13 Ocak 2017 Cuma

Öyle bir deprem geliyor ki...




20 Aralık 2016
İran ve doğalgaz kaynaklı, gündemde iki yıl boyunca deprem üstüne deprem yaratan, dört bakanın istifasına neden olan 17 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk iddialarının bir benzeri ve daha büyüğü ufukta göründü. Hükümetin, Kuzey Iraklı Kürt aşiret lideri Mesut Barzani ile birlikte gizli anlaşmalar yaparak, ABD’nin itirazlarına, Irak hükümetinin kıyamet koparmasına karşın Kuzey Irak petrollerinin Türkiye üzerinden dünyaya aktarılmasının altındaki ilişkiler açığa çıkmaya başladı.

Kuzey Irak petrollerinin taşıyan şirketin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak'ın patronu, Sabah ve Atv’yi önce iktidar medyası yapan, sonra havuz medyasına devreden Çalık Holding’e ait olduğu ortaya çıktı.

Arkasında "çözüm süreci" diye adlandırılan İmralı pazarlıklarından AKP hükümetinin Kerkük'ü Kürtlere satmasına kadar, siyasette deprem yaratacak ilginç ilişkilerin yer aldığı anlaşılan ve ortakları gizlenmeye çalışılan şirketin korkunç kazanç sağladığı belirlendi.

Hürriyet Washington temsilcisi Tolga Tanış’ın, Kuzey Irak petrollerine ilişkin gizli anlaşmaların altındaki ilişkileri irdelediği “Potus ve Beyefendi” kitabı yayımlandı. Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır gezisinde, Mesut Barzani’nin başındaki konfetileri “Bu ne aşk ya rab!" dedirtircesine temizlemesinin nedenine ışık tutan kitapta çarpıcı, 17 Aralık depreminin altındakilere ilişkiler benzer ilişkiler yer alıyor.

Cumhuriyet’in haberine göre; kitapta, belgeler ve yerinde yaptığı incelemelerle, Çalık Grubu’na ait olduğunu ortaya koyduğu Powertrans şirketinin hükümetten aldığı imtiyazla Kürt bölgesindeki petrolü taşıma işini haberleştiriyor. Powertrans şirketinin kuruluş zamanlaması ve ortaklarının Singapur ile off shore cenneti British Virgin İsland’da kurulan şirketlerde gösterilmesinin ardına düşüyor. Saklanan isimleri araştırıyor. Doğal olarak merkeze dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ı ve damadı Çalık Holding CEO’su Berat Albayrak’ı koyuyor.

BERAT ALBAYRAK: 2004’’te Tayyip Erdoğan’ın kızı Esra ile evlendi. 2007’de 26 yaşında Çalık Holding’in CEO’su oldu. Kitapta; Albayrak’ın CEO’luğunu yaptığı Çalık ile Powertrans’ın bağları “çalışanların geçmişi” ve “yazarın yerinde yaptığı araştırmayla” iki şekilde ortaya konulmuş. Önce çalışanların, yöneticilerin Çalık ile ilişkilerinden bir kaç örnek:

POWERTRANS’IN KİMLİĞİ
Ahmet Muhassıloğlu: 2011’de Powetrans’ın kuruluşunda yer alan ve sonra hisselerini Singapur’daki Lucky Ventures’a satan isim. 1998-2000 yıllarında Çalık’ın Türkmenistan’daki yatırımlarında çalıştı.

AHMET ŞADİ GÜNGÖR: 2012’de Powertrans’ın genel müdürü oldu. Daha önce Çalık Holding’e bağlı ÇEP Petrol’de koordinatördü. 2007-2011 AKP Milletvekilliği yaptı.

ŞEVKET ACAR:  Powertrans’ın önce mali işler müdürü, 2013’te Yönetim Kurulu Başkanı. Daha önce Çalık Holding’de Arnavutluk’taki ALBtelecom’un CEO’su. Kitabın yazarı Tolga Tanış, şirketlerin yurtdışındaki adreslerine de ziyaretler gerçekleştirmiş.

