Attila İlhan’ın altını çizdiği gibi Türk Milleti fazla ‘dikti’,
‘ecnebileştirilmesi’ gerekti.
Sürüleştirme operasyonu uygulandı. İsa’nın koyunları olmalıydık.
Şekillendirme bir ‘çoban’ olgusunun kabullendirilmesi esasına dayalı. Siz
düşünmeyeceksiniz. Biri size söyleyecek. Zaman aralıklarıyla bir sandık önünde
sıraya gireceksiniz. Oyunuzu atıp bekleyeceksiniz. Sonra yine şekillendirilmiş
bir yaşama geri döneceksiniz. Alışveriş merkezleri, güvencesiz iş ve ağır zehir
işlevi gören aptal kutusu arasında kilitleneceksiniz.
Ama genetik hafızanız sürekli sizi rahatsız edecek. Gidişatın doğru
olmadığını söyleyecek... Ruh sağlığınız bu çatışmaya dayanamaz hale gelecek,
çatışmadan yorulup kendini dinlenmeye çekecek… Uyuşmayı çare olarak
göreceksiniz.
Yıllardır üzerimizde uygulanan ‘şekillendirme’ operasyonu
meyvalarını veriyor. Bizler için planlanan bu…
Gerek feysbuk sayfasında gerekse yurdun dört bir yanında katıldığım
yüzlerce toplantıda defalarca aynı soruyla karşılaştım: ‘Durumu anlatma.. Biz
de biliyoruz! Hastayız! Sen ÇÖZÜMÜ SÖYLE...’
Acaba çözüme hazır olmayan kulaklar çözüm önerisini duyar mı? Soru
bu. Malum içinde bulunduğumuz sistem, gözleri kör, kulakları sağır, dili peltek
yapıyor…
Sözler ne denli somut olursa olsun ‘emir’ kipi içermedikçe ‘soyut’
kalıyor. ‘Git şu partiye oy ver!’ kolayca anlaşılıyor da, ‘YEREL OLARAK
AŞAĞIDAN YUKARIYA ÖRGÜTLENMEK’ önerisi, uzun bir çaba ve her bireyin düşünsel
ve fiili anlamda gücünü ortaya koymasını gerektirdiğinden ‘soyut’ kalıyor.
Bu gün çeşitli partilere gönül koyan vatanseverler, birbirlerini
sevdikleri partiye ‘ikna’ etme arayışı dışında ne yapıyorlar…
Hatırlatalım, Mustafa Kemâl Paşa Samsun’a çıktığında da “HÜRRİYET
VE İTİLAF”, “İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİLERİ” vardı… Ama o YEREL ÖRGÜTLENMELERLE
TÜM YURTTAKİ ÇOBAN ATEŞLERİNİ BİRLEŞTİREREK işe başladı…
Demem o ki: her partinin tabanında BİZ varız. Önce bu gerçeği
anlamalıyız. İşi aşı elinden alınmış, hayatı karartılmış Türk Milleti. 1946'dan
beri çoğulcu demokrasi adı altında KANDIRILIYOR. Demokrasinin ana ekseni
çalışanların, emekçilerin örgütlenme özgürlüğü yok ama sandık başında
'DEMOKRAT' OLDUĞUNU ZANNEDİYOR.
Futbol takımı tutar gibi parti tutarak özgür karar verdiğini
sanıyor.
Geldiğimiz noktada istediğiniz muhalif partiye oy verin… Size parti
işaret etmek haddim değil. Benim dikkat çektiğim konu SEÇİM SARMALININ ÇOK
ÖTESİNDE.
Türkiye’nin siyasi partilerini kim şekillendiriyor? …
Partiler ne kadar ulusal çıkarların yörüngesinde gidiyor?
Neden her seçimden önce umutluyuz ve hemen arkasından yılgınlık
daha çok sırtımıza çöküyor?
Bakın Metin Aydoğan Ne yapmalı adlı kitabında bugün siyasi
partilerin içinde bulunduğu açmazı anlatıyor:
"Sınırları yasal düzenlemelerle belirlenen PARTİ İŞLEYİŞİ,
yasa koyucunun amaç ve istemlerine uygun olarak biçimlenir. Yasayı, meclis
aracılığıyla çıkaran PARTİLERDİR. İktidar gücünü ele geçiren partiler, yitirmek
istemedikleri bu gücü, siyasi demokrasinin sınırlarını genişletmek için değil,
etki ve egemenliğini sürdürmek için kullanır. Yasalar, bu kullanımın araçları
haline gelir. Mali kaynak başta olmak üzere DEVLET OLANAKLARI BÜYÜK PARTİLERE
AKTARILIR…
Türkiye’de ve dünyada SİYASET, bugün, paraya ve güce bağlı, halkın
yeralmadığı, büyük sermayenin denetim altında tuttuğu BİR ÇIKAR EYLEMİ HALİNE
GELMİŞTİR: İKTİDARA GELEN/getirilen PARTİLER BU İŞLEYİŞİ SAĞLAYAN ARAÇLAR
DURUMUNDADIRLAR….
