OSMAN TÜRKOĞUZ
TV.Çeşmealtı;05 Haziran 2012.
İHANETLER DEVAM ETTİKÇE!
KUR’AN-KERİM BAKARA/İNEK/Suresi 126’ıncı Ayeti:
“HOŞUNUZA GİTMEMEKLE
BİRLİKTE,SAVAŞ ÜZERİNİZE YAZILMIŞTIR…!Tanrı Buyruğu!
Bu konuda bir yazımı
yayınlamadan ve sizlere ulaştırmadan önce, lütfen, bu yazımı bana sövseniz bile
okuyunuz!
ARAPLAŞTIRMANIN
İPUÇLARI,
VE
TÜRK KADINLARI!
Dini masallara indirgemek.”Dinlerin
kökenlerinde Cinayetler, Soygunlar ve Katliamlar vardır!”Yazıma yalınız
küfürlü Dindarlarımız ve Kindarlarımız, sahte adlarla, bol küfürle ve dahi
hakaretle karşılık vermişlerdi. Ben,tüm
Müslümanların Tanrımızdan akıllı yerine koymuş olduğu Hz
Musa’nın bir kitlesel kadın öldürme emrine Tevrat’tan alıntı yaparak
vermiştim. Ben gerçekleri yazsam Allah ve Din ile aldatanlar ayağa kalkmaktadırlar. Atatürk’ten
korkanlar Partisinin görevinden uzaklaştırdığı gerçek din bilgini Onurlu ve
Nurlu kadınımız Sayın Ayşe Sucu Han’ımı okuyalım.Sayın Ayşe SUCU HAN’IM,04
Haziran 2012 tarihli Sözce’deki köşesinde şöyle yazmıştı:
“Hikâyelerle anlatılan
din.”
“Kadim
gelenekte,kutsala ilişkin anlatılarda Mitoslar geniş yer tutar.Tevrat,İncil ve
Kuran’ın yanı sıra,Peygamberlerin ve önemli şahsiyetlerin hayat
hikâyelerinde,mecazlar,metaforlar ve tasfirler hayli fazladır.İnsanı eğiten ve
yönlendiren bu öğretiler,kimilerince liberal bir okumayla gerçek kabul
edilirken,kimilerince ise hakikat üzerine düşünme,ders çıkarma,yaşamı
anlamlandırma olarak kabul edilir.Hassas bir konu olan bu durum,dini
paradigmaları da şekillendirmiş ve çeşitlendirmiştir.
Ancak özellikle
toplumların bozulma dönemlerinde, efsanevi bir din anlayışının, kıssalar ve
hikâyeler üzerine kurgulanmış öğretilerin öne çıkarttığı görülür. Günümüzde
olduğu gibi.
Mecaz ve metaforlarla
süslenmiş menkıbelerin, insanlık hafızasında var olduğu bir gerçektir.Kur’an da
böyle bir dilin içine doğarak ,ortak bilinci ,kolektif hafızayı canlı tutar.Bu;Kur’anın orijinal yeni bir şey
getirmediğini,var olan ve fakat bozulan değerleri yeniden idraklere sunduğunu
ve bunlar üzerinden düşünülmesi gerektiğini gösterir.Ancak ne yazık
ki,biçimci yaklaşım,bu alanda da öylesine etkili olmuştur ki;mecazlar çoğu
zaman gerçek olarak algılanmıştır.”
“Diyanetin vaazları
ve mistik hikâyeler”
“Bir başka
husus,vaazları ve dini, sohbetleri mitoloji rengine büründürmek,kendisi başta
olmak üzere peygamberlerin hayatlarına
insanüstü argümanlar yüklemek….!”
“Yine öyle anlatılar
vardır ki; İslamın temel prensipleriyle okuduğunda, sorunlar oluşturmaktadır. Mesela,
namaza ilişkin şu yaygın hikâye, camilerde,sohbetlerde mutlaka anlatılır:Miraç
gecesinde,Hz.Peygamber,Cebrail ile semaya yükselir.Adem,İdris,İsa ve İbrahim
başta olmak üzere bazı peygamberlerle konuşur.Yüce Allah katından dönüşünde,Hz.
Musa ile karşılaşır.Hz. Musa Hz. Peygambere sorar:”Allah ümmetine ne farz
kıldı?”Elli vakit namaz!” Deyince Hz. Peygamber; Hz. Musa,”Rabbine dön ve
vakitleri indirmesi için yalvar, çünkü buna insanlar takat getirmez, der. Hz.
Peygamber döner ve 50 rekâtın bir kısmını indirtir. Hz. Musa, yine rakamı fazla
bulur;”buna da ümmetin dayanamaz, tekrar geri dön ve münacat er Rabbine!”Der.
Rivayetlere göre üç, beş, hatta daha fazla, bu gidiş ve gelişler olur ve 5
vakte kadar namaz indirilir.Hz.Musa’nın bunu da fazla bulduğu,ancak Hz. Peygamberin “artık utanır
oldum”dediği söylenir.”
“Bazı İslam
alimlerince uydurma olan,buna benzer pek çok kıssa,din dilinin zeminini
oluştururlar!..”Sayın Ayşe SUCU
Bu masalda,Hz.Musa’Tövbeler
olsun,hem Allah’tan hem de Hz. Muhammet’ten çok akıllı ve çok ta merhametli olmuyor mu!
Bendeniz bu durumu
kime sordumsa,”karıştırma ve sadece inan ve iman et!”Nasihatini aldım! Peki,” Hz. Muhammet’e
hitabeden Sen yalınız tebliğe memursun.”Ayeti var mı?/5’inci Maide Suresinin 67’inci ayeti/Bal
gibi var.
Beş vakit namazın ümmeti için ağır olduğunu, utandığı için de Ulu Tanrımızın
huzuruna çıkamadığını söyleyen Hz.Muhammet değil mi!Namazların Farzları 17
rekat!Namazların sünneti de 21 rekat!Bu nasıl izah edilir ey!Kendinden menkul
Ulemalarımız ve Küfürbazlarımız!
Şimdi de gelelim daha önce
iddia ettiğim tarihi olaylara!
Kimden: Özgün ileti
Sayın AYBÜKEN HAN’IMDAN.
“TÜRKLER NASIL MÜSLÜMAN OLDU? 3”
Türkler; Arap Bülbülleri ve Türklük hainlerinin anlattığı gibi
değil, Kılıçla ve Zulümle Müslüman olmak zorunda bırakıldılar. Türk ellerinden
250 sene Arap pazarlarına köle ve cariye olarak Türklerin, hayvanlar gibi
satışları sürdürülmüştür. OSTÜZÜ
“1. Büyük Katliam ( Talkan Katliamı )”—Müslümanlık adına ve
Müslüman Araplarca yapılmış olan bu katliamları Müslüman Arap tarihçileri
övünerek yazmaktadırlar! OSTÜZÜ:
“Buhar’da olanlar diğer Türk Beyliklerinde de etkilerini
gösterir.
Aynı şeylerin kendi başlarına geleceğinden korkmaktadırlar. Sogd
Meliki Neyzek Tarhan şehrinin yıkıma uğramaması için Kuteybe ile
anlaşmak zorunda kalır. Bu anlaşmaya göre Tarhan haraç verecek
ve
tarafsız kalacaktır. Ancak bu tarafsız kalmalar ve Türklerin
birleşememeleri Arapların işlerini kolaylaştırmış ve Türk beyliklerini
istedikleri gibi istila edip talan etmişlerdir. İlk olarak
saldırıya
uğrayan Kibac Hatun'a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o
yardımı esirgeyenler aynı akıbete uğramışlardır. Bu olaylarda
Türklerin belli bir şekilde organize olamamaları da onların
Araplar
tarafından istila edilmelerini kolaylaştırmıştır. Neyzek Tarhan
daha
sonra Kuteybe ile yaptığı anlaşmada hatalı olduğunu ve bu
anlaşmanın kendisine hiçbir
güvence getirmeyeceği gibi diğer Türk Beylerine de ihanet etmiş
olacağını anlar. Tohoristan'a dönerek bütün Türk Beyliklerine
birer
mektup yazar ve onları ortak bir direnişe girmeleri için
uyarmaya
çalışır. İlk olumlu yanıt Talkan meliki Sehrek'den
gelir..Tarhan'ın
planlarını öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık
yaparak, baharda büyük bir ordu ile Talkan şehrine doğru yürür.