Ve araştırma sonucunu kitapta şöyle anlatmış:

“Powertrans’ın sahipleri Grand Fortune Ventures ve Lucky Ventures’un işlemleriyle ilgili talimatları Albayrak’ın CEO olduğu dönem Singapur’daki Sovereign Trust Danışmanlık Firması’na doğrudan Çalık Holding yetkililerinin ilettiğini araştırmam sırasında teyit ettim.”

Tolga Tanış, kitabında bir diğer sorunlu noktaya da dikkat çekiyor: Damat Berat Albayrak’ın Çalık Holding ile ilişkisi nedeniyle Powertrans’ın verilen imtiyazın “uluslararası standartlarda yolsuzluğun tam tanımı olduğuna...”

POLİTİKACI VE YAKINI
Bunu da 2005’te yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler yolsuzlukla mücadele sözleşmesi kapsamındaki siyasi bağlantılarını kullanarak kazanç sağlayan PEP’lerin (Politicaly Exposed Person-politikacı ve yakını) rolüyle ilgilendiriyordu.

Tanış şu cümlelerle durumu netleştiriyor: PEP, politikacıların yolsuzluğu gizlemek için buldukları yeni yöntemlere karşı geliştirilmiş bir tanım. Ve siyasetçilerin iktidar gücünü kullanarak imtiyaz sağladıkları akraba ve yakınlarına işaret ediyor. Uluslararası örgütler, PEP’ler konusunda son yıllarda öyle adımlar atmışlardı ki... Örneğin, dünya genelinde yılda toplam 1 trilyon dolara ulaştığı tahmin edilen rüşvet ve yolsuzlukla mücadele etmesi istenen dünyanın her yerindeki finans kurumlarına PEP’ler için öyle görevler yüklenmişti ki. Buna göre bankalardan bu PEP’leri yakından takip etmeleri ve PEP’lere ait hesaplardaki şüpheli hareketleri de düzenleyici kurumlara bildirmeleri isteniyordu.

BARZANİ’YE YAKIN AİLE ORTAK
Türkiye’de bu Singapur ve BVI firmalarıyla bağlantılı tek bir şirket açılmamışken, 1 Aralık 2009’da bu durum değişti. İstanbul’da Oiltrans Petrol Taşıma Sanayi ve Ticaret Limited şirketi kuruldu. 716551 sicil numaralı şirketin hissedarları arasında ise Powertrans’tan tanıdık olan yüzde 25 ile Lucky Ventures yine yüzde 25’le Grand Fortune Ventures vardı.

Peki diğer yüzde 50 kime aitti? O da Ankara’daki Yazıcı Hukuk Bürosu’nun, 1998’den beri başta petrol, doğalgaz ve enerji projelerinde çalışan avukatlarından Nihal Berker.

Tabii 100 bin TL sermaye ile kurulan ve tıpkı Powertrans’ta olduğu gibi, Singapur’daki şirketlerin hisselerini avukat İsmail Kınoğlu’nun temsil ettiği Oiltrans’ta Berker’in rolü sadece göstermelikti. Çünkü asıl önemli olan kişi, kuruluş sözleşmesinde Berker’in hisselerini temsil etmek üzere şirket müdürü olarak atandığı belirtilen Irak uyruklu Muhsen M. Nazer Amen Amen’di.

Başka bir deyişle, tıpkı Reza Zarrab’ın akrabaları gibi, Bakanlar Kurulu’nun 22 Mayıs 2013’te aldığı bir kararla Türk vatandaşlığına geçip Muhsin Nezir adını alacak olan işadamı. Nitekim Oiltrans kuruldu.

On bir gün sonra... 14 Aralık 2009’da İstanbul’da Muhsen M. Nazer Amen Amen’in yüzde 50 ortaklığıyla başka bir şirket daha sessiz sedasız faaliyete geçti.

