27 Mart 2016 Pazar

AYM üyeleri AKP’yi kapatma davasına bakarken ‘İBDA-C üyesi’ bahanesiyle dinlendi!..



AYM üyeleri AKP’yi kapatma davasına bakarken ‘İBDA-C üyesi’ bahanesiyle dinlendi!..
  • Mart 27, 2016
AKP’nin cemaat ile işbirliği yaptığı dönemde bunlar yaşanmış...
AKP’nin kapatma davasının ele alındığı 2008’de Anayasa Mahkemesi üyelerinin yanı sıra eş ve çocukları hakkında, İBDA-C ve Şirinler Çetesi  üyesi oldukları gerekçesiyle dinleme kararları alındı. Telefonu dinlenen iki Anayasa Mahkemesi üyesi ‘AKP kapatılmasın’ yönünde oy kullandı 
Saygı ÖZTÜRK

AK­P’­nin ka­pa­tıl­ma­sı ama­cıy­la Yar­gı­tay Cum­hu­ri­yet Baş­sav­cı­lı­ğı 14 Mart 2008 ta­ri­hin­de Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’ne (AYM) baş­vur­du. Baş­vu­ru­nun he­men ar­ka­sın­dan An­ka­ra 11. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si, Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’nin ba­zı üye­le­ri hak­kın­da “İB­DA-C te­rör ör­gü­tü” men­su­bu ol­duk­la­rı ge­rek­çe­siy­le din­le­me ka­ra­rı ver­di. Ay­nı dö­nem­de Ada­na 8. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si de ba­zı AYM üyeleri ile eş ve ço­cuk­la­rı hak­kın­da “Şi­rin­ler Çe­te­si’nin men­sup­la­rı” di­ye din­len­me­le­ri­ne izin ver­di. Telefonu din­le­nen üye­ler­den iki­si­nin, “AKP ka­patılmasın” yönün­de oy kul­lan­dık­la­rı da dik­kat çek­ti.
HANGİ ÜYELERİ DİNLEDİLER?
İle­ti­şi­me mü­da­ha­le tu­ta­nak­la­rı ve mü­fet­tiş ra­por­la­rı­na gö­re, An­ka­ra 11. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si ta­ra­fın­dan alı­nan din­le­me ka­rar­la­rı, 22 Ni­sa­n’­dan 22 Tem­mu­z’­a ka­dar uy­gu­lan­dı. An­cak AK­P’­nin ka­pat­ma da­va­sı o za­man ger­çek­leş­me­di­ği için din­le­me sü­re­si üç ay da­ha uza­tıl­dı. Bel­ge­le­re gö­re 22 Ni­san -22 Tem­muz dö­ne­min­de din­le­nen yük­sek yar­gı men­sup­la­rı şun­lar: Ser­ruh Ka­le­li (Ana­ya­sa Mah­ke­me­si üye­si), Ah­met Ak­yal­çın (Ana­ya­sa Mah­ke­me­si üye­si), Ze­ke­ri­ya Se­vim­li (AK­P’­nin ka­pat­ma da­va­sın­da gö­rev­li Yar­gı­tay Cum­hu­ri­yet Sav­cı­sı)

