16 Kasım 2015 Pazartesi

KÜRESELLEŞME: 21.YÜZYIL EMPERYALİZMİ



Küreselleşme, tekelci şirket egemenliğidir. Gelişmiş ülkelerde, tekelci büyük şirketler, özellikle mali sermaye şirketleri, yalnızca ekonomiye değil; siyasetin temel gücü olan devlet örgütlerine de egemen olmuştur. Bu nedenle gelişmiş ülkelerdeki devlet etkinliğinin belirgin özelliği, şirket istem ve gereksinimlerine göre yürütülmesidir. Rockefeller 1950’li yıllarda Başkan Eisenhower’a gönderdiği mektupta şunları yazıyordu: “Standart Oil için iyi olan Birleşik Devletler için de iyidir.” General Motors’un Başkanı Charles E.Wilson’da aynı şeyi başka tümcelerle anlatıyordu: “Şirketim için neyin iyi olduğunu biliyorum, dolayısıyla Birleşik Devletler için de neyin iyi olduğunu biliyorum.”


Örgüt Ağı

Ülkelerin, kentlerin ve insanların; küresel ekonominin basit ve uyumlu parçası yapılarak, yaygın bir örgüt ağı içinde birbirlerine bağlanması, günümüzün en belirgin özelliğidir. Tecimsel (ticari) ilişkiler, tarihin hiçbir döneminde, birbirinden bu denli uzak yörelere bugünkü kadar kolay yayılmadı. İnsanlar hiçbir zaman bu yoğunlukta birbirleriyle ilişkili kılınmadı.
Mal ve para, dünyayı hiçbir zaman bugünkü kadar hızlı ve yoğun bir biçimde dolaşmadı. Dünya hiçbir dönemde bugünkü kadar, küçük bir azınlığın egemenliği altına girmedi. Hiçbir dönemde bugünkü kadar “küçülmedi”.

Dünya Küçüldü Ancak Bütünleşemedi

Ülkeler ve insanlar, küresel düzenin, silik ve umarsız parçaları olarak birbirlerine bağlandı ancak bütünleşemedi. Evrensel ortak değerler onları yakınlaştırıp, içten ve özgür bir beraberliğe ulaştırmadı. Tersine, değişik yöntemlerle bireyselleştirdi; birbirlerinden uzaklaştırılarak yaşama ve topluma yabancılaştırdı. Küçük bir azınlık varsıllaşırken çoğunluk yoksullaştı.
Değişik araç ve yöntemlerle gerçeklikten kopuk sanal bir dünya yaratıldı. Kitle iletişim araçları, etkili yayınlarıyla milyarlarca insanı köklerinden kopararak yozlaştırdı. Yeğinlik (şiddet), güçlüler için dilediği zaman kullanabileceği bir hak durumuna geldi.

Çıkarın Egemenliği

Gerçekleştirilen küresel örgüt ağı, insanlığın gelişip ilerlemesine uygun düşen, doğal ve ilerici bir yapılanma değil. Teknolojik olanaklar ona sahip olanların elinde çekinceli silahlar durumunda. Bilim, büyük oranda, çıkarın ve egemenliğin aracı olarak kullanılıyor.
Üretim alanında 19.yüzyılda yaşanılan üretken ve devimsel (dinamik) gelişme yerini, asalak ve tutucu bir düzene bıraktı. Kurulup yaygınlaştırılan uluslararası örgütler, bu düzenin ayakta kalmasının dayanakları olarak görev yapıyor ve insanlığın genel gelişimi önünde aşılması gereken engel durumunda.
Ülkeler arasındaki; gelişmiş-azgelişmiş, güçlü-zayıf, büyük-küçük ayrımı, varlığını etkin olarak sürdüren temel çelişki olarak ortada duruyor. Küresel örgütler bu çelişkiyi güçlüler yararına çözmek amacıyla kuruldu. Günümüz dünyasında her şeyi mal ve para satmak belirliyor. Satacak malı olan, malını satacak pazarı bulmak zorunda. Kimseye kendi pazarı yetmiyor. Sınır ötesi ülkeler, en az üretimin kendisi kadar önem kazanıyor ve gelişmiş ülkeler varlıklarını sürdürebilmek için bu ülkelere yöneliyor. Kıran kırana süren ekonomik yarış, askeri çatışmaya zemin hazırlıyor.

