• Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,
• 25 yaşını doldurmuş olmak,
• En az ilköğrenim mezunu olmak,
• Askerlik hizmetini yapmış olmak,
• Kamu hizmetinden yasaklanmamış olmak,
• Taksirli suçlar (Kasıtlı olmayan suçlar, trafik kazası vb.)haricinde 1 seneden fazla hapis yatmamış olmak,
• Yüz kızartıcı bir hata yapmamış olmak,
• Hükümet sırrını açığa vurmamış olmak,
• İdeolojik ve anarşik suçlara katılmamak,
• Kamu görevlileri için görevlerinden istifa etmiş olmak.
• 25 yaşını doldurmuş olmak,
• En az ilköğrenim mezunu olmak,
• Askerlik hizmetini yapmış olmak,
• Kamu hizmetinden yasaklanmamış olmak,
• Taksirli suçlar (Kasıtlı olmayan suçlar, trafik kazası vb.)haricinde 1 seneden fazla hapis yatmamış olmak,
• Yüz kızartıcı bir hata yapmamış olmak,
• Hükümet sırrını açığa vurmamış olmak,
• İdeolojik ve anarşik suçlara katılmamak,
• Kamu görevlileri için görevlerinden istifa etmiş olmak.
Anayasa'nın 176. Maddesi'ne göre bu şartları haiz her
Türk vatandaşı milletvekili adayı olabilir.
O kişinin etnik kökeni ve/veya dini inanışı önemli
değildir. Örneğin 1935 seçimlerinde 4 gayri Müslim Türk vatandaşı TBMM'ne
girmiştir.
Önemli olan o kişinin iç ve dış politikada Türkiye'nin
çıkarlarını koruması, ülkenin milleti ile bölünmez bütünlüğünü savunması ve
sadece milletin vekili olarak değil, bir yurttaş olarak da Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nin bir vatandaşı olduğu bilincini taşımasıdır.
Bu 4 gayrı Müslim vatandaş eşit vatandaşlık hakkına
sahip, devletin bağımsızlığına ve bölünmez bütünlüğüne inanan yurttaşlardır.
Bir Ermeni, bir Rum, bir Musevi ve bir Türk Ortodoks
yurttaş bağımsız aday olmuşlar ve Millet Meclisi’nde mebus olarak Türk
milletini temsil etmişlerdir.
Ana konumuza geçmeden önce Mustafa Kemal Paşa’nın
millet tanımlamasını tekrarlamamız gerekmektedir.
“Zengin bir anı mirasına sahip bulunan,
birlikte yaşamayı isteme ve uygun görmede içten olan ve sahip olunan mirasın
korunmasını birlikte sürdürme konusunda istençleri ortak olan insanların
birleşmesinden oluşan topluma millet adı verilir.”
Medeni bilgiler kitabında ise “Türkiye
Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” şeklinde
tanımlamaktadır Türk milletini.
Bağımsızlık İhtilâli’ni zaferle
taçlandırarak, tam bağımsızlık iradesini, “Ya İstiklâl- Ya Ölüm!” şiarı ile tüm
dünyaya ilan eden ve Cumhuriyet’in kurulmasına karar veren milli irade; hangi
kökenden gelirse gelsin Türk milleti denmektedir.
Bir parti tarafından İstanbul 1.bölge, 1.sıradan
Ermeni kökenli bir kadın 7-Haziran’da yapılacak milletvekili seçimleri için
aday gösterilmiştir.
Eyvallah, adayın etnik kökenine, Ermeni
asıllı oluşuna hiçbir itirazımız yok. Elbette bir vatandaş olarak, seçme ve
seçilme hakkına sahiptir.
Ancak ben bu adayın
listedeki varlığına itiraz ediyorum.
Neden? Birlikte okuyalım. Bu arada ne
adayın, ne partinin ne de yazıda yediği herzeleri sizinle paylaşacağım adayın
eşinin adının isimlerini yazmayacağım.
Yoo, korktuğum için değil… Malum reklamın
iyisi, kötüsü olmaz. Ayrıca okuyan, yazandan arif gerek…
Bu arada PKK ve Diaspora aynı döşekteler. 19-25
Nisan’da PKK’nın da içinde olduğu bir ekip tarafından
“Soykırım yalanı”nın yüzüncü yılında bir etkinlik düzenlenmektedir.
