’nın, Asya ve Afrika’da İslamiyet’le beraber huzur ve saadet
geleceğine karar verdiğini, Amerika’nın yeni doğan İslam devletlerini
okşadığını ve onlarla ittifak ettiğini” bütün dünyaya ilan ediyor. Saidi
Nursi’ye göre bütün “Müslümanları
okşayan Hristiyan Amerika, dünyanın en büyük devleti olarak aynı zamanda baş
otorite idi.“
e) ["saltanat-ı
hilâfeti" mahveden bir Deccal” , "şimal tarafında zuhur" eden
bir Büyük Deccal de vardır. ,"o insafsız , o çok kusurlu adam" .
"Ayasofya Camisini puthaneye, Meşîhat Dairesini (Osmanlı Diyanet Dairesi)
kızların lisesine çeviren adamı sevmemek suç olması imkânı var mı"
"günahkârlar", "seyyiesiz", "Süfyan",
"Nefreti âmmeye lâyık adam", "Deccal", "İslam’ın en
büyük fitne-i diniyelerinden”, “Türkiye'nin siyasi rejimi Nur Saadetini
söndürmeye çalışmaktadır.” “Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir.” (Said Nursi, Münazarat.
s. 17) ve benzeri çok sayıda hakaret içeren sözler söylemiştir.
f) Oysa Saidi
Nursi’nin Deccal dediği Atatürk, kurtuluş ve kuruluşumuzun mimarı idi. İzmir
Amerikan Koleji’nde Misyoner faaliyette bulunuluyor diye bu okulu tamamen
kapatmış, hayatta iken Bab–ı Ali’nin “Misyonerle Mücadele Teşkilatı” kurmasına
destek vermiş, 3 Ocak 1922’de Meclis Başkanı iken yayınladığı bir muhtırada,
İçişleri Bakanlığı’na çok sert çıkışarak, Amerikalıların Anadolu’da “Öksüzler
Yurdu” altındaki yapılanma isteklerinin tamamen Hıristiyanlığı yaymak
amacı taşıdığını vurgulayarak “bu talebin derhal reddedilmesini”
istemişti.
g) . Laik
cumhuriyetçi düzen 20 senelik inkılaplar sonucu doğmuştur ve dini müthiş
sadmeye maruz bırakmıştır. (Münazarat, s. 135-141)…
h) Atatürk İdaresi,
hadislerde gösterilmiş bulunan dehşetli ahir zamandır. Dinsizlik, konünistlik,
ifsat komitelerinin faaliyet yıllarıdır. (Said Nursi, Sözler, 1957, s. 143)…
i) Türkiye
genel olarak Ezan-ı Muhammedi’nin yasak edildiği, bidatların zorla topluma
kabul ettirildiği bir devre yaşamıştır. Devrim kanunları muvakkattır ve
hrıstiyanlık kanunlarıdır.(Said Nursi, Tiryak,…s. 65)…4
j)
Türkiye’nin siyasi rejimi Nur Saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler
seviyesiz, anarşist kimselerdir. (Said Nursi, Münazarat. s. 17)…
k) Devlet,
İslamın siyasi prensiplerine göre teşekkül etmelidir. Bütün hayatı nizamı onda
mevcuttur.(İhsan Emci, Aradığımız Şuur, Mart 1964. Nu:8 )…
l) Alem-i
İslamda yapılacak devrimler islamiyetin desatirine uygun olmak
mecburiyetindedir, aksi halde gayri meşrudur. Bu bakımdan Meclis, aynı zamanda
hilafet görevini de görmelidir. (Said Nursi, Mesnevi-i Nur’iyye, s.80-82)…
m) Şahs-ı
Manev-i Hükumetin müslüman olması gereklidir. (Said Nursi, Hutbe-i Şamiye, s.
80)
n) Türk
Devleti’nin dini islamdır ve bunun vikayesi milletimizin maye-i hayatiyesidir.
Hükumet, islamiyet ve din için hizmet edecektir. (Said Nursi, Münazarat, s. 18
)
o) Said Nursi
ise risalelerinde “Müslüman İsevi”, “Cihan
Harbinde ölen Hıristiyanlar şehittir”, “Ermenilere
valilik kaymakamlık görevi verilsin, Hıristiyanlara , “Müslüman
olmak için dininizi tamamen terk etmeye gerek yok” şeklinde
“İslami olmayan” fetvalar da vermiştir.
p) Daha da
ileri giderek risalelerinde nurculara “misyonerlerle ittifak
edin"!” çağrısında bulunuyordu.
