Öncelikle başlıktaki “Entelektüel
Fahişe” nereden çıktı ona açıklık getirelim.
“Marks'ın arkadaşı gazeteci Swinton, 1880’ler
de New York Times' ta yazıyor. Gazete bir Yahudi tarafından satın alındıktan
sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh
kaldırmak üzere kürsüye çağırıyorlar onu.
Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor. Çıt yok...
Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir
ağzından.
"Dünya tarihinin şu anına dek,
Amerika'da "Özgür bağımsız basın" diye bir şey olmamıştır. Bunu siz
de biliyorsunuz biz de..." diye başlıyor sözlerine; "Hiçbiriniz
düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya
kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz çünkü.
Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine
yazmamam için haftalık bir ücret ödüyorlar. İçinizde benzer biçimde benzer ücret
alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan
herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Gazetemin herhangi bir
sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden
atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek,
saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek, kendi gündelik
ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de!
Öyleyse şimdi burada "bağımsız özgür basının" (!) "şerefine"
(!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler, sahnenin arkasındaki
zengin adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan
oyuncak kuklalarız...
Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans
ediyoruz. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının
malı. Bizler
Entelektüel Fahişeleriz”
İşte yazının başlığı kaynağını bu yaşanmış
olaydan alıyor.
Ben bu yazıda “Bay Küçük” yazdığımda siz
onu “entelektüel fahişe” diye okuyun.
Ulusal Kanal'da 12 Mart 2016 Cumartesi günü
Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük Hulki Cevizoğlu'nun hazırlayıp sunduğu “Ceviz
Kabuğu” izlencesinin konuğuydu...
İzlencede kimi Atatürkçülerin, kimi ulusalcıların,
devrimcilerin “bu güne değin olağan üstü değer biçtikleri” Entelektüel Fahişe
Yalçın Küçük’ ün hezeyanlarını izledik.
Aşağıda yazdıklarımızı okuyunca sizde
anlayacaksınız ki Bay Küçük gerçekten “sahnenin arkasında” oturanların
kuklasıdır. Onlar ipleri çekince sahnenin önünde Bay Küçük başlıyor zıplamaya.
Ama bu kez ipi biraz fazla çekilmiş olacak
ki bizim ateşli Kürtçü, Atatürk düşmanı, karşı devrimci “entelektüel
fahişe” zıvanadan tam çıktı.
Ulusal Kanal'da 12 Mart 2016 Cumartesi günü
Ceviz Kabuğu” izlencesinde Bay küçük "İstiklal
Marşını M. Akif yazmadı, Tevrat'ın İşaya bölümünden çevrildi." Diyerek
öyle bir zıpladı ki, sormayın.
Konunun anlaşılabilmesi için “Tevrat”
hakkında kısa bilgi vereyim. “İsa’dan önceki İbrani peygamberlerin
yazıları derlemesini meydana getiren 39 kitapçık bulunmaktadır. Hristiyanlar bu
İbrani peygamberlik yazıları derlemesine Eski Ahit (Eski Antlaşma) adını
verirler. Eski Ahit’in 39 kitapçığından ilk beşini Musa’nın yazdığına inanılır.
Bu beş kitap Tevrat adıyla da bilinir ve Tekvin [Yaratılış], Çıkış [Mısır’dan
Çıkış], Levililer, Sayılar [Çölde Sayım] ve Tesniye [Yasa’nın Tekrarı]
kitapçıklarından oluşur.” İşaya, Tanah'ta Yeşaya ismiyle sözü edilen bir
peygamberdir (MÖ 7. yüzyıl). Adı "Yehova'nın kurtuluşu" anlamına
gelir. Yeşaya kitabında 66 konu bulunur. İlk 39 konu günahkâr Yehuda
Krallığı'nın ve Tanrı'ya karşı gelen her ulusun yıkılacağı kehanetinde bulunurken
son 27 konu Tanrı'nın ihtişamı altında İsrail ulusuna ait yeni bir krallık
kurulacağı kehanetinde bulunur”
Üşenmedim “Yeşaya kitabını”
internetten indirdim ve 66 konuyu tek tek okudum. “İstiklal Marşı” ile uzak
yakın bir bağ kuramadım.
Bay Küçük’ ün “emperyalizme meydan
okuyuşun destanı” olan
İstiklal Marşımıza ve onun yazarı M. Akif Ersoy a bu ilk saldırısı da değildir. Bay Küçük
yakın zamanda "Çöküş" adlı bir kitap yayınladı. Bu kitabında büyük
ölçüde Mehmet Akif hakkında akıl almaz iftiralarda bulunuyor.