“Anma, Ortadoğu’nun en büyük Ermeni
kilisesi olan ve restore edilerek 2012’de yeniden açılan Surp Giragos
Kilisesi’nde yapılacak. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Ermeni Patrikhanesi
işbirliğiyle restore edilen kilise, 2013’te de “soykırımı anma” etkinliğine
sahne olmuştu. Ancak, bu kez soykırım iddialarının 100’üncü yılı dolayısıyla
daha geniş çaplı bir etkinlik planlanıyor. GOMİDAS VE DİYARBAKIR İHD
DÜZENLİYOR Ekinlik, merkezi Londra’da bulunan Gomidas Enstitüsü ve Türkiye’deki
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) desteğiyle yapılıyor. Gomidas Enstitüsü, İHD
ile birlikte 2013 ve 2014’te de Diyarbakır’da benzer bir etkinlik düzenlemişti.
Etkinlik Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Diyarbakır
Barosu’nca birlikte düzenlenmişti. “
Tam şeytanın dürttüğü yerdeyim, alıma bir
soru takılacaktır. Acaba pek muhterem
adayımız(!) çok sayın eşleri bu etkinliğe katılırlar mı?
Adayın
eşi de avukat…
Kendileri; başta Hrant Dink olmak üzere Rahip Santoro ve Zirve Yayınevi cinayetlerini derin devlet üzerinden Ergenekon'a, Balyoz'a ihale ederek sürdürülen kumpas davalara, sanıkların aleyhine müdahil olarak katılan avukatların önde gelenidir.
Kısacası o kişi ABD-Gladyo işbirlikçisidir.
“Kürmeş Derneği’nin internet sitesinde, “Dersim
soykırımı” başlıklı yazısında açıkça Atatürk’ü “soykırım”cılıkla suçladı. D…n,
Alevileri de cellatlarına aşık olanlara benzetti.
1937-38 tarihindeki askeri harekatla Dersim’i
tümden “imha etmenin” amaçlandığını öne süren D…n, “Bu bölge özelinde
gerçekleşen tüm süreci ve yaşananları dikkate aldığımızda soykırımı Dersim
Soykırımı diye adlandırmak en doğru yaklaşım olacaktır” dedi.
Ermenilerin 1915’den beri maruz kaldıkları
mağdurlukların halen devam etmekte olduğunu görüşünü savunan D…n, sözde
“Soykırım” iddialarının tanınması için yapılacak hukuki girişimlerle ilgili de
bilgi verdi.”
Kürmeş
Derneği’ne gelince: merkezi Almanya’da olan bir dernektir. Sitelerinde aynen
şöyle yazmaktadır. “Dersim- Pertek ilçesi-Kürmeş köyü”
Bu
derneğin amacının ne olduğu bellidir. Avukat bey, sitede yayımlanan yazısında
Alevileri “celladına aşık olanlara” benzetmektedir. Hatta daha da ileri
giderek soy kırım yapıldığını iddia etmektedir.
“Cellat ve soykırım”
yapanlar kimdir ona göre? Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti
Devleti…
Ayrıca
bu zat-ı muhterem “Kültürel soykırım” yaptığı iddiası ile Türkiye’yi suçlamış ve Lahey
Uluslar Arası Ceza Mahkemesi’ne de başvuruda bulunmuştur.
Aslında
aday mı eşi mi daha çamura batmış sorusuna verilecek cevap beynimizi mutlaka
zorlayacaktır.
“Adaylığım, CHP içindeki değişimin en
önemli kanıtı. Adaylığımın Ermeni Soykırımının 100. yılına gelmesinin simgesel
bir anlamı var ve bunun CHP'ye olumlu yansımaları olacak."
Yukarıdaki
satırlar ise, pek sayın(!), pek muhterem(!) adayın malum gazeteye verdiği
röportajdan alınmıştır.
Hanımefendi, zamanın emperyal patronu
İngiltere’nin ortaya attığı büyük yalana ortak olmuş, daha sonra da “Büyük
Abi”nin emirlerine uymuş ve Diaspora’nın şakşakçılığına soyunmuştur.
“1914 yılında, Türkler aleyhine
propaganda yapmak amacıyla Londra’da Buckingam Sarayı’nın bitişiğinde,
Wellington House’da bir gizli örgüt kurulmuştur. War Propaganda Breau… Yani Savaş Propaganda
Bürosu.
MAVİ KİTAP !…..
Mastreman kendisine verilen Savaş Propaganda Bürosu
Başkanlığı’nı kabul edince, ilk işi İngiliz edebiyatının önde gelen yirmi beş
yazarını Wellington House’a davet etmek olmuştur.Gizli tutulması ve hiç bir
yere bilgi sızdırılmaması kararlaştırılan, İngiltere tarihinin en katılımlı
akademik toplantısının amacı, Büyük Britanya’nın çıkarlarını korumak ve bu amaç
için her türlü propaganda silahını kullanmaktır.