Dünyayı Küçültmek

İkinci büyük savaştan sonra, gelişmiş ülkeler arasında ekonomik çelişkiler askeri eylemden uzak tutulmaya çalışıldı. Bunu başarmanın tek yolu, dünyayı açık pazar durumuna getirerek küçültmek ve onu ortaklaşa kullanmaktı. Bu yönde elde edilecek başarı, silahlı çatışmayı en azından geciktirebilirdi.
Ya yoksul ülkeler daha çok sömürülecek ya da, ayakta kalabilmek için çatışılacak. Büyüklerin önündeki seçenek budur. Bu nedenle, uluslararası anlaşmalar büyük ülkeler için yaşamsal bir önem taşıyor. Gelişmekte olan ülkeler, bağlayıcı kararlarla tek ve büyük bir dünya pazarının küçük ve uyumlu at birimleri durumuna getiriliyor. Anlaşmaların sayıları ve adları artıyor, etkileri yayılıyor. Ekonomiyi ilgilendirmeyen konular dahil, anlaşmalar dışında kalmış hemen hiçbir konu yok artık. Bu anlamıyla küreselleşme, dünyayı küçülten bir uluslararası anlaşmalar düzenidir.

Küresel Anlaşmalar

Uluslararası anlaşmaları hazırlayıp uygulanmasına öncülük edenler kuşkusuz o anlaşmaya birinci derecede gereksinim duyanlardır. Dünyaya yeni bir biçim vermek güç bir iştir ve günümüzde bunu hiç kimse karşılıksız ve çıkarsız yapacak durumda değildir. Bu nedenle; küresel tecimin geliştirilmesi, serbest piyasa ekonomisi, ülkelerarası eşit ve dengeli bağımlılık ilişkileri, küçülen dünya, barış ve yardımlaşma gibi sürekli dile getiriliyor. Söyleneler, tüm ülkeleri kapsamıyor. Bunlar gelişmiş ülkelerin gücü oranında yararlandığı önceden tasarlanmış izlencelerdir.
Amerikalı Ekonomistler Richard J.Barnet ve John Cavanagh Küresel Düşler adlı kitaplarında şöyle söylüyor: “Küresel ticaretin verdiği mesaj hemen her yerde ön plana çıkmaktadır. Endüstrileşmiş ülkeler artık gelecek için umutlarını ve politik dengelerini, toplu tüketim ürünlerine yönelik dünya pazarının genişlemesine bağlamışlardır”.1

Dışa Açılma

Gelişmiş ülkelerin dış pazarlara bağımlılığı öyle bir düzeye vardı ki artık birçok üretim dalında, ülke dışı satış ciroları metropol gelirlerini, büyük oranda aşmıştır. NESTLE S.A’nın satışlarının yüzde 98’ini kendi ülkesinin dışında yapmaktadır.2 Mc Donald’s’ın dünyanın her yerinde 100 binden fazla şubesi var3, Coca Cola’nın işletme gelirlerinin yüzde 80’i ABD dışından geliyor4 ve Philip Morris 170 ülkede 160’dan çok markayla sigara üretiyor.5 Japonya’nın 1997’de dış ticaret fazlası 101,6, Almanya’nın 71,8 milyar dolar.6
Dünyadaki ölçülebilen ekonomik etkinliğin yüzde 80’i en varsıl on iki ülkeden kaynaklanıyor. Dünyanın en büyük 200 şirketinin neredeyse tümü bu ülkelere ait.7 Birleşmiş Milletler, 1989 yılında yapılan 196 milyar dolarlık denizaşırı özel yatırımların yüzde 83’ünün, varlıklı 24 ülke tarafından gerçekleştirildiğini söylüyor.8

