20 Mart 2016 Pazar

Bombalar Erdoğan'ı gönderirse ne olacak?




Türkiye bir kırılma noktasına doğru ilerliyor. Pazar akşamı Kızılay'da patlayan bomba geriye dönüşün mümkün olmadığını gösterdi.

Türkiye'de “bir şey” olacak. Bu kaçınılmaz artık.

Ne mi olacak? Tam da mesele bu zaten. Herkes bir şeyin olacağının, ülkenin eskisi gibi gitmeyeceğinin, yeni bir dönemin yaklaştığının farkında. Ama kimse nasıl bir yeni dönem sorusunun yanıtını veremiyor.

Bugün Türkiye'yi tam olarak neyin beklediğini kimse bilemez. Çünkü bu bir mücadelenin konusu. Bu mücadelede planlar, beklentiler değiştiği gibi, güç dengeleri de sabit değil.

Erdoğan'ın AKP'si, 1923 Cumhuriyeti'ni yıkmış ve yenisini kuramamıştı. Bugünkü kavga yenisinin ne olacağına dair işte.

Bir ara dönem bitti ve parantez kapanıyor. Türkiye kadar büyük ve önemli bir ülke bu denli uzun bir ara dönemi kaldıramazdı. Üstelik Erdoğan ve arkadaşlarına büyük bir şans da verildi. Ancak hem içeride, hem dışarıda her türlü desteği alan AKP, 1923'ten kalan ne varsa yok etmekte gösterdiği mahareti, yenisini kurarken gösteremedi.

AKP, laiklikten geriye ne kaldıysa tasfiye etti, ülkeyi bir İslam devletine çevirdi. Ama aynı AKP Türkiye ilericiliğini pes ettiremedi, aydınlanmacı damarı kurutamadı ve ilericilik AKP Türkiye’siyle uyumsuzlaştıkça ülkede bir kriz dinamiği haline geldi.

Ortadoğu’nun uluslararası sisteme eklemlenmesi, tekeller için dikensiz gül bahçesine çevrilmesi için ideal yöntem olarak pazarlanan Yeni Osmanlı projesi içeride 1923 Cumhuriyeti'ni tasfiye etti. Ancak proje ve fikir bölgede tam anlamıyla duvara tosladı. Batı, Ilımlı İslam modelinden elbette vazgeçmedi, lakin modelin tek somut karşılığının Erdoğan'ın AKP'sinin eylem programı olmadığı anlaşıldı.

Dinsellik, piyasacılık ve işbirlikçilik ekseninde çözülmesi umulan Kürt sorunu tam da aynı eksenden dolayı adına çözüm süreci denen ikiyüzlü bir pazarlığın ardından Türkiye'yi etnik bir iç savaşın eşiğine getirdi. Bu denli köklü bir problemi, dinselliğin belirlediği liberal bir çerçevede, üstelik Batı'nın verdiği akılla çözmek mümkün değildi.

Erdoğan bir ülkeyi yıktı, ama yerine kendi ülkesini kuramadı ve artık zamanı doldu.

Türkiye bu boşluğu kaldırmıyor. Erdoğan'ın yönetemediği ülkede bombalar işte bu boşlukta patlıyor. Yalnızca bombalar da değil, yeni Türkiye'nin karakteri belirlenirken aktörler ellerindeki askeri, siyasi ve ideolojik her türlü silahı kullanıyorlar. Dönemin nasıl kapatılacağına dair büyük bir mücadele sürüyor, çünkü dönemin kapanışının niteliğinin gelecek dönemi doğrudan belirleyeceğini herkes biliyor.

ABD destekli bir askeri darbe, cemaatçilerin arayı bulduğu geniş bir koalisyon, AKP'nin içinden çıkan bir hizbin partiyi bölmesi ya da ele geçirmesi, etnik veya dinsel temelli çeşitli iç savaş senaryoları... Bunların hepsi ihtimal dâhilinde ve ne yazık ki hepsinin bir ortak noktası var. Bu senaryoların hiçbirinde AKP Türkiye’sinin geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak tek kriz dinamiği olan ilericilik ve onun taşıyıcısı olarak emekçi kitleler yok.

Erdoğan gitsin de nasıl gidersen gitsin diyenler bunu unutuyorlar. Bunu unuttukları için, senaryolara onay verirken aslında bombalara ve temelde AKP'nin yüzünden dökülen kana onay verdiklerinin bile farkında değiller.

ABD bizi kurtarsın ama bombalar patlamasın denemez. Bu tablonun baş sorumlularından ABD ülkeyi kurtaracaksa bombalar patlamaya devam etmek zorundadır.

Hamamönü hizbi Erdoğan'ı tasfiye etsin ama bombalar patlamasın denemez. Erdoğan'ı Gül gönderecekse, yeni bombaların patlaması yakındır.

