4 Aralık 2014 Perşembe

7 Yıldır Bitmeyen Komplo Teorileri ile Atlasjet, Isparta Kazası



Türkiye’ye ILS’i Öğreten Uçak

Türkiye’nin yetiştirdiği önemli Nükleer Fizikçilerin uçakta bulunması nedeniyle uçağın düşme nedeni ve şekli hakkında birçok teori üretilmişti. Bu teorilerden birisi ise aletli iniş sistemi (ILS) kullanılarak uçağın kontrolünün dışarıdan gerçekleştirildiği iddia edilmişti. ILS sisteminin özellikleri ve neler yapabileceğinin anlatıldığı haberler yapılarak bu durum yalanlanmıştı.

Havacılıkta kurallar kanla yazılmıştır sözünü tekrar hatırlatan kaza sonrası Türkiye’de uçak bakımlarına yönelik denetimler artırılarak yeni kazaların yaşanmasının önüne geçilmeye çalışıldı. 2009 Aralık ayında kazaya sebebiyet verenler hakkında Isparta Ağır Ceza Mahkemesinde açılan daha 2014 yılı Kasım ayı itibarıyla hala sürmektedir.

30 Kasım 2007’de Isparta, Keçiborlu’da meydana gelen kazada hayatını kaybeden uçuş ekibi Kaptan Pilot Serhat Özdemir, Tahir Aksoy, Çağatay Şirin, Mana Topçu, Sinem Vurgun, Mümine Bulut, Alaattin Gürtürk. Yolcular; Nuri Tığlı, Bahri Öndürücü, M.Rafi Taşkent, Muhsin Öndürücü, Şakir Özsoy, Ayşe Şentürk, Kasım Muhammet Saygılı, Perihan Kutlu, Sinem Kutlu, Aysun Fatime Balcı, Mustafa Zengi, Davut Demirkurt, Hayri Tokgöz, Tevfik Büyükçaylı, Mehmet Yiğitbaşı, Zeliha Yiğitbaşı, Özgen Berkol Doğan, Engin Abat,Engin Arık, Sibel Uysal, Mehmet Yılmaz, Necati Kartal, Saniye Kartal, Hakan Ulutaş, İskender Hikmet, Senel Fatma Boydağ, Fahrettin Oğurlu, Özcan Oğurlu, Hakan Yakup Pullu, Alp Tezcan, Oğuz Cafer Çiftçi, Yusuf Çiftçi, Nazire Kurnaz, Gözen Polat, Mustafa Fidan, Doğan Göktaş, Hazal Kaynak, İsa Çobankaya, Saniye Çobankaya, Yaşar Çobankaya, Burhan Tepebaşı, Ruşen Mustafa Hamza Hemreli, Ceren Ceylan, Fuat Güler, Mustafa Çalışkan, Kenan Büyük, Süleyman Hilal, Melike Ceylan, Sadettin Baysal, Özlem Karataş’a bir kez daha Allah’tan rahmet, geride kalanlara sabır diliyoruz.

TARİH : ARŞİV BELGELERİYLE MENEMEN OLAYI



23 Aralık 1930 günü sabahı Menemen’de meydana gelen olaylarda Yedek Subay Mustafa Kubilay şehit edilir. Olaydan sonra, Menemen Cumhuriyet Savcısı, Savcı Yardımcısı ve Hükümet Tabip Vekilinin hazırladıkları raporda, ürpertici bir durum tespit edilir. “Gazez Camisi girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik bir halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde hâki renkte askerî elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen’de 43 ncü Alay 1 nci Tabur 3 ncü Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır.”[1]

Yedek Subay Mustafa Fehmi Kubilay’ın nasıl öldürüldüğünü de olayın görgü tanıklarından, Menemen’deki telgraf memuru Nail Bey, şöyle anlatmaktadır. “Kubilay Bey’in kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze komutanı evkaf kahvesi önünde askerî durdurup süngü tak emrini vererek, kendisi şakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyorlardı. Maarif kahvesinin önündeki büyük ağacın hizasına geldiler. Diğer arkadaşı bunları o vaziyette görünce, Kubilay Bey’i arkasından bir silahla vurdu. O anda yere düştü. Onbeş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp doğruca cami tarafına koştu. Bir kısım halk bunu görünce dağıldı. Telgrafhaneye de bir kısmı girdi. Onları dışarı çıkarttım. Bu sırada adamlardan ikisi kayboldu. Biz kaçtıklarını zannettik. Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey’in kesik kafasını getirdiklerini gördük. Ellerinde sancağın ucuna kafayı geçirirlerken bir şeyler söyleyerek eğildiler. Kesik başın, elektrik direğine bir kırmızı kuşakla bağlandığını gördüm. Kubilay Bey’in başı asılı olduğu halde meydanda dönüyorlardı.”[2]

Tarihe “Menemen Olayı” diye geçen bu eylemin sıradan bir cinayet değil, bilinçli bir hareket olarak uygulamaya geçirildiği yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Eylemciler bir hazırlık safhasından sonra eylemi gerçekleştirmişlerdir.