ADA­NA­’DA Şİ­RİN­LER ÇE­TE­Sİ
Ada­na 8. Ağır Ceza Mah­ke­me­si ise ‘Şirinler Çetesi’ne dahil oldukları gerekçesiyle sahte isimler üzerinden yargı mensupları için dinleme kararı aldı. Kararın verildiği tarih 8 Ni­san 2008. Dinleme süresi ise 3 ay… Din­le­nen yar­gı men­sup­la­rı ve ya­kın­la­rı şun­lar:
- Ana­ya­sa Mah­ke­me­si Üye­si Ah­met Ak­yal­çın, eşi Zey­nep, oğ­lu Ha­kan Ak­yal­çın. Ha­kan Ak­yal­çı­n’­ın sa­hi­bi ol­du­ğu şir­ket­te ça­lı­şan Tar­kan Bil­giç.
- Anayasa Mahkemesi üyesi Mehmet Erten
- Ana­ya­sa Mah­ke­me­si Üye­si Nec­mi Öz­ler.
- Ana­ya­sa Mah­ke­me­si Üye­si Zeh­ra Ay­la Perk­taş.
- Ana­ya­sa Mah­ke­me­si Üye­si Şev­ket Apa­la­k’­ın eşi Fi­liz Apa­lak, kı­zı Ber­na Apa­lak.
- AKP so­ruş­tur­ma­sı­nın ön­ce­ki sav­cı­sı ve YAR­SAV Baş­ka­nı Ömer Fa­ruk Emi­na­ğa­oğ­lu ile oğ­lu.
- Yar­gı­tay Onur­sal Cum­hu­ri­yet Baş­sav­cı­sı Sa­bih Ka­na­doğ­lu.
Sah­te isim­ler­le, IME­I nu­ma­ra­la­rı üze­rin­den te­le­fon­la­rı din­le­yen­ler hak­kın­da An­ka­ra ve Ada­na sav­cı­lık­la­rınca so­ruş­tur­ma­lar sürdürülüyor.
Emi­na­ğa­oğ­lu, “Şi­rin­ler Çe­te­si” men­su­bu ol­du­ğu ge­rek­çe­siy­le te­le­fo­nu­nun din­len­di­ği­ni şöy­le öğ­ren­di: “So­ruş­tur­ma sı­ra­sın­da be­nim ve oğ­lu­mun te­le­fon­la­rı­nın din­len­di­ği be­lir­til­di ve ifa­de­me baş­vu­rul­du.
AK­P’­nin ka­pa­tma da­va­sının de­vam et­ti­ği bir dö­nem­de din­le­me­nin ya­pıl­ma­sı, din­le­me kap­sa­mı­na eş ve ço­cuk­la­rın alın­ma­sı… Tüm bu ki­şi­le­rin or­tak özel­li­ği gö­ze­til­di­ğin­de ama­cın yar­gı­la­ma sü­re­ci­ni bas­kı ve et­ki al­tı­na al­mak.”
Yargılama yeniden gündeme getirilmeli

“AKP yetkilileri, kendi hakkındaki kapatma davasına bakan mahkeme mensuplarının dinlenmesinden, o dönemde hiç mi haberdar değil? Cemaat durumdan vazife mi çıkarmış” sorusunu yönelten Ömer Faruk Eminağaoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“AKP mensupları bu yolla partileri hakkındaki davayı, istedikleri biçimde ve adeta kendileri karara bağlamış oldu. Bu kapsamda dinlenenlerden kapatma yolunda oy vermeyen iki üyenin varlığı, AKP’yi kapatma yaptırımından kurtardı. Bu olay bile davaya bakan heyetin, tarafsızlık yönünden durumunu ve yargılamanın yeniden yapılmasını gündeme getirecek boyuttadır. Kararda ‘AKP, laik ve demokratik Cumhuriyete aykırı eylemlerin odağı’ denilmesine rağmen, AKP bu duruma Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde itirazda bile bulunmadı. Bugün AKP’de yaşanan sancı ve Erdoğan’ın tepkisi, o dönemde yarattıkları ortamla dinleme kapsamına alma yoluyla mahkemeyi etki altında tutma durumunu, şimdi yapamamış olmaktan mı kaynaklanıyor? Yasadışı dinlemelerden sadece cemaati sorumlu gösterip AKP’yi dışında tutmak kendi kapatma davalarında ne denli inandırıcı olabilir?”


25 Mart 2016 Cuma

CENNET ANNELERİN AYAĞI ALTINDADIR!



Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün, 25 Mart 2016 Cuma, Yozgat’ın Sorgun ilçesinde halkımıza konuşurken şu söylemi dile getirdi:
“Cennet Annelerin Ayağı Altındadır”.
Ve hemen, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu söylemi Arapça tekrarladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu söylemi Arapça tekrar ederek kendisini dinleyenlere, bu söylemin bir Kuran ayeti olduğu izlenimini verdi!

