"Ya laik bir cumhuriyet olacağız, ya mahvolacağız.
Evet, toplanıp bir yol bulacağız. Bulamazsak, gelenlerle
yürüyüp yeni bir yol olacağız."
Çok
basit bir tarifimiz var, tekrarlıyoruz: Cumhuriyet, cemaatleri, tarikatları,
kurumsallaşmış dini, aristokrasiyi, monarşiyi dağıtıp, geriye kalanlardan bir
yeni halk yaratma işidir. İş, yeni bir kamusal alana ihtiyaç ortaya çıkarır.
Özgürleştirilmiş meydanlardır cumhuriyet. Örnekleri var. Bir meydanda toplanıp
Bastille’i basanlar yeni bir halk olur. Fransız halkıdır bu. Moskova’da, Kızıl
Meydan’da, Çarı kovalamak için toplananlar artık yeni bir halktır. Sivas’ta,
yoksul Ankara’da toplanıp işgalcilerin üstüne yürüyenler, İstanbul’da Sultanı
kovalayanlar, halifeyi alaşağı edenler artık ne tarikattır, ne de cemaat.
Sultanahmet’te toplanıp Halide’yi dinleyenlere yeniden bakın; Onlar artık ümmet
değil halktır. Türkiye halkıdır. Cumhuriyet özetle budur. Cumhur’un bir alanda
toplanıp, kendisini kul yapanlara meydan okumasıdır. Meydanı ve kendisini
özgürleştirmesidir. Kısaca devrim diyoruz.
Devrim
bu ise karşı devrim de cumhuriyetle halk olmuş kalabalıkları yeniden ümmet
olmaya çağırmak, tarikatların, cemaatlerin içinde toplamaya çalışmaktır.
Olabilir mi, imkânı var mıdır, tartışırız. Ama yapmaya çalıştıkları budur.
Böyle bakıldığında Fransız Devrimi ile Rus Devrimi, Rus Devrimi ile Türk
Devrimi akrabadır, ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır. Biz şimdi hepsini bir ve
aynı görüyoruz. Bu gelenek bizimdir.
Geleneğimizi
sahipleniyoruz. Ümmet olmaya çağrılanları, cemaatlerin, tarikatların içinde
insanlıktan çıkarılmaya çalışılanları yeniden ortak bir meydanda toplanmaya,
yeniden halk olmaya çağırıyoruz. Tereddüt yersizdir; Bu artık bütünüyle sol bir
iştir. Gezi’de meydanı da, bayrağı da, cumhuriyeti de, laikliği de
zalimlerin, egemenlerin, gericilerin elinden aldık, artık bizimdir. Devrim
artık cumhuriyeti ezilenlere zimmetleme girişimidir.
***
Cumhuriyeti
ezilenlere zimmetleyebilir miyiz? İmkânı var mı?
Cumhuriyet,
sultanın mülkü olan topraklarda bir halk yaratma hamlesiydi. Yakup Kadri’nin
Yaban’ına bakın, imkânsız görünen bir iştir. Devrimciler halk için
savaşmaktadır ama aslında ortalıkta bir “halk” yoktur. Ümmettir çünkü. Yaban,
halksız aydındır. Halksız aydın halksızlıkla kıvranmaktadır ve bir halk
yaratmak zorunda olduğunun farkına varmaktadır. Cumhuriyet, sultanın
mülkü olan topraklarda sultanın mülkü olan insanlarla yeni bir halk ve yeni bir
ülke yaratma ütopyasıdır.
Yarattılar
mı? Evet. Tamama erdi mi? Hayır. Çünkü bu uzun soluklu bir mücadeledir. İşte
yüzyıl sonra yine sultan özentileri, cariye kalıntıları, kapıkulları, tuhaf
görünüşlü yeniçeriler türedi. Yine meydanlarda sultanın mülkü olmaya teşne
tuhaf kalabalıklar dalgalanıyor. Cumhuriyete şaşı, laikliğe düşman cahil bir
sürü ile karşı devrim örgütleme kalkışan cüretkârlar var.
Not
ediyoruz: Cumhuriyet’in bir “komplo” olduğun sananlar, laikliğin bir
“aşırılık” olduğunu düşünenler çok kısa bir zaman sonra yanıldıklarını
anlayacaklardır. Çünkü Cumhuriyet bütün bunların ötesinde bir insan olma ve bir
insan kalma mücadelesidir. Kim engelleyebilir, kim tersine döndürebilir?
Cumhuriyet insanlığın en büyük, en kapsamlı ütopyası, kulu insan yapma
hayalidir. Bu hayal de bizimdir.
***
Kemalizm
mi? Belki. Ama artık bütünüyle sol bir işten söz ediyoruz. Ölçümüz Kemalizm’in
kurduğu cumhuriyette yeniden, ağa, şeyh, halife, sultan olabileceğini sanan
yobaz gafiller değil. Şurası açık; Kemalizm’den geriye gitmeyiz.
Diyorlar ki, “Kemalizm çok aşırı, çok radikal davrandı, o yüzden hata yaptı.”
Mümkün mü? Kemalizm’i ancak yeterince radikal olmamakla eleştirebiliriz.