Yalçın Küçük, İstiklal Marşı'nın bir
Türk marşı değil de İslamcı, Kürtçü, Yahudi ittifakını yansıtan bir marş
olduğunu iddia ediyor. (Yalçın Küçük, "Çöküş", Mızrak Yayınları,
İstanbul 2010, s 56)
Atatürk’e hakaretler eden, terörist başına
ve PKK’ya ise övgüler düzüp Kandil Dağı’na selam yollayan, Bay Küçük
böylesi bir hezeyana, böylesi bir zırvalamaya neden gerek duydu?
Saygın Tarihçi Sinan Meydan bu
sorunun yanıtını açık ve anlaşılır bir dille veriyor
“Emperyalizm, dünyanın her yerinde
“silahla” yapamadıklarını “siyasetle”, “parayla” ve “toplum kontrolüyle”
yapmayı denemiş ve genelde de başarılı olmuştur. Emperyalizm, Türkiye
üzerindeki amaçlarına ulaşmak için Atatürk’ün “bağımsızlık” ruhunu ve
“çağdaşlaşma” idealini kırmak zorunda olduğunu çok çabuk anlamıştır. Bu nedenle
bir taraftan Atatürk’e, diğer taraftan Kurtuluş Savaşı’na ve Türk Devrimi’ne
saldırmıştır. Ancak bu saldırıları genelde emperyalistlerin kendileri değil,
emperyalistlerin dümen suyuna girmiş olan “yerli işbirlikçiler” yapmıştır”
(S. Meydan-Cumhuriyet tarihi Yalancıları)
“Mustafa Kemal Atatürk hayatında en çok
iddiaların dolaştığı son yüzyılın en büyük ucubelerinden biridir” diyecek kadar
pervasız olan “entelektüel fahişe” Bay Küçük’ ün hezeyanları bu kadar da değil.
Bay Küçük’ ün 1992 Ocak ayında Başak
Yayınlarından “Emperyalist Türkiye” kitabı çıktı. Toplam 508
sayfadan oluşan kitabı dileyen herkes internetten indirebilir.
Bende öyle yaptım. Kitap “Siyasi amaçlarına ulaşmak için tarihi
kullanan
emperyalizm, güdümlü tarihçilere “kurgusal tarih tezleri” icat
ettirerek bu tezleri tüm dünyaya “tarihsel gerçekler” diye yutturmuştur.”
diyen Tarihçi Sinan Meydan’ı tamda doğrulayan bir içeriğe sahip.
Hiçbir gerçeğe, belgeye dayanmadan kaleme alınmış.
Yine Sinan Meydan’a kulak verelim. “Emperyalizmin
güdümündeki “yobaz”, “liboş” ve “II.
Cumhuriyetçi” tayfa, Türkiye’de “Resmi tarih yalan söylüyor” formülüyle hareket
ederek, önce insanları bildiklerinin “yalan” olduğuna inandırmakta, daha sonra
da şüphe içindeki insanlara, “Bu yalanlan düzeltiyoruz” diyerek kurgusal bir
tarih yazmaktadırlar.” (S. Meydan-Cumhuriyet tarihi Yalancıları)
İşin ilginci, Cumhuriyet
tarihinin “yalan” olduğunu, bu yalanları kendisinin düzelttiğini iddia eden Bay
Küçük, Kimi solcu, Atatürkçü(!) çevrelerce “sosyalist” kabul edilerek
yüceltilmiş/yüceltilmektedir. “Araştırmalarına
peşinen “bilinenleri altüst etmek” niyetiyle başlayan Küçük, “Türkiye Üzerine
Tezler” ve “Aydın Üzerine Tezler” adlı kitaplarında Atatürk’ü ve Kurtuluş
Savaşı’nı yeniden yorumlayarak, bilinenleri altüst etmek sevdasıyla gerçekleri
epeyce eğip bükmüştür. Çerkez Ethem’i aklamaya çalışan, buna karşın İsmet
Paşa’ya yüklenen Küçük, Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist niteliğini ve
Atatürk’ün bu savaştaki rolünü sorgulayanlardandır.” (S. Meydan-Cumhuriyet
tarihi Yalancıları)
Ağzından salyalar
saçarak Amerikan ağzıyla konuşan, sözde sosyalist Bay entelektüel fahişe Küçük,
Atatürk’e ve Cumhuriyet’e benzer şekilde saldıran “Hayatım ve Hatıratım”
kitabında Mustafa Kemal’e olmadık, iğrenç, rezil iftiralar atan, Dr. Hasan
Behçet Tokol’un “Bu kişide bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalık var”
teşhisi koyduğu Rıza Nur’a da sahip çıkmaktadır.