O
ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri meliki
Sehrek,
Kuteybe'nin gelişinden önce şehri terk eder. Şehre hiç
savaşmadan
giren Kuteybe'nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen ne kadar
erkek
varsa hepsini kılıçtan geçirirler. Bu katliam o zamana kadar
yapılanların en büyüğüdür. Kuteybe bu katliamı diğer beyliklere
ibret
olması için yapar.. Kuteybe'nin askerleri öldürebildikleri kadar
öldürürler, geri kalanları da, Talkan yolu üzerindeki ağaçlara
asarlar. Bu yolun 4 fersah ( 24 Km.) mesafelik bölümü
Türklerin
ağaçlara asılan cesetleri ile doludur.. Talkan katliamı tarihe,
Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak
geçmiştir. Halk, Müslüman Araplarla savaşmadığı halde, Kuteybe
ve
askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40.000 kadar kişiyi
kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır. Bütün
bunlar hep Müslümanlık adına yapılmıştır.
Kuteybe, Talkan katliamından sonra Suman'a girer. Erkeklerin pek
çoğunu öldürterek, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak
alıkoyar.
Daha sonra Kes ve Nesef'de aynı şeyleri yapar. Erkekler
öldürülür,
Türk kadın ve kızları utanç verici bir şekilde Araplara cariye
olurlar. Daha sonra Faryab'a yönelir ve Faryab'ın teslim
olmasını
ister. Faryab halkı başlarına gelecekleri bildiklerinden teslim
olmaya yanaşmazlar. Erkekleri dövüşerek ölürler. Bütün şehir
yakılır. Araplar bu şehre yakılmış şehir anlamında Muhtereka
derler.
Kuteybe, Faryab'dan sonra, Tarhan'ın çekildiği kale Bazgis'i
kuşatır.
2 ay süreyle devamlı olarak buraya saldırır fakat bir sonuç elde
edemez. Bu arada kış yaklaşır.Kuteybe'nin kışın savaşacak gücü
yoktur ancak, kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir.
Her
iki tarafta savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür.
Kuteybe
son olarak bir hileye baş vurur. Tarhan'ın yanına Muhammed bin
Selim adındaki adamını gönderir. Muhammed ibni Selim Tarhan'ın
teslim olması durumunda kendisine hiç bir şekilde zarar
gelmeyeceği
güvencesini verir. Kalenin açlık içinde olmasından dolayı
Tarhan'ın
Kuteybe'nin teklifini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi
yoktur. Komutanları ile görüşüp teklifi kabul ederler..
Silahlarını
teslim ederek kaleden çıkarlar.. Tarhan kaleden çıkar çıkmaz
yakalanır, etrafı hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur..Kuteybe
bu arada Tarhan'ı hemen öldürmez. Haccac'a haber göndererek ne
yapacağını sorar. Haccac Tarhan için, " O bir Müslüman
düşmanıdır
hiç aman vermeden öldür";der. Kuteybe önce Tarhan'ın iki
oğlunu,
Tarhan'ın ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür. Arkasından
700
Kadar Türk savaşçısının başlarını gene Tarhan'ın ve halkın gözü
önünde kestirir. Tarhan'ı da bizzat kendisi öldürür. Bütün
kesilen
başlar Haccac'a gönderilir. Kuteybe sanki Kuran'daki ayetleri
yerine
getirmiştir.
9 Tevbe. 123. Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara
karşı
savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin
ki,
Allah sakınanlarla beraberdir.
Tarhan'ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü'nün altında
bulunan Harzem bölgesine yürür. Harzem'de Caygan ile Havarizat
arasında taht kavgası vardır. Kuteybe Caygan'la işbirliği yapar.
Önce Havarizat ile etrafındakileri öldürtür. Arkasından Camhud
melikini yenerek 4000 civarında esir alırlar. Ancak, daha sonra
bunlar Kuteybe'nin emri üzerine öldürülürler.
Bu olay, Ziya Kitapçının, İslam Tarihi ve Türkler adlı kitabında
aynen şöyle anlatılır:
“Bu savaşlardan birinde,
et-Taberi'nin bütün tafsilatı ile anlattığına
göre, bir defasında Abdurrahman b. Müslim, Kuteybe'ye, 4000
esirle
gelmişti. Kuteybe, Abdurrahman'ın böyle kalabalık Türk esirleri
ile
geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana
kurulmasını istedi. Tahtının üzerine mağruru bir eda ile oturan
Kuteybe, bu Türk esirlerinden bininin sağına, bininin
soluna, bininin arkasına ve bininin de önüne dizilmelerini
söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu
Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir. Cebbar, zorba,
İnsafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa
kol ve gövdeleri ile
bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi
olmamalıdır. Bu
Muharebelerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu
Vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle
haykırmıştır:
“Kazan
ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış zavallı
Türkleri
öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız.
Herkesi
kılıçtan geçirdiniz. Sadece ata dahi binmeyecek yaşta küçük
Çocuklar
kaldı. Binenlerde o hırçın atların sırtında sanki bir yük
Gibiydiler.
( Sayfa 314 )”
“Harzem'de ayaklanan halk, Kuteybe ile işbirliği yaptığı için
Caygan’ı
öldürür. Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem'i yakıp yıkar,
halkı
kılıçtan geçirir. Harzemli ünlü Türk bilgini, Biruni Harzem'deki
Uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır. "Kuteybe, her
çareye baş
vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini
Koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece her şey
karanlıklara
gömüldü. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi
hakkında
bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı.Harzem'i yıktıktan
sonra
Kuteybe, Semerkant üzerine yürür. Semerkant meliki Gurek üzerine
gelen
Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister.
Taşkent ve
Fergana’den yardım gönderir, fakat gelen birlikler yolda
Kuteybe'nin
askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler. Semerkant,
kuşatılır. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar. Daha fazla
Dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda
kalır. Bu anlaşmaya göre,
1.Semerkant Araplara her sene 2.200.000 altın ödeyecektir..
2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak
verecektir.
3.Şehirde Cami yapılacaktır.
4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır.
5.Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe'ye teslim
edilecektir.
Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve
Merv'e geri döner. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Müslim’i
Semerkant'ın başına vali olarak bırakır.
Kuteybe'nin Merv'e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında
İşgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar. Zaman,
zaman Ceyhun
Irmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler.
Haccac Kuteybe'ye Taşkent ve Fergana'yi işgal etmesi talimatını
verir. Kuteybe Taşkent'e gider fakat başarılı olamaz. Bu arada
Haccac ölür. Halife Velid, Kuteybe'ye Türklere karşı savaşları
devam
ettirmesini söyler. Kuteybe bu sefer Kasgar'a doğru yola çıkar.
Tam
Kasgar'ı kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni
Abdülmelik halife olur. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan
Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır,
ancak
kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716
senesinde
kafası kesilerek öldürülür. Çünkü Kuteybe'nin komutanları
Halifeye
karşı gelmek istememişlerdir.
2. Büyük Katliam. ( Curcan Katliamı )
Kuteybe ve Haccac'ın ölümü, Arapların Türkleri Müslümanlaştırmak
ve
Türk şehirlerini talan etmek politikalarında bir değişiklik
Yapmamıştır. Öncelikle, Araplardaki Türklere karşı olan korku
ortadan
kalktığı için, Araplar, Kuteybe'den sonra da aynı şekilde Türk
yurtlarına saldırılarını sürdürmeye devam etmişlerdir.
Kuteybe'nin
öldüğü aynı yıl olan 716 da, Yezid ibni Muhelleb Horasan'a vali
atanır. İlk iş olarak Dağıstan'ı işgal eder. Dağıstan meliki
Saltekin, Yezit'e karşı uzun süre dayanır. Sonunda Dağıstan
düşer.
Şehir yağmalanır ve 14000 kişi öldürülür. Dağıstan’dan sonra
Curcan'a
Yönelir. Curcan 300.000 dirhem karşısında savaşmadan teslim
olur.