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HAKKINDA ;
“Yukarıda
yapılan açıklamalara ve bizzat nur risalelerinden alının pasaj ve cümlelere
nazaran;
I. Nurculuğun
kurucusu Sait Nursi. hiç bir zaman Türklüğü ve Türk milletini kabul etmeyerek
Kürt olduğunu övünerek beyan ve ilan etmekle beraber, 1327 (1911) tarihlerinde
faaliyette bulunduğu anlaşılan (Kürt Teali) cemiyetinde çalışmak, memlekette
Türklerden ayrı dili ve milliyeti olan bir kürt cemaati mevcut olduğunu ileri
sürmek, yine o terihlerde kurulduğu bildirilen (Kürdistan Azmi Kavi) cemiyetinin
mümessili olarak İstanbul’a gelip Kürtçe tedrisat yapan mektepler açılması için
gayret göstermek ve « Uyan ey Selahattini Eyyubi’nin torunları Kürtler» diye
tahrik ve teşviklerde bulunmak suretiyle memleketin bütünlüğünü bozmaya matuf
amaç ve gaye takip ettiği anlaşıldığı,
II. Türk
milliyetçiliğini red ve hatta zararlı ve tehlikeli olduğunu ileri süren Said
Nursi’nin Türkiye’nin de dahil olacağı, tamamen şeriat hükümlerine ve islami
esaslara göre düzenlenmiş ve merkezi Mekke olmak üzere bir islam devleti
kurulmasını ve bu devlette Arapların hakim bir unsur haline getirilmesi
lüzumunu nur risalelerinde teklif, telkin ve teşvik etmek suretiyle Türk
Devleti’nin bağımsızlığını tenkis ve birliğini bozma yolunda hareketlerde
bulunduğu,
III. Said
Nursi nur risalelerinde: Türkiye Cumhuriyeti» nin tamamen şeriat esaslarına ve
islamın siyasi prensiplerine göre teşekkül etmesi gerektiğini, hilafet ve
saltanatın geri getirilmesi lazım geldiğini, devrim kanunlarının geçici
olduğunu, Kuran dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını, islamlığın
düsturlarına uymayan devrimlerin meşru olmadığını mükerreren ve ısrarla yazıp
telkin ve propaganda yapmakla beraber laik bir cumhuriyet rejimi kurduğu için
Atatürk’e düşman kesilerek onu Ebusufyan ve Deccale benzetmek (tek gözlü deccal
ya iman et, yahut bütün dünyanın maskarası olacaksın) diye ağır tecavüzlerde
bulunmak suretiyle Türk Ceza Kanunu’nun 163. maddesini ihlal eden suç işlediği,
(Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun (20.9.1965 gün ve E. 234/D-1
K. 313, Tebliğname:1-1078)”
Buraya kadar
yaptığımız açıklamalar sonunda açıklıkla söyleyebiliriz;
“Türk milli
menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliğini açıkça
hedef alan, laiklik karşıtı olduğu mahkeme kararları ile tescilli, azılı bir
Türk düşmanı! olan, Kürtçülükte, Türk askerini, polisini ve masum bebekleri
öldüren/öldürten Abdullah Öcalan'dan hiçbir farkı olmayan, Türk milli
kültürüne, devletine, rejimine ve Türklüğe düşman, Türkçemizin katili. olan
birinin Cumhuriyet topraklarında bir yere adının verilmesi açıklanamaz
bir çelişki ve inkârdır.”
HUKUKİ
NEDENLER:
A. Demokratik
bir hukuk devletinde, toplumsal barış ve düzenin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi,
farklı sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölgelere mensup insanların, güven ve
barış içinde yaşayabilmeleri ile mümkündür. Bu nedenledir ki hukuk sistemleri
kamu düzenini bozacak, düşmanlık veya kin duygusu oluşturacak tahriklere izin
vermemiş, toplumun çeşitli katman, kesim ve grupları arasında, çatışmalara, kin
ve düşmanlığa dönüşebilecek davranışları, ceza yaptırımına bağlamıştır.
B. Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının “Başlangıç” kısmında, (Değişik: 3.10.2001-4709/1 md.) “Hiçbir
faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle
bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin,
Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında
korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din
duygularının, Devlet işlerine ve politikaya
kesinlikle karıştırılamayacağı;”
C. MADDE 5-
Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve
bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.
D. Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 14. Maddesinde- (Değişik: 3.10.2001-4709/3 md.) “Anayasada
yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü bozmayı ve insan
haklarına
dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler
biçiminde kullanılamaz”
E. MADDE
24- Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. (24/4)Kimse,
Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa,
din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama
amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince
kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
F. T.C.
Anayasasının 174/7 “26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey,
Paşa Gibi Lakap ve
Unvanların Kaldırıldığına Dair
Kanunun1.Maddesi “ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey,
beyefendi, paşa,
hanım,
hanımefendi ve hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır. erkek ve kadın
vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlariyle anılırlar” demektedir.
Anayasamızın bu hükmü yürürlüktedir.