Eylemin ele başı ve Yedek Subay Mustafa Kubilay’ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet, Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan eylemci grubunu oluşturmaktadır.

Eylemcilerin hepsi Manisa’da ikamet etmektedirler ve nakşi tarikatiyle bağlantıları vardır. Onları bu tarikata sokan ve eğiten, Manisa Askerî Hastahanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca’dır. İbrahim Hoca da İstanbul Erenköy’de Şevki Paşa köşkünde oturan Şeyh Esat’a bağlıdır. İbrahim Hoca halifeler halifesi olarak, tarikatın etki alanının genişletilmesinden ve yaygınlaştırılmasından sorumludur.

İbrahim Hoca’nın ifadesine göre, tekkeler yasaklanmadan önce Şeyh Esat’ın tahminen yirmibin civarında müridi vardır.[3] Manisa’daki müritlerin sayısı sorulduğunda ise İbrahim Hoca “hiddetlenerek cevap vermem demiş” ve hiçbir şeklide açıklama yapmamıştır.[4]

İbrahim Hoca’nın, Şeyh Esad’la ilişkisi, Şeyh Esad’ın yazdığı mektuplarda da açıkça bellidir.[5] “İbrahim Efendi’nin adresini sormuş idiniz. Manisa’da Askerî Hastahane imamı İbrahim Efendi’ye yazmalısınız. Bir aydan fazla bu tarafta kaldılar. Ba’de (daha sonra) mahall-i memuriyetine (görev yerine) avdet ettiler (geri döndüler). Müşarünileyh (kendisi) gayurdur (çalışkandır).”[6] Yine bir başka mektubunda da “İbrahim Hoca şimdi buradadır. Hastahanede olduğu rahatsızlığı mündefi olmuştur (geçmiştir).” diye bilgi verir.[7]

İbrahim Hoca da ifadesinde bu bağlantısını şöyle açıklar. “İlk tarikate intisabım oniki sene evveldir. Nakşibendidir. Şeyhim İsmail Necati’ydi. Bâb-ı âli’de oturuyordu. Tekkesi vardı. Ölmüştür. Ondan bir sene sonra tahminen o zaman Çapa’da tekkesi bulunan Şeyh Esat Efendi’nin zikrine gittim ve ona bağlandım. Yani benim hocam oldu. Yirmibir senedir tarikatin imamıdır.”[8]

İbrahim Hoca’nın faal bir eleman olduğu da yine Şeyh Esad’ın bir mektubunda açıkça görülmektedir. “Sariyer’de Kaymakamlık açılıyormuş. Müftülüğü için, İbrahim Efendi vasıtalara ve muhiblerimize müracaat etmektedir.”[9]

Şeyh Esad’ın oğlu (halife) Mehmet Ali de ibrahim Hoca’nın bağlantısını açıkça ifade eder. “Kendisi pederimin on senelik dervişlerindendir. Şurdan burdan hiç tanımadığımız adamları ziyaret maksadıyla bana ve pederime getirirdi.”[10]

Şeyh Esad’ın müridlerinden Hüsnü Efendi, “daima sözünden ve nasihatinden ilham alarak kendisini şeyhe bende (kul) eden kişileri” sayarken ilk isim olarak “İbrahim Hoca”yı belirtir.[11]

İbrahim Hoca’nın Manisa’da görevli iken merkeze bağlı Horosköy’de yoğun faaliyetleri vardır. Burada ikamet eder, cami yaptırır, tarikate adam kazandırma çalışmalarını sürdürür, vaaz verir.[12] “Hoca köyümüzde oturduğu sırada Cuma günleri ve bazan hafta aralarında ve bazan da kendisi ne zaman isterse o vakit köy camisinde vaaz verirdi. Köyde bulunduğu bir gün ikindi namazı sırasında camide vaaz etmeye başladı”. Hoca, “Şapka giyen gâvurdur. Biz gâvur olamayız. Rakı içen ve yalan söyleyenler de gâvurdur.” diye söyleniyordu.”[13]