Kürt dinamiği AKP'yi iktidardan düşürsün ama bombalar patlamasın denemez. Kürt hareketinin sahip olduğu perspektifle AKP'yi geriletmesinin tek yolu ülkeyi iç savaşa taşımaktır.

AKP'nin ülkeyi getirdiği noktada, içinde halkın olmadığı, ilericiliğin ve solun damgasını vurmadığı her senaryoda Türkiye'de bombalar patlar, insanlar ölür ve kan dökülür.

Bu kan gölünün üzerinde yükselecek ülke de AKP Türkiye’sinin aynısı olur. Erdoğan'ın gönderilmesiyle bir rahatlama yaşansa ve kan dursa bile bu durum geçici olmaya mahkûmdur.

Bombalar Erdoğan'ı gönderebilir veya bir iktidarı devirebilir ama ölüme karşı yaşamın, karanlığa karşı aydınlığın, patronlara karşı emeğin, esarete karşı özgürlüğün ülkesini kurabilecek tek güç halkın kendisidir.
Özgür Şen
15.03.2016 Salı

“Taht hülyaları ve gerçekler”



Kanlı PKK’nın Kandil sesi Duran Kalkan “2011 yılında başlayan ve adına ‘Arap Baharı’ denen süreç bugün Irak, Suriye ve Türkiye üçgeninde odaklanmıştır ki, burada belirleyici alanın Türkiye olduğu ve sorunların kalıcı çözümünün Türkiye’den başlayarak gerçekleşeceği açıktır” diyor.
Arap Baharı, ABD imalatı BOP harekâtının uygulama planı. Genç insanları canlı bomba yapıp binlerce masum insanın üzerine atan bu kişi, Türkiye için Libya, Mısır, Irak ve Suriye’deki gibi bir kader diliyor. Bu kader bir an önce gerçek olsun diye elinden geleni ardına koymuyor.
AKP yöneticilerinin ‘kalıcı barış’ için çözüm masalarına oturdukları ortakları buydu. Ortaklığın temelinde aynı fırsatçılık vardı. Arap Baharı onların da hoşlarına gitmişti. O baharın yapımcısı olan Amerikan harekâtına eşbaşkanlıklarını gururla ilan etmişlerdi. BOP penceresinden ne manzaralar seyredildi! PKK baronları kendilerini petrol yatakları üzerine kurulmuş yeni-Babil tahtında görürken, AKP yöneticileri Der Saadet’e kurulacak hilafet tahtı hülyasına daldılar.
Ortada ve ufukta tahtların ikisi de yok. Barış, demokrasi, insan hakları adına, oldukları yerde ya da göç yollarında canları alınan çoluk-çocuk milyonlarca insan ve tarihin en büyük vahşetlerinden sonuncusu var.
***
‘Kalıcı çözüm’ ün ne anlama geldiği artık açık: Ulusal yapıların parçalanması. Irak’ta 2003 yılından, Suriye’de 2011 yılından bu yana sürdürülen vahşetin kapıları, Türkiye’de ‘çözüm masaları’ ve ‘akil adamlar’ la açıldı. Yeni-CHP’nin tepesine yerleşmiş, hangi tahtın hülyasını gördüğü hepimiz için hala muamma olan klik, “al sana açık çek, masa için” deyip bu masalara ortak oldu.
Ne var ki, bahar ortaklarının arası bozuldu. AKP yöneticileri, hiçbir rüyanın Amerikan siyasetinden fırsat sağlamakla gerçekleşemeyeceği gerçeğiyle yüz yüze geldiler. PKK, sahibinin sağlayacağı her fırsata razı; sahibinin kanatları altına iyice sindi. Müzakerenin yerini mücadele aldı. CHP’ye düşen ise, elinden düşürmediği çek defterini AKP’ye bu kez “al sana açık çek, terörü bitirmen için!” diyerek uzatmak oldu.
Gerçek CHP için utanç verici hallere bir yenisi daha eklendi. Çünkü genel başkanın yardımcısı daha bir hafta önce Cumhuriyet Savcılığı’na başvurmuş ve AKP cenahı hakkında Cumhurbaşkanından Başbakana, Beşir Atalay’dan MİT Müsteşarına, tüm ilgili kamu görevlileri için “2009-2015 arasında teröre yardım etmek” iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştu. Teröre yardım suçlusu saydığınız kimselerden, şimdi terörü bitirmelerini istemek nasıl bir iş?
***
Taht hülyaları da açık çekler de artık yönsüzdür.
İster müzakere masasında olsunlar, ister mücadele alanlarında, bunların hepsi, şimdi tek sabitle yönlendirilmeye çalışılıyorlar. “Yeni anayasa”!
İmralı Notları, yeni anayasa için rota bildiren emirnamelerle donanırken, HDP temsilcileri istediklerinin ulusal/milli devletin ortadan kaldırılması olduğunu açıkça söylediler. AKP temsilcileri, aynı şeyi yerine ümmet toplumunu getirebilmek için, bunun ise kendi seçmenlerince reddedildiğini gayet iyi bildiklerinden, istediklerini hala ilm-i siyaset teknikleriyle ve başkanlık örtüsü altına gizlenerek söylemeyi sürdürüyorlar. Yeni-CHP kliği etnikçi eşit vatandaşlık anlayışı örtüsüne saklanıp buna da bir ‘açık çek’ kesmiş durumda. MHP ise bildiğiniz gibi.
Hangi partiden olursa olsun halka gelince, hepimiz, canlı bombalı saldırılarla felç edilmeye çalışılıyoruz.
Bu sahte baharcılar bir işgal etmeyi, bir de anayasa yapmayı sevdiler. Bizim ise, yitirdiğimiz her canımızla birlikte boyun borcumuz daha da arttı. Yeni Anayasaya Geçit Yok! 16 Mart 2016
Birgül Ayman Güler