Gelişmiş Ülke Sorunu

Dünya teciminin serbestleşmesine ve bunu düzenleyen küresel antlaşmalara gereksinim duyanların gelişmiş ülkelerdir. Bu durum, ülkelerin içinde bulunduğu ekonomik koşulların bir sonucudur. Kapitalist üretim ve pazarlamanın doğasından kaynaklanan yapısal sorunlar ve bu sorunların yol açtığı ekonomik baskı, dışarıya açılmayı ve daha çok açılmayı zorunlu kılıyor.
Dışarıya açılmanın ise dengeye ve güvenceye gereksinimi vardır. Bunlar uluslararası anlaşmalarla, yeterli olmazsa askeri güçle sağlanır. Azgelişmiş bir ülke için; gelişmiş ülkelerle eşit koşullarda küresel anlaşmalara imza koymak, kediyle çuvala girmek demektir.
Küresel anlaşmalar, güçlüyle güçsüzü eşit koşullarda yarıştıran eşitsiz bir anlayışı uygulamakla kalmaz, azgelişmiş ülkelerin kalkınma isteklerini ve bu yöndeki çabalarını etkisiz kılacak yönlendirmeleri de içerir. Yardım ya da işbirliği adıyla; ağır sanayi, üretime yönelik ulusal yatırım, akçalı bağımsızlık, tarım ve maden işletmeciliği gibi ulusal kalkınmaya yönelik girişimleri engelleyici bir politika izlenir. Azgelişmiş ülkelere, kalkınmaya değil bağımlılığa yol açacak yöntemler önerilir. Ulusal nitelikli yatırımlar durdurulur, Kamu İşletmeleri elden çıkarılır ve işleyişi denetim altına alınan devletin etkinlik alanları daraltılır.
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Haluk Ulman’ın söylemiyle: “Bir yandan ‘devlet üstü’ yetkilerle donatılmış yeni küresel ya da bölgesel örgütlenmelerle klasik ‘devlet’ yapısı sarsılmaya başlanırken, öte yandan ‘ulus kavramı’ giderek yerini  ‘alt topluluk’ kavramına bırakır”.9

“Kabileselleşmek”

Amerikalı gelecek bilimcisi ve küreselleşme savunucusu John Naisbitt’in sözleri, küresel anlaşmaların temel mantığını özetler gibidir: “Kabilecilikle evrensellik arasında denge kurma isteği hep içimizdeydi. Günümüzde ise demokrasi ve telekomünikasyon devrimi, kabilecilikle evrensellik arasında denge kurma gereksinimini yeni bir boyuta taşıdı. Demokrasi kabilelerin hak taleplerini büyütüyor ve arttırıyor, baskı ise tam tersini yapıyor. Kabilecilik, insanın etnik köken, dil, kültür, dine ait inançlarını geliştiriyor. Elektronik gelişme bizi küreselleştirirken aynı zamanda kabileleştiriyor”.10
‘Demokrasi’ ile ‘telekomünikasyon devriminin’ kabilecilik ve evrensellik arasında bugün kurmaya çalışılan dengenin karmaşık yapısı, kapsamlı bir teknolojik gelişmeyi içermektedir. Ancak bu yöntem, yöneliş olarak eskiye dayanan bir uygulamadır. Uluslararası sermaye dolaşımı ile azgelişmiş ülkelerin kabileleştirilmesi arasında etkileşim ve bu etkileşimin politik sonuçları, 20.yüzyılın yazılı tarihi gibidir.

Küreselleşmenin Getirdiği

Ulus-devlet yetkilerinin sınırlandırılması, çözülen merkezi yapılanmalar, yerinden yönetim istekleri, yasama ve yargının etkisizleştirilmesi, yaygınlaşan dinsel eğitim, yasadışıcılık, gümrük ve vergi dizgesinin çökertilmesi, ulusal bankacılığın yok edilmesi, özelleştirme izlenceleri vb. uygulamalar, küresel anlaşmaların azgelişmiş ülkeler için öngördüğü ereklerdir.
Bunların gerçekleştirilmesi, baskı ve şiddete dayalı politik bir ortamın yaratılmasına bağlıdır. Bu nedenle büyük devletlere ikili ya da çoklu anlaşmalardan kendisini uzak tutmayan azgelişmiş ülkeler, sonu gelmeyen bir toplumsal karmaşa içine sürüklenir. Birbirini izleyen ekonomik ve politik bunalımlar sürekli bir biçimde, ulus-devlet etkinliğinin çözülmesine yol açar, devlet küçülür bir süre sonra da dağılır.