İbrahim Hoca bu köyde özellikle ileri gelenlerle sıkı ilişkiler kurar.[14] Düzenli ve gizli bir bağlantı mevcuttur. Tarikate kazandırılanlar “buradakilere (İbrahim Hocaya) ve buradakiler de İstanbul’dakilere tâbidirler.”[15]

Erenköy’de köşkte oturan Şeyh Esat’ı ziyaret edenler dönüşte propaganda yaparlar. “Köşkün tertibatını ve orada gördükleri intizam ve kendilerine yapılan rağbeti ve oradaki ibadet ve şeyhi ziyaret tarzını oraya gidip gelenler anlatmakla bitiremezler.” [16]

İbrahim Hoca’nın etkinliğini ve kandırılmış kişiler üzerindeki etkisini şu sözler ortaya koymaktadır. “Hoca İbrahim Efendi” köyde şeyh olarak tanınmıştır. Bazı kimseler, buna çok hürmet ederler. Hatta bir gün ihtiyar heyetinin dairesinde otururken, bu adamın dolandırıcı olduğunu söyledim. Orada bulunan ve İstanbul’a gidenlerden Osman Çavuş üzerime yürüdü “Bu adam peygamber gibi bir zattır. Sus ismini ağzına alma. Ağzını üç defa zemzem suyu ile yıka da öyle ismini söyle dedi ve silah çekecek bir vaziyete geldi.”[17]

Menemen’deki olaydan iki ay önce, İbrahim Hoca Manisa’ya gelir.[18] Kandırılmış kişilerin ağzından dökülen şu sözler, meselenin ne kadar farklı bir mecrada seyrettiğini ortaya koymaktadır. “Araplıkla beraber sultanlık ve Sultan Hamid’in oğlu gelecek. Tekkeler kapandı ama açılacak ve serbest olacak. Kılıçlarımız gelecek kesecekler. Fes giyilecek.”[19] “Biz, fes giymek istiyoruz. Müslümanlık istiyoruz.”[20]

İbrahim Hoca, Manisa’ya geldiği zaman birçok kişi onu ziyaret eder.[21] İbrahim Hoca’nın çok yakını olan Osman Çavuş “İnşaallah reis-i cumhuru gebertirler de rahat yüzü görürüz, fes giyeriz.” demekten çekinmez.[22] İbrahim Hoca Osman Çavuşun kendisiyle olan bağlantısını ifadesinde teyit eder. “Tekaüt (emekli) edildikten sonra İstanbul’a gittim. Orada ikamet etmeye başladım ve İstanbul’da iken bir defa Cemal ve bir defa Osman ve bir defa da tabur imamı İlyas Efendi’den mektup aldım.”[23]

Aşağıda ayrıntılı olarak görüleceği gibi, Menemen Olayının kilit isimlerinden ve eyleme bizzat katılan Nalıncı Hasan, Şeyh Esat’ı ziyaret etmek üzere İstanbul’a gittiği zaman, İbrahim Hocayla buluşur. İbrahim Hoca da bunu açık açık anlatmaktadır. “Bir sene evvel Manisalı basmacı Osman Efendi ile Nalıncı Hasan’ı Esat Efendi’nin evinde gördüm ve hep beraber bir odada oturduk ve bir gece beraber kaldık ve yanımıza kimse gelmedi, o gece yattık, sabahleyin Esat Efendiyi ziyaret ettik… Haseki civarında bulunan Hoca Esat’ın oğlu Ali Efendi’nin evine gittim. Osman Efendi ve Nalıncı Hasan ile orada hepimiz birleştik ve dördümüz oturduk… Bir veyahut iki gün sonra Osman Efendi ile Nalıncı Hasan bizim eve geldiler. Bir gece kaldılar ve sabahleyin gittiler.”[24]