19 Mart 2016 Cumartesi

Süheyl Batum “Vatana İhanete Teşebbüs” Halinde Olanlardan Biridir!




CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum 19 Mart 2016 Cumartesi günü Bir panelde konuşmacı olması nedeniyle Isparta’ya geliyor.
Panel konusu “Anayasa Tuzağı”  Paneli Düzenleyen, bir düzenbazlıkla ADD Isparta Şubesine Mason Çölaşan tarafından atanan “GÜL ADD ISPARTA”
Biz Gül ADD düzenbazlığını bir yana bırakıp “Anayasa Tuzağını” anlatacak olan Bay Süheyl Batum’un özünde kendisinin Türk milletine nasıl tuzak kurduğunu belgeleri ile ortaya koyalım.
1.  Kanaltürk TV de 16 Eylül 2007’de başlayıp her hafta Pazar günleri yayınlanması planlanan 52 hafta sürecek  “Avrupa Birliği’ni işleyen - AB yanlısı bir program” için proje hazırlanır. Bu ihanet projesini AB, 74 bin Avro ile destekler.
İşte bu proje karşılığı AB fonlarından para aldığını kabul eden M. Kırıkkanat  Süheyl BATUM ve Aslıhan ÖZTEZEL ile Avrupa Birliği’ni işleyen bir televizyon programına destek bulmak için proje hazırladık ve Ankara’daki AB masasına verdik.  52 program karşılığında bize 74 bin Euro destek verebileceklerini bildirdiler. Biz de programı, o sırada Tuncay Özkan’ın yönettiği Kanaltürk’e götürdük. Özkan programı yayınlamaya karar verdik” demektedir.
Özetle Süheyl Batum; Emperyalist bir örgütlenme olan Avrupa Birliği yanlısı bir TV. Programının Projesini hazırlıyor. Bu projede “Ulusal Egemenliğimizi, faşist AB” ye” devredilmesinin ne denli halkçı, laik bir gelişme olduğunu” AB konusunda yeterince bilgisi olmayan halkımıza anlatacak. Bu ihanet projesi karşılığında 74 bin Avrodan payına düşeni cebine indirecek! Sonra da biz ona Atatürkçü-CHP’li diyeceğiz Öylemi? Ya beyler bu milletin aklı ile bu kadar alay etme yetkisini siz nereden alıyorsunuz?
AB’ den proje karşılığı fon –hibe alanlar emperyalist AB  özlem ve istemlerini kayıtsız koşulsuz yerine  getirmekle yükümlü olmayı,
Avrupa Birliği entegrasyonu adı altında ülkenin bağımlılaştırılma ve çökertilme serüvenine ortak-öncü olmayı peşinen kabul ve imza ederler.  Şaşmaz kuraldır, yabancılardan karşılıksız para alanlar, yabancıların buyruğu altına girerler.
2.  Ateşli Bir AB Mandacısı olan Süheyl BATUM “Özellikle 2001'den beri, Kopenhag kriterlerine uyum yolunda, birçok değişiklik gerçekleştirdik. Anayasa'da köklü bir değişiklik yaptık. "Uyum paketleri" adı altında, birçok yasada değişiklik içeren, geniş kapsamlı 8 yasa paketi çıkardık. Ayrıca, şu anda, Ceza ya da Ceza Usul Kanunu, Türk Ticaret Kanunu gibi bazı temel yasalara ilişkin değişiklik taslakları da, TBMM gündeminde.
Bu değişikliklerden sonra, herkes hatta AB kurumları ve temsilcileri de kabul ediyor ki anayasal ve yasal mevzuat alanında, bundan birkaç yıl öncesine oranla inanılmaz bir gelişme sağlandı” diye yazmaktadır. (2004-06-09 Süheyl Batum – Vatan)
AB Mandacısı Süheyl Batum bu yazıyı kaleme aldığında CHP Eskişehir Milletvekilidir.
Mason ve Mandacı Süheyl Batum’un “inanılmaz bir gelişme” diyerek sevinçten havalara uçtuğu yasalar ve Anayasamızda yapılan bu değişiklikler “Ulusal Egemenliğimizin Hıristiyan AB’ye devredilmesine olanak sağlayan” değişikliklerdir.
  Ulusal Egemenliğimiz; ulusumuzun onurlu ve şerefli yaşamasını sağlayan en temel değerimizdir. Ulusal onur ve şerefini kaybetmiş, Hıristiyan Avrupalının sömürgesi durumuna düşmüş olan halklar “ulus” olma niteliğini yitirirler. Sıradan bir halk topluluğuna dönüşmüş toplumlar zaten “ulus” olamazlar.
Oysa “Cumhuriyet Devrimlerinin temelinde, Ulusal Egemenliğimiz bulunmaktadır. Ulusal Egemenliğimizi Hıristiyan AB’ye devretmek demek, Cumhuriyet Devrimlerini temelden yıkmak demektir!”
İşte AB Mandacısı ve CHP Milletvekili Süheyl Batum Atatürk’ün ve Türk ulusunun kan bedeli kurup yücelttikleri  “Cumhuriyet Devrimlerini temelden yıkma” amaçlı bir girişime karşı durmak yerine, katkıda bulunmuş olmaktan onur duyuyor, “İnanılmaz bir gelişme” diyerek neredeyse göbek atıyor. Gerçekten İNANILMAZ!
Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm kazanımları Ulusal egemenliğimiz, ulusal bağımsızlığımız, ulusal onurumuz Atatürk’ün bunları korumak üzere kurduğu CHP eliyle yıkılmakta/yıktırılmaktadır!
“AB projesi emperyalist bir projedir, yani kapitalistlerin çıkarına işleyen, sömürgeci bir projedir. Sömürülen, emektir.
İşte bu nedenlerle; adı, unvanı, makamı ve rütbesi ne olursa olsun, AB yanlıları “vatana ihanete teşebbüs halindedirler”(Dikbaş)
19 Mart 2016 Cumartesi günü Gül ADD’nin düzenbaz yöneticileri tarafından düzenlenen panelde konuşmacı olarak katılan Süheyl Batum “Vatana İhanete Teşebbüs” halinde olanlardan biridir!
Şimdi 16 Nisan 2011 tarihli bir gazete haberini aktaralım. “Mason Locaları devrede.. Büyük Loca CHP ve MHP’ ye bazı milletvekili adayları yerleştirdi. İşte o isimler... CHP’den; Mehmet Haberal, Sinan Aygün, Aytunç Çıray, Turhan Tayan, Faris Özdemir, Bülent Kuşoğlu, Mustafa Eren, Mahmut Öztürk, Süheyl Batum...
“Demirel'in Yakın Dostlarından Süheyl Batum Da Eskişehir'den CHP Milletvekili Seçildi. Batum, Encümen'i Daniş Tarafından Demokrat Parti'nin Başına Da Getirilmek İstenmişti.”
Yani, Süheyl Batum yalnızca ateşli bir AB mandacısı değil, aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün 1935 te “Haydi defolun buradan cehennem olun gidin. Yahudi uşakları!” Benim milletim bana kahraman sıfatı verdi ben sizin gibi bir çift Yahudi’ye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün locaları kapatmadığınız takdirde, yarın teşkil edeceğim, Divan’ı Harb-i Örfi’ye hepinizi verir ve astırırım. Haydi defolun karşımdan.“ diyerek kovduğu, emperyalizmin casus örgütlenmesi olan “BÜYÜK MASON LOCASININ emirlerini kayıtsız koşulsuz yerine getiren bir Masondur!
Hem AB’ci, hem de Ulusalcı, Hem AB’ci, hem de Atatürkçü, Hem AB’ci, hem de Anti-emperyalist olunamayacağı gibi; hem Mason hem de ulusalcı, hem Mason hem de Atatürkçü, hem Mason hem de Anti-emperyalist! Olunamayacağı siyaset biliminin gereğidir.
Onurlu ve şerefli yaşamayı temel ilke edinmiş olan Türk Ulusu, kimler, hangi ad, unvan, makam tarafından dayatılırsa dayatılsın, hiçbir koşulda AB Mandasını asla kabul etmeyecektir!19 Mart 2016 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK