Milli Kurtuluş
Savaşımız, yalnız emperyalizme karşı verilen bir ulusal bağımsızlık mücadelesi
değil, aynı zamanda düşmanla işbirliği içinde, ulusal bağımsızlığa karşı
savaşan şeriatçı gericiliğe karşı da bir savaştır. Türk devrimi;
emperyalizmle beraber gerici toplumsal düzenle de hesaplaşmadır.
Çünkü tüm dünyada
olduğu gibi Türkiye dede gericiliği ayakta tutan, besleyen temel güç
emperyalizmin varlığıdır. Cahil bırakılmış, Toprak ağalarının,
mütegallibe ve şeyhlerin baskısı altındaki bir topluluk emperyalizmin ekonomik
sömürüsü için çok daha elverişli bir zemin oluşturur. Toplumsal uyanışı
engelleyen, ulusal ekonomiyi olanaksız kılan, ucuz işgücü sömürüsüne ortam
yaratan yapı emperyalist sömürünün engelsiz sürmesini sağlar. Bu nedenle Emperyalizmi
yıkmadan gericiliği ayakta tutan çağdışı toplumsal ilişkileri ortadan kaldırmak
da olanaksızdır. Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.
Bu evrensel
gerçeğin ayırdında olan Mustafa Kemal ve Türk devriminin öncü kadrosu, yeniden
emperyalizmin ağına düşmemek için, Sömürgeciliğin en azgın güçleri olan Batılı
haçlıları ülkeden kovarken, devrimler yolu ile Toplumsal uyanışı engelleyen
gerici yapıyı da tasfiye etmişlerdir. Bu yolda, 10 Nisan 1928 Cumhuriyet
tarihinin en can alıcı, dönüm noktalarından biridir.
9 Nisan 1928’de,
İsmet Paşa ve 120 arkadaşının verdiği kanun teklifi ile 1924 Anayasası’nın 2.
maddesi ("Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır, Resmi Dili Türkçedir,
Makamı-Başkenti- Ankara şehridir") değiştirilerek cümleden "İslam
dini" çıkartılmıştır.
Yine 16. maddedeki,
milletvekillerinin ve 38. maddedeki cumhurbaşkanının yemininden "Vallahi"
kelimesi ile 26. madde(din işlerinin düzenlenmesinin TBMM’nin görevleri
arasında sayılması)da kanun metninden çıkartılmıştır.
9 Nisan 1928’de
1924 Anayasası’nın bu dört maddesinde yapılan değişiklik 264 üyenin oy birliği
ile(1220 sayılı yasa)kabul edildi ve bu değişiklikler 10 Nisan 1928 tarihli
Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. 5 Şubat 1937'de ise, Anayasa'nın
ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin
laik bir devlet olduğunun yazılmasıyla, gericiliği ayakta tutan yasal
dayanaklar ortadan kaldırılmış oldu.
Peki, ne olmuştur
da kan bedeli kazandığımız laik cumhuriyet bu gün dinci gericilik tarafından
ele geçirilmiştir?
Tarih boyunca
emperyalistler, ezilen ülkelerde bağımsızlıkçı ve ilerici hareketlerin
karşısına akla, bilime, aklın özgürleşmesine düşman olan gericileri ve Allah
ile aldatan din sömürgenlerini çıkarmıştır.
Emperyalizm,
egemenlik kurmaya, sömürgeleştirmeye çalıştığı ülkelerde toplumsal gericiliğin
en büyük destekçisi olarak öne çıkar. Böylelikle sömürgeleştirilmeye çalışılan
ülkelerde emperyalist kuşatmaya karşı çıkacak bir milliyetçi direniş; Şeriatçılığın,
dinci gericiliğin ulus düşmanı ve vatan savunmasını umursamayan anlayışı
sayesinde engellenmiş olur.
Dinci gericilik
İnsanın düşünme, sorgulama, merak etme, araştırma, itiraz etme, yaratma, değiştirme
iradelerini yok ederek, emperyalizmin kolaylıkla yöneteceği insanı yaratır;
emperyalizm de yeniden ve yeniden dinci gericiliği yaratır. Yani dinci
gericilik ve emperyalizm birbirinden beslenir.
Cumhuriyet
tarihinde, Laikliğin devrimci özünün ödünsüz uygulandığı dönemler,
emperyalizmden kopulduğu ve gericiliğin ekonomik altyapısının zayıfladığı
dönemlerdir. Emperyalizme bağımlılık ise Türkiye’de gericiliği
hortlatmıştır.
Yani, Türk
toplumunda dinsel gericilik Batının müdahalesi ve desteği ile başlamış, batının
gölgesinde palazlanarak iktidarı ele geçirmiştir.
Emperyalizm bir
ulusun yalnızca dinini değil, Kültürünü, ekonomisini yani her şeyini
sömürmektedir. Bu gerçekler göz ardı edilerek emperyalizmle mücadele verilemez.
Bu nedenledir ki,
Hem batıcı- hem
Atatürkçü,
Hem batıcı- hem
laik,
Hem batıcı-hem
domokrat
Hem batıcı -hem
antiemperyalist,
Hem batıcı –hem
dinci faşizme karşı olunmaz.
Siyasal miyoplukla
özürlü, sözde Atatürkçü siyasal oluşumlar Atatürkçülüğü masonik bir
laikliğe indirgeyerek, 1938 den bu yana gericiliğin beslendiği ana
damar olan “batıcılığı” Atatürkçülük olarak Türk halkına yutturmaya
çalışmaktadırlar. Türk halkını “Atatürk’le aldatıp” kandırmaktadırlar. Bu
soysuzlar böylece tarihte ilk kez emperyalizme karşı başkaldıran ve onu yenen
soylu Türk ulusunu emperyalizme ve dince gericiliğe mahkûm etmişlerdir.
Laiklik
devrimciliktir,
Laiklik
antiemperyalizmdir,
Laiklik tam
bağımsızlıkçılıktır.
Emperyalist
haçlının önünde diz çökerek laik olduğunu söyleyenler bizim aklımızla, tarihimizle,
Atatürkçülüğümüzle alay edenlerdir.
NATO’ya, AB’ye
bağlılık yeminleri ederek Atatürkçü olduğunu söyleyenler, Türk ulusunun
gözlerinin içine bakarak “Atatürk’le aldatan” Atatürk düşmanlarıdır.
Bu ikiyüzlü,
Atatürk’ten nemalanan sahtekârlarla mücadele, aynı zamanda emperyalizmle, dinci
faşizmle mücadeledir.
Biz bu mücadeleyi
1920'lerde kazandık. Bu gün yeniden kazanmamızın ön koşulları olgunlaşmıştır.
Yeter ki Atatürk’le aldatanların peşine düşmek yerine, Mustafa Kemal’ler olma
yolunu seçelim. 11 Nisan 2014 Isparta
Mahmut
ÖZYÜREK