Menemen Olayında adı geçenlerden Saffet Hocanın, elebaşı eylemci mehdi Mehmet’le ilişkisini de Nalıncı Hasan şöyle anlatır. “Bu olaydan 4 ay evvel Manisa’da Belediye çamlığı içinden geçerken sağ istikamette Saffet Efendi ile bu mehdi Mehmet karşı karşıya gelmişler. Çömelmek suretiyle oturarak yekdiğeriyle görüştüklerini gördüm. Bu sırada, mehdi Mehmet beni yanlarına çağırdı. Ben de çömeldim. Mehdi Mehmet bana bir sigara verdi. Ben sigarayı henüz içerken, bana “Galiba gideceksin” dedi. Ben, “Evet” diyerek yanlarından ayrıldım. Bu vaziyetlerinden şüphe ederek, çamlık aralarından yani arkadan bir saat kadar tarassut ettim (gözetledim). Bunlar bu suretle görüştüler.”[25]

Temas bununla kalmaz. Bir süre sonra Menemen’e gelen Nalıncı Hasan, Manisa’ya dönerken, Saffet Hoca, mehdi Mehmet’e yazdığı bir mektubu götürmesini ister. Nalıncı Hasan bu mektubu mehdi Mehmet’e ulaştırır. Mektup Farsça yazılmıştır ve içeriğini soran Nalıncı Hasan’a bir bilgi vermez.[26] Olayın meydana geldiği gün, mehdi Mehmet’le Saffet Hocanın Menemen’deki karşılaşmaları da aşağıda ayrıntılı olarak görüleceği gibi aradaki ilişkiyi açıklayıcı mahiyettedir.

Menemen Olayı, 23 Aralık 1930 tarihinde gerçekleşmiştir. Eylemciler, bu tarihten önce belirli bir hazırlık yapmışlar ve daha sonra eyleme geçmişlerdir.

Eylemcilerden mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet Emin, Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Topçu Hüseyin, Süleyman Çavuş, Çakır oğlu Ramazan, Çırak Mustafa, Hüseyin oğlu Ali, önce bir esrarkeş kahvesinde daimi surette toplanarak orasını tekke haline getirirler[27] ve daha sonra da Tatlıcı Hüseyin’in Manisa’daki evinde dört gün süren bir toplantı yaparlar.[28] Gerçekleştirilecek eyleme ilişkin görüşme yapılır ve silah tedariki kararlaştırılır. Giritli İsmail ve bıçakçı Hacı Mustafa’dan birer silah alınır.[29] 7 Aralık günü mehdi Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet aldıkları silahlarla Paşaköy’e giderler.[30] Ertesi gün de Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Çakır oğlu Ramazan Paşaköy’e ulaşırlar. Paşaköy’de üç gün kaldıktan sonra, Manisa’nın kuzey doğusunda yer alan Yağcılar köyüne uğrar ve burada yedi gün kalırlar.[31] Ardından o gece yarısı eylemciler, Bozalan’a hareket ederler. [32]

Bozalan’a doğru giderlerken, mehdi Mehmet, iki günden beri mehdiliğini ilan ettiğini, Menemen’de bunu halka açıklayacağını, söyler. Nalıncı Hasan da Menemen’deki bir camiden sancak alabileceğini belirtir ve uzun bir yürüyüşten sonra Bozalan köyü yakınlarına gelirler.[33] Dinlenmek için yatarlar ve bu sırada Çakır oğlu Ramazan kaçar.

Eylemcilerden mehdi Mehmet, buradan halka kendisinin “mehdi” olduğunu ve kendilerine iltihak etmelerini telkin eder. Manisa’dan ayrılmalarından sonra geçen onbeş gün boyunca eylemciler bu köylerde propaganda faaliyetlerinde bulunurlar.[34] Bu süre içinde bir kısım halkı etkilerler ve yardım görürler.[35]

23 Aralık 1930 günü eyleme geçilmesi kararlaştırılır ve eylemciler başlarında mehdi Mehmet olmak üzere Menemen’e sabah ezan vakti gelip Müftü camisine girerler. Camide bulunan sancağı alıp mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve şunları söyler. “Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Şeriat istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz. Bugün zeval (öğle) vakti yetmişbin kişi bize yardıma gelecektir.”[36]

Kendilerine katılan grupla birlikte eylemciler, sokaklarda dolaşıp herkesin dükkânlarını kapayarak peşlerinden gelmelerini söyleyerek yürüyüşe geçerler. Saffet Hocanın evinin önünden geçerlerken o da evden çıkar ve grubun arkasından yürür.[37] Mehdi Mehmet, Saffet Hocaya karşı saygıda kusur etmez. Bir süre sonra Saffet Hoca gruptan ayrılır ve meseleden hiç haberi yokmuş gibi tekrar evine döner ve pencereleri kapatır.[38] Eylemcilerin bulunduğu grup Belediye binasının önüne kadar gelir. Kalabalık artar. Mehdi Mehmet kendisinin mehdiliğine ve şeriati yerine getireceklerine dair halka hitap eder.[39]

