Türkiye bir kırılma
noktasına doğru ilerliyor. Pazar akşamı Kızılay'da patlayan bomba geriye
dönüşün mümkün olmadığını gösterdi.
Türkiye'de “bir
şey” olacak. Bu kaçınılmaz artık.
Ne mi olacak? Tam
da mesele bu zaten. Herkes bir şeyin olacağının, ülkenin eskisi gibi
gitmeyeceğinin, yeni bir dönemin yaklaştığının farkında. Ama kimse nasıl bir
yeni dönem sorusunun yanıtını veremiyor.
Bugün Türkiye'yi
tam olarak neyin beklediğini kimse bilemez. Çünkü bu bir mücadelenin konusu. Bu
mücadelede planlar, beklentiler değiştiği gibi, güç dengeleri de sabit değil.
Erdoğan'ın AKP'si,
1923 Cumhuriyeti'ni yıkmış ve yenisini kuramamıştı. Bugünkü kavga yenisinin ne
olacağına dair işte.
Bir ara dönem bitti
ve parantez kapanıyor. Türkiye kadar büyük ve önemli bir ülke bu denli uzun bir
ara dönemi kaldıramazdı. Üstelik Erdoğan ve arkadaşlarına büyük bir şans da
verildi. Ancak hem içeride, hem dışarıda her türlü desteği alan AKP,
1923'ten kalan ne varsa yok etmekte gösterdiği mahareti, yenisini kurarken
gösteremedi.
AKP, laiklikten
geriye ne kaldıysa tasfiye etti, ülkeyi bir İslam devletine çevirdi. Ama aynı
AKP Türkiye ilericiliğini pes ettiremedi, aydınlanmacı damarı kurutamadı ve
ilericilik AKP Türkiye’siyle uyumsuzlaştıkça ülkede bir kriz dinamiği haline
geldi.
Ortadoğu’nun
uluslararası sisteme eklemlenmesi, tekeller için dikensiz gül bahçesine
çevrilmesi için ideal yöntem olarak pazarlanan Yeni Osmanlı projesi içeride 1923
Cumhuriyeti'ni tasfiye etti. Ancak proje ve fikir bölgede tam anlamıyla duvara
tosladı. Batı, Ilımlı İslam modelinden elbette vazgeçmedi, lakin modelin tek
somut karşılığının Erdoğan'ın AKP'sinin eylem programı olmadığı anlaşıldı.
Dinsellik,
piyasacılık ve işbirlikçilik ekseninde çözülmesi umulan Kürt sorunu tam da aynı
eksenden dolayı adına çözüm süreci denen ikiyüzlü bir pazarlığın ardından
Türkiye'yi etnik bir iç savaşın eşiğine getirdi. Bu denli köklü bir problemi,
dinselliğin belirlediği liberal bir çerçevede, üstelik Batı'nın verdiği akılla
çözmek mümkün değildi.
Erdoğan bir ülkeyi
yıktı, ama yerine kendi ülkesini kuramadı ve artık zamanı doldu.
Türkiye bu
boşluğu kaldırmıyor. Erdoğan'ın yönetemediği ülkede bombalar işte bu boşlukta
patlıyor. Yalnızca bombalar da değil, yeni Türkiye'nin karakteri belirlenirken
aktörler ellerindeki askeri, siyasi ve ideolojik her türlü silahı
kullanıyorlar. Dönemin nasıl kapatılacağına dair
büyük bir mücadele sürüyor, çünkü dönemin kapanışının niteliğinin gelecek dönemi
doğrudan belirleyeceğini herkes biliyor.
ABD destekli bir
askeri darbe, cemaatçilerin arayı bulduğu geniş bir koalisyon, AKP'nin içinden
çıkan bir hizbin partiyi bölmesi ya da ele geçirmesi, etnik veya dinsel temelli
çeşitli iç savaş senaryoları... Bunların hepsi ihtimal dâhilinde ve ne yazık ki
hepsinin bir ortak noktası var. Bu senaryoların hiçbirinde AKP Türkiye’sinin
geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak tek kriz dinamiği olan ilericilik ve onun
taşıyıcısı olarak emekçi kitleler yok.
Erdoğan
gitsin de nasıl gidersen gitsin diyenler bunu unutuyorlar.
Bunu unuttukları için, senaryolara onay verirken aslında bombalara ve temelde
AKP'nin yüzünden dökülen kana onay verdiklerinin bile farkında değiller.
ABD bizi
kurtarsın ama bombalar patlamasın denemez.
Bu tablonun baş sorumlularından ABD ülkeyi kurtaracaksa bombalar patlamaya
devam etmek zorundadır.
Hamamönü hizbi
Erdoğan'ı tasfiye etsin ama bombalar patlamasın denemez. Erdoğan'ı Gül
gönderecekse, yeni bombaların patlaması yakındır.
Kürt dinamiği
AKP'yi iktidardan düşürsün ama bombalar patlamasın denemez. Kürt hareketinin
sahip olduğu perspektifle AKP'yi geriletmesinin tek yolu ülkeyi iç savaşa
taşımaktır.
AKP'nin ülkeyi
getirdiği noktada, içinde halkın olmadığı, ilericiliğin ve solun damgasını
vurmadığı her senaryoda Türkiye'de bombalar patlar, insanlar ölür ve kan
dökülür.
Bu kan gölünün
üzerinde yükselecek ülke de AKP Türkiye’sinin aynısı olur. Erdoğan'ın
gönderilmesiyle bir rahatlama yaşansa ve kan dursa bile bu durum geçici olmaya mahkûmdur.
Bombalar
Erdoğan'ı gönderebilir veya bir iktidarı devirebilir ama ölüme karşı yaşamın,
karanlığa karşı aydınlığın, patronlara karşı emeğin, esarete karşı özgürlüğün
ülkesini kurabilecek tek güç halkın kendisidir.
Özgür Şen
15.03.2016 Salı