Programlarında ya da açıklamalarında ne söylenirse söylensin, halkın
ve ulusun değil, destek aldıkları çevrelerin haklarını savunurlar. ÇIKAR
SAĞLAMA ESASTIR…"
Aydoğan, küresel bir çetenin paylaşım azgınlığının çarkları
arasında dönüp duran bir düzenekten bahsediyor. Uzun yıllardır her iktidara
gelen parti, küresel ahtapotun kolları arasında kalıyor… Uluslar arası
anlaşmalar, uyum yasaları, tahkim, eğitim ve sağlıkta halkın değil küresel
şirketlerin çıkarları doğrultusunda adımlar atıyor… Seçim öncesi verilen tüm
vaadler Washington ya da Londra veya Brüksel’deki bir imza dosyasında
kayboluveriyor.
‘Demokrasi’ adı altında tüm ülkeleri ateşe boğan bir KÜRESEL
AHTAPOT’LA DOST OLMAYA ÇALIŞAN ve halkının çıkarları aleyhine kararlar alan
ÇEŞİTLİ SİYASİ PARTİLERİ 60 YILDIR İZLEMEDİK Mİ?
Bu nasıl bir düzenektir? Aslında NE MECLİSİ HALK SEÇMEKTEDİR NE DE
YAŞANAN SÜREÇ ‘DEMOKRATİK’TİR. Siyasi işleyiş o denli ustalıkla kurgulanmıştır
ki, sistemi kurgulayanların dışında bir seçim sonucu elde edilmesi çok güç
neredeyse olanaksızdır.
TEKELCİ bir SİYASET ORTAMI vardır. Ve herkes ‘OYUM BOŞA GİTMESİN’
klişesi ile ALDATILMIŞTIR.
PARTİ, DERNEK SENDİKA, VAKIF ve SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN BÜYÜK
ÇOĞUNLUĞU DIŞ FONLARLA BAĞLANMIŞTIR. Parayı veren düdüğü çalar ve para alınan
ülkenin politikaları doğrultusunda ‘düdük’ler ortaya çıkar. Bunlar medyadan
gerekli sesleri yayar.
PARTİ İÇİ DEMOKRASİDEN SÖZ BİLE EDİLEMEDİĞİ GİBİ ‘sivil toplum
kuruluşlarının’ büyük çoğunluğunda da DURUM AYNIDIR. Her şey lider sultası
altındadır. Örgütler baştan bağlanır.
PARTİLERDE SEÇİLENLER HALKIN DEĞİL, LİDERİN SEÇTİKLERİDİR.
NE YAPMALI?
Bugün, birçok aydınımızın yıllardır, defalarca altını çizdiği YEREL
DÜZEYDE BİR ARAYA GELİŞLER doğal sürecin sonucu olarak gerçekleşmektedir. Son
yıllarda gittiğim yüzlerce bölgede yaptığım toplantılarda MHP’ye, CHP’ye,
DSP’ye, İşçi Partisine, Saadet Partisine, HEPAR’a hatta AKP’ye oy veren
kişilerle bir araya geldim. Bazı kereler tüm bu unsurların ortak davetiyle
konuşmacı oldum.
Yurtseverliklerinden en ufak bir şüphe duyulamayacak birçok
aydınımız, yaşamını bu vatana adamış birçok değerli kişi değişik görüş ve
gruplara dahil olmuşlar, zaman zaman farklı partilerde de bulunmuşlardır. Şimdi
değişik partilere derneklere mensup bu ÖNCÜLERİN PARTİLER ÜSTÜ OLUŞUMLARDA BİR
ARAYA GELME ZAMANIDIR. Ve bu olmaktadır da.
Hızla GERÇEKLEŞTİRİLMESİ GEREKEN, BU BİRLİKTELİĞİN, MAHALLE, KÖY,
İLÇE, İL, BÖLGE BAZINDA HAYATA GEÇİRİLMESİDİR.