Eylemi haber alan Jandarma Bölük Komutanı topluluğun bulunduğu alana gider ve eylemcilere dağılmalarını söyler. Mehdi Mehmet, “Ben mehdiyim. Şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez.” diye cevap verirken, kalabalıktan alkışlar yükselir.[40] Herhangi bir üzücü olaya meydan vermemek için, Bölük Komutanı hükümet binasına gelerek 43 ncü Piyade Alayından takviye kuvvet ister.

Bu sırada Alay Komutanlığında eğitime çıkmak üzere hazırlanan Yedek Subay Mustafa Kubilay’a bir müfrezeyle olay yerine gitmesi emredilir.[41] Cephane almadan hemen hareket eden müfrezeyi, Yedek Subay Mustafa Kubilay, halkla bir çatışmaya meydan vermemek için askerlere süngü taktırarak alandaki kahvenin önüne bırakır ve kalabalığa hitap eden eylemcilerin yanına gider. Mehdi Mehmet’in yakasından tutarak silahını teslim etmesini ister.[42] Eylemcilerin arasından ateş açılır ve Mustafa Kubilay yaralanır.

Yaralanan Mustafa Kubilay hemen yakındaki caminin avlusuna doğru koşar. Bu sırada bir el daha ateş edilir ve Mustafa Kubilay avluda yere düşer. Cephaneleri olmayan müfrezedeki askerler geri çekilirler. Mustafa Kubilay’ın düştüğünü gören mehdi Mehmet, yanındakilerden birisinin bıçağını alarak avluya gider. Yerde yatan ve henüz ölmemiş olan Mustafa Kubilay’ı sürükleyip, bir ayağı ile vücuduna basmak suretiyle yüzüstü yatırıp bıçakla boynundan keserek, başı alır ve saçlarından tutarak taşa vurduktan sonra meydana tekrar dönüp, camiden aldıkları sancağın ucuna geçirir.[43]

Sancağı ucunda takılı başla birlikte orada bulunan elektrik direğine bağlayarak halkı tam anlamıyla etkilemek isteyen eylemcilere, Kâmil adlı bir kişi nasıl yardım ettiğini şu sözlerle anlatmaktadır. “O gün ben evvela evime gidip korkmamalarını söyledim. Sonradan ikinci defa bunların yanına gelip halkın arasına karıştığımda, biraz evvel ellerinde getirdikleri zabitin (subayın) kafasını sancak ağacının ucuna geçirdiler. Sancağı oradaki direğe bağlamak için ahaliden ip istediler. Ben, derhal koştum, dükkânımdaki küçük bir ipi alıp silahlılara verdim. Bu iple zâbitin başı bulunan sancağı direğin yanına dikip bağladılar.”[44]

Bu sırada Alaydan gönderilen kuvvetler olay yerine yetişirler. Eylemcilerin ateş açması üzerine çatışma çıkar. Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki şehit olurlar.[45] Eylemcilerden mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet ölü, Emrullah oğlu Mehmet Emin yaralı olarak ele geçirilir. Kargaşadan yararlanarak kaçan Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da ertesi gün Manisa’da yakalanırlar.[46]

Olayın hemen ardından güvenlik güçleri tedbirler alır. Sıkıyönetim ilan edilir. Olaylar sırasında ihmali görülen kamu görevlileri hakkında yasal işlem yapılır görevden el çektirilir.[47] Geniş çaplı soruşturmalar yapılır ve olaya karışanlar, azmettiriciler tutuklanırlar ve yargılanırlar.[48] Eylemle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını zorla kaldırmaya teşebbüs ve yardım edenler[49] yargılamalar sonucu 32 kişi idam, 73 kişi de çeşitli hapis cezalarına çarptırılır.[50]

Sıkıyönetim Komutanı Tümgeneral Mustafa Muğlalı, Menemen’de meydana gelen olaylarla ilgili olarak Başbakanlığa ve Genelkurmay Başkanlığına gönderdiği raporlarda önemli tespitler yapar. “Bu vak’a dört beş serseri tarafından adî bir vaka olarak kabul edilmemelidir. Bu olayı meydana getirenler sabırsız ve acele davranarak bu işin ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Bu hususta, memleketimizde gizliden gizliye çalışan ve bir teşkilat meydana getiren hain eller bulunduğu mutlaka dikkate alınmalıdır.”[51]

Menemen’de gerçekleştirilen eylemin sıradan bir olay olarak geçiştirilemeyeceğinin en önemli kanıtı da, ATATÜRK’ün 28 Aralık 1930 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetlerine gönderdiği başsağlığı mesajıdır.