Değerli Dostlar,

Kuranda böyle bir ayet YOKTUR!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu söylemi Arapça yaparak, sanki Kuran'dan bir ayet okuyormuş gibi halkımızı aldatmış, kandırmış, yanıltmıştır!

Kendilerini din âlimi olarak tanıtanlar, yukarıdaki söylemin bir Hadis olduğunu anlatırlar.
Hadis, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in sözleri olarak tanıtılır.

Değerli Dostlar,

Hadislerin belgesi YOKTUR!
Belge yoksa TARİH YOKTUR!
Hadislerin tümü rivayet, hikâye, efsane ve UYDURMADIR!
“Cennet Annelerin Ayağı Altındadır” söyleminin Hz. Muhammed tarafından söylenmiş olduğu tam bir uydurmadır, yakıştırmadır, yalandır!

Şimdi, ortaya çıkan duruma bir bakalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir söylemi sanki Kuran ayetiymiş gibi Arapça söyleyerek halkımızı kandırıyor!
Sözde din bilginleri, bu söylemin bir Hadis olduğunu söyleyerek halkımızı aldatıyor!

Öğrenimi ilkokul düzeyinde olan en az 34 milyon insanımız, devletin başı ve sözde din adamlarının yalana ve uydurmaya dayalı propagandasını nasıl kırıp gerçeklere ulaşacak?

Sizler, kendilerini Ulusalcı, Atatürkçü, Aydın olarak görüp tanıtan kişilerin hiç bu konuları tartıştığını gördünüz mü?

Bizim aydınlarımız, elbette istisnalar vardır, kendilerine “dinsiz” denileceğinden korkup, İslam dini adına söylenen yalanların hiçbirine karşı çıkma cesaretini gösterememişlerdir.
Onlar korkup sindiği için de meydan, çakma dincilerin propaganda alanına dönmüştür!

Yılmaz Dikbaş
25 Mart 2016, Cuma
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52

CHP İktidarı hep “bir başka bahara” mı kalacak?