Bay Küçük’ e göre,
“Rıza
Nur'un hatıralarını rıza nur yazmıştır, Atatürk için söyledikleri de
bilimseldir”
Kişilik psikolojisi
“Bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalık” taşıyan,
Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm Atatürk düşmanlarının beslendikleri
Rıza Nur’un “Hayatım
ve Hatıratım” kitabında Atatürk hakkında yazıp söylediği yalan ve iftiralar ile Bay Küçük’ ün yazıp
söyledikleri neredeyse aynı kalemden çıkmışçasına birbirini çağrıştırıyor.
Bu gün Türkiye’de yerden mantar
bitercesine türeyen Entelektüel fahişelerin sol sürümü ve en “soysuzlarından
biri” olan Bay Küçük aynı zamanda ateşli bir Kürtçüdür!
Bay Küçük, Almanya’da gerçekleşen bir PKK
toplantısında yaptığı ateşli konuşmada aslında gerçek kimliğini tüm çıplaklığı
ile gözler önüne de sermiştir. Küçük, terör örgütüne ve mensuplarına yağdırdığı
övgüler, içinde zerre kadar vatan sevgisi olan her yurttaşı yerinden zıplatacak
kadar ağır tahriklerle doludur. İşte o konuşmadan birkaç satır:
“Selam
başkaldıran Kürde! Selam Kürdistan dağlarına! Selam Kürdistan dağlarındaki
kardeşlerime! Selam kardeşime! Bugün diyorum! Bugün diyorum! Bugün diyorum! En
güzel baş Kürt başıdır. Çünkü Kürt başını kaldırıyor. Her yerde bunu
söylüyorum. Şu anda sevgili dostlarım Mezopotamyalı olduğum için, Anadolulu
olduğum için, Orta Asyalı olduğum için gurur duyuyorum ”
TURP’UN BÜYÜĞÜ HEYBEDE
Hemşerimiz Süleyman Demirel bu tür durumlarda “Turp’un büyüğü
heybede” derdi. Buraya kadar
yazdıklarımı okuyanlar Bay
Küçük’ ün 1992 Ocak ayında Başak Yayınlarından çıkan “Emperyalist
Türkiye” kitabında yazıp söylediklerini okuyunca “Turp’un büyüğünün heybede” olduğunu
görecekler.
1.
Mustafa Kemal Anadolu’ya
“Britanya İşgal Kuvvetlerinden Vize Alarak” Gitmiş!
"Kemal, çok
küçük istisnadan birisidir ve ordu içinde İngiliz politikasını temsil ediyor.
Bu o kadar öyle ki... Londra bu dönemde, bu bölgede, en büyük tehlike olarak
birbiriyle iç içe saydığı Bolşeviklikle ittihatçılığı görüyor. Kemal paşa
bunlara karşı bir misyonla ve gayet açık olarak büyük Britanya işgal
kuvvetlerinden vize alarak gidiyor. İngilizlerin kendilerine karşı
direnen Altıncı Ordu Kumandanı Ali İhsan Sabis'i görevden alarak yerine Mustafa
Kemal'i atamak istedikleri belgelerle kesindir. Pek çok seçkin insanın mandacı
oldukları da kesindir... Sivas kongresinin oy birliğiyle Mustafa Kemal'in
de oyuyla, Amerikan mandasını isteme kararı aldığı da kesindir... Sivas
'ta Mustafa Kemal dâhil kurtuluşun vekâletini Amerika'ya verme kararı
alıyorlar. Kutlu olsun... Emperyalist Türkiye sayfa 455- 456
2.
Mustafa Kemal Ufku En Dar
Olanlardan Birisidir
“… Türkiye dışarıdan, içerideki Türkler’ in gördükleri türden görülmüyor. Mustafa Kemal, yirminci yüzyıl politikacıları içinde en temkinlisi ve ufku en dar olanlardan birisidir; yönetime gelmesinde, yorgun ve yenilgiye alışmış yenikçi Türk halkının psikolojisine uygun düşmesinin ayrı bir ağırlığı olduğunu düşünüyorum. Misak-ı Milli, Kemal Paşa’ya ve Kemal Tahir’in romanının adıyla, “yorgun savaşçı” bir kütleye uygun düşüyor.”