“Menemen’de yakınlarda meydana gelen gericilik girişimi sırasında Yedek Subay Kubilay Beyin görevini yaparken öldürülmüş olmasından dolayı Cumhuriyet ordusuna başsağlığı dilerim. Kubilay Beyin şehit edilmesinde gericilerin gösterdiği vahşilik karşısında Menemen’deki halktan bazılarının alkışla onaylamaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanseverler için utanılacak bir olaydır. Vatanı savunmak için yetiştirilen, içteki her politika ve ayrılığın dışında ve üstünde saygın bir konumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki yüksek görevinin yurttaşlar tarafından yalnız saygıyla karşılandığına kuşku yoktur.

Menemen’de halktan bazılarının hataları bütün millette acıya sebep olmuştur. Saldırının acılığını tatmış bir kesime genç ve kahraman Yedek Subayın uğradığı saldırıyı, milletin bizzat Cumhuriyet’e karşı bir öldürme girişimi olarak kabul ettiği ve cüretkârlarla, destekçileri, ona göre takip edeceği kesindir. Hepimizin dikkati bu sorundaki görevlerimizin gereklerini duyarlılıkla ve gerektiği biçimde yerine getirmeğe yöneliktir.

Büyük, ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin idealist öğretmenler topluluğunun değerli üyesi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, hayatını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.”[52]

KAYNAK http://derinstrateji.wordpress.com/2014/12/01/tarih-arsiv-belgeleriyle-menemen-olayi/
[1] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.:135; D.:1; F.:1-1

[2] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-535

[3] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-272/273

[4] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-273

[5] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:5; F.:3-62

[6] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:4; F.:3-10

[7] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:4; F.:3-5

[8] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-272

[9] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:4; F.:3-12

[10] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-101

[11] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:11; F.:2-69

[12] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-32

[13] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-30/31

[14] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-20/21-26

[15] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-23

[16] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-24

[17] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-26/27

[18] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-29/32

[19] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-36/37

[20] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-38-44-45

[21] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-41

[22] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:8; F.:1-45

[23] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-257

[24] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-260/261

[25] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-267/268

[26] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-268

[27] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-15/1-18

[28] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-409/2-63

[29] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:10; F.:1/124/2-64

[30] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-409/2-63; D.:10; F.:1-124

[31] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-13

[32] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-410

[33] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-263/410

[34] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-48

[35] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-519/2-500

[36] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-49

[37] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-241

[38] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-241

[39]ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-13

[40] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-414

[41] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-50

[42] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-51

[43] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-51/2-414/1-14; D.:2; F.:2-535

[44] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-520

[45] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-418

[46] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:2-415/1-14/1-52

[47] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-54/ D.:10; F.:1-129

[48] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:4; F.:1-41/53

[49] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:4; F.:1-41

[50] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-125

[51] ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls.: 135; D.:1; F.:1-18

[52] ATATÜRK’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Ank.2006, s.608

Dünya Medyasının İkiyüzlülüğü ve Satılmış Gazeteciler--Maskeli Balo!