CHP Kurultayı yaklaşık bir ay sonra yan 16-17 Ocakta yapılacak.. Bu günlerde CHP İlçe – İl kongreleri yapılıyor.  Bu nedenle Milletvekili çıkaramayan, ya da çıkarması olanaksız olduğu düşünülen iller dışındaki CHP örgütlerinde bir hareketlenme- canlanma var.
Elbette bu durum CHP’nin iktidar olması, seçim kazanması, birinci parti olması umudunda olanlar için olumlu ve sevindirici bir gelişme.
Düşünülen, beklenen ve istenen , hatta olması gereken bu kongrelerde; CHP’nin iktidar, yerelde birinci parti olabilmesi için kafa yoran, öneri, proje üreten, yerel sorunları iyi belirleyen, bu sorunlara Partili olan-olmayanlarla birlikte “ortak akıl” la çözümler üretebilme yetenek ve becerisini gösterebilen bilgi birikimine sahip,  deneyimli kişilerin İlçe il yönetimlerine seçilmesidir.
Gerçekte durum böyle midir?
İçinde yaşadığımız ve gözlemleyebildiğimiz bir süreç olması nedeniyle CHP Isparta Merkez ilçe ve İl seçimlerini örnek olay olarak değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır sanırım..
Önce şunu açıkla belirtmem gerekir..  Burada yazdıklarımın, dile getirdiğim görüşlerimin temel amacı doğru hedefleri savunan, doğru yolda ilerleyen ve kitleleri kazanmaya çalışan ve iktidara yürüyen nitelikli bir partinin oluşumuna karınca kararınca katkıda bulunmaktır.
Bu güne kadar bu konu ile ilgili her düşünce ve yazıya adeta “kurşun asker” mantığı ile yaklaşan, yazılanların doğru ya da yanlış olduğuna bakmayan bir kısım CHP’li dostlarımızın,  Ya Kardeşim,   “AKP dururken, BDP dururken CHP’yi eleştirmenin sırası mı? CHP’yi zayıflatarak, AKP’nin ekmeğine yağ sürdüğünün farkında değil misin?” diyeceklerini de biliyorum.
Bir parti eğer yığınlara öncülük yapmak, onları doğru hedeflere yönlendirmek ve hepsinden önemlisi iktidar olmak istiyorsa, “Eleştiri - özeleştiri” kurumunu işletmek zorundadır. “Eleştiri - özeleştiri” kurumu, parti kadrolarının yanlış yapmasını, yanlışa yönelmesini engelleyen, partiyi katılımcı, dinamik ve eylemli kılan bu nedenle de “olmazsa-olmaz” bir işleyiştir.
Üzülerek belirtmeliyim ki “Eleştiri - özeleştiri” kurumu yalnız Isparta da değil, başta CHP genel Merkezi olmak üzere hiçbir İlçe- İl örgütünde işletilmemektedir.
Bu uzun girişten sonra CHP Isparta İlçe- İl örgütünde kongreler sürecindeki gözlemlerimizi aktaralım.
DELEGE SİSTEMİ;  CHP tüzüğü gereği İlçe ve İl yönetimlerini üyeler değil DELEGELER belirler. Isparta da gözlemlediğimiz delege seçimleri tam anlamıyla trajik bir komedidir.
Çünkü seçilen değil “atanan” bir delegelik söz konusudur.. Delegelerin bilgi, birikim, parti örgütüne yaptığı katkı, Parti eylemlerine katılımı değil, yönetime aday olan guruba oy verip vermeyeceği öncelikli tercih nedenidir..  Her gurup öncelikle kendilerine oy verecek “kişileri” delege olarak listesine yazarak, parti üyelerinin oyları ile resmileştirir.
Böylece seçilenler, kendisini delege yazan kişi veya grubun tercihlerine göre oyunu kullanmak zorunda bırakılır. İşte o zamanda delegenin özgür tercihi söz konusu olamaz/ olmuyor.
Birilerine pranga ile bağlı, kendi iradesini, tercihini özgürce yapmaktan alıkonulan delegenin verdiği kararların sağlıklı olmayacağı kuşku götürmez bir gerçeklik olarak çıkar karşımıza.
Sahte-Naylon delegelikler, CHP’li olup olmadıklarına bakılmaksızın tüm akrabaları partiye üye kaydettirme ve delege seçtirme,  CHP tüzüğünün açıklarından yararlanılarak üyesi olmayan mahalle ve köylerden delege yazılanları da bu delege yapısına eklemek gerek.. Böylesine sağlıksız, parti yararı değil kişi yararı gözetilerek yapılan delege seçimleri ve kongre sonunda parti ilçe-il yönetimine seçilenlerin CHP’yi iktidara taşıyacaklarını, yerelde birinci parti olmasını sağlayacaklarını söylemek en hafif söylemle “akıl tutulmasıdır”.
Peki, niçin kimi kişi ve guruplar bu yönteme başvururlar? Diye sorup araştırdığımızda karşımıza daha acı bir gerçek çıkıyor.  Ülke ve parti yararı değil, kişisel yararlarını, çıkarlarını önde tutanlar için delegeler üzerinden başlayarak partide bir takım yerlere uzanmak, aday olmak, etkili, yetkili olmak gibi amaçlara çok daha kolay ve çabuk ulaşılabilirmiş. Öyle ya, Partinin değil senin adamın olan delegeler ile ilk seçimde belediye başkan adayı veya milletvekili adayı olmak vb. kimi kademelere yükselme olanağını garanti altına almış olursun.  Delege ağalığı ile partide daha etkin ve güçlü olabilirsin.
Birkaç gün önce dernekte (UED) bu konularla ilgili kimi arkadaşlarla söyleşirken Partili bir arkadaş kimi isimler(adı bende saklı) saydı ve “bunlar partide kimlerin yönetime seçileceği konusunda söz sahibidir”  her birinin adını söyleyerek  “……..nın arkasında 40, ……nın arkasında 30 delegesi var”  vb. saymaya başladı.  Adı geçen kişileri yakından tanıyorum.. Hiç biri çevresinden yardım almadan Partinin logosunda yer alan ALTI İLKEYİ sayabilecek düzeyde bile değildi.. Düşünün bu delege yapısı ile seçilenler Genel Merkez yönetimini belirliyor..
HER ŞEYİ BİLİRİM CAHİLLİĞİ; CHP Isparta örgütünde yaygın, en az yukarıda açıklamaya çalıştığımız “Delege Ağalığı” kadar, hatta ondan daha tehlikeli, tedavisi neredeyse olanaksız bir virüs ya da bir hastalık   her şeyi bilirim cahilliği”.  Sokrates’in bilinen sözüdür. “Ben bilmediğimi bildiğim için diğer insanlardan üstünüm”  Partide bilmediğini bilmeme virüsü birkaç istisna dışında neredeyse tüm yönetime bulaşmış.