“Anayasamızın
başlangıcında ise Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız
şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili
kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi
ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;” amir hükmü yer
almaktadır. Isparta İli İl Genel Meclisinin Anayasa ve yasalarla düzenlenen “hukuk
düzeni dışına çıkamayacağı” açıktır. İl Genel Meclisinin aldığı
kararda ,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganında “HAZRETLERİNİN” ibaresi
Anayasamızın 174/7 maddesine açıkça aykırılık
oluşturmaktadır.
G. Türk
Ceza Kanunun 216. Maddesinde; “(1) Halkın sosyal sınıf,
ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini,
diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden, bu nedenle kamu
güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)
Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge
farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.”
H.
TCK’nin 125. Maddesinde “bir kimseye onur, şeref
ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat
eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran
kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle
ihtilât ederek işlenmesi gerekir”
I.
“TCK’nin 312. maddesinde değişiklik yapılmasını öngören 4744 sayılı
Kanunun 2. maddesinin Madde 312 - (Değişik: 2370 - 7.1.1981) “Kanunun
cürüm saydığı bir fiili açıkça öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya halkı
kanuna itaatsizliğe tahrik eden kimse altı aydan iki yıla kadar hapis ve iki bin
liradan on bin liraya kadar ağır para cezasına mahkûm olur. Halkı; sınıf, irk,
din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik
eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis ve üç bin liradan on ikibin liraya
kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyeti için
tehlikeli olabilecek bir şekilde yapıldığı takdirde faile verilecek ceza üçte
birden yarıya kadar arttırılır” hükümleri yer almaktadır.
İ.
"Çağdaş uygar toplum çoğulcudur. Bunun anlamı, toplumun,
değişik din, mezhep, ırk, sosyal sınıf, bölge farklılığı, siyasal görüşler,
idealler, toplum insanlarına hizmet bakımından farklı yollar, metotlar, değişik
zihniyetler taşıyan insanlardan oluştuğudur. Böyle bir toplum yapısında
demokratik ilke, farklılıklar içerisinde bütünleşmeyi sürdürerek birlikte,
barış içerisinde yaşamayı zorunlu kılar; sosyal yapıyı oluşturan yapısal unsurlar
birbirleriyle ahenkli bir bütün oluşturmakta devam etmelidir. Bütünleşme derecesi
ne derecede yüksek olursa, demokratik özgürlükler de toplumda aynı oranda geniş
olarak kullanılabilir. O halde kişilerin, maddenin(TCK/312)
saydığı farklılıkları esas alarak düşmanlığa, kin beslemeye alenen tahrik
edilmelerinin ortaya çıkaracağı tehlikeye karşı hukuk
sisteminin savunma araçları getirmesi gerekli ve zorunludur. Hele toplum
yapısı, geniş bir mozaik biçiminde olan ülkeler yönünden bu zorunluluk daha da
önemlidir"
i. Giriş
kısmında(Açıklamalar) Said Nursi’nin kendi sözlerinden yaptığımız alıntılar
dikkatle incelenirse “….. Arslan Kürtler! Beş yüz
yıldır yattınız, yeter artık, uyanınız, sabahtır….”, “…….silâh
başına, ileri arş…….”,"Özgür bir Kürdistan
tohumunu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün", “Şeyh
Said ve rüfekası hakiki şehitlerdir”
vb. yazı ve sözlerle anayasamızın başlangıcında “korunma
göremeyeceği” belirtilen, yine TC Anayasasının
14. maddesinde “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden
hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan
haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan
faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Hükümlerini açıkça ihlal ettiğini,
ii. Yine
TCK’nın 125,- 216,- 312. Maddelerinin ihlal edildiğini,
ii.
Anayasamızın 5.Maddesinde “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak,” hükmü yer alır. Halbu ki, Isparta İl Genel Meclisi nin
aldığı bu karar, Anayasamızın “bağımsızlık, bütünlük,bölünmezlik” ilkesine
aykırıdır.
iii. Yine, İl
Genel Meclisinin Bu kararı; Anayasamızın 24/4 Maddesine açıkça aykırılık
oluşturmaktasdır.
iv. Halen
yürürlükte olan 25.07.1951 tarih ve 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu’nda, “Atatürk'ün
hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası il cezalandırılır” hükmünün açıkça çiğnendiği
ortadadır.
v. Bu açık ve
kesin Anayasa ve yasa ihlalleri orta da iken, “T.C
ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı
kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması” kararını
almış olması, halkı kendi arasında düşmanlığa, kin
beslemeye alenen tahrik edilmeleri tehlikesini de doğurmaktadır.
vi. İl Genel
Meclisi aldığı bu kararla, “halkın, ırk, din, mezhep
veya bölge bakımından farklı özellikleresahip bir kesimini, diğer bir kesimi
aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik” etme girişiminde
bulunmuştur.
vii. ”BEDİÜZZAMAN
SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı
yazılması bir özgürlük, hak yada bir hürriyet olarak da değerlendirilemez.