Yeterince radikal olmamış, olamamıştır. Kemalistler dini kullanabileceklerini
sandılar. Halkı disipline etmek için dini kullanmaya kalkıştılar. Sonra,
cumhuriyetin yarattığı yeni insandan korktular. Köy enstitülerinden, 1960’da
parlayan soldan korktular. İmam hatiplerle bu yükselişi engellemeye
kalkıştılar. Sonra ülkeye egemen olan gafiller, Kemalizm’den uzaklaşıp
anti-Kemalist bir Atatürkçülük imal ettiler. Bu düzen Atatürk’ün önde
göründüğü, arkada karşı devrimin hüküm sürdüğü bir düzendi. Kurucusu Kenan
Evren’dir. Kenan Evren cumhuriyeti işkence ederek öldürdü ama siyasi ömrü
ölüyü kaldırmaya vefa etmedi. Bu yüzden imamları çağırdılar ölüyü kaldırsın
diye. İmamlar geldi, cenaze namazından sonra ölüyü gömmeye götürüyoruz diye
alıp tecavüze yeltendiler. Anayasayı değiştirip sultanlık ilan etmeye
kalkışmalarının nedeni işte bu.
Muhafazakârlıkmış…
Ne muhafazakârlığı? Neyi muhafaza etmişler şimdiye kadar? Osmanlının bile
kuralları, belli ölçüleri vardı. Bunlar bütün kuralları yıktılar, bütün
ölçüleri sildiler. Bir kuralsızlık ve bir ölçüsüzlük düzeni kurdular. Artık her
türlü muhafazakârlığın imkânsız olduğu bir noktadayız.
Cumhuriyet
bir halk yaratma işidir evet. Ama bu iş de halk olmak isteyen bir mazlumlar
topluluğunu gerektirir. Teslim etmeli ki, bu ülkenin büyük kalabalıkları
kendisine rağmen halk yapıldı, yurttaş yapıldı. Şimdi de gönüllü kul olmak
isteyen geniş kalabalıklar var. Düşkünleştirildiler ve her türlü yazıma hazır
hale getirildiler. Bu dinci gericiliğin, cumhuriyet düşmanlığının kitle
tabanıdır.
Öteki yanında egemen sınıfların cumhuriyetin devrimci yanından
duydukları derin korku var. Cemaat düzeni, tarikat düzlemi onlar
için daha elverişli çünkü. Baksanıza ülkeye. Bir tek grev yok, bir tek öğrenci
hareketi yok. İşçi gitti, mürit geldi yerine. Bir düşkünler düzeni kurdular
böylece. Toplumu dinselleştirerek bütün
hücrelerini bozdular. Toplum dediğimiz şey aşırı büyümüş bir
kanserojen ur sanki. Bu uru dağıtmadan yeni mümkün değildir.
***
Evet,
devraldığı sorunları çözemedi cumhuriyet. Korktu, öteledi. Halkının karnını
doyuramadı, eğitimini sağlayamadı. Bu topraklarda yaşayan herkesi, dinine,
diline, ırkına bakmaksızın yurttaş haline getirebilmeliydi. Başaramadı. Demek
ki yeni ve devrimci bir cumhuriyete ihtiyacımız var. Demek ki, yeniden
başlarken eşitliği mutlaka sağlayacağız. Demek ki ürettiğimizi yeniden ve
eşitçe bölüştüreceğiz. Demek ki sosyalist bir cumhuriyetten başka şansızımız
yok.
Denedik,
olmadı. Yine deneriz, oldururuz. Oldurmayıp ne yapacağız? Yeniden kul olacak
bir sultan mı bulacağız kendimize? Yeni zenginlerden yeni şeyhler mi
yaratacağız? Bir imama mı devredeceğiz akli yeteneklerimizi? Toplanırız
meydanlarda, hep birlikte özgür ve eşit yeni bir cumhuriyet kurarız. Bu daha
kolay!
Görüyoruz,
cumhuriyeti hedef almak demek Osmanlıcılık ve hilafet demek. Mümkün mü? Olsa
olsa dinsel tonu yüksek bir diktatörlük kurarsınız. Sopasını da dinin arkasına
saklarsınız. Petrolünüz varsa Suudi Arabistan olursunuz. Yoksa Afganistan’dır
varabileceğiniz yer. Bu ülke giderek daha fazla Afganistan’a benziyor
farkındaysanız. Hiç kimse Türkiye’de bir Afganistan kuramaz. Olmaz. İzin
vermez bu ülke. Birikimleri var, deneyimi var.
Evet,
azaldı cumhuriyet. Laiklik azaldı. Bunların azalmasının nasıl kanlı, karanlık
bir gelecek vaat ettiğini görüyor artık kalabalıklar. Bu ülkenin en yakıcı
sorunudur bunlar. Geldiğimiz yer bu: Ya laik bir cumhuriyet olacağız, ya
mahvolacağız.
Yıkıldı.
Önemli değil. Kurulabileceğini biliyoruz. Kurarız. Mutlaka. O ışığı görüyoruz,
o ışık yakın. Tabii bu derlenip toparlanma, örgütlenme, düşünme, yeni fikirler
geliştirme gereğini ortadan kaldırmıyor.
Evet,
toplanıp bir yol bulacağız. Bulamazsak, gelenlerle yürüyüp yeni bir yol
olacağız. Mutlaka ama…