Gelişmiş Ülkelerde Durum

Gelişmiş ülkelerde merkezi devlet yetkesi, yalnızca ülke içinde değil uluslararası düzeyde de yüksek tutulur. Dışarda desteklenen ayrılıkçı eğilimlere yurt içinde kesin olarak izin verilmez. Örneğin ABD, PKK’nın Washington’da büro açmasına izin verirken, Teksas’ın bağımsızlığı için savaşım veren ayrılıkçı örgütün lideri Richard Mc Loren’a 99, ikinci adamına 50 yıl hapis cezası verdi.11
1972 ABD başkanlık seçimlerinde Gerald Ford’un rakipleri arasında seçimlere katılan Komünist Parti Başkan adayı Alan Maki, Amerika’da gördüğü baskılar ve oğlunun Michigan eyaletinde silahla vurulması nedeniyle Kanada’dan sığınma hakkı istedi.12
ABD, imza koyduğu uluslararası anlaşmaların bağlayıcı hükümlerine karşın, Lahey Uluslararası Adalet Divanı’nın kararına uymadı ve cinayetten yargıladığı Paraguay vatandaşı Angel Fransisco Breard’ı idam etti.13 Aynı işi, Almanya Adalet Bakanı Herta Daeubler Gmelin’in “devletlerarası hukukun ihlali” biçimindeki itirazlarına karşın, Alman iki kardeşi idam ederek tekrarladı.14
Küresel anlaşmalar, korumacılığa ve devlet desteklerine karşıt başlamlarla (maddelerle) doludur. Özellikle sanayi, tarım ve madencilik alanlarındaki bu tür ulus-devlet gelenekleri, birbirini bütünleyen uygulamalarla, azgelişmiş ülkelerde yürürlükten kaldırılır. Siyasi ve akçalı bağımlılıklar ile ekonomik üstünlük, bu olanağı gelişmiş ülke hükümetlerine vermektedir.
Anlaşmalara uyma zorunluluğu, katılan ülkelerin ekonomik gücüyle orantılı bir sorundur. Güçlüler kendilerinin hazırladığı anlaşmalara uymama “özgürlüğünü” yaygın olarak kullanırken güçsüz ülkeler, içine girdikleri karmaşık ilişkilerin yaptırım gücünden çekinerek anlaşma hükümlerine tam olarak uyarlar. Bu, onlar için artık bir zorunluluktur.

Korumacılık

Devletin ekonomideki etkinliğinin belirgin bir biçimde sürdüğü Japonya’da; uluslararası pazara açılıp küresel bir güce ulaşacak kadar gelişmemiş olan sanayi dallarında, dışalım yasağı vardır ve bu yasak, devlet örgütleri aracılığıyla etkin biçimde uygulanmaktadır.15
Fransa, İngiltere ve Almanya’da stratejik sanayi dalları, devletten büyük oranda destek alan üretim alanlarıdır. ABD Avrupalıları; desteğin GATT koşullarına göre yasal olmadığını belirterek suçlamaktadır ancak aynı uygulamaları kendisi yapmaktadır.
Amerika’nın dışalımladığı malların yüzde 25’i gümrük bildirmelikleri (tarifeleri) dışındaki engellerden etkilenmektedir.16 Uluslararası düzeyde çalışan işadamları; Japonya’yı dünyanın en haksız rekabet uygulayan ülkesi olarak görüyor ancak ABD’ni de (Kore’den sonra) Japonya’nın hemen arkasına yerleştiriyor.17
Avrupa Birliği 1991 yılında, ABD’nin serbest ticarette yüzlerce kez uymadığını gösteren bir belge yayınladı.18

Darbe “Özgürlüğü”