Beş bin lira sermayeyle kurulan, 717758 sicil numaralı “Yüksek Enerji Limited”in diğer ortağı da yine Irak uyruklu Adeeb Mohammednadheer Ameen Ameen’di.

Ve bu uzun isimli kişinin sicil memuruna verdiği “282/40 Ainka- wa St. Erbil, Irak” adresi ise UB Holding’in Erbil’deki ofisinin bulunduğu yerdi. Velhasıl sonunda sınırın öteki tarafındaki ortaklar da bulunmuştu. Barzani Ailesi’ne çok yakın olan ve 1990’lardan beri İstanbul’da iş yapan Nezir Ailesi.

ADIM ADIM İMTİYAZ
2007 Irak Anayasası 140. Madde ülkedeki dev petrol yataklarının bulunduğu Kerkük’ün statüsüne ilişkin sorunun 2007 sonuna kadar yapılacak referandumla çözülmesini öngörüyordu. Bölgedeki Türkmen nüfusu düşünerek Kürtlerin bu referandumla Kerkük’ü Irak Kürdistan’ına bağlamasına karşı çıkan Türkiye plana karşı çıkıyordu. Barzani “Türkiye Kerkük’e karışırsa bizde Diyarbakır’a karışırız” derken Erdoğan 9 Nisan 2007’de “Bedeli ağır olur” diyecekti.

5 Kasım 2007
Beyaz Saray’da Başbakan Tayyip Erdoğan ile dönemin ABD Başkanı George W. Bush buluştu. Aynı yılın nisan ayından kasıma kadar geçen sürede ilginç bir şekilde; “Türkiye ile Kuzey Irak’taki Kürdistan yönetimi” arasında, daha doğrusu “Erdoğan ile Barzani arasında” bir yumuşama oldu. Bu yumuşamayı en iyi tarif eden kulisi kitaptaki tanımla“iddiayı” İngiliz Economist dergisi yazacaktı: Başbakan Erdoğan, ABD Başkanı Bush’a, Kürtlerin bölgesel hükümetinin tanınması ve PKK’lilere af için söz verdi.

Mayıs 2008
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gazetecilere “Barzani ile güven oluşuyor” açıklamasını yaptı. 8 Ağustos 2008“Güven”den 3 ay sonra yurtdışında birbiriyle bağlantılı 3 şirket kuruldu. İkisi Singapur, biri Karayipler’deki off shore cenneti British Virgin İsland’da.

Eylül 2008
Şirketlerin kuruluşundan bir ay sonra Türkiye ve PKK arasında Norveç Oslo’da barış görüşmeleri başladı.

Ekim 2008-Mart 2011
Türkiye ile Irak Kürdistan yönetimi arasındaki sıcaklık her geçen gün arttı. Erbil’de 2010’da Türkiye konsolosluk açtı.

25 Mart 2011
Powertrans adlı şirket Esentepe’deki Maya Akar Center C Blok’ta yer alan 4/24 numaralı ofiste 50 bin TL sermaye ve 770581 sicil numarasıyla kuruldu. Faaliyet konusu kuruluş sözleşmesinde şöyle belirtilmişti: Türkiye içinde ve dışında petrol boru hatları inşa etmek; ettirmek; inşa edilmiş petrol boru hatlarını devralmak, satın almak veya kiralamak, petrol boru hattı veya diğer taşıma araçlarıyla ülkeler arası ve transit olarak petrol nakliyatı faaliyetinde bulunmak. Kurucular ise yüzde 50’yle Singapur merkezli Grand Fortune Ventures (Büyük servet girişimleri) ile İstanbul Ümraniye’de oturan Ahmet Muhassıloğlu gözüküyordu. Her iki ortak da İsmail Kınoğlu adlı avukat tarafından temsil ediliyordu.

29 Mart 2011
İlk defa bir Türkiye Başbakanı Erbil’e ziyarette bulundu. Erdoğan “Değerli dostum Sayın Başkan Barzani” diye konuştu.