CIA, Mossad ve MI6 Gazetecileri Nasıl Ağına Düşürüyor?
CIA, Mossad ve MI6 Hamgi Gazetecilere Maaşla Yazı Yazdırıyor?
Udo Ulfkotte Kimdir?
Paralel Yapı Devleti Ele Geçirmek İçin TÜBİTAK'a Nasıl Sızdı?
CIA Ajanı Gazeteciler Kimler?
Udo Ulfkotte, BND'nin CIA tarafından kurulduğunu hatırlatarak, vaktiyle BND ajanlarının kendisine geldiğini ve Frankfurter Allgemeine'de Kaddafi hakkında bir haber yazdırdıklarını, haberi yayınlamalarının ardından dünya medyasında haberin geniş yer bulduğunu dile getiriyor...
Dünyaya yön veren haberlerin CIA'ce yaptırıldığını örnekleriyle anlatan Ulfkotte, kendisinin de dahil olduğu CIA'e bağlı çalışan gazetecilerin...
'Gerçekleri gizlemek ve savaş kışkırtıcılığı yapmak için resmi olmayan örtü vazifesi gördüklerini' İTİRAF ediyor. Çok pişman olduğunu söylüyor, 'Utanıyorum' diyor!
Oklahoma Eyaleti'nin, 'ABD Yanlısı Haberler' yaptığı için Ulfkotte'yi 'Onur Vatandaşı' ilan ettiğini de Alman gazetecinin itirafları sayesinde öğreniyoruz!
*
Hepsi bu kadar değil: 'CIA için çalışan gazeteciler' bahsinde daha neler var neler!
Udo Ulfkotte anlatıyor:
-Amerikalıların Türk ve İngiliz gazetecilere tesirini, örneğin okyanus ötesi organizasyonlara baktığımızda görebiliriz. Bu organizasyonlar Türk gazetecileri de davet ederler ve onları kendilerine ait gizli servis ağlarına bağlarlar.
-Eğittikleri gazetecilere ABD ve İngiltere yanlısı yazılar yazdırırlar.
-Bu gazetecilerin son tahlilde yönetici pozisyonuna yükselmesi beklenir.
-ABD'deki organizasyonlara davet edilen gazeteciler arasında birçok Türk gazeteci de bulunuyor...
-Gazeteciler bu organizasyonlara dâhil olduklarında adeta bir beyin yıkama olayına maruz kalıyorlar...
-Amerika yanlısı olmaları sağlanıyor. Türk devletinin çıkarını düşünmek yerine daima ABD'nin menfaatlerine göre hareket etmeleri, sürekli Amerikalıların istediklerini yazmaları isteniyor!
*
CIA için çalışan 'Türk Gazeteciler' kimler, acaba?
-Aslında bunların isimlerini bulabilmek çok da zor değil!
İçerideki Ecnebi Medya'da, mütemadiyen Amerikan ağzıyla konuşan, ABD tezlerinin dublajcılığını yapan 'gazeteci ve televizyoncu'lara odaklanmak, bu iliştirilmiş isimleri saptamamızı kolaylaştıracaktır!
Mesela, 1 Mart 2003'te tezkerenin reddedilmesinden dolayı günlerce 'Türkiye işte şimdi bitti, mahvoldu!' diye 'karalar bağlayan' yazıları kaleme alan 'köşe kadıları' hangileriydi?
2004'te Ebu Gureyb Cezaevi'ndeki işkenceleri yok saymaya yeltenenler, ABD'nin Irak'taki işkence skandalına dair haberleri birinci sayfalarına dahi koymayan 'yayın yönetmenleri' kimlerdi?
ABD'yi eleştiren yazılara sansür uygulayanlar hangi 'gazete'lerin yöneticileriydi?
Gazze'deki katliamları tek kelime dahi kınamayanlar veya Terör Devleti İsrail'in Mavi Marmara Katliamı'na karşı çıkmak şöyle dursun Ankara'yı kabahatli bulanlar hangi 'gazeteci'lerdir?
ABD ve İsrail'i asla eleştirmeyen ve daima Batı Cephesi'ne dâhil devletlerin politikalarını zihinlere şırınga etmeye çalışan Türk medyasındaki 'özel görevli gazeteci'ler kimlerdir?
*
Bu ve benzer soruların cevaplarından yola çıkarak Udo Ulfkotte'nin sözünü ettiği türden 'gazeteci'lerin kimler oldukları hakkında isabetli tahminler yürütebiliriz!
Türkiye'de Batı Cephesi'nin misyoneri gibi çalışan bu iliştirilmiş isimleri 'Özel Harp Gazetecileri' diye tanımlamak da mümkündür!
YENİ ŞAFAK /  TAMER KORKMAZ

Maskeli Balo!
Frankfurter Allgemeine’nin eski editörlerinden Udo Ulfkotte, “Satılmış Gazeteciler” adlı kitabında CIA’in birçok ülkede istihdam ettiği gazetecileri anlatıyor.

“CIA için çalışan 100’den fazla Alman gazeteciyi ismen bildiğini” söylüyor. “Bu sayı Türkiye’de de en az bu kadardır. Türk gazetecilerin de isimleri Amerikan gizli servisinin maaş bordrolarında geçiyordur” diyor!
***
CIA’den bahis açıldığı zaman, onunla “yapışık teşkilatlar” pozisyonundaki BND ve MOSSAD’ı da cümleye eklemek gerekiyor.
Ulfkotte ifşaatında “Almanya’nın, hala daha ABD’nin sömürgesi olduğuna” dikkat çekiyor!