Geçenlerde Rize’deki çay üreticilerinden bir mektup geldi. Diyor
ki: ‘En doğal çayı biz üretiyoruz. Ama satamıyoruz. Satsak parasını alamıyoruz.
Çay fiyatı açıklanmıyor. Özel şirketler gırtlağımıza basıyor çayı ucuza
kapatıyor. Çay üreticisi ölüyor! KİMSE SESİMİZİ DUYMUYOR!’
Daha iki gün önce, Karabük Kardemir işçilerinin haykırışı gelmişti:
‘Sendika değiştirdiğimiz için haksız olarak işten atıldık. Dava açtık dava
sürecinde çeşitli yerlerde işe konduk. Dava tamamlanana kadar
yerleştirildiğimiz işyerlerinde çalışacağımızı sanıyorduk. Ama şimdi de işten
çıkarıldık. Sendika yetkililerine ulaşamıyoruz. Şikayet edecek yerimiz yok
Sokakta kaldık! Ölüyoruz! SESİMİZİ KİMSEYE DUYURAMIYORUZ!’
Yurdun dört bir yanından akan bu mektuplarda emekçiler hasbelkader
karşılaştıkları gazeteci yazar çizerden ‘ÇARE’ soruyorlar…
İşin tuhafı, seçim süreci olmasına karşın çeşitli partilerin
milletvekili adaylarına da ulaşamıyorlar… Ulaşsalar da cevap alamıyorlar. Ya
‘ceğiz cağız’ları duyuyorlar YA DA ‘FİLANCA PARTİYE OY VERMEMİŞ MİYDİN SEN!’
DİYE AZARLANIYORLAR!
Benim naçizane önerim bu noktaya odaklı:
Ateşin yakmaya başladığı bugünlerde 3-5 aydının bir araya gelmesi
ile değil, HALKIN İÇİNDEN SADE VATANDAŞIN AKTİF KATILIMIYLA TÜM İLLER ve
İLÇELERDE o yörenin somut dertlerini dillendiren ve ÇÖZÜM ÜRETEN BİRİMLER
KURULMALI.
HER MAHALLENİN, yörenin, KÖYÜN, ilçenin, İLİN dertlerini, yöre
insanı olarak yakından bilen, kendi ilindeki sorunlara bulunan ‘çare’leri diğer
illerdeki sorun sahipleriyle paylaşan ve büyüyen bir topluluk, YEREL ÖNDERLER
ORTAYA ÇIKARACAK ve TABANDAN ÖRGÜTLENEREK ULUS ÇAPINDA BİR ELELE VERİŞİN TOHUMU
OLACAKTIR...
Önümüzde, programı Amerikanın ünlü yatırım bankası J. P Morgan
tarafından bize satılmış SEÇSİS sistemiyle yapılacak bir seçim var.
Seçimden sonraki gündem açık:
- ‘YENİ’ bir ‘FEDERASYON’ ANAYASASI.
- Suriye’den patlayacak kaosun İran ve Türkiye’ye sıçratılması…
- Diyarbakır başkentli Kuzey Kürdistan belediyelerinin özerklik
ilanı.
- Üniter devlete son noktanın konulması!
- Fırat ve Dicle başta olmak üzere akarsuların kontrolünün, petrol,
altın, gümüş, bor ve diğer madenlerin küresel şirketlerin denetimine geçmesi…
Nisan ayında ‘NE YAPACAĞIZ’ diye soranlara hatırlatmaya
çalışmıştım:
‘SANDIK KAFALILIKTAN VAZGEÇİN. UFKUN ÖTESİNE BAKIN.’ diye yazmıştım.
Önerim yakın tehlikelere karşı GENİŞ TABANDA YEREL DEMOKRATİK
ÖRGÜTLENMELERİN GERÇEKLEŞTİRİLMESİDİR. Bunun aydınlar birliği olarak değil,
HALKIN İÇİNDEN FİLİZLENEREK hayata geçmesi önemlidir. Bu yolla her şehirde,
partiler üstü ŞURA/KONGRE’lerın toplanması ve vatansever unsurların tartışması
sağlanır.
Bu yapı, MİLLETVEKİLİ OLMAK ya da OLMAMAK anlayışının çok ötesinde
bir anlayışla yürütülmek zorundadır.
Siz yine gönül koyduğunuz partilere oyunuzu verin AMA DAHA ÖTESİ
İÇİN GENİŞ TABANDA BİR ARAYA GELME YOLLARI ÜZERİNE DE DÜŞÜNELİM…
Banu AVAR,
11 Haziran 2011