21 Nisan 2011
Powertrans firmasının yüzde 50 ortağı gözüken Ahmet Muhassıloğlu aradan bir ay geçmeden hisselerini bir diğer Singapurlu şirkete “Lucky Ventures”a (şanslı girişimciler) devretti. Ortaklar iki ayrı şirketmiş gibi duruyordu. Ancak ikisi de aynı gün 8 Ağustos 2008’de kurulmuştu. İkisi de Singapur Muhasebe Müdürlüğü (ACRA) kayıtlarına göre aynı adresteydi: 112 Robinson Road 12-01 Singapur 068902. Danışmanlık şirketleri de (Sovereign Trust), muhasebe şirketleri de (Red Dot Consult) aynıydı. Powertrans’ın Türkiye’deki ticaret sicil kaydında aynı isim yetkili gösterilmişti: Yong Ngiat Sim. Powertrans yöneticileri bu iki şirketi farklıymış gibi göstermeye çalıştı. Hatta Grand Fortune için sahte bir adres gösterdiler. Ama ACRA kayıtlarına göre şirketlerin faaliyet gösterdiği yer aynıydı. Gösterilen sahte adres ise Singapur’da barlar sokağında, eğlence mekanı olarak işletilen bir binaydı.

Singapur’daki şirketler daha sonra bugün gizlilik seviyesi İsviçre’den bile fazla olan British Virgin Islands’a taşındı. Singapur’daki şirketler kabuk şirket (shell company) olarak kullanılıyor. Özellikle son yıllarda yasadışı iş yapanlar ile servetlerini gizlemek isteyen Rus ve Çinli işadamlarının çok sık yaptıkları gibi.

12 Haziran 2011

Tayyip Erdoğan’ın “ustalık dönemi” diye adlandırdığı dönem başladı.

6 Temmuz 2011
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayından sonra kabineyi 6 Temmuz’da açıkladı.

7 Temmuz 2011
61. Hükümetin ilk Bakanlar Kurulu toplandı. Bu toplantıda önemli bir karar alındı. 18 Temmuz 2011’de yürürlüğe girecek bir karardı bu. “Ham petrol ve Jet Yakıtı’nın Türkiye üzerinden kara ve demir yoluyla taşınması.”

14 Temmuz 2011
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın 14 Temmuz 2011 tarihli ve 482 sayılı yazısı üzerine 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 55. maddesine göre alınan bir karardı bu. Kararda “Ülke menfaatı açısından gerekli olan hallerde ham petrol ve jet yakıtının Türkiye gümrük bölgesinde karayolu ve demiryolu ile transitinde uyulacak usul ve esaslar”düzenlenmiş ve “işin yürütmesi” Gümrük ve Ticaret Bakanı’na verilmişti. Yani Erdoğan; Türkiye’de kurulu şirketlere ham petrol ve jet yakıtının Türkiye üzerinden transit geçirme izni verme hakkına kavuşmuştu. İşin başına da en güvendiği isimlerden Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı’yı koymuştu.

11 Kasım 2011
Karar 28109 sayılı Resmi Gazete’den yayımlanarak yürürlüğe girdi.

21 Aralık 2011
Powertrans şirketi gerekli altyapıyı kurmak için sermaye artırımına gitti. 50 bin TL olan kuruluş sermayesini 10 milyon TL’ye çıkardı.

4 Haziran 2012
Ahmet Şadi Güngör şirketin genel müdürlüğünü üstlendi. Bu isim 2007’de AKP’nin Kocaeli milletvekili adayıydı. Şevket Acar da mali işler genel müdürlüğüne getirildi.

Temmuz 2011
Sermaye artırımı, ekip değişimi, lisans süresi ardından Powertrans çalışmaya başladı. Ortakları arasında Mehmet Emin Karamehmet ile Mehmet Sepil’in bulunduğu Genel Energy’nin Kürt Bölgesi’nde Tak Tak’taki petrolünü Türkiye’ye taşımaya başladılar.

