Türkiye’de yapısal bir
değişim yaşanmaz ve gerekli önlemler alınmazsa, IŞİD ve El Nusra gibi radikal
İslamcı örgütlerin militan yetiştirme merkezinin Türkiye olacağı
unutulmamalıdır.
Toplumsal çatışmayı
derinleştirecek bu tür saldırıların önü alınmazsa, çok açıktır ki, önümüzdeki
süreçte tahmin edilenden çok daha karmaşık ve iç savaşı tetikleyecek
katliamlar zemin hazırlar. Bugün Noel kutlamalarına veya yılbaşı gecelerine
saldıranlar, yarın Kiliselere saldırabilir.
|
Türkiye 2017 yılına bir katliamla girdi. Reina
isimli bir gece kulübünde gerçekleştirilen katliam önümüzdeki süreçte karşı
karşıya kalacağımız kaosa dair bir fikir veriyor. Sorun tahmin edilenden çok
daha ciddi ve karmaşık görünüyor. İktidarın her saldırıda olduğu gibi “terörü ezeceğiz, diz çökmeyeceğiz,
korkmayacağız” gibi klasik söylemlerinin kar etmediği ciddi bir sorunla
karşı karşıyayız. Bu saldırıdan doğrudan “uluslararası
güçleri” sorumlu tutup işin içinde sıyrılma çabası bir önem taşımaz. Bu
nedenle meselenin esas kaynaklarını doğru analiz etmeden ve doğru politik
sonuçlar ortaya çıkarmadan, doğru çözümler bulmak mümkün değildir.
Radikal İslamcı Hareketlerin toplumsal dayanağı
güçleniyor
Türkiye’nin içte karşı karşıya kaldığı ve
birbiriyle doğrudan bağlantılı olan birden çok tehdit halkası bulunuyor.
Bunlardan ilki sıklıkla dile getirdiğimiz Türkiye’nin izlediği Suriye ve Irak
merkezli Ortadoğu stratejisidir. Artık bütünüyle
başarısızlığı ortaya çıkmış ve kendi bölgesel iradesini Rusya’ya teslim etmek
zorunda kalmış olan devlet, çöken
politik stratejide ısrar ediyor ve İslamcı örgütlerle ilişkilerini sürdürüyor.
Hatay’dan Kilis hattına geniş bir bölgeyi halen kontrol eden
IŞİD ve El Nusra, militanlarının bir kısmını Türkiye’nin büyük kentlerinde
örgütlenmek ve eylem yapmak için görevlendiriyor.
Bir diğer nokta, Türkiye’nin içerisinde sahip
oldukları toplumsal güçtür. Uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan
anketler, radikal İslamcı örgütlerin toplumsal tabanı hakkında bize bir fikir
veriyor. Örneğin
2013 yılında yapılan bir ankette IŞİD’e sempati duyanların oranı yüzde 8, yani
yaklaşık 6 milyon kişidir. 2015 yılında ise bu oran yüzde 14 civarında olup
yaklaşık olarak 9,2 milyondur. IŞİD’in yapmış olduğu uygulamaları doğru
görenlerin oranının AKP tabanı içerisinde yüzde 24 civarında olduğu tespit
edilmiş. IŞİD ve El Nusra’nın bu düzeyde toplumsal bir tabana sahip
olduğu ülke Türkiye’dir. Bunların yaklaşık olarak yüzde 70’ini genç nüfus
oluşturuyor. Geniş bir kitleyi etkileyen radikal İslamcı örgütlerin, dünyanın
başka bir yerinde değil, Türkiye’nin içinde kolayca militan yetiştirme
potansiyeline sahip olduğu ortadadır.
Türkiye’de kaç bin genç Irak’ta ve Suriye’de radikal İslamcı
örgütler safından savaşıyor? Bunlardan
ne kadarı yaşamını yitirdi? Ne kadarı Türkiye’ye dönüş yaptı? Elimizde somut
bir rakam olmamakla birlikte, muhtemelen gerçek rakam tahminlerden çok daha
fazladır. Özellikle
savaş tecrübesi edinip geri dönenlerin metropollerde eylem yapmak için
konumlandıkları açıktır. IŞİD ve El Kaide’ye (El Nusra) sempati
duyan yaklaşık olarak 9 milyonluk bir kitle içinde eyleme geçebilecek bin
kişilik aktif bir potansiyelin olması kuvvetle muhtemeldir ve bu da yaşanacak
politik ve toplumsal kaosun boyutları bakımından bize bir fikir vermektedir.
Sorunun esas boyutu şu; Nasıl oldu da Radikal İslamcı Hareketler bu
düzeyde güçlü bir pozisyona geldiler. Bu yönelim esasen devletin
izlemiş olduğu politik bir stratejidir. Kendiliğinden oluşan bir olgu değildir.
İki yönü bulunuyor.
Birincisi,
toplumun İslamlaştırılması stratejisidir. Son derece önemli olan bu konu, çok
yönlü bir araştırmayı gerektiriyor. Birkaç küçük bilgi bize bir ön fikir
verebilir: Örneğin, 2012-2013 yılında Kuran kursuna yaz okulları dâhil giden
çocuk sayısı 2,5 milyonun üzerindedir. 4-6
yaşında olan çocuklar için açılan Kuran kursları, 2014-2015 eğitim-öğretim
yılından itibaren ülke genelinde uygulanmaya konuldu. Küçük yaşta çocukların
İslamcı anlayışa göre yetiştirilmesindeki amaç jenerasyon değişim sürecini
tamamlamaktır. Bir
başka önemli konu Diyanet İşler Başkanlığı’nın ekonomik, politik ve sosyal
olarak bütün toplumsal ilişkileri kontrol etme noktasına gelmiş olmasıdır.
2016 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi 6 milyar 482 milyon 979 bin
liradır. Bilim ve Sanayi, İçişleri, Kültür ve Turizm, Enerji ve Tabii
Kaynaklar, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Bakanlıklarının da bulunduğu 12
bakanlıktan daha fazla bütçeye sahip. Bu veriler Türkiye’nin sosyolojik-politik
değişimi bakımından bize çok somut bir fikir veriyor.
İkincisi, devletin
doğrudan veya dolaylı olarak Radikal İslamcı Hareketlerin gelişmesine gerekli
desteği ve olanağı tanımasıdır. 21 Ağustos 2012 tarihinde
sendika.org sitesinde kapsamlı olarak ele aldığım makalede Selefi kökenli
örgütlerin Türkiye genelindeki örgütlenmesine dair geniş bilgiler sunmuştum.
IŞİD esasen Irak El Kaidesi olarak ortaya çıktı ve sonra farklılaşmakla
birlikte aynı ideolojik kaynaktan besleniyorlar. Bugün El Nusra ve IŞİD’de
temsil edilen Selefiler, başta Kürt illeri olmak üzere İzmir, İstanbul, Konya,
Ankara, Adana, Mersin, Antalya, Hatay Manisa, Bursa, Kayseri, Konya Kocaeli ve
Trabzon gibi illerde yoğun olarak örgütleniyorlar. Peki, Türkiye’de Selefi
grupları kimlerden oluşuyor? Somut örneklerden yola çıkarak bu soruya yanıt
vermek mümkün.
Selefi örgütler faaliyetlerine kesintisizce devam
ediyor
Selefilerin önde gelen isimlerinden biri Malatya
doğumlu Feyzullah
BİRIŞIK, Selefi olup Suudi İslam
geleneğine çok yakındır. 1998 yılına kadar tekstil işleriyle uğraşır ve bu işi
beceremez, bırakmak zorunda kalır. Daha sonra o da modaya uyar ve
Beyazıt/İSTANBUL-Beyazıt’ta Polen ve Karınca yayın evlerini kurar.
Selefi grubunun İzmir kanadı, İLİM DER
adı altında örgütleniyor. Ama grubun lideri Türkmen kökenli Abdullah YOLCU, 1958’de Kerkük’te doğmuş ve 1986 yılında
İstanbul’a yerleşir. 1992 yılında İstanbul/Beyazıt’ta Gureba yayınevini kurar
ve daha sonra İzmir’e yerleşir. Selefi grubunun Antalya’daki lideri Mehmet
BALCIOĞLU veya kod ismi Muhammed Ebu
Said El YARBUZİ’dir. Antalya’nın Akseki ilçesi, Yarbuzi beldesinde
Külliye yaptırdı. Medresesi var, küçük bir ilçede bine yakın öğrencisi olduğu
biliniyor.
Adana Selefi grubunun başında Molla Ömer bulunur. Almanya’dan sınır dışı edilen Molla
Ömer, Adana-İskenderun-Hatay hattını yoğun olarak geziyor. El Nusra
militanlarının Suriye’ye gönderilmesini örgütleyenlerden biri olduğu iddia
ediliyor. İslamcı çevrelerde Ebu ENES olarak
tanınan biri var. Kürt kökenli olup, babasının 1980 öncesi Batman Beşiri
Belediye Başkanlığı yaptığı, Almanya’da ikameti bulunan ve El Nusra’ya yakın
olduğu söylenen ENES sık sık Türkiye’ye giriş yaptığı ve Suriye’ye gidip
geldiği dile getiriliyor.
Diğer bir isim Ebu SAİD, Ankara’da kalıyor,
Ancak yaygın bir örgütlenme ağına sahip, Bursa, Kocaeli, Balıkesir gibi illerde
çalışmalar yürütüyor. Kendisi tarafından kurdurulan Huzur Vadisi Derneği ve
Paris Nasihat Derneği’nde konferanslar verir.
Selefi grubunun Antep sorumlusu olan Ubeydullah
ARSLAN, 1991-1994 yılları
arasında Pakistan’da İslamia College Peshawar’da din eğitim dersleri almış
biri. Burada El Kaide militanlarıyla yakın ilişki kurdu. 2006 yılında bir grup
arkadaşı ve öğrencileriyle kurduğu “Asr-ı Saadet İlim Araştırma Yayma
Derneği”nde dersler veriyordu.
Murat GEZENLER, Selefilerin, devleti ‘kafir’ gören radikal kanadında yer alır. Murat
GEZENLER’in babasının bir savcı olduğu söylenir. Şehadet yayınları, Konya’da
Neva Kitabevi, Ankara’da Mehmedi Bahaddin Canbaz’ın yönettiği Deha Kitap
Dağıtım Şirketi bulunuyor. 8 Subat 2002’de, Konya’da Selefilere yönelik
operasyonda GEZENLER ve 6 arkadaşı gözaltına alınır ve tutuklanır. GEZENLER’in
Suriye’de Şam’a gidip dil öğrenme merakı ortaya çıkar. 16 Mayıs 2009 tarihinde
Suriye’de, İslamcı örgütlerle olan ilişkisi gerekçesiyle Suriye istihbaratı
tarafından gözaltına alınır. GEZENLER’in serbest bırakılması için Dışişleri
devreye girer.
Abdullah PALEVİ veya Aladdin PALEVİ, Kürt kökenli ve Konya’da yaşar. Kendisi
tarafından kurulan Takva Yayınları, Selefilerin propagandasını yapan kitaplar
yayınlıyor. Ebu
Hanzala ve Metin Ekinci gibi
mevcut sisteme karşıdırlar. “Müslümanlar, devletin mahkemelerine gitmeli
midir?” sorusuna şu yanıtı verir: “Müslüman bir kimse elindeki tüm imkânları
kullanarak bu mahkemelere muhakeme olmaktan kaçınmalıdır.”
Bir başka grubunun temsilcisi olan Alparslan
KUYTUL, 1965 yılında Adana’da doğmuş. Çukurova Üniversitesi Mimarlık
Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirir ve daha sonra
Mısır’ın El-Ezher Üniversitesinde ‘İslam Hukuku’ üzerine eğitim yapar. Örgütsel
faaliyetlerini Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı, Furkan Derneği ve Furkan Nesil
Dergisi üzerinde yürütmektedir.