 Bu kişiler Siyaset bilimini, Tarihi, İlahiyatı, sosyolojiyi, toplum psikolojisini bu alanda yıllarca emek vererek eğitim almış kişilerden çok daha iyi bildikleri iddiasındalar. İşin daha da acı yanı, kendi dışında bu alanlarda fikir üretenlerin düşüncelerini ve emeğini küçümseyerek başlarlar konuşmaya. “Haa O mu?. Bırak canım.. Ondan adam bile olmaz” vs. vs.
Bu nedenle olsa gerek CHP Isparta örgütünde “ortak akıl” üretmek olanaksızdır.

KRALDAN ÇOK KRALCILIK:
CHP’de İl- İlçe Kongreleri ve Genel kurultay seçimlerinin delege sistemi ile yapılması parti içinde doğal olarak “kraldan çok kralcılar” yaratmıştır.
Delege, kendini listeye yazan yöneticiye, Yönetici partide bir takım yerlere uzanmak, aday olmak, etkili, yetkili olabilmek için Genel Merkeze pranga ile bağlıdır. Delege kendi düşüncesini değil, yanlış olduğunu kavramış olsa bile İlçe- İl yöneticisini, Yöneticiler ise çıkarları gereği Genel Yönetimin yanlışlarını “doğru” gibi savunmak durumundadır.
Elbette istisnalar vardır. Ancak ben bu istisnaların uzun erimli yönetimde kalamadıklarının, yeniden delege yapılmadıklarının yakın tanığıyım.. 
İşte bu yapı içinde CHP üyelerinin, Yönetimlerce alınan kimi karar ve uygulamalarına katılması, eleştirmesi, öneri ve görüş bildirmesi olanaksızdır. Üzücüdür ki bu “kraldan çok kralcılar” en tepeden en alta kadar tüm yöneticilerin gözünde hep saygınlık kazanabilmişlerdir.
Ne kadar “kralcı” isen, . Parti içinde o kadar yükselebilir, o kadar saygın ve itibarlı olunabilir.
Diğer İl- ilçe örgütleri de benzer midir bilemiyorum?  Ama Isparta özelinde parti içinde iktidar olmak, her zaman ülke genelindeki iktidar olma mücadelesinin önüne geçmiştir. Yukarıda belirttiğim delege yapısı da dikkate alınırsa, Kongreler adeta taraftarlar mücadelesine dönüşüyor. Kongreleri kaybeden gurup ve kişileri bir diğer kongreye kadar partide görmek olanaksız
CHP’nin %25 oy oranına takılıp kalmış bir çeyrek parti konumuna sürüklenmesinin nedenlerinden yalnızca bir kaçını dile getirebildim.
Bu fasit çember kırılmadıkça, CHP’nin iktidar, yerelde birinci parti olabilmesi için kafa yoran, öneri, proje üreten, yerel sorunları iyi belirleyen, bu sorunlara Partili olan-olmayanlarla birlikte “ortak akıl” la çözümler üretebilme yetenek ve becerisini gösterebilen bilgi birikimine sahip,  deneyimli kişilerin İlçe il yönetimlerine seçilmesinin önü açılmadıkça, her şeyi bilirim cahilliğinden, delegelik sisteminden vazgeçilmedikçe CHP’nin iktidar olması hep “bir başka bahara” kalacaktır.. 12 Aralık 2015
Mahmut ÖZYÜREK