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleştirilen uluslararası örgütlenme, ‘verimli’ sonuçlarını 1980’den sonra vermeye başladı. Bu yıllarda, etki altına alınmamış azgelişmiş ülke, hemen hemen kalmamıştı. Ülkelerin yönetim biçimlerine, ekonomik önceliklerine, kültürel değerlerine dolaysız bir biçimde karışılıyordu.
Brezilya’da ulusçu bir politika yürüten Goulant Hükümeti bir askeri darbe ile devrildiğinde, ABD Dışişleri Komitesi Başkanı, Temsilciler Meclisinde şöyle konuşmuştu: “Dış yardımlarımızı eleştiren herkesin karşısına, Brezilya Silahlı Kuvvetlerinin Goulant Hükümetini devirdiği ve bu güçlerin demokrasi ilkeleri (seçilmiş hükümeti devirme demokrasisi-y.n.) ve ABD yandaşı olma yönünde koşullandırılmasında ABD askeri yardımının temel unsur olduğu gerçeği dikilmektedir. Bu subaylardan birçoğu, AID (Amerikan Yardım Teşkilatı y.n.) programı çerçevesinde, Birleşik Devletlerde eğitilmişlerdi. Demokrasinin komünizmden daha iyi olduğunu biliyorlardı”.19
Şili’de seçilmiş Devlet Başkanı Allende’ye karşı yapılan askeri darbe hakkında, dönemin CIA başkanı şöyle konuşuyordu: “Planımıza göre... Birleşik Devletlerden yana olan bütün Şili’li subay ve generalleri tek tek elde ettik. Bekledik. Öteki bütün yollar tıkanınca Ordu’nun harekete geçirilmesinden başka çare göremedik”.20

Küresel Anlaşmalar ve Tekelleşme

Küreselleşme demek, tekelci şirket egemenliği demektir. Gelişmiş ülkelerde, tekelci büyük şirketler, özellikle mali sermaye şirketleri, yalnızca ekonomiye değil; siyasetin temel gücü olan devlet örgütlerine de egemen olmuştur. Bu nedenle gelişmiş ülkelerdeki devlet etkinliğinin belirgin özelliği, şirket istem ve gereksinimlerine göre yürütülmesidir. Ya da bir başka deyişle devlet politikasını şirket çıkarlarının belirlemesidir.
Rockefeller 1950’li yıllarda Başkan Eisenhower’a gönderdiği mektupta şunları yazıyordu: “Standart Oil için iyi olan Birleşik Devletler için de iyidir”.21 General Motors’un Başkanı Charles E.Wilson’da aynı şeyi başka tümcelerle anlatıyordu: “Şirketim için neyin iyi olduğunu biliyorum, dolayısıyla Birleşik Devletler için de neyin iyi olduğunu biliyorum”.22
Günümüz dünya siyaseti, 20.yüzyılı belki de en iyi anlatan bu sözler üzerine kuruludur. Gerek iç gerekse dış politika, bu sözlerde anlamını bulan anlayışa uygun olarak yapılır. Bu nedenle uluslararası anlaşmalar giderek; devletlerarası anlaşmalar olmaktan çıkar ve eylemsel olarak, tekelci büyük şirketlerle azgelişmiş ülke devletleri arasındaki anlaşmalar durumuna gelir.

Şirket Etkinliği

Gelişmiş ya da azgelişmiş ülkelerin devlet yetkilileri artık, kariyerleri şirket çıkarlarını gözetmedeki başarıya bağlanmış basit görevliler durumuna gelmiştir. Gerçek söz ve karar iyeleri (sahipleri) artık devlet değil, şirket yönetim kurulu başkanlarıdır.
Sermaye dışsatımlanan şirket yöneticileri kendi devletlerinin destek ve koruması yanında yerel hükümetlerden de ayrıcalıklı yatırım garantileri almıştır. Ancak, süreç içinde bu tür garantilerle de yetinmemişler ve yerel yasalardan tümden kurtulmak için, denetim yetkilerinin hemen tümünü, küresel örgütlere devretme çabası içine girmişlerdir. Ulusal hukuk düzenlemelerini ortadan kaldırmayı amaçlayan, MAİ gibi uluslararası girişimler bunların son örnekleridir.