Ekim 2012
Bağdat Yönetiminden ilk itiraz 2012’nin sonlarında duyuldu. Tankerlerin sayısı çok çoğalmıştı.

11 Aralık 2012
Tartışmalar Washington’a sıçradı. ABD’liler kamyonlarla başlayan petrol ticareti yüzünden yaşanan Ankara-Bağdat ihtilafında İrak yönetiminin yanında durduklarını söylediler.

Ocak 2013
Irak Petrol Bakanlığı Türkiye’ye petrol taşıyan Powertrans tankerleriyle ilgili açıklama yaptı. Irak devlet şirketi SOMO’nun Irak’tan petrol ihracına yetkili tek kurum olduğunu, bu kuralı ihlal eden şirketlerin kargolarına el koyulacağını duyurdu.

Aralık 2013
Kuzey Irak’tan Türkiye’ye ham petrolü taşıyan kamyonların dışında bir de boru hattı yapılacağı konuşulmaya başlandı. ABD durumdan hoşlanmadı.

700 MİLYON DOLAR KAZANÇ
Tolga Tanış’ın Singapur’daki şirketlerin gizlemeye çalıştığı bilançolardan elde ettiği veriler ile bu şirketlerin Türkiye’deki iştiraklerinin finansal sonuçları 31 Temmuz 2013 itibarıyla 673 milyon 953 bin 800 dolarlık bir gelire işaret ediyor. Meçhul kişilere Bakanlar Kurulu kararıyla verilen imtiyazdan ortaya dev bir kazanç çıkıyordu. Bağdat yönetimiyle ihtilaflı yapılan ve her şeyin Barzani’nin iki dudağı arasında olduğu bir operasyon.

Tanış, gizli kalma isteğini şöyle anlatıyor:
Powertrans’ın gerçek sahibinin kim olduğunu saklıyorlardı.
1. Siyaseten elde ettikleri imtiyazları perdelemek için.
2. Yürütülen ticari faaliyetin Bağdat hükümeti nezdinde Irak Anayasası’nın ihlali olarak görülüp bir kaçakçılık faaliyeti gibi ele alınması nedeniyle doğacak uluslararası hukuki sorumluluktan kaçmak için.
Türkiye’deki gizliliği ise dört farklı yöntemle gerçekleştirmişlerdi.
1. Avukatları hissedar yaptılar. Örneğin Yazıcı Hukuk Bürosu’ndan avukat Nihal Berker’in Oiltrans’ın kurucusu gözükmesi gibi.
2. Başka hiçbir kayda değer ticari girişimi bulunmayan sıradan insanları hissedar haline getirdiler.
3. Eskiden Çalık Holding bünyesinde görevler üstlenmiş, kendilerine yakın güvenilir isimleri yönetici yaptılar.
4. Ve kimsenin gerçek sahiplere ulaşamaması için de Türkiye’deki şirketleri Singapur’da kurulan başka şirketlerin üzerinde gösterdiler.
1 MİLYAR DOLARLIK İŞ HACMİ
Sabah ve ATV’yi 1.1 milyar dolar teklifle TMSF’den kamu bankaları kredisiyle alıp, daha sonra AKP’ye yakınlığıyla bilinen Kalyon İnşaat’a satan Ahmet Çalık, 26 yıldır iş hayatında ve 2.5 milyar dolarlık Çalık Holding’i yönetiyor. Holding Enerji, telekomünikasyon, finans, tekstil, inşaat, ticaret sektörlerinde faaliyet gösteriyor. Çalık Grubu son olarak tartışmalı Passolig uygulamasının da sahibi.

Kaynak : Gazeteciler.org

1979’da İran’da “Evet” demişti… Sonra ne mi oldu?