Çünkü Anayasamız “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden
hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan
haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan
kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” demektedir.
viii. Isparta
İl Genel Meclisi aldığı bu kararla “Kanunun cürüm saydığı bir
fiili açıkça övme veya iyi gördüğünü söyleme” yoluna
sapmıştır.
ix. Bu karar “Halkı
kin ve düşmanlığa tahrik”tir.
x. Diğer
taraftan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında, "Kullanılması,
görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda zorunlu
tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu
emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi,
sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün
otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim
koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabileceği" ifade
edilmektedir.
xi. TÜRKİYE’
nin bütünlüğünü bozacağı kesin olan böyle bir kararın Isparta İl Genel Meclisi
tarafından kabulü; özgürlüklerin genişletilmesi, yada bir hakkın kullanılması
değil; Anayasal ve yasal düzenin kökten bozulmasıdır. Bu karar ile Türkiye’yi
parçalara bölmenin bir adımı atılmış ve örneği oluşturulmuş olacaktır.
xii. Çünkü
Yüksek Mahkemeniz bu kararın uygulanmasına geçit verirse bu yöndeki diğer
uygulamaların da önünü açmış olacaktır.
Örneğin
Menemen’e; “DERVİŞ MEHMET HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”,
Elazığ-Palu
ilçesine “ŞEYH SAİD HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”,
Balıkesir’e “ANZAVUR
AHMET İN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” ,
Tunceli’ye “SEYYİD
RIZA HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”
Sivas’a “KIYAM IN YAPILDIĞI
TOPRAKLARDASINIZ” vb. sloganlarının yazılmasının
yasal dayanağı Mahkemenizce verilmiş olacaktır.
xiii. Bu
gerçekleştiğinde Mahkemeniz dahil, Atatürk Cumhuriyetinin hiçbir kurumunun
güvencesinin kalmayacağını, Cumhuriyetin tüm kuruları ile birlikte
lağvedileceğini görmek için kahin olmaya gerek yoktur.
HUKUKİ
DELİLLER:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, “Başlangıç”
ve 2, 4, 5, 13, 14,24/4 ve 26/2, 174/7 Maddeleri
Türk Ceza Kanunu 125,- 216,- 312. Maddeleri
5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 9/2, 10/2 ve 17. 14. Maddeleri
SONUÇ VE
İSTEM:
Atatürk
Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma girişimlerinin her anlamda ve her alanda
sürdürüldüğü bir süreçte, “Isparta İl Genel Meclisi kararı”, bu
girişimlere devlet eliyle katkı sağlamaktır
“Isparta
İl Genel Meclisinin, 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g”
bendi, Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle
bölünmezliğini açıkça hedef alan, laiklik karşıtı olduğu mahkeme kararları ile
tescilli, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurtuluş ve kuruluşuna karşı durmuş,
birinin adını kutsallaştırma amacına hizmet edecektir.
Halk arasında
bölünmeye, kin ve nefret tohumları saçma amacına hizmet edecek, yasalara ve
anayasamıza aykırı olan bu kararın uygulanması durumunda, Türkiye Cumhuriyeti,
devleti yönetenler eliyle bölünmeye, yurttaşlar arasında ayırımcılığa
sürüklenmiş olacaktır.
Sayılan bu
nedenlerle “T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011
tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol
kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı
yazılması” KARARI İLE İLGİLİ DAVANIN DURUŞMALI GÖRÜLMESİNE, KARARIN İPTALİNE VE
UYGULANMASI HALİNDE SONRADAN GİDERİLMESİ GÜÇ YADA OLANAKSIZ ZARAR VE DURUMLAR
DOĞACAĞI İÇİN, İPTAL DAVASI SONUÇLANINCAYA KADAR YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASINA KARAR
VERİLMESİNE İLİŞKİN İSTEMİMİZİ SAYGI İLE ARZ EDERİZ.
YÖNETİM
KURULU ADINA : Mahmut ÖZYÜREK
Atatürkçü Düşünce Derneği
Isparta
Şube Başkanı
Ekler;
1-Isparta
İl Genel Meclisinin06.02.2011 tarih ve 363 sayılı karar örneği
2-ADD
Isparta Şubesi 23.03.2012 tarih ve 34 sayılı yazısı
3-
İl Özel İdara Müd. TEBLİĞ Belgesi
4-Atatürkçü
Düşünce Derneği Genel Merkezinin Şubemize Konu ile ilgili “YETKİ DEVRİ”
5-İmza
Sirküsü