El Kaide’nin Sinagoglar saldırısında yer alan Azad EKİNCİ’nin
abisi olan Metin EKİNCİ. Suriye’de
El Kaide adına yürüttüğü savaşta yaşamını yetiren Metin EKİNCİ’nin Bingöl’de
kurduğu İlim Derneği, Selefilerin faaliyet merkezlerinden biri olarak işlev
görüyordu. Ayrıca Bingöl’deki medreselerde binlerle ifade edilen çocuk El
Kaide/El Nusra ve IŞİD felsefesine göre eğitiliyor. Cihat için Suriye’de
savaşmak gerektiğini belirten El Kaide çizgisindeki Ebu HANZALA’nın veya gerçek ismiyle Halis
BAYANCUK’un kökü Kürt illerindedir. Hizbullah davasında yargılanıp
ömür boyu ceza alan ve ilginç bir şekilde serbest bırakılan Hacı Bayancuk’un
oğlu Halis Bayancuk (Ebu-Hanzala) IŞİD militanı olarak yargılandı ve serbest
bırakıldı. (Daha sonra Hanzala ile IŞİD arasında bir ihtilaf olduğu da öne
sürüldü.) Bir video kaydında İslam’da esir alınan birinin yakılmasının caiz
olduğunu belirtmesi, IŞİD’in iki Türk askerini yakmasının ardından yeniden
gündeme geldi.
Devletin
bilgisi ve örtük onayı ile faaliyet yürüten
Selefi kökenli El Nusra ve IŞİD’e yakın oldukları bilinen bu örgütler
Türkiye’nin hemen her ilinde örgütlenmektedirler. İslamcılaşma eğilimi oldukça güçlenmiş toplumun,
söz konusu Radikal İslamcı Örgütler için doğal bir taban oluşturduğu açıktır. Bu nedenle
Radikal İslamcı Örgütlerin Türkiye’de eylem yapması için özel olarak dışarıda
militan getirmesine gerek yoktur. Türkiye’deki
örgütsel yapıları ve oluşturdukları taban, bu tür eylemler için son derece
uygundur. Türkiye toplumunun sosyo-politik dünyasındaki değişimin boyutları
dikkate alınmadan toplumun yaşam tarzına neden müdahale edildiği yeterince
bilince çıkartılamaz.
Katliama davet yayınları
Dikkat çeken önemli bir başka nokta da, Reina
isimli gece kulübünde gerçekleştirilen katliamdan önce, İslamcı ve devlete
yakın basının Noel kutlamalarını ve yılbaşı etkinliklerini hedef alan çok
kapsamlı yayınlar yapmalarıdır. Bunlardan birkaçını sıralarsak;
Suriye’deki radikal İslamcı örgütlerle yakınlığı
bilinen Yeni
Şafak gazetesinin muhabiri Yılmaz Bilgen’in yılbaşı
kutlamalarının başlamasından önce attığı tweet’te yer alan bir görselde Noel
Baba kılığında İslamcı bir savaşçı belinde kaleşnikof tüfek omzunda roketatarla
Noel Baba’yı hedef alıyor. Yılbaşı gecesi İstanbul’da Reina’ya
Noel Baba kılığına giren bir cihatçı da elinde kaleşnikofla bir
katliam gerçekleştiriyor.
Milli Gazete ise yılbaşı kutlamaları için 31
Aralık sabahı “Bu
uyarı son uyarı” manşetini attı ve ayın gün gece yarısı Reina
katliamı yapıldı.
Diyanetin hazırladığı Cuma hutbesinde yılbaşı
eğlencelerini hedefleyen açıklamalar yapıldı: “Unutmayalım ki ömür sermayesinden geçen bir
yılın sonunda kendini ve yaratılış̧ gayesini unutarak değerlerimizle örtüşmeyen, insan hayatına katkısı olmayan gayri meşru tutum ve davranışlar sergilemek bir mümine asla yakışmaz… Hesabını veremeyeceğimiz bir hayat yaşamaktan hepimizi muhafaza eylesin.”
Nazilli’de Alperen Ocakları üyesi efe
kıyafeti giyen bir grup genç, 28 Aralık’ta Belediye Meydanı’nda temsili bir
oyunla Noel Baba’ya önce saldırıyor sonra da başına silah dayıyorlar. Alperen
Ocakları Aydın İl Başkanı Burak Yaşar eylemin ardından yaptığı açıklamada, “Tamamen
Hıristiyan adetlerince Noel kutlanmasının karşısında olduğumuzu, bizim kendi
manevi olarak, milli olarak bayramlarımızın nasıl kutlanması gerektiğini
hatırlatmak amaçlı böyle bir organizasyon düzenledik.”