Yezid, Curcan'a bir bölük asker yerleştirerek, Taberistan' a
doğru
Yola koyulur. Taberistan Meliki, İsfehbed, Deylem melikinden
10000
Kişilik bir yardım alarak savaşa başlar. İsfehbed savaşırken,
Curcan
halkı da ayaklanarak Esed ibni Abdullah komutasındaki askerleri
imha edilmiştir.
k alıkoyar.
Daha sonra Kes ve Nesef'de aynı şeyleri yapar. Erkekler
öldürülür,
Bunun üzerine, Kuteybe
bütün Harzem'i yakıp yıkar, halkı
kılıçtan geçirir. Harzemli ünlü Türk bilgini, Biruni Harzem'deki
Uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır. "Kuteybe, her
çareye baş
vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini
Koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece her şey
karanlıklara
gömüldü. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi
hakkında
bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı.Harzem'i yıktıktan
sonra
Kuteybe, Semerkant üzerine yürür. Semerkant meliki Gurek üzerine
gelen
Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister.
Taşkent ve
Fergana’den yardım gönderir, fakat gelen birlikler yolda
Kuteybe'nin
askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler.
Semerkant,
kuşatılır. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar. Daha fazla
dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda
kalır. Bu anlaşmaya göre,
1.Semerkant Araplara her sene 2.200.000 altın ödeyecektir..
2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak
verecektir..
3.Şehirde Cami yapılacaktır.
4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır.
5.Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe'ye teslim
edilecektir.
Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve
Merv'e geri döner. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Müslim’i
Semerkant'ın başına vali olarak bırakır.
Kuteybe'nin Merv'e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında
İşgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar. Zaman,
zaman Ceyhun
Irmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler.
Haccac Kuteybe'ye Taşkent ve Fergana'yi işgal etmesi talimatını
verir. Kuteybe Taşkent'e gider fakat başarılı olamaz. Bu arada
Haccac ölür. Halife Velid, Kuteybe'ye Türklere karşı savaşları
devam
Ettirmesini söyler. Kuteybe bu sefer Kasgar'a doğru yola çıkar.
Tam
Kasgar'ı kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni
Abdülmelik halife olur. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan
Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır,
ancak
kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716
senesinde
kafası kesilerek öldürülür. Çünkü Kuteybe'nin komutanları
Halifeye
karşı gelmek istememişlerdir.
2. Büyük Katliam. ( Curcan Katliamı )
Kuteybe ve Haccac'ın ölümü, Arapların Türkleri Müslümanlaştırmak
ve
Türk şehirlerini talan etmek politikalarında bir değişiklik
Yapmamıştır. Öncelikle, Araplardaki Türklere karşı olan korku
ortadan
kalktığı için, Araplar, Kuteybe'den sonra da aynı şekilde Türk
yurtlarına saldırılarını sürdürmeye devam etmişlerdir.
Kuteybe'nin
öldüğü aynı yıl olan 716 da, Yezid ibni Muhelleb Horasan'a vali
atanır. İlk iş olarak Dağıstan'ı işgal eder. Dağıstan meliki
Saltekin, Yezit'e karşı uzun süre dayanır. Sonunda Dağıstan
düşer.
Şehir yağmalanır ve 14000 kişi öldürülür. Dağıstan’dan sonra
Curcan'a
Yönelir. Curcan 300.000 dirhem karşısında savaşmadan teslim
olur.
Yezid, Curcan'a bir bölük asker yerleştirerek, Taberistan' a
doğru
Yola koyulur. Taberistan Meliki, İsfehbed, Deylem melikinden
10000
Kişilik bir yardım alarak savaşa başlar. İsfehbed savaşırken,
Curcan
halkı da ayaklanarak Esed ibni Abdullah komutasındaki askerleri
imha
ederler. Yezid öfkeye kapılır, Curcan'lı Türkleri yendiğinde
kanlarından değirmen döndürüp ekmek yiyeceğine dair Allah'a
yemin
eder. Askerlerini toplayarak Curcan üzerine yürür. Curcan beyi,
şehirden çıkarak Curcan kalesine çekilir. 7 ay süren savaştan sonra,
Kale düşer. Curcan beyi öldürülür. Kaledeki askerler esir
alınır.
Araplar, daha sonra Curcan şehrine girerler. Burada da aynı
şekilde
Kuteybe'nin yaptığı katliama benzer bir katliam yapılır.
Türkleri
Öldürerek, 4—24KM.-- fersah boyunca sağlı sollu ağaçlara
astırır. Allah'a
verdiği sözü yerine getirmek için, esir aldığı binlerce Türk'ü,
Enderiz vadisindeki nehrin kenarına sürükler, orada askerlerine
korumasız Türkleri öldürtür. Öldürülen Türklerin kanlarını
nehire
akıtır. Nehrin suyuyla akan kanlardan, ilerideki değirmenden un
ve
ekmek yaptırarak yer ve Allah'a verdiği sözü yerine getirir.
Katliamdan geriye kalan kız ve kadınlardan beş de biri cariye
olarak
Halifeye ayrıldıktan sonra, geriye kalanlar askerler arasında
ganimet
Olarak paylaştırılır”.Ek: Ostüzü: Hz. Ömer zamanında, İran Hükümdarının üç kızı Mekke Esir
pazarına getirilerek satışa sunulur. Kızların asaletleri nedeniyle, diğer esir
kadınlardan farklı olmalarına Halife Ömer karar vererek yeni bir fiyat listesi
hazırlar. Kızların ikisinin bedellerini kesesinden ödeyen Hz. Ali, kızların
birisini oğlu Hasan’a, diğerini de Hz. Ömer’in oğluna armağan eder. Hasanın
soyundan gelen kişiler bu İranlı esirden olanlardır.
“Kaynaklar Curcan katliamında Talkan katliamında olduğu gibi
yaklaşık
40.000 Türk'ün öldürüldüğünü söylerler.
MS.717 yılından sonraki zaman, Arapların kendi aralarındaki
çatışmalarla
geçer. Buraya kadar dikkat ederseniz, ilk Arap saldırıları
başladığında Kibac Hatun diğer Türk Beyliklerinden yardım
istediği
halde istediği yardım kendisine verilmemişti. Sonra o yardımı
Göndermeyenler, yardıma muhtaç duruma düştüler. Bu olaylardan
Türklerin daha o zaman da aralarında tam bir birlik ve
beraberlik
Sağlayamamış olduklarını görüyoruz. MS: 717 yılında Ömer ibni
Abdülaziz
Halife olur. İki yıl sonra hastalanır yerine, MS719 da, Yezid
ibni
Abdülmelik geçer. Yezid ibni Abdülmelik ile Yezid ibn Mehleb'in
arası
İyi değildir. Yezid ibn Mehleb hapse attırılır ancak, Yezid ibni
Mehleb hapisten kaçarak, Basra'da örgütlenir ve Yezid ibni
Abdülmelik'e karşı ayaklanır. MS: 721'de Abbas ve Mesleme adında
iki
komutan önderliğinde kurulan hilafet ordusu Yezid ibni Mehleb
ile
savaşır. Bu savaşta Abbas ve Yezit ibni Mehleb olur. Yezit'in
kafası
kesilerek halife Yezit ibn Abdülmelik'e yollanır. Mesleme,
Mehleb'in
yakını olan yaklaşık 300 kişinin daha kafasını kestirerek
öldürtür.
Yezid ibni Mehleb'in oğlu olan, Maviye ibni Yezid'de elinde
Bulundurduğu 32 Mesmele taraftarının kafasını kestirtir.
Aralarındaki savaş, Mehleb taraftarlarının tamamen yok edilmesi
ile
Biter. Mesmele, Mehleb'den ele geçirdiği aralarında Türklerin de
Bulunduğu cariyeleri Cerrah ibni Hakem'e satar. Bu arada, Yezid
ibni
Mehleb'in yerine getirilen yeni Horasan Valisi, Cerrah ibni
Abdullah,
Türkmenistan'ın iç kısımlarına bazı saldırılar yaparsa da başarılı
Olamaz.
Kuteybe'nin ölümüyle birlikte Türk topraklarına yapılan akınlar
eskisi
Kadar başarılı olamamışlardır. Bu dönemde İslam yayılmacılığı
bir
Duraksama içine girer. Halife II. Ömer ibn Abdülaziz, işgal
altında
bulunan yörelerdeki Arap egemenliğinin her geçen gün biraz daha
zorlaşır bir hale gelmesinden dolayı bu bölgelerde yaşanan
gerginliğin
azaltılarak İslam'ın kuvvetlendirilmesine çalışır. Kendisine
bağlı
yöneticilere, " Bundan böyle Türk Beyliklerine saldırmayın,
hakimiyetiniz altında bulunan bölgelerde gücünüzü arttırarak
İslamı
yaymaya çalışın" demiştir. Ayrıca, II. Ömer, Müslüman olan
halklardan
Cizye alınmamasını isterse de, Arapların gelirlerinde önemli
ölçüde
düşme olmasından dolayı bu karardan daha sonra, Türklerin
Müslümanlılarında samimi olmadıkları bahane edilerek
vazgeçilmiştir.
Bu arada Horasan'da Cerrah ibni Abdullah, yerine Abdurrahman
ibni
Nuaym atanmıştır.”
"Türkiye Cumhuriyeti,
yalnız iki şeye güvenir. Biri Türk Ulusunun kararlılığı, diğeri en acı en ağır
şartlarda dünyanın takdirlerini hakkıyla kazanan Ordumuzun
Kahramanlığıdır."
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK...
"TÜRK ULUSUNUN DÜZENİNİ BOZMAYA
YÖNELEN ÇABALAR BOĞULMAYA MAHKÛMDUR. BÜYÜK TÜRK ULUSU, KENDİSİNİN VE VATANININ
YÜKSEK ÇIKARLARI ALYEHİNE ÇALIŞMAK İSTEYEN BOZGUNCU ALÇAK YURTSUZ VE ULUSSUZ
BEYİNSİZLERİN GİZLİ VE AÇIK KİRLİ EMELLERİNİ ANLAMIYACAK VE ONLARA HOŞGÖRÜ
GÖSTERECEK BİR ULUS DEĞİLDİR"
MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK” SAYIN
AYBÜKEN HAN’IMDAN.
Gelelim DİĞER DİNLERİN İNSANLIK ANLAYIŞLARINA:
Hangi
din iktidardakilerin ellerindeyse, o dinin ılımlısının olması mümkün değildir.
Yahudilerin kutsal kitaplarını okuduğumuzda, bu durumun açıkça ve övünülerek
anlatıldığını görürüz. Tüm kavimlerin malları, mülkleri, hayvanları ve kadınları
Yahudilerin emrine tahsis edilmiştir. Onların ayak kemiklerini taşla kırmak,
diğer Yahudileri haykırması rahatsız etmeyecekse küçücük kızların ırzına geçmek
te mubahtır. Kalabalık bir esir kafilesini karşılayan Hz. Musa, Ordu komutanına
emir verir:”Erkeklerle ilişkiye giren kadın ve kızları ne diye boş yere
besleyelim! Onları hemen öldürün!”Yahudi askerleri ırzlarına geçtikleri Zavallı
kadınları acımadan öldürürler. Hz: Davut, General Uria’nın karısı Hititli
Sitti’yi gebe bırakır ve Generali öldürtür.
Hıristiyanlıkta
“öldürmeyeceksin!” Emrine Ermiş Saint Augistinus yakma çaresini getirir,
milyonlarca Zavallı meydanlarda yakılır.
İspanya’da
Castİlla Kraliçesi İsabella’nın ısrarı üzerine 1483 tarihinde, Papa IV’ÜNCÜ
SİXTUS İspanya Engizisyon Mahkemesini kurar.
Katolik
öğretisini topluma kabul ettirmek için,1542 tarihinde papa III’ üncü Paulus
Roma Engizisyon Mahkemesini kurar. Sanıklara her türlü işkenceler yapılarak
alınan itiraflar üzerine Zavallılar meydanlarda yakılırlar. Fransız Kahramanı
Jeanne D’ARK’TA meydanda yakılır. Ünlü Bilgin Papaz Giardano Bruno da, 1593
tarihinde bir zina suçu ile Venedik Senatosuna şikâyet edilir. Senato şikâyet
dilekçesini Roma Engizisyon Mahkemesine iletir. Sonunda da İncil öğretisine
aykırı olarak gök cisimlerinin devinimlerini ileri sürdüğü için, Roma
Engizisyon Mahkemesinin kararı ile 16 Şubat 1600 tarihinde Roma’da yakılır.
Fransız
reformisti Kalvin de bir İspanyol doktorunu yaktırır. Din iktidarla elele
vererek Zavallı insanlara asırlarca acılar çektirmiştir.
İslam Ansiklopedisinin Beni Nadir, Beni Lukas, Kureyza ve
Hayber maddelerini okursanız tüyleriniz diken, diken olur.
Mısır
Hükümdarının emri ile Ünlü Nesiminin Halep’te derisi yüzülmüştü. Daha önce de
Bağdat’ta Hallacı Mansur’un kolları, bacakları, dili kesilerek derisi
yüzülmüştü. Osmanlı İmparatorluğu döneminde; SarayıHumayunun üç Cellâtla
başlayan öldürme kadrosu yetmiş kişiye yükseltilmiş, her gece acil adam
kesmeleri için de nöbetçi cellâtlık konulmuştu.
İnsanlık
tarihinde; Hıristiyanlıkta Mezhep kavgaları, en etkili olarak ta
Katoliklik—Ortodoksluk kavgaları ve Müslümanlıkta da Halifelik kavgaları kadar
kanlı hiçbir olaylar zinciri olmamıştır.”Osmanlı da
İşkence Çeşitleri”yazım bloğumdadır. Okuyamayanlar için onu dahi yeniden
yayımlamak istemekteyim.
İnsanlığın
en büyük evlatlarından birisi olan Büyük Konfüçyüs:
“Bir yerde dinden söz edildi miydi dikkatli bulununuz, ya
canınızı ya da malınızı alacaklardır!”Demişti.
Arapların Yahudilere bakış açıları, aynen bizim
toplumumuza da yansımış. Bizim toplumumuz da, 1400 sene önceki bir
değerlendirmeye saplanıp kalmış.
Arap- İsrail oğulları kavgası bir hegemonya kavgasıdır. Yüzümüzü birazcık olsun, tarih dedeye çevirmekte yarar vardır sanıyorum:
MÖ. Önce, 13’üncü asırda; İsrail oğulları, Mısır’da sürgündeydiler ve taş ocaklarında çalışmak zorundaydılar. Hz. Musa; İmran adlı bir Yahudi mimarın, Firavun 1’inci SETİ’NİN kızı ve 2’inci Ramses’in kız kardeşinden olan oğludur.
Bir sepet içersine konularak, Nil nehrine bırakılan bir çocuk, Firavun 1’inci Seti’nin kızının sarayının önüne gelmiş!
Bu nedenle de o çocuğun adını, SUYLA GELEN ANLAMINDA, MUSA-MOŞE- koymuşlar.
Sümer Devletini yıkan, gayrı meşru birisi olan Sargon için de SUYLA GELEN deyimi kullanılmaktadır!
Hz. Musa; Amon Rahibi ve Dayısı 2’inci Ramses’in muhafız alay komutanıydı. Nesebini öğrendikten sonra; Mısır’da köle olarak tutulan İsrail oğullarının başına geçerek, Mısır’ gizlice terk etti.
Tevrat’a göre; Kızıldeniz yarılarak kendilerine yol verdi. Bu mucizeyi gösterdiğine inanılan Hz. Musa’nın; VAATEDİLMİŞ TOPRAKLARI-ARZ’IMEVUT’U- bulmak için, küçücük Sina yarımadasında KIRK SENE DOLAŞIP, DURDUĞU çelişkisi de anlatılır.
Tarihi belgeler; Musa’nın adının HORSİF; karısının adının da TSİPPARO olduğunu göstermektedir.
Hz. Musa’nın tanrısı, mensup olduğu Yahudi aşiretinin rüzgâr tanrısı olan YAHVE, YEHOVA’-sıkça kullanıldığı şekliyle YAHOVA’DIR.
İsrail oğullarının ELOHİM, ELOAH diye atlandırılan bir tanrıları daha vardır; ELOHAYNU-ALLAHIM-diye çağrılır. TEVRAT tercüme edilirken; bunlar, ALLAH olarak, ya da RAB olarak tercüme edilir.
Bu isim ELOH, İLOH, İLAH olarak değişmiştir. Sonunda da ALLAH kelimesine varıldığı iddia edilmektedir.
ALLAH kelimesi Arapça değildir. İslamiyet’in çıkışında; Güney Arabistan’da, küçücük bir Arap aşiretinin putunun adının Allah olduğunu biliyoruz.
Uzun süren bir esaretten kurtulan İsrail oğullarının maneviyatlarını yükseltmek için, onlara üstün nitelikli sıfatlar verilmiştir.
Dini metinlerinde, KABALA’LARDA VE TEVRAT’TA BU ANLATIMLARA SIKÇA RASLANMAKTADIR.
YEHOVA, bütün ulusları, mallarıyla birlikte, İsrail oğullarının emrine sunmuştur.
İsraillilere karşı gelenlerin kemiklerinin taşla kırılmasına da izin verilmiştir.
Bundan birkaç sene önce; iki İsrail askerinin; bir Filistinli gencin ayak kemiklerini taşla kırmaları, televizyonlara da yansımıştı.
39 kitaptan oluşan Tevrat’ın beş kitabı Hz. Musa’ya aittir. ”TORA, TORA”, TÖRE adını taşır.
Tüm kitaplara, Tevrat denilmiştir. Yahudi dinsel metinlerine göre; bütün ulusların kadınları ve kızları İsrail oğullarının cinsel içgüdülerine tabidir.
İsrail oğulları, yaptıkları her türlü toplumsal olayları, tanrılarının emir ve desteklerine dayandırmaktadırlar.
Bu konularda, Tevrat’a bir göz atmak yeterlidir sanıyorum:
“İsrail, Doğu Filistin’i tamamıyla ele geçirmek için giriştiği savaşların en zorlusunu bundan sonra yapar. Midyani’lere karşı imha savaşı! Lut’un torunları oldukları söylenen Moab’lılarla hısım sayıldıkları için İsrail oğulları onları esirgemektedir, ama Midyani’lere karşı amansızdırlar. ”H.Örs, Musa ve Yahudilik. S.135-136.”
Şimdi; Tevrat’ın Sayılar bölümü 31-7-19’uncu ayetlerini hep birlikte okuyalım:
“Ve Rabbin Musa’ya emrettiği gibi, Midyan’a karşı cenk ettiler ve her erkeği öldürdüler…
İsrail oğulları, Midyan kadınlarını ve onların çocuklarını esir aldılar ve bütün hayvanlarını, bütün sürülerini ve bütün mallarını çapul ettiler ve içinde oturdukları bütün şehirleri ve bütün obaları yaktılar.
Savaş sonrası; savaşçılar, aldıkları ganimetleri ve esirleri getirince, Musa’nın tepkisi çok korkunç oldu:
“Musa onlara dedi: Bütün kadınları sağ mı bıraktınız? İşte, İsrail oğulları’nın, Peor-Baal- meselesinde Balam’ın öğüdü ile Rabba karşı tecavüz etmelerine bunlar sebep oldu. *-Hâlbuki daha önce, Balam’ın İsrail’e iyilik dilemekten başka bir şey yapmadığını gene Tevrat anlatmıştı—Ve böylece Rabbın cemaati arasında veba oldu.
Ve şimdi, çocuklar arasındaki her erkeği öldürün ve erkekle yatmış olarak erkek bilen her kadını öldürün. Ve erkekle yatmış olmayarak bilmeyen bütün kadın ve çocukları kendiniz için sağ bırakın.” Sayılar:31–7–19.
“Ve bütün İsrail, orada onun ardınca zina ettiler ve Gideon’a ve ev halkına bir tuzak oldu.” Hâkimler,8–27, Bütün bu tecavüzler ve yıkımlar; bir melek aracılığı ile emirlerini ileten Yahve’nin emirleriyle olmaktadır.
Tevrat, İsrail oğulları’nın bir bakıma tarihleridir. Tevrat’ın hangi bölümünün hangi tarihte yazıldığı bilinmektedir.
Tevrat’ta; her sefer dönüşü; ”binbaşıların, ganimet olarak yağmalanan altın ve kıymetli eşyaları çadırlarında oturan Hahamlara verdiklerini” yazmaktadır.
Kuran’ı Kerim’in sekizinci Enfal suresinin ilk ayetinde: ”ganimetin, Tanrı ile peygambere ait olduğu”, yazılıyken; Hüneyin gazvesinde; elde edilen:
1- 24.000 deve,
2- 44.000 davar,
3- 6.000 esir;
4- 300 okka altın, -Sayın Ş.Keçeli,4,000 okka altın ve gümüş diyor.-
5- 600 okka gümüşün paylaşımda büyük tartışma çıktığı için; aynı surenin 41’inci ayetinde, yağmadan elde edilen ganimetin (8) zümreye paylaştırılması emredilmiştir.
Hz. Muhammet’in sütannesi Âlime de ganimet olarak alınan esir kadınlar arasında bulunmaktadır!
Arap- İsrail oğulları kavgası bir hegemonya kavgasıdır. Yüzümüzü birazcık olsun, tarih dedeye çevirmekte yarar vardır sanıyorum:
MÖ. Önce, 13’üncü asırda; İsrail oğulları, Mısır’da sürgündeydiler ve taş ocaklarında çalışmak zorundaydılar. Hz. Musa; İmran adlı bir Yahudi mimarın, Firavun 1’inci SETİ’NİN kızı ve 2’inci Ramses’in kız kardeşinden olan oğludur.
Bir sepet içersine konularak, Nil nehrine bırakılan bir çocuk, Firavun 1’inci Seti’nin kızının sarayının önüne gelmiş!
Bu nedenle de o çocuğun adını, SUYLA GELEN ANLAMINDA, MUSA-MOŞE- koymuşlar.
Sümer Devletini yıkan, gayrı meşru birisi olan Sargon için de SUYLA GELEN deyimi kullanılmaktadır!
Hz. Musa; Amon Rahibi ve Dayısı 2’inci Ramses’in muhafız alay komutanıydı. Nesebini öğrendikten sonra; Mısır’da köle olarak tutulan İsrail oğullarının başına geçerek, Mısır’ gizlice terk etti.
Tevrat’a göre; Kızıldeniz yarılarak kendilerine yol verdi. Bu mucizeyi gösterdiğine inanılan Hz. Musa’nın; VAATEDİLMİŞ TOPRAKLARI-ARZ’IMEVUT’U- bulmak için, küçücük Sina yarımadasında KIRK SENE DOLAŞIP, DURDUĞU çelişkisi de anlatılır.
Tarihi belgeler; Musa’nın adının HORSİF; karısının adının da TSİPPARO olduğunu göstermektedir.
Hz. Musa’nın tanrısı, mensup olduğu Yahudi aşiretinin rüzgâr tanrısı olan YAHVE, YEHOVA’-sıkça kullanıldığı şekliyle YAHOVA’DIR.
İsrail oğullarının ELOHİM, ELOAH diye atlandırılan bir tanrıları daha vardır; ELOHAYNU-ALLAHIM-diye çağrılır. TEVRAT tercüme edilirken; bunlar, ALLAH olarak, ya da RAB olarak tercüme edilir.
Bu isim ELOH, İLOH, İLAH olarak değişmiştir. Sonunda da ALLAH kelimesine varıldığı iddia edilmektedir.
ALLAH kelimesi Arapça değildir. İslamiyet’in çıkışında; Güney Arabistan’da, küçücük bir Arap aşiretinin putunun adının Allah olduğunu biliyoruz.
Uzun süren bir esaretten kurtulan İsrail oğullarının maneviyatlarını yükseltmek için, onlara üstün nitelikli sıfatlar verilmiştir.
Dini metinlerinde, KABALA’LARDA VE TEVRAT’TA BU ANLATIMLARA SIKÇA RASLANMAKTADIR.
YEHOVA, bütün ulusları, mallarıyla birlikte, İsrail oğullarının emrine sunmuştur.
İsraillilere karşı gelenlerin kemiklerinin taşla kırılmasına da izin verilmiştir.
Bundan birkaç sene önce; iki İsrail askerinin; bir Filistinli gencin ayak kemiklerini taşla kırmaları, televizyonlara da yansımıştı.
39 kitaptan oluşan Tevrat’ın beş kitabı Hz. Musa’ya aittir. ”TORA, TORA”, TÖRE adını taşır.
Tüm kitaplara, Tevrat denilmiştir. Yahudi dinsel metinlerine göre; bütün ulusların kadınları ve kızları İsrail oğullarının cinsel içgüdülerine tabidir.
İsrail oğulları, yaptıkları her türlü toplumsal olayları, tanrılarının emir ve desteklerine dayandırmaktadırlar.
Bu konularda, Tevrat’a bir göz atmak yeterlidir sanıyorum:
“İsrail, Doğu Filistin’i tamamıyla ele geçirmek için giriştiği savaşların en zorlusunu bundan sonra yapar. Midyani’lere karşı imha savaşı! Lut’un torunları oldukları söylenen Moab’lılarla hısım sayıldıkları için İsrail oğulları onları esirgemektedir, ama Midyani’lere karşı amansızdırlar. ”H.Örs, Musa ve Yahudilik. S.135-136.”
Şimdi; Tevrat’ın Sayılar bölümü 31-7-19’uncu ayetlerini hep birlikte okuyalım:
“Ve Rabbin Musa’ya emrettiği gibi, Midyan’a karşı cenk ettiler ve her erkeği öldürdüler…
İsrail oğulları, Midyan kadınlarını ve onların çocuklarını esir aldılar ve bütün hayvanlarını, bütün sürülerini ve bütün mallarını çapul ettiler ve içinde oturdukları bütün şehirleri ve bütün obaları yaktılar.
Savaş sonrası; savaşçılar, aldıkları ganimetleri ve esirleri getirince, Musa’nın tepkisi çok korkunç oldu:
“Musa onlara dedi: Bütün kadınları sağ mı bıraktınız? İşte, İsrail oğulları’nın, Peor-Baal- meselesinde Balam’ın öğüdü ile Rabba karşı tecavüz etmelerine bunlar sebep oldu. *-Hâlbuki daha önce, Balam’ın İsrail’e iyilik dilemekten başka bir şey yapmadığını gene Tevrat anlatmıştı—Ve böylece Rabbın cemaati arasında veba oldu.
Ve şimdi, çocuklar arasındaki her erkeği öldürün ve erkekle yatmış olarak erkek bilen her kadını öldürün. Ve erkekle yatmış olmayarak bilmeyen bütün kadın ve çocukları kendiniz için sağ bırakın.” Sayılar:31–7–19.
“Ve bütün İsrail, orada onun ardınca zina ettiler ve Gideon’a ve ev halkına bir tuzak oldu.” Hâkimler,8–27, Bütün bu tecavüzler ve yıkımlar; bir melek aracılığı ile emirlerini ileten Yahve’nin emirleriyle olmaktadır.
Tevrat, İsrail oğulları’nın bir bakıma tarihleridir. Tevrat’ın hangi bölümünün hangi tarihte yazıldığı bilinmektedir.
Tevrat’ta; her sefer dönüşü; ”binbaşıların, ganimet olarak yağmalanan altın ve kıymetli eşyaları çadırlarında oturan Hahamlara verdiklerini” yazmaktadır.
Kuran’ı Kerim’in sekizinci Enfal suresinin ilk ayetinde: ”ganimetin, Tanrı ile peygambere ait olduğu”, yazılıyken; Hüneyin gazvesinde; elde edilen:
1- 24.000 deve,
2- 44.000 davar,
3- 6.000 esir;
4- 300 okka altın, -Sayın Ş.Keçeli,4,000 okka altın ve gümüş diyor.-
5- 600 okka gümüşün paylaşımda büyük tartışma çıktığı için; aynı surenin 41’inci ayetinde, yağmadan elde edilen ganimetin (8) zümreye paylaştırılması emredilmiştir.
Hz. Muhammet’in sütannesi Âlime de ganimet olarak alınan esir kadınlar arasında bulunmaktadır!
Hüneyin Zaferinden! Sonra; Hz. Muhammed’in
çadırına gelen bir Sahabe:”Ya Allah’ın Resulü, esir kadınlarla yattığımızda gebe Kalanlar esir pazarlarında
para etmiyorlar.Buna bir çare söyler misiniz?Dediğinde şu çareyi öğrenmiştir:
“Tam olarak içine boşalmayın, azledin!
Dışına boşalın/Yükü kapının ağzına boşaltın anlamında!/
Hz. Muhammet, Mekke’yi gizlice terk edip, Medine’ye sığındığında, orada yaşayan Yahudi toplumu ile 65 maddelik bir anlaşma yapmıştı.-Taha Akyol; Medine’den Lozan’a-
Bu anlaşmaya göre; Hz. Muhammet, kervan basma gibi eylemlere girişmeyecek, Medine’deki huzuru koruyacaktı.
Bedir Gazasında; kendisini Beni Nadir Yahudi aşiretinin öldüreceğini öğrenen Hz. Muhammet; Beni Nadir Yahudi aşiretinin tüm mallarına el koyarak, kendilerini Medine’den sürgün etti.
Uhut Gazasından sonra da; Beni Luka Yahudi aşiretini, 24 saat içersinde, bir deve yükü eşya alarak Medine’yi terk ettirdi.
Bir kış günü; Müslümanlığı kabul etmemiş Kureyşlilerin, 10,000 kişilik bir kuvvetle Medine’ye saldıracakları haberini Hz. Muhammet’in amcası Abbas bildirince, Medine’deki panik, şehrin etrafına hendek kazılması ile durduruldu
Medine’de yaşayan en büyük Yahudi topluluğu olan Kureyza; Mekkelilerle bir oldu. Kureyza kabile reisinin kızı Safiye de, Hayber Yahudi aşireti reisinin oğlu ile evliydi.
Mekkeliler, Medine ablukasını kaldırıp, Mekke’ye dönünce; Kureyza aşiretinin anlaşmaya uymama konusu gündeme getirildi.
Kazılan hendekten atlayarak geçmek isterken, bir ağaç dikmesinin üzerine düşerek, ağır yaralanan bir Müslüman hakem seçildi. Hasta haliyle Medine’ye gelen bu seçilmiş hakem, iki tarafı dinledikten sonra; kararını açıkladı:
“Kureyza aşiretine mensup, bütün ergin erkeklerin boyunları vurulacak; bütün malları ve mülkleri ellerinden alınacak, çocukları, kadın ve kızlarına esir işlemi yapılacaktır. ”Meydana toplatılan Kureyzalı erkeklerin, meşale ışıkları altında; bizzat Hz. Muhammet tarafından, etek kıllarına bakılarak; etek kılları siyah olanlar cellâtlara teslim edilerek boyunları vuruldu.*-İslam Ansiklopedisi, Beni Nadir, Beni Luka ve Kureyza maddeleri.-
O minibüste, Yahudi düşmanı arkadaşım:
“-Kureyza Yahudi kavmi, Allah’ın emri ile öldürüldü!” demişti.
İşin en çok tuhafıma giden tarafı da; büyük bir din bilginimizin, aynı fikri yayımlaması oldu:
Ol bilginimizde, bu soruya yanıt olarak, gazetedeki köşesinde: ”Kureyza Yahudi aşireti Allah’ın emri ile öldürüldü” diye yazdı,
-Hz. Musa, tanrısının emrini uygulayarak kadın esirleri öldürtmüştür.
-Diğer kavimlere verilen her türlü zarar, Hz. Musa’nın tanrısının emri gereğidir.
—Bütün kavimlerin malları ve canları Musa Peygamberin tanrısının emri ile İsrail oğullarının tasarrufundadır.
—Tüm insanlara yapılacak işlemler Hz. Musa’nın tanrısının emri gereğidir. Tevrat ve İsrail dini metinleri böyle yazmaktadır.
Şimdi, gelelim İslam tarafına:
-23 senede, Kuran’ı Kerim’in 200’E YAKIN ayet Neyis oldu-Nakzedildi- Kıble Kudüs iken Kâbe’ye döndü.
—Kureyza Yahudi aşiretinin tüm ergin erkekleri, Ulu Tanrımızın emirleri üzerine öldürüldü! Kadınları, kızları ve çocukları esir işlemine tabi tutuldu. Tüm mal varlıklarına Ulu Tanrımızın emirleri gereği el konuldu!
—Hz. Muhammet’in kölesi ve üvey oğlu Zeyd’in boşadığı karısı, Hz. Muhammet’in yeğeni ve eski nişanlısı Zeynep’in, Hz. Muhammet ile nikâhlarını bizzat Ulu Tanrımız kıydı.-Kuran’ı Kerim, 33’üncüAhzap suresi,37’inci ayet.-
Hz. Muhammet, Mekke’yi gizlice terk edip, Medine’ye sığındığında, orada yaşayan Yahudi toplumu ile 65 maddelik bir anlaşma yapmıştı.-Taha Akyol; Medine’den Lozan’a-
Bu anlaşmaya göre; Hz. Muhammet, kervan basma gibi eylemlere girişmeyecek, Medine’deki huzuru koruyacaktı.
Bedir Gazasında; kendisini Beni Nadir Yahudi aşiretinin öldüreceğini öğrenen Hz. Muhammet; Beni Nadir Yahudi aşiretinin tüm mallarına el koyarak, kendilerini Medine’den sürgün etti.
Uhut Gazasından sonra da; Beni Luka Yahudi aşiretini, 24 saat içersinde, bir deve yükü eşya alarak Medine’yi terk ettirdi.
Bir kış günü; Müslümanlığı kabul etmemiş Kureyşlilerin, 10,000 kişilik bir kuvvetle Medine’ye saldıracakları haberini Hz. Muhammet’in amcası Abbas bildirince, Medine’deki panik, şehrin etrafına hendek kazılması ile durduruldu
Medine’de yaşayan en büyük Yahudi topluluğu olan Kureyza; Mekkelilerle bir oldu. Kureyza kabile reisinin kızı Safiye de, Hayber Yahudi aşireti reisinin oğlu ile evliydi.
Mekkeliler, Medine ablukasını kaldırıp, Mekke’ye dönünce; Kureyza aşiretinin anlaşmaya uymama konusu gündeme getirildi.
Kazılan hendekten atlayarak geçmek isterken, bir ağaç dikmesinin üzerine düşerek, ağır yaralanan bir Müslüman hakem seçildi. Hasta haliyle Medine’ye gelen bu seçilmiş hakem, iki tarafı dinledikten sonra; kararını açıkladı:
“Kureyza aşiretine mensup, bütün ergin erkeklerin boyunları vurulacak; bütün malları ve mülkleri ellerinden alınacak, çocukları, kadın ve kızlarına esir işlemi yapılacaktır. ”Meydana toplatılan Kureyzalı erkeklerin, meşale ışıkları altında; bizzat Hz. Muhammet tarafından, etek kıllarına bakılarak; etek kılları siyah olanlar cellâtlara teslim edilerek boyunları vuruldu.*-İslam Ansiklopedisi, Beni Nadir, Beni Luka ve Kureyza maddeleri.-
O minibüste, Yahudi düşmanı arkadaşım:
“-Kureyza Yahudi kavmi, Allah’ın emri ile öldürüldü!” demişti.
İşin en çok tuhafıma giden tarafı da; büyük bir din bilginimizin, aynı fikri yayımlaması oldu:
Ol bilginimizde, bu soruya yanıt olarak, gazetedeki köşesinde: ”Kureyza Yahudi aşireti Allah’ın emri ile öldürüldü” diye yazdı,
-Hz. Musa, tanrısının emrini uygulayarak kadın esirleri öldürtmüştür.
-Diğer kavimlere verilen her türlü zarar, Hz. Musa’nın tanrısının emri gereğidir.
—Bütün kavimlerin malları ve canları Musa Peygamberin tanrısının emri ile İsrail oğullarının tasarrufundadır.
—Tüm insanlara yapılacak işlemler Hz. Musa’nın tanrısının emri gereğidir. Tevrat ve İsrail dini metinleri böyle yazmaktadır.
Şimdi, gelelim İslam tarafına:
-23 senede, Kuran’ı Kerim’in 200’E YAKIN ayet Neyis oldu-Nakzedildi- Kıble Kudüs iken Kâbe’ye döndü.
—Kureyza Yahudi aşiretinin tüm ergin erkekleri, Ulu Tanrımızın emirleri üzerine öldürüldü! Kadınları, kızları ve çocukları esir işlemine tabi tutuldu. Tüm mal varlıklarına Ulu Tanrımızın emirleri gereği el konuldu!
—Hz. Muhammet’in kölesi ve üvey oğlu Zeyd’in boşadığı karısı, Hz. Muhammet’in yeğeni ve eski nişanlısı Zeynep’in, Hz. Muhammet ile nikâhlarını bizzat Ulu Tanrımız kıydı.-Kuran’ı Kerim, 33’üncüAhzap suresi,37’inci ayet.-
—Kuran’ı Kerim’de,
Ulu Tanrımız, Hz. Muhammet’e:
“Ne bir eksik, ne de bir fazla,
sen tebliğ et” diye seslendi. 5’inci Maide suresi, 67’inci ayet.Şimdi de buradan 2’inci Bakara suresine geçelim:
Bakara suresi, İsrail oğullarının yaptıkları kötülükleri ve döneklikleri, uzun, uzun anlatmakta; tanrı’nın nimetlerini inkâr ederek, Musa peygambere de bin bir zorluk çıkardıklarını sayıp, dökmektedir. Kuran’ı Kerime ve Hz. Muhammet’in getirdiklerine inanmadıkları takdirde, nasıl bir Tanrısal azapla karşılaşacakları anlatılmaktadır.114’üncü ayette:
“Allah’ın mescitlerinde (secde edilen ibadet yerlerinde) onun anılmasını men edenlerden, onların harap olmasına koşanlardan daha zalim kimdir? Onların hakkı oralara korkak, korkak girmekten başkası değildir. Dünya’da rüsvaydık onlarındır. Ahiretde en büyük azap da yine onların”.
211’inci ayet: ”Sor İsrail oğullarına; onlara nice açık ayetler verdik. Kim Allah’ın nimetini; o nimet kendisine geldikten sonra, küfr ile değiştirirse, şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır” demektedir.
217’inci ayette:”..fitne katilden de beterdir. Demektedir.
İsrail oğulları’nın, kıyamete kadar, yenilginin mahcubiyeti ile yaşayacakları anlatılmaktadır.
Prof. Dr. Sayın Süleyman Ateş, senelerce önce, Milliyet gazetesi için hazırladığı iki küçük kitapçıkta, çok ilginç bir yaklaşımda bulunmuştu. Hz, Muhammet, Mekke döneminde, Hz. İsa gibi, bireyin kurtuluşunu sağlayacak ayetler getirmişti.
Medine döneminde; daha katı, bir devlet için gerekli ayetlerle gelmişti. Tekrar Mekke döneminde inen ayetler daha katıydı
Üç kutsal kitabı incelediğimizde, şöylesine bir olgu ile karşılaşırız:
-Hz. İsa, bireysel olarak tüm insanları kucaklamıştır.
. Musa, Yalınız İsrail oğullarını kucaklamıştır.
-Hz. Muhammet, Kureyş kavmini ve Arapları kucaklamıştır. Öncelikle; şu ayetlere bir bakmalıyız:
-42’inci Şuara suresi, 7’inci ayet: ” Ve işte böyle sana –Hz. Muhammet’e-Arabî bir Kuran vah yetmekteyiz ki Umm’ul kura’yı ( Mekke şehrini) ve çevresindekileri sakındırasın ve o toplama günü’nün dehşetini haber veresin-Onda şüphe yok-, bir fırka cennet’te bir fırka sair’de 8 çılgın ateş içinde)”.
—12’inci Yusuf suresi, 2’inci ayet: ”Biz O’nu sana aklınızı çalıştırasınız diye ARAPÇA bir Kuran olarak indirdik.”
—14’üncü İbrahim suresi; ayet 37: ”Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki onlara açık, seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azizdir, Hâkimdir o”.
-16’ıncı En Nahl-Hurma- suresi,103’üncü ayet: ”Andolsun ki biz, onların “Kuran’ı ona bir insan öğretiyor” demekte olduklarını biliyoruz. Nispet etmeye uğraştıkları adamın dili yabancıdır. Oysaki bu, apaçık ARAPÇA bir dildir.”
—20’inci Taha suresi, 113’üncü ayet: ”Biz o’nu işte böyle ARAPÇA bir Kur’an olarak indirdik ve onun için de tehditleri türlü yâd elerle sıraladık ki, korunabilsinler yahut ta Kuran onlara yeni bir hatırlatıcı, hatırlatma sunsun.”
—39’uncu Zümer suresi, 28’inci ayet: ”Bunu, eğrisi, büğrüsü olmayan ARAPÇA bir Kuran olarak indirdik ki, korunup sakınabilsinler.”
-64’ÜNCÜ TEGABÜN SURESİ, 12’İNCİ AYET. ”ALLAH’A İTAAT EDİN, PEYGAMBERE İTAAT EDİN, EĞER BUNDAN YÜZ ÇEVİRİRSENİZ BİLİN Kİ, PEYGAMBERİMİZE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDİR.”
Türkler için söylendiği iddia edilen hadisleri bir kenara bırakıyorum. Şu iki hadis; canımı fena halde sıkıyor:
-Bütün dünya Müslümanlarını, Kureyşli Müslümanlar yönetecek; bütün kâfirleri de, Kureyşli kâfirler yönetecek!”
1- MÖ.13’üncü asırda yaşamış olan Hz. Musa’nın 10–13 emrinin varlığını biliyoruz. Hz. Musa’dan sonra; Tevrat yazıcısı Hahamların, İsrail oğullarının yaşadığı dönemleri Tevrat’a eklediklerini de biliyoruz.
Daha sonraları; Tevrat’a inanırlık kazandırmak için, Tevrat’ın KELAMULLAH olduğu inancı ortaya atılmıştır.
2- MÖ. 325 İznik konsülü ve 431 Efes konsülü sayıları yüzleri çok aşan İNCİL’İ dört adet olarak kabul etmiştir:
a- Yuhanna incili,
b- Matta İncili,
3- Markos İncili,
4- Lukas İncili.
Bunlara KANONİK—YASAL—İNCİL DENİLMİŞ; GERİ KALAN İNCİLLE DE APOKRİF OLARAK KABUL EDİLİP, YAKILMIŞTIR.
Daha sonra; Barnabas İncili bulunmuştur. İncillerde, 23 yerde adının geçmesine karşın Barnabas, kilise babalarınca aforoz edilmiştir.
1945 senesinde; Mısır’da bir çocuk mezarında, bakır levhalara yazılmış, 114 surelik yeni bir İncil, Saint Thomas İncili bulunmuştur.
İnciller; Roma’ya Senato’ya gönderilmiş, iki rapora dayanılarak yazılmıştır. Hz. İsa’nın hayat öyküleridir. İlk İncil; Hz. İsa’nın ölümünden 160 sene sonra yazılmıştır. Tevrat, AHDİ ATİK; İnciller de AHDİ CEDİT diye anılır.
Mademki; Tevrat Tanrı Kelamıdır; İnciller de niye Tanrı Kelamı sayılmasın mantığı ile Onlar da Tanrı kelamı sayılmışlardır.
Prof. Dr. Sayın Süleyman Ateş, yukarıda sözünü ettiğim iki küçük kitabında, Kuran’ı Kerim’in Kelamullah olmayıp, Kelam’ı Resülullah olduğunu belirtmiştir. Doğrudur! Hz. Muhammed, arı sesine ve kulak çınlamasına benzettiği VAHİY alışlarını Arapça olarak beyan etmiştir!
Emeviler döneminde; Kuran’ı Kerim de Kelamullah olarak benimsenerek, diğer semavi kitapların sıfatı kazandırılmıştır.
*Üç semavi kitap ta, tanrısal boyuta taşınmış ve asırlarca böylece kabul edilmiştir.
*İsrail Devleti, Tevrat’a dayalı bir din devletidir. Gücünü ve dayanağını Tevrat’tan alır.
*DEMOKRATİK, LAİK, EVRENSEL HUKUKA DAYALI, SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİ OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİR DÜNYA DEVLETİDİR. *Türkiye Cumhuriyeti’nin dışındaki Müslüman ulusların uyruğu olduğu tüm devletler de, Kuran’ı Kerim’e dayandıklarını iddia eden, dogmatik, katı, çağımızın dışında, ortaçağda yaşayan, KADINLARINI TANRISAL ÖFKE İLE CEZALANDIRAN BİRER FANATİK DEVLETTİR.
Allah’ın kanunu kabul ettikleri Kuran’ı Kerim hükümleri dışında hiçbir hüküm kabul etmemektedirler.
Filistin’de konuşlanan Hamas, İslami Terör Örgütü de, Kuran’ı Kerim hükümleri dışında, hiçbir hükmü kabul etmediğini bildiren bir örgüttür ve tüm dünya’da TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK KABUL EDİLMEKTEDİR!
İsrail, Tevrat’a dayanarak kendi tanrısının emirlerine uymaktadır!
Arap Âlemi ve özellikle de İran, Kuran’ı Kerim hükümlerine, kendi tanrılarının emirlerine uymaktadır!
İsrail Devleti ve İsrail oğulları yeryüzünden kaldırılmalıdır!
Elinde 5000 adet basit rampalardan fırlatılan füze bulunan Hamas Terör örgütünün düzenli bir askeri yapılanması da vardır. Bu füzeleri, evlerin balkonlarından, okulların ve sağlık birimlerinin bahçelerinden, İsrail’e fırlatarak masum insanların ölmesine ve sakat kalmasına neden olmaktadır.
İsrail’in anında karşılık vermesi ile ölen Filistinlilerin cenazeleriyle de acındırma propagandasına girişmektedir.
Kendi şehitlerine yapmadığı yardım kampanyasını Türkiye Cumhuriyeti bile Filistinliler için yapmaktadır.
Hamas Terör örgütü; ”BİR İNSANI ÖLDÜREN TÜM İNSANLIĞI ÖLDÜRMÜŞ OLUR!” İslami inanca da aldırış etmemektedir.
Filistin’de seçimle gelen bir hükümet var iken:
Türkiye Cumhuriyeti’nin Hamas ile siyasi diyalog kurması;
“Hamassız Filistin davası çözülemez,” diye, ulu orta beyanlarda bulunması, en sonunda, Türkiye Cumhuriyeti’ni PKK ile bir masaya oturtabiliri hesaplaması gerekmektedir.
—Hamas, Iranın ve diğer destekçi Arap ülkelerinin taşeronluğunu yapmakta; Hamas yöneticileri de, bu arada lüks içinde 4–5 kadınla saltanat sürebilmektedir.
Yukarıdan beri açıklamaya çalıştığım nedenlerden dolayı, Arap ülkelerinin İsrail ile anlaşması mümkün değilken; Sayın RTE’ NİN arabuluculuğa soyunması, duyguları ile düşünen ve duygularıyla karar veren kuru kalabalıklardan alkış ve oy alır.
Amma, velâkin, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN DIŞ POLİTİKASINI VE DIŞ İTİBARINI YARALAR. ARAP ÂLEMİ, İSRAİL İLE ANLAŞMAYA VARDIĞI GÜN; İÇ SORUNLARINI ÇÖZÜLEMEZ BİR HALDE BULUR.
—Hamas’ı siyasi muhatap yaparak, İsrail’i yüklenmemiz, YAHUDİ LOBİSİN’Nİ YİTİRMEMİZE neden olur.
—İsrail ile dost olarak dış hatta çıkmış olan Türkiye, bu dostluğu yitirmekle, tamamen kuşatılmış olarak kalır.
-Haberalma ve teknik yararlanmayı yitirir.
—İsrail’i bir terör örgütü için yitirmek başımıza çok işler açar.
Kemalist sistemi yıkarak Kuran’a dayalı bir şeriat sistemi getirmek için yemin ve kasem eden Sayın RTE’NİN, Davos’taki çıkışı mı TAKİYYEDİR; YOKSA ARABULUCULUK TEKLİFİ Mİ TAKİYYEDİR?