Şirket Şubeleri

Uluslararası Şirketlerin tüm dünyada açmış olduğu üretim amaçlı şube sayısı, Birinci Dünya Savaşından önce 498 iken, bu sayı 1945’de 1984’e, 1970’de ise 10 909’a çıktı. 1990 yılında her alanda etkinliği olan uluslararası şirket şube sayısı ise 206 bine yükselmişti.23
Şirket şube sayılarının artması; kimi iş çevrelerinin durmadan yineledikleri gibi, yeni bir liberal dalganın dünyaya yayılması değildi kuşkusuz. Satınalma ve birleşmelerle sayıları azalıp güçleri artan büyük şirketler, kendilerine bağlı; devinim yeteneği yüksek, az işçi çalıştıran ve denetimi kolay şirket şubeleri açıyordu.
Bilinçli seçime dayalı küçük ölçekli örgütlenme biçimi, alt birim şirketlerinin sayısını arttırıyordu ancak dünya piyasalarını denetim altında tutan ana şirket sayısını arttırmıyor tersine şirket evlilikleriyle azaltıyordu. Küreselleşmenin sorunlarıyla ilgili araştırmalar yapan Economist’in 27.03.1993 günlü yayınında şunları söylüyordu: “Dünya çapındaki ekonomik etkinlik sistemleri daha şimdiden, hiçbir dünya imparatorluğu ya da ulus-devletin başaramadığı ölçüde bir küresel bütünleşme gerçekleştirmiştir. Bunu gerçekleştirenler, herbirinin arkasındaki itici güç, büyük ölçüde merkezleri ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İsviçre, Hollanda ve İngiltere olan bir avuç dev şirkettir. En tepedeki 300 şirketin toplu varlıkları kabaca, tüm dünyadaki üretim varlıklarının yüzde 25’ini oluşturmaktadır”.24

DİPNOTLAR

1          “Küresel Düşler” Richard J.Barnet-John Cavanagh Sabah Yay., 1995, sf.137
2          “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Yay., 1995 sf.175
3          a.g.e. sf.187
4          “New York Times” 21.11.1991 ak. R.J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Yay., 1995, sf.131
5          “Here’s One Tough Cowboy’s” Trachtenberg, sf.110, ak. a.g.e. sf.146
6          Devlet Planlama Teşkilatı Verileri ak. Cumhuriyet 22.Şubat.1999
7          “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Yay., 1995, sf.225
8          “World İnvestment Report” UN.Centre on Transnational Corportions New York United Nationas, 1991 sf.9 ak. a.g.e. sf.225
9          “Dünya Nereye Gidiyor ?” Prof.Dr. Haluk Ulman “Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye” Bağlam Yay., 54, 3.Basım 1994 sf.47
10       “Global Paradoks” John Naisbitt Sabah Yay., 1994, sf.12-13
11       “ABD’nin Apo’suna 99 Yıl Ceza” Hürriyet 6 Kasım 1997
12       “Amerikalı Komünist Kanada’ya Sığındı” Cumhuriyet 21 Mart 1998
13       “ABD’de Lahey’in Çağrısına Karşın İdam” Hürriyet 16.Nisan.1998
14       “18.Dakika Can Çekişti” Hürriyet 5.Mart.1999
15       “Soğuk Barış” Jeffry E.Garten Sarmal Yayınevi, 1994, sf.134
16       “Mercantilist in Houston” The Economist 07.07.1990 sf.13 ak. Lester Thurow “Kıran Kırana” Afa Yayınları 280, 1994 sf.316
17       “Japon Viewed As World’s Most Unfair Trading Nation” William Dullforce Financial Times 13.03.1990 sf.20 ak. a.g.e. sf.316
18       “Report on Unidet States Trade Barriers and Unfair Practices 1991 European Community” ak. a.g.e. sf.316
19       “Congressional Record”, May. 24.1965 sf.10840, ak. Harry Magdoff “Emperyalizm Çağı” Odak Yayınları, 4, 1974 sf.155-156
20       Le Monde 02.11.1973 ak. Doğan Avcıoğlu “Milli Kurtuluş Tarihi” İstanbul Matbaası, 1974, 3.Cilt, sf.1693
21       “Petrol İmparatorluğu” H.O.Connor, Almanca Baskı, sf.275-280 ak. Emin Değer “Oltadaki Balık Türkiye” Çınar Araştırma sf.87
22       “Küresel Düşler” R. J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Kitapları, sf.317
23       “Curhan-Vaupel (1973)”, sf.74-103 ak.Nuri Yıldırım “Uluslararası Şirketler” Cem Yay., 1979, sf.83-“Centre on Transnational Corporations” Araştırması B.M. ak.Ergin Yıldızoğlu “Globalleşme ve Kriz” Alan Yayıncılık, 167, 1996 sf.12