2002’den beri Türkiye’de olup bitenler, 1970’den sonra İran’da olup bitenlere şaşırtıcı derecede benziyor:
Şöyle ki:
İran’da 1970’lerin başında Humeyni yanlıları, geniş kapsamlı bir propaganda çalışmasına başladılar, bu süreçte yanlarına bazı solcuları da aldılar.
İran solu, Şah’ın devrilmesini ve yerine demokrasinin gelmesini bekliyor ve Mollalarla birlikte bunu başarabileceğini düşünüyordu.
İran Şah’ı 16 Ocak 1979’da İran’ı terk etti.1 Şubat 1979’da Humeyni Tahran’a döndü!
Demokrasi çığlıkları atan Humeyni yanlıları, halkın desteğini alıp kendi diktatörlüklerini kurmanın hesaplarını yapıyordu.
Humeyni yanlıları halkın desteğini alabilmek için 1 Nisan 1979’da referanduma gittiler. Halk, “İslam cumhuriyetine evet mi hayır mı?” sorusuna cevap verecekti.
Yapılan propagandalarda Humeyni’nin, Şah’ın diktatörlüğüne son vererek demokratik bir sistem kuracağı anlatıldı. Bu propagandaya en çok da bazı solcular kandı!
Nihayet referandum yapıldı ve halk Şah’ın gitmesine “evet” dedi.
Evet’i alan Humeyni, halktan bu sefer de “Tüm yargının atamalarını yapmayı” istedi.
Halk bunu da kabul etti!
(Bizim Anayasa değişikliğinde de Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK’nın hükümetin kontrolüne girecek olmasına dikkat!)
Daha sonra ise halka “İslam Kültür Devrimi Paketini” oylattı.
İşte bu paketin kabulünden sonra İran solu uyandı!
Günaydın!
Ama artık çok geçti!
Humeyni’nin ülkeyi Şeriata ve dikta rejimine götürdüğünü anlayanlar harekete geçti:
Üniversitelerde gösteriler yapıldı.
Bu gösterilerin halkı etkileyeceğini düşünen Humeyni, iki yıllığına üniversiteleri kapattı.
Humeyni diktatörlüğünü son olarak 1982’de perçinledi. Bu süreçte yaklaşık 2 milyona yakın muhalif solcu katledildi.
Dünyanın en köklü kültürlerinden birini yaratan, tarihin en eski uygarlıklarından biri olan İran, 1970-1982 arasında göz açıp kapayıncaya kadar, “alıştıra alıştıra” değiştirilmiştir.
1979’da İslam devrimiyle kabuğuna çekilen İran’da en büyük darbeyi de kadınlar yemiştir. Demokrasi bekleyerek referandumlarda Humeyni’yi destekleyen İran kadını, taşlanarak recm edilmeye başlayınca gerçekle yüz yüze gelmiştir!
Ama artık çok geçtir!
O İran, 1930’larda tıpkı Afganistan gibi Atatürk Türkiye’sini örnek alarak çağdaşlaşmış bir ülkedir. Tıpkı Afgan Karalı Emanuallah Han gibi, İran Şahı Rıza Pehlevi de Atatürk’ün çok yakın dostudur…
Ancak, Atatürk Türkiyesi’ni örnek alarak bağımsız ve çağdaş olmaya çalışan İslam dünyası, emperyalist Batıyı fena halde rahatsız etmiştir.
Öteden beri Müslümanların akıl ve bilimden uzak durmalarını, hurafelerin bataklığında debelenmelerini isteyen Batı, İslam dünyasını yeniden hurafelerin bataklığına çekmek için çok uğraşmış ve bunda da başarılı olmuştur….
Bugün bütün İslam dünyası dinin bağnazca yorumlandığı diktatörlerin yönetimindedir. Bu konuda Batıyı en çok uğraştıran Türkiye’dir. Afganistan’da, Irak’ta, İran’da, Arabistan’da yaptığını emperyalizm bugün de Türkiye de yapmak istemektedir…
Çünkü, aklını kullanan demokratik bir toplumdansa, dinin bağnazca yorumlandığı bir ümmeti ve o ümmetin kayıtsız şartsız bağlandığı bir diktatörü kontrol etmek çok daha kolaydır….
Özetle bir zamanlar, İran’da, Afganistan’da oynanan oyun bugün Türkiye’de oynanmaktadır. 
Sinan Meydan – Odatv.com

