30 Mart 2015
tarihli Yeni Şafak gazetesinde paralel yapının 1 numarası Fetullah Gülen’in
şimdiye kadar hiç bilinmeyen ilişkileri yer alıyordu. Gazete de yayınlanan
belgelere göre Gülen daha ilk gençlik yıllarında Masonluk yemini ediyor ve
üstün hizmetlerinden dolayı taltif madalyası alıyordu.
Hatırlayalım;
Fetullah Gülen daha 1967 yılında CIA’nın Türkiye masası şefi Graham Fuller ile
tanışıyor ve çok sıkı dost oluyorlardı. Graham Fuller, Yahudi ve masondu.
Çok geçmedi,
Gülen gazetede yayınlanan haberlere yanıt veriyor. Avukatları aracılığıyla
açıklama yapan Fetullah Gülen, mason olduğu iddiasını yalanlarken, “Karanlık
bir merkezde üretilip Yeni Şafak gazetesine servis edilen yalan haber, bazı
gazete ve gazetecilerin ahlak, hukuk ve etik gibi en temel ilkelere sahip
olmadıklarını açıkça bir kez daha göstermiştir” diyordu.
Gazetenin
haberinde Gülen’in mason locasına kabul edildiğini gösterdiği iddia edilen
belge, aldığı taltif madalyası, Gülen’e yapılan toplantı davetleri, dönemin
milletvekili Kasım Gülek’in Masonlara yazdığı ve Gülen’in adının geçtiği mektup
yer alıyordu.
Ne var ki,
Gülen kanka olduğu Mason Kasım Gülek ile ilgili haberler karşısında kalem bile
oynatamıyordu.
Fetullah,
Yahudiliğe hizmet için kurulan ADL’nin Başkanı ve “Filistinli çocukların
kanını içeceğim” diyen Abraham Foxman’dan “İslam’da hoşgörüyü” işleyen
kitap yazma siparişi aldığını övüne övüne anlatabiliyordu. Anlatmakla da
kalmıyor, Müslüman katili Foxman’la sarmaş dolaş fotoğraflarını internette
dolaştırıyordu.
Gülen, Irak’ta
sakat bırakılan, taciz ve tecavüz edilen, öldürülen binlerce çocuk için hiçbir
zaman, üzüntü duymuyor, gözyaşı dökmüyor, Filistinli çocuklar için bir kere
bile ağlamıyordu.
Müslüman
çocuklar için yüreği sızlamayan Fetullah, ne yaman bir Yahudi dostu olduğunu,
Hz. Peygamber’e de iftira atarak, görmediği rüyalardan birini “gördüm”
yalanıyla, öğrencilerine anlatarak kanıtlıyordu:
“Savaştan önce
Resulallah’ı rüyamda görmüştüm. Tebessüm ediyordu. Sevinçli bir hali vardı.
Savaştan sonra tekrar gördüm. Başının üzerinde Scud füzeleri uçuyordu. O
füzeler çocukları öldürüyordu. Bu sebepten dolayı çok üzülmüştü, hatta bu
sebepten saçları ağarmıştı. Vallahi saçları ağarmıştı.”
Yüzbinlerce
Iraklı çocuk katledilirken sessiz kalan Fetullah, Saddam İsrail’e iki füze
gönderince Yahudi dostları zarar görecek diye feryat figan ağlıyor, Yahudi
çocukları için dövünüyor, ağlama ve inlemelerinde Hz. Peygamber’e de utanmadan,
yüzü bile kızarmadan iftiralar atıyordu.
Fetullah’ın “Kimse
Yok mu Derneği” milletten topladığı himmet, burs ve kurban paralarından
10 bin doları İsrailli mason vakfa bağışlıyordu.
Ankara 2 No’lu
Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanan Gülen’e en önemli destek Masonlardan
geliyordu.
Prof. Çetin Özek,
bilirkişi edasıyla mahkemeye sunduğu raporunda Fetullah Gülen’in; demokrasi
âşığı, ulusal birlik ve beraberlikten yana, güç ve şiddet kullanmaktan uzak
olduğunu söyleyerek, Gülen için neredeyse “Gökten inmiş bir melek”
tabirini kullanıyordu.
Çetin Öz 4
Nisan 2001 tarihinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul
Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi sıfatıyla verdiği 48 sayfalık raporunda,
Gülen’i yere göğe sığdıramıyor, ona iltifatlar yağdırıyordu.
Mason Çetin
Özek, Gülen’in “Şeriat’ın mutlaka geleceği” şeklindeki iddialarını, “Kanla
abdest almayı, kelle alıp kelle vermeyi” müritlerine tek çıkar yol olarak
gösteren, Hizbullah terör örgütüne övgülerini, demokrasi için “şeytandan
gelen rejim” şeklindeki ifadelerini; çağdaşlık, hoşgörü, diyalog, insani
duyguların zirveye çıkması gibi komik ötesi tanımlamalarla izah ediyor ve
Gülen’i hukuk adına kutsuyordu. Özek, Gülen’in kitaplarındaki ve
konferanslarındaki bu söylemlerinin suç olmadığını da iddia edebiliyordu.