24       “A.Survey of Multinationals” Economist, 27.03.1993 sf.5-6 ak. R.J.Barnet-J.Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah Yay., 1995 sf.2

Yalnız okumakla- beğenmekle yetinmeyin. Arkadaşlarınızla bu yazıyı paylaşın.

14 Kasım 2015 Cumartesi

14 Kasım Paris saldırısı BASIN AÇIKLAMASI


Konu: 14 Kasım Paris saldırısı                                                                                                                            

BASIN AÇIKLAMASI

14 Kasım Paris saldırısı; Emperyalist odakların Suriye’ye girmenin, Egemen bir ülkenin topraklarını işgal etmenin meşruluğu sağlamak amacıyla aynı odaklar tarafından tezgâhlanmıştır.
Saldırının ABD’nin Ortadoğu’da planladığı emperyalist restorasyonun enstrümanı olarak kullandığı, Şeriatçı faşist bir örgütlenme olan IŞID tarafından üstlenilmesi bu kanımızı doğrulamaktadır.
Herkes aklını başına toplamalı. Ulus ötesi güçlerce yazılıp sahneye sürülen bu kanlı ve kirli oyunda rol kapmaya çalışmanın ülkemize ve ulusumuza vereceği zarar yıkımdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “YURTTA SULH- DÜNYADA SULH” ilkesine da sıkı sarılmanın, daha çok sahip çıkmanın zamanıdır.
Yönetim Kurulu Adına:                                                  Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği
Isparta Şube Başkanı

13 Kasım 2015 Cuma

SUÇ DUYURUSU

AKİT TV NİN 10 KASIM GÜNÜ "ZULÜM 1938 DE SON BULDU" ALT YAZILI YAYININA Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şube Başkanı Mahmut Özyürek ve TEMAD Isparta Şube Başkanı O.Mümtaz Çapçı tarafından Isparta Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyusunda bulunulmuştur.