12 Ocak 2017 Perşembe

Saray 100 yıllık rövanşı alıyor



Evet tarihi günler yaşıyoruz…
Tarihimize bakınca bu günleri anlamak kolaylaşıyor…
Türkiye son 100 yılda yaşanan çalkantılar içinde Mustafa Kemal’in önderliğinde Kurtuluş Savaşı vererek saltanat rejiminden cumhuriyet rejimine geçti…
Egemenlik, yani hakimiyet Saray’dan alındı Meclise taşındı…
‘Hakimiyet milletindir’ denildi…
Saray bu süreci hiçbir zaman kabul etmemiş, hazmetmemişti…
Saray şimdi rövanşı alıyor…
Egemenliği Meclis’ten alıp tekrar Saray’a taşıyor…
Saray’ın 1908’de İttihatçı subayların Rumeli’den zorlaması ile ilan ettiği, ilan etmek zorunda kaldığı II. Meşrutiyet’e karşı ilk direnişi 31 Mart’ta yaşanmıştı…
Saray’dan destek alan mollalar ve o kafadaki askerler birleşip 31 Mart’ta (13 Nisan 1909) Meclis’i bastılar…
‘Şeriat isteriz, Meşrutiyet kalksın, anayasa kalksın, padişahım çok yaşa’ diye bağırıştılar…
Mustafa Kemal’in organize ettiği, adını koyduğu ve kurmaylığını yaptığı Hareket Ordusu Rumeli’den İstanbul’a gelerek bu gerici isyanı bastırdı…
Hareket Ordusu, Padişah yanlılarını bastırdı, meclisi kurtardı, padişahın meclisi feshetme yetkisi kaldırıldı, padişah Selanik’e sürüldü…
Saray ve şeriatçılar 31 Mart’ı hiçbir zaman hazmetmediler…
100 yıl pusuda beklediler…
Şimdi intikam alıyorlar…
Siyasi olarak örgütlendiler…
İktidarı ele geçirdiler…
15 yıllık iktidarları içinde önce İslamcı FETÖ’yü kullanarak devlet kurumlarını tasfiye ettiler…
FETÖ’yü kullanarak Ordu’yu, Polis’i, Yargı’yı, Eğitim’i ele geçirdiler..
15 Temmuz’dan sonra FETÖ’yü temizleme bahanesi ile cumhuriyetin bu kurumlarını tek tek yıktılar…
Son olarak şimdi sıra Meclise geldi…
İçerden çoğunluk sağladıkları Meclis’i ele geçirdiler….
Şimdi Meclisi içerden yıkıp, tasfiye ederek, egemenliği yine tümüyle Saray’a vermek istiyorlar…
Türkiye bu içerden 31 Mart’a hazırlıksız yakalandı…
Aydınlar ve kurumlar refleks vermede çok geç kaldılar…
‘Hareket Ordusu’ birikimi zaten Ergenekon’da tasfiye edilmiş yerlerine FETÖ’cüler gelmişti…
Şimdi 31 Mart’ın içerden gelen versiyonu ile yüzyüzeyiz…
100 yıl sonra meclis içerden yıkılıyor, tüm iktidar Saray’a veriliyor….
‘Ferman padişahındır’ düzenine geçiyoruz…
Saray intikamını alıyor, Saray egemenliği milletten ve meclisten geri alıyor….
Bu tarihi günlerde, tarihi bakımdan ne olduğunu anlarsak, daha serinkanlı düşünebiliriz…
Nasıl olsa rövanş için daha 100 yıl vaktimiz var…
Kerem Çalışkan
Odatv.com