Bunun dip dalgadaki manası, Alman derin devletinin başında bir Amerikalı’nın bulunmasıdır!

-Gizli Sömürge’yi yöneten “maskeli” bir derin baron mevzubahistir!
Alman derin devletinin çekirdek teşkilatı, Almanya Anayasa’yı Koruma Örgütü’dür. (BfV) 2000 ile 2007 arasında “Dönerci Cinayetleri” diye etiketlenen 8’i Türk 10 kişinin katledildiği eylemlerin perde arkasında “Derin Almanya” vardır.
Mesela, Doğan Medyası bu cinayetlerin arka planına asla seyahat edemez, etmez! Almanya’da derin devletin güdümündeki Bild gazetesini yayınlayan Axel Springer şirketinin Türkiye’deki ortağı Doğan Holding’dir.

Alman Medyası, BfV ve BND’yi (CIA tarafından kurulan Alman dış istihbarat teşkilatı) eleştiremez!
Udo Ulfkotte’nin geçmişte çalıştığı Frankfurter Allgemeine gibi önde gelen Alman gazeteleri başta olmak üzere, Der Spiegel gibi belli başlı dergiler de Alman derin devletinin yönlendirmesi ve yakın kontrolü altında yayın yaparlar.

Keza, Alman Vakıfları...
-BfV ve BND’nin güdümündeki kuruluşlardır.
Türkiye’de faaliyet gösteren Alman Vakıfları, İshak Alaton’un kurucuları arasında yer aldığı TESEV’le yakın ilişki içerisindedir. İshak Alaton Paralel Yapı’nın baş tacı yaptığı bir barondur. TESEV’in kurucu isimlerinden olan CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu, ‘ABD-İsrail Yandaşı’ Paralel Yapı ile MİT Krizi’nden bu yana canciğer kuzu sarmasıdır.
***
Deniz Baykal’a kaset operasyonundan birkaç ay önce BND’nin Frankfurt’ta Kılıçdaroğlu’nun başını çektiği bazı CHP’lilerle temasa geçtiği ve bu görüşmeler esnasında (Kasım 2009) o dönemde CHP Grup Başkan Vekili olan Kılıçdaroğlu’nun Baykal’a operasyon yapılacağından haberdar edildiği artık sır değil!

Türkiye’deki Gladio’nun farklı kıyafetler giymiş kontra örgütleri veya grupları geçmişten bugüne CIA-BND-MOSSAD hattıyla sistematik olarak temastadır.

Örneğin, DHKP-C (Eski Dev Sol) tetikçilerine kol kanat geren devletler bahsinde Almanya başı çeker...
Sabancı Suikastı’nın tetikçilerinden Mustafa Duyar, Almanya’da gizlendiği dönemde kaldığı bir evde İpekçi Suikastı zinciri içinde yer almış olan Yalçın Özbey’le karşılaşmıştır! Abdullah Çatlı, hem Abdi İpekçi hem de Sabancı Suikastı’nın organizasyonunda vardır...
İpekçi Cinayeti’ne adı karışan CIA ajanları arasında Frank Terpil’in ismi geçer!

Terpil, İtalya’daki mahkeme kayıtlarına göre M.Ali Ağca’yı Türkiye’den Avrupa’ya kaçıran ajandır. Sonraki yıllarda bir Amerikan televizyonuna çıktığında “Ağca’nın Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya geçmesinde rol oynadım” demiştir.
CIA ajanı Terpil, o ekrandaki ifşaatında “Türkiye’de Murat Bayrak’a silah sattığını” da söylemiştir!

Murat Bayrak mı, 1973-1977 arasında Süleyman Demirel’in AP’sinde milletvekili idi.

Daha sonra MHP’ye geçti ve Merkez Yönetim Kurulu üyesi seçildi. 12 Eylül’de sadece Murat Bayrak hakkında soruşturma açılmadı! 12 Eylül’den itibaren MHP yöneticileri birer birer gözaltına alınırken Bayrak bu operasyonun dışında tutuldu ve Almanya’ya kaçtığı açıklandı!

Bu “kaçma” Abdullah Çatlı’nın gizlice yurt dışına gönderilmesi gibi, 12 Eylül’ün gizli hesabına dâhil bir uygulamaydı!
Tamer Korkmaz :