“… Türkiye dışarıdan, içerideki Türkler’ in gördükleri türden görülmüyor. Mustafa Kemal, yirminci yüzyıl politikacıları içinde en temkinlisi ve ufku en dar olanlardan birisidir; yönetime gelmesinde, yorgun ve yenilgiye alışmış yenikçi Türk halkının psikolojisine uygun düşmesinin ayrı bir ağırlığı olduğunu düşünüyorum. Misak-ı Milli, Kemal Paşa’ya ve Kemal Tahir’in romanının adıyla, “yorgun savaşçı” bir kütleye uygun düşüyor.”
“Fakat Birinci Cumhuriyet ve
Kemalizm, Türklerin tarihinde sanıldığından daha kısa bir süreçtir. Ayrıca
dışarıdakiler hiçbir zaman bu bakışla değerlendirmiyorlar. Ermeniler, Azeriler,
ön Kafkasya’nın ve Orta Asya’nın diğer halkları ve hiç kuşkusuz Ruslar için,
Türkiye ekspansiyonist ve Türk yönetimi her zaman aşırı baskıcıdır” Emperyalist
Türkiye sayfa:24
…“Bütün çalışmalarımda Kemal Paşa’nın devrimci geçmişi olmayan,
oldukça tutucu ve son derece sınırlı ufuklu bir burjuva demokrat olduğunu
gösterebilmiş durumdayım.
Enver Paşa, işte bu dönemde(1918-1922),
Osmanlı İmparatorluğu’nu, Orta Asya’ya taşımaya çalışıyor. Osmanlı
İmparatorluğunu Orta Asya’ya taşımayı planlamış olan bir burjuva –demokrat,
bugünün oligarklarına, Kemal Paşa’dan çok daha yatkın bir model veriyor”( Emperyalist
Türkiye sayfa:76)
UNESCO 1981 yılında, 100. Doğum Yıldönümü
nedeniyle Atatürk'ü "Ulusal Mücadele ve Çağdaşlaşma Lideri" olarak evrensel
niteliklerini ortaya koymuştu. “Bu gün UNESCO’nun üzerinde çalıştığı bütün
projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir” denilen ve UNESCO tarihinde ilk kez 152
ülke delegelerinin oybirliği ile aldığı karar aynen şöyledir.
“Atatürk kimdir;
Atatürk; Uluslararası anlayış işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün
bir kişi olağanüstü reformlar gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve
emperyalizme karşı savaşan ilk lider, insan haklarına saygılı dünya barışının
öncüsü, bütün hayatı boyunca insanlar arasında renk din ve ırk ayrımı
gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu.”
Bay Küçük, Mustafa
Kemal’in dize getirdiği emperyalist yağmacıların entelektüel fahişeliğini
“gönüllü” mü yoksa “para karşılığı” mı yapıyor
şimdilik bilemiyoruz. Ama Atatürk hakkında UNESCO’nun 152 ülke delegesinin oybirliği
ile yanılabileceklerini akıl sağlığı yerinde olan hiç kimse iddia edemez
sanırım.
3.
Mustafa
Kemal, geç kalmış ve bu nedenle fazla gelişememiş bir Müthiş İvan veya
Sekizinci Henry’dir.
“İnsan’ Atatürk filmi olmaz.
Olursa ya bu bir başkasının filmidir ya da kahraman sevecen değildir. Eğer bir
kimse Mustafa Kemal’i sevecen gösterirse, bir başkasının filmini yapmış olur.
Mustafa Kemal, çok
vesveseli, hep kıstırılmışlık kompleksi içinde yaşayan, sevgisiz bir insandır. Annesini
sevmez. Mütareke’ de İstanbul’da annesi ile değil Pera Palas’ta kalmayı tercih
ediyor. Annesinin cenazesine gitmiyor. Latife’yi de sevdiğini gösteren hiçbir
işaret yok. Üstelik kendisinin Latife’yi seçtiğini sanmıyorum. İzmir’in
komprador burjuvazisi olan Uşakizadeler, İsviçre’de okuyup yaşayan kızlarını
Mustafa Kemal’e vererek, Kemal’i burjuvaziye damat alıyorlar. Kemal’de hep,
“sosyete” kadınlarına yatkınlık sergiliyor. Sofya’da, Şam’da, İstanbul’da
hep zengin ve güzel hanımların salonlarına girmeye çalışıyor. Çeşitli kaynaklar
bu alanda çok başarısız kaldığını saptıyor. Yabancı kaynaklar, Kemal’in
asker yürüyüşüyle dans ettiğini kaydediyorlar. Sevimli olmaz. Sevgisiz ve
acımasızdır. Maliye Nazır’ı Mehmet Cavit’i astırdığı akşam, bir balo
düzenlemeye dikkat ediyor. Mustafa Kemal, geç kalmış ve bu nedenle fazla
gelişememiş bir Müthiş İvan veya Sekizinci Henry’dir.”