Edebiyatçı ve tarihçilerin ortak yalan ve iftiralarından oluşan fikirlerin döllediği, bir gayr-ı meşru çocuk çıkmıştır ortaya. Babası İngiliz emperyalizmi olan bu çocuğun adı MAVİ KİTAP’tır.
Wellington House’nin maaşlı memuru olan Arnold Toynbee,kendisine verilen emirler doğrultusunda, gerçekleri değiştirerek, tarihçi kimliğini bir kenara bırakıp, bir propagandist olarak bir rapor yazmış, Toynbee’nin yazdığı sahte bilgilerle dolu olan bu rapor Mavi Kitap’ın ana temasını oluşturmuştur. Dr. Pat Walsh bu kitabın amacını, ” İrlanda’nın Türkiye’ye Karşı Büyük Savaşı- 1914-1924” adlı kitabının 198. sayfasında şöyle özetlemektedir.
Edebiyatçı ve tarihçilerin ortak yalan ve iftiralarından oluşan fikirlerin döllediği, bir gayr-ı meşru çocuk çıkmıştır ortaya. Babası İngiliz emperyalizmi olan bu çocuğun adı MAVİ KİTAP’tır.
Wellington House’nin maaşlı memuru olan Arnold Toynbee,kendisine verilen emirler doğrultusunda, gerçekleri değiştirerek, tarihçi kimliğini bir kenara bırakıp, bir propagandist olarak bir rapor yazmış, Toynbee’nin yazdığı sahte bilgilerle dolu olan bu rapor Mavi Kitap’ın ana temasını oluşturmuştur. Dr. Pat Walsh bu kitabın amacını, ” İrlanda’nın Türkiye’ye Karşı Büyük Savaşı- 1914-1924” adlı kitabının 198. sayfasında şöyle özetlemektedir.
” Mavi Kitap’ın tek amacı
İstanbul’daki Meclis üyelerinin tutuklanmasına maddi zemin oluşturmak ve ABD’yi
İngiltere’nin yanında savaşa sokmaktı. Şöyle özetleyebiliriz: Mavi Kitap
gelecekte kullanılmak üzere raflarda tozlanmaya bırakıldı, ta ki Britanya’nın
Türklere karşı kullanılmasına ihtiyaç duyulana kadar…” Darağacında İki Yiğit-
F.Özen
Hal böyleyken bu adayın TBMM’de Türk milletini temsil etmesi ne
kadar doğrudur? Üstelik bu adayın varlığı, mensup olduğu
cemaatte var olan Ermeni kökenli bir çok Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını da
rahatsız edecektir.
"Önceliğim
1915 soykırımı değil. Bugüne yansıyan 'kültürel soykırım' diye bir kavram var.
Birebir soykırım meselesi üzerinden gitmeden de ele alınacak pek çok konu
var"
Görüldüğü gibi aynı kişi aday olduğu partiyi
de söylemleriyle suçlamaktadır. Üstelik kültürel soykırım yaptığını iddia
ettiği partinin ilk sıra adayıdır. Perhizi bozup, lahana turşusu yemenin tam
zamanıdır.
Ancak
adayı olduğu partinin ikazı ve belki ısrarı ile malum gazeteye verdiği
röportajdaki “soykırımın 100.yılı” ifadeleri kaldırılmıştır.
Elbette bu söylem hafızalara kazınmış ve
tarihe not düşmüştür.
Bu kadının adaylığını içime sindiremiyorum,
kabullenemiyorum. Yoo, kökeninden değil.
Ben asla Ermeni düşmanı değilim. Ben
kökeni ne olursa olsun; Türk, Kürt, Ermeni, Laz, Alevi, Sünni, Ateist, Deist,
Gürcü vs. tüm bölücülerin, Cumhuriyet düşmanlarının karşısındayım.
Milleti “ALLAH’la aldatanların” ve “Atatürk’le
kandıranların”; küresel çetelerin işbirlikçilerinin maskelerinin düşmesi
gerektiğine inananlardanım.
İşte bu nedenle de bu kadının
adaylığına ve TBMM’de yer almasına ve yalan yere yemin etmesine karşıyım.
Kısacası bu kadının adaylığına itiraz ve hatta isyan ediyorum.
İlgili partiye duyurulur!
Figen ÖZEN
10.04.2015