Bayram Zilan’ın sunduğu ‘Kitabın Ortasından’
isimli programda konuşan Milat Gazetesi yazarı Serdar Arseven, “Yılbaşına sonuna kadar karşıyız. Yılbaşı kutlamaları,
yılbaşında içki içilmesi sonuna kadar kumardır. Biz bununla sonuna kadar
mücadele edeceğiz. Kim ortalığı havaya kaldırırsa, uçurursa uçursun” dedi.
Çok net olarak ifade etmek gerekirse: Bir süredir yapılan yayınlarla Reina gece kulübünde gerçekleştirilen bu katliamı teşvik ettiler ve yönlendirdiler. Adalet Bakanı Bozdağ ise, katliamı teşvik edenlerden Twitter atmamaları ricasında bulunuyor.
Çok net olarak ifade etmek gerekirse: Bir süredir yapılan yayınlarla Reina gece kulübünde gerçekleştirilen bu katliamı teşvik ettiler ve yönlendirdiler. Adalet Bakanı Bozdağ ise, katliamı teşvik edenlerden Twitter atmamaları ricasında bulunuyor.
Bu özet verilerden yola çıkarak iktidara birkaç
soru sormak gerekiyor:
1.
Olağanüstü
Hal rejimi uygulanıyor. Muhalif olan binlerce dernek kapatıldı. Yukarıda adı
geçenler tarafından yönetilen dernekler veya kurumlar kapatılacak mı? El Kaide/El
Nusra ve IŞİD örgütlenmesinin altyapısını oluşturan Selefi kökenli
örgütlenmeler hakkında yürütülen bir soruşturma var mı?
2.
Muhalif
gazeteciler, yaptıkları eleştirilerden dolayı bir anda bütünüyle birbirinden
farklı olan ‘terör’ örgütlerinin propagandası yapmaktan tutuklanırken, aynı
şekilde hem IŞİD
ve El Nusra gibi örgütlere destek sunan ve katliamı teşvik eden yayın
kuruluşların kapatılması kararı alınacak mı?
Katliamı çok açıkça savunan ve teşvik eden ‘gazeteciler’ hakkında
herhangi bir işlem yapılacak mı?
3.
Muhalifler
genelde Twitter’da yaptıkları açıklamalar gerekçe gösterilerek gözaltına
alınıyor. Şimdi gece kulübündeki katliamı övenler, destekleyenler hakkında bir
soruşturma yapılacak mı?
Türkiye’de yapısal bir değişim yaşanmaz ve gerekli
önlemler alınmazsa, IŞİD ve El Nusra gibi radikal İslamcı örgütlerin militan
yetiştirme merkezinin Türkiye olacağı unutulmamalıdır.
Toplumsal çatışmayı derinleştirecek bu tür
saldırıların önü alınmazsa, çok açıktır
ki, önümüzdeki süreçte tahmin edilenden çok daha karmaşık ve iç savaşı
tetikleyecek katliamlar zemin hazırlar. Bugün Noel kutlamalarına veya
yılbaşı gecelerine saldıranlar, yarın Kiliselere saldırabilir.
Alevi inancını meşru görmeyip hakaret edip tehdit
edenler, Alevilerin ibadetlerini yerine getirdikleri Cemevlerine saldırabilir. Alevi toplumunu
saldırıların hedefine koyabilirler.
Gece kulübüne yönelik yapılan saldırıyı teşvik
edenler, destekleyenler, meşru görenler hakkında gerekli işlemler yapılmaz,
olası bir toplumsal çatışmayı örgütleyecek radikal İslamcı örgütlere karşı
gerekli hukuksal ve idari önlemler alınmazsa, yarın çok daha büyük katliamlarla karşı
karşıya kalınır. O zaman ok
yaydan çıkmış olur. Hiç kimsenin beklemediği toplumsal gelişmeler yaşanır.
Saldırıların önünün alınmasının önceliği toplumun
iç dinamiklerini canlı tutmak ve toplumsal örgütlenmeyi oluşturmaktır.
Halkların dini temelde birbirine düşman edilmesi sadece sistemin güçlenmesine
hizmet eder.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye toplumu
gerekli sosyo-psikolojik duyarlılığı gösterecek ve halklar arasındaki çatışmaya
destek vermeyecektir.
mustafapekoz65@gmail.com