(Emperyalist Türkiye Sayfa 93)
Bu rezil, rezil
olduğu kadar iğrenç söylemlerin kaynağı “Bir koğuş hastaya yetecek kadar
hastalık” taşıyan Rıza Nur’dan başkası değil kuşkusuz. (Unutmadan
bu aşağılık rezil karalamayı, Soros beslemesi Can Dündar “Mustafa” filminde
dillendirmişti.)
Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ü “Müthiş İvan veya Sekizinci Henry’e”
benzeten bir soysuz daha var.
Amerika’nın Lozan Antlaşmasına karşı
tepkisi o kadar büyüktü ki, Antlaşma metni Amerikan Senatosu'na bir
yıl sonra getirilebilmiştir. Lozan anlaşmasını bu güne kadar yok sayan
Amerika’nın Temsilciler Meclisi üyesi William UPSHAW 18
Ocak 1927 tarihinde "de ağzından köpükler saçarak kürsüde
konuşuyor:
"Lozan anlaşması, Timurlenk
kadar hunhar, Korkunç İvan kadar sefih ve kafatasları piramidi üzerine oturan
Cengiz Han kadar kepaze olan bir diktatörün, zekice yürüttüğü politikasının bir
toplamıdır. Bu canavar savaştan bıkmış bir dünyaya, tüm uygar uluslara
onursuzluk getiren bir anlaşmayı kabul ettirmiştir. Buna her yerde Türk Zaferi
dediler! Dünya parlamentolarını bu anlaşmayı kabule ikna ettiler ve büyük
sermaye grupları, ticaret erbabı ve bazı din temsilcileri bile Türkiye’yi uygar
uluslar masasında, uluslararası bir konuk durumuna yükselterek, Amerika’yı
yüksek ülkülerinden uzaklaştırmada birleştiler.”
Amerikalı senatörün hunhar Timurlenk,
sefih Müthiş İvan ve kafatası piramidi üzerinde oturan Cengiz Han'a benzettiği
kişi, emperyalizme karşı Türk halkına Ulusal Kurtuluş Savaşı'na önderlik
eden Mustafa Kemal'dir.
Peki, Mustafa Kemal Atatürk Lozan Barış
Antlaşmasını nasıl tanımlıyordu? “Türk
Ulusu aleyhine yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Barış Antlaşması'yla
tamamlandığı zannedilmiş, büyük bir suikastın ortadan kaldırıldığını gösteren
bir belgedir.”
Amerikalı senatörün Mustafa Kemal’e
saldırması anlaşılabilir bir şeydir. Ama bizim anlamakta/anlatmakta bile utanıp,
ar duyduğumuz sağdaki ve soldaki entelektüel fahişelerin Amerikalı senatörle
aynı ağzı, aynı söylemi kullanarak benzer şekilde saldırmalarıdır.
4. Tarih Kemal’in yerine Enver’i ön plana çıkarmak üzeredir (Bir röportaj ama soruları kimin sorduğu
belirsiz)
“Soru; Son
günlerde İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın
ortaklaşa düzenlediği basın toplantısında dile getirilen bazı görüşler var.
Adeta kamuoyuna “Eğer toplu katliam yapmazsak, vatan elden gider, PKK her şeyi
aldı götürdü” imajı verilerek kitleler, özellikle de Türk halkı kitlesel
katliama hazırlanmak ve bunun yanında yer almasını sağlamak isteniyor. Bu
durumlar nasıl değerlendiriyorsunuz?”
“Yalçın Küçük’ ün
yanıtı; Yayılmacı bir Türklük geliyor. Kemalizm’in misak-ı milli
ilkesini terk etmek zorunluluğunu duyuyor. Tarih Kemal’in yerine Enver’i ön
plana çıkarmak üzeredir. (Emperyalist
Türkiye Sayfa 135)