Çok geçmiyor,
Fetullah’a mason locasının desteği de gecikmiyordu. Masonlar Derneği 30.03.2015
tarihinde açıklama yaptı: “Fetullah Gülen’in
bizimle bir ilgisi yok…”
Yerseniz!..
Dolma da var.
Bu mason
derneğinin ne ilk ne de son olacak gerçek dışı açıklamasıydı.
1964 yılında
bir gazetede Süleyman Demirel’in mason olduğu yönünde bir belge yayınlanmıştı.
Belge gerçekti
ancak siyasette büyük hedefleri bulunan Süleyman Demirel’in “mason değildir”
belgesi alması gerekiyordu.
Türk
masonlarının ikiye bölünmesine yol açan, Süleyman Demirel’e “mason değildir”
belgesini Enver Necdet Egeran vermişti.
Egeran verdiği
bu sahte belge nedeniyle masonluktan ihraç ediliyordu. Egeran’ın kendi
anılarına göre belge, masonların bağlı bulunduğu Büyük Loca yerine eski bir
kuruluş olan “Türk Yükseltme Cemiyeti’nde kaydının bulunmadığı” şeklinde
düzenleniyordu.
Mason kamuoyunu
aylarca meşgul eden olay aslında Ankara Vadisi’ndeki Bilgi Locası’nda 1956’da
masonluğa kabul edilmiş, bir yıl sonra da kalfalığa yükseltilmiş Süleyman
Demirel’e bu bilgilere rağmen verilen belgenin bazı masonlar tarafından kabul
edilememesine dayanıyordu.
Öyle ki bu
olayın ardından Ekrem Tok’tan sonra Hür ve Kabul Edilmiş Mason Locası’na
Üstad-ı Azam seçilen Egeran, tepkilerin durulmaması üzerine bu makamda ancak 8
ay kalabilmiş, hatta masonluktan da uzaklaştırılmıştı. Masonlar arasına bir
daha 1985’te dönebilen Egeran, 2005 yılında, 98 yaşında hayatını kaybetmişti.
Bu gelişmeler
üzerine Süleyman Demirel’e sahte “mason değildir” belgesi verilmesi Türkiye
masonluğuna pahalıya patlamıştı. Türkiye masonları “Hür Masonlar” ve “Özgün
Masonlar” olarak ikiye ayrıldı.
20.05.2015
tarihli Sabah gazetesinin haberine göre; Ermeni Said’in talebesi Şule Yüksel
Şenler’in ağabeyi Üzeyir Şenler’in vefatından kısa bir süre önce kendisiyle
yapılan ve videoya alınan bir sohbette Fetullah Gülen’in Mason olduğunu
açıkladığı ortaya çıkıyordu.
Üzeyir Şenler
videoda Gülen’in finansörü Ali Rıza Güven’in önce kendisine Masonluk teklifinde
bulunduğunu kabul etmeyince aynı teklifi Gülen’e götürdüğünü, Gülen’in kabul
ettiğini anlatıyordu.
Gülen’in
masonluğuna bir teyid de yıllarca yol arkadaşlığı yaptığı ve hayatını anlatan
kitabın yazarı Latif Erdoğan’dan geliyordu.
30 Mart 2015
tarihinde Latif Erdoğan, Fethullah Gülen’in Masonluk yemini ettiği iddiasıyla
ilgili olarak “Teyit ettim, masonluk belgelerinin hepsi gerçek” diye
konuşuyordu.
90’lı yılların
sonlarında Kanal D’de yayınlanan Fatih Altaylı’nın sunduğu Teke Tek programına
katılmış, ilk kitabım “Refah’ın Gerçek Yüzü” hakkında konuşmuştuk. Programda
RP’li hatiplerin konuşmalarına da yer vermiş, programın ardından Ankara DGM
Savcısı Nuh Mete Yüksel’in Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı’na yaptığı suç
duyurusunun ardından açılan davayla RP kapatılmıştı.
Fatih
Altaylı’ya Fetullah Gülen ile ilgili üç adet kaset vermiş, bunları yayınlamasını,
insanlarımızın bu meczupların gerçek yüzlerini görmesini istemiştim.
Kasetlerin
birinde, Fetullah’ın Hizbullah Terör Örgütü’nü övmesi şu sözleriyle yer
alıyordu:
“Sürekli
ittikaya kendisini salmış, kaptırmış, arayışına girmiş, yakalamış dahasını arayan,
takvanın dahasını arayan derinlerden derin kutsiler… Hz. Muhammed Mustafa’nın
askerleri, Cindullah; Allah Ordusu… Hizbullah; Allah cemaati, tabiri caizse
Allah Partisi… Siyasi boğuşmalar, siyasi partiler karşısında Allah Partisi!..”
Eli kanlı terör
örgütü Hizbullah’a övgüler düzen Gülen’in ikinci kasetinde; demokrasiyi
şeytandan gelen rejim olarak nitelediği, şeriat devletinin mutlaka geleceğini
iddia ettiği sözleri, müritlerine kelle alıp, kelle vermeyi, kanla abdest
almayı öğütlemesi de yer alıyordu:
“…Doğru yolu
görseler onu yol yordam edinmeyecekler… Düzen yordam edinmeyecek, o yolu tutup
gitmeyecekler… Şeytan saltanatına ait bir yol kendilerine gösterildi mi;
komünizmdir, kapitalizm’dir, faşizm’dir. Bilmem ne izm’dir, ne izm’dir!..
Şeytana ait bir yol onların önlerine getirilip, onlara gösterildi mi; hemen yol
olarak, yordam olarak onu benimserler, parlamento olarak onu benimserler,
Reis-i Cumhur olarak onu benimserler…İnsan karihatından çıkan yolu, ‘Şeytan
yolu’nu benimserler!..”
Gülen,
demokrasiyi “bilmem ne gibi artık doğurma kapıları kendisi için kapanmış bir
mahlûk” diye de tanımlıyor, “hizmetimiz için açıklarından
faydalanmalıyız” diyordu.
Fetullah
yaptığı konuşmada, Şeriat sisteminin Türkiye’nin idare şekli olacağını şöyle
ilan ediyordu:
“Bir gün
gelecek semavat, zemin; bütün düzeniyle, nizamıyla İslâm’ın bembeyaz eline
teslim olacak. Yedi Beyza İslam’a, yani Hz. Musa’nın harikalar meydana getiren
asayı taşıyan mübarek eli demektir. Ak Şeriata, Ak Yola, Ak Sisteme Ak El!…
Nasıl olsa olacak.”
Fatih
Altaylı’ya Gülen’in bu sözlerinin yer aldığı kasetlerle birlikte, burnunu
sildiği sümüklü mendilini “siz buna da değmezsiniz” ama diyerek müritlerine
atmasını ve müritlerin o mendili “Allahhh” diyerek kapmalarının yer aldığı
görüntüleri ve daha bir çok ilginç bölümleri içeren kaseti de yayınlaması için
vermiştim.
Bir süre sonra
Altaylı’nın müdürü Özer veya Özay beni aradı “Abi sen o kasetin
yayınlanmasını unut, Fatih Altaylı şu anda Fetullah Gülen ve adamları ile yemek
yiyor” dedi. Bu yemeğin ardından Altaylı bu kasetleri yayınlamadı.
Bugün
kendilerini soruşturmacı gazeteci ilan eden sahtekârların rahmetli Necip
Hablemitoğlu’ndan aldıkları belge ve bilgileri, kasetleri yedikleri yemeklerin
ardından yayınlamadıkları gibi…
Altaylı yüzü
bile kızarmadan yıllar sonra şu yazıyı yazdı:
“Birkaç yıl
önce Fethullah Gülen cemaati peşimde.
Benim elimde
Gülen’le ilgili bir kaset olduğunu düşünüyorlar ve bu kasedin içeriğini merak
ediyorlar.
Hiç ummadık
kanallardan bana ulaşmaya çalışıyorlar.
Sonunda
ulaştılar.
Gülen’in
benimle bir yemek istediği söylediler.
Olur dedik ve
buluştuk.
Altunizade’de
bir dershanenin üst katında, Gülen’in yaşadığı ve televizyon programları
çektiği yerde buluştuk.
Benim yanımda
Teke Tek ekibi, onun yanında başta İhsan Kalkavan kendi ekibi.
Güzel bir yemek
yedik.
Onlar da kendi
bakış açılarından yaptıkları işleri anlattılar.
Okulları nasıl
kurduklarını, neden kurduklarını, nasıl yürüttüklerini.
Gülen özellikle
Türk Cumhuriyetleri ve Balkanlar’daki faaliyetlerini anlattı.
Hepimizin
bildiği şeyleri kendi açılarından görerek aktardılar.
Sohbetin
sonunda Gülen’e izlenimimi aktardım.
Gülen,
yurtiçinde ve yurtdışında aynen bir mason teşkilatı gibi örgütleniyordu.
Masonların
yüzlerce yıl önce yaptıklarını, şimdi adına ‘mason’ demeden yapıyorlardı.
Aynı zamanda da
bir dönem Batı’dan Anadolu’ya gelen misyonerlerin işlevini üstlenmişlerdi ve
‘Türk emperyalizminin uç beyliklerini’ oluşturmaya çalışıyorlardı.
Gülen’e ‘Bu,
yapılanma açısından masoniktir’ dedim.
Yüzüme uzun
uzun baktı.
Sonra kendi
adamlarına döndü ve ‘Masonların kötü bir şey yaptığını kim söyleyebilir’ dedi.
‘Sizin çevreler
masonları pek sevmez’ dedim.
‘Biz o
çevrelerden değiliz’ dedi.
O zaman yazmaya
değer bulmamıştım.
Ve bu konuda
hazırladığım kitaba saklamıştım.
Ama yine Gülen
konuşulmaya başlanınca aktarmak istedim.
Düzeyi, en
aşağılık olan belirliyor!”
Fatih
Altaylı’ya sormak lazım Kitap ne oldu?
Dediği gibi
düzeyi en aşağılık olan belirliyor…
21 Kasım 2017