11 Kasım 2015 Çarşamba

AK-İT TV YE SUÇ DUYURUSUNDA BULUNUYORUZ



CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
ISPARTA
ŞİKAYETÇİ:       Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği - Piri Mehmet Mah. Mimar Sinan cad. Uslu Ün Psj. Kat:2 No: 16-17 Isparta
ŞÜPHELİLER:    Akit TV. Yetkilileri
SUÇ      : TC Anayasasının  Giriş, Cumhuriyetin niteliklerini tanımlayan 2.    Maddesi,  Anayasamızın “İnkılâp kanunlarının korunması” ile ilgili 174.maddesi  ve 5816 sayılı kanun ihlal .
SUÇ TARİHİ:    10 KASIM 2015
AÇIKLAMALAR
Atatürk’ün yaşamını yitirmesinin 77. yılında Türkiye'nin ve Dünya’nın dört bir yanında anılırken, Akit TV isimli televizyon kanalında, ekrana "ZULÜM 1938'DE SON BULDU" başlığı yazılarak verilen haber içeriğinde şu ifadelere yer verilmiştir:
“Resmiyette öyle kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’den bahsediyoruz elbette. İngilizlerin dahi yapamadığını yapmış ve de başarılı olmuştu nihayetinde. Bu konudaki başarısını takdir etmemek ne haddimize. Mesela bin yıllık tarihimiz onun marifetiyle bir gecede yok olup gitmişti. Anadolu’yu istila eden Moğol bile başaramazdı bunu. Öyle ya Müslüman kıyafetlerini ortadan kaldırmakta öyle Fransızların Maraş’ta yaptıkları gibi peçeye el uzatmakla olmazdı. Hem öyle olunca karşına bir Sütçü İmam dikiliveriyordu birden bire. Daha akıllıcası lazımdı. O da eksik olmasın Mustafa Kemal’in Kılık Kıyafet Kanunu’yla başarılıyordu. Öyle ya bunu Anadolu’yu işgal eden gâvur Fransız askeri bile başaramamıştı. (…) inananlara yapılan her zulüm O’nun adına O’nun kutsiyeti namına yapılacaktı. Ve şimdi bizler inanan insanların sözcüsü namında olan bizler, böylesi bir durumda ne diyelim ki, rahmetle anamıyoruz seni paşam! Anamıyoruz!”
Öncelikle, “Resmiyette öyle kabul edilen…” denilmek suretiyle Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı olduğu tarihsel ve vicdani gerçeğini yadsıyarak, bırakın kendi ülkesinin kurtuluşuna öncülüğü, tüm dünyanın sömürülen ülkelerinin “kurtuluş savaşlarına” öncülük eden Atatürk gerçeğini inkâra yönelecek kadar büyük bir hazımsızlıkla Atatürk’e karşı kin ve nefret içinde olduklarını daha haberin ilk cümlesinde göstermişlerdir.
Haberde, “İngilizlerin dahi yapamadığını yapmış (…) Mesela bin yıllık tarihimiz onun marifetiyle bir gecede yok olup gitmişti. Anadolu’yu istila eden Moğol bile başaramazdı bunu. (…)Öyle ya bunu Anadolu’yu işgal eden gâvur Fransız askeri bile başaramamıştı. (…) inananlara yapılan her zulüm O’nun adına O’nun kutsiyeti namına yapılacaktı.” Denilerek, Atatürk’ü bir vatan haini ve din düşmanı gibi göstermek suretiyle açıkça Atatürk'ün hatırasına hakaret edilmiştir.
Yine aynı haberde, “…inananlara yapılan her zulüm O’nun adına O’nun kutsiyeti namına yapılacaktı. Ve şimdi bizler inanan insanların sözcüsü namında olan bizler, böylesi bir durumda ne diyelim ki, rahmetle anamıyoruz seni paşam! Anamıyoruz!” denilmek suretiyle, dini duyguları kuvvetli insanların hamisi olduklarını açıkça deklare edip, bu insanların, Atatürkçü/laik insanlar aleyhine kin ve düşmanlığa, öç almayı gerektirecek şiddetli nefrete yönlendirilmek suretiyle “Halk kin ve düşmanlığa tahrik” edilmiştir.
Açıklanan bu nedenlerle, bahsi geçen Akit TV isimli televizyon kanalında bu eylemler ile:
1) Basın oluyla Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret edilerek, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Yasa’nın 1/1, 2/1 maddesindeki “Basın  yoluyla Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret etmek” suçu işlenmiştir.
2) Halk kin ve düşmanlığa tahrik edilerek, 5237 sayılı TCY’nin 216/1. madde fıkrasındaki “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” etmek suçu işlenmiştir.
İSTEM:
Bu suçlar Cumhuriyet savcılıkları tarafından resen soruşturulması gereken suçlar olup; bu nedenle sorumlular hakkında yasal gereğinin yapılarak
1) Cezalandırılmaları için haklarında kamu davası açılması ile;
2) Kurtuluş Savaşı sırasında, düşman Yunan ordusu generali olarak görev yapan Trikopis’in bile Atatürk’ten bahsederken “…Bu büyük Komutana karşı içimde bir hayranlık duymaya başladım." Demiş olması gerçeği karşısında, asıl saygı duyması gerekenler olarak, kendi ülkesini ve halkını emperyalizmin işgalinden kurtaran büyük önder Atatürk’e hakaret eden sanıkların suç kastının yoğunluğu göz önünde bulundurularak, ceza adaletinin sağlanması bakımından, haklarında uygulanacak ceza belirlenirken, TCY 61. maddesi gereğince uygulama yapılırken alt sınırdan uzaklaşılarak uygulaması yapılması talep olunur   12.11.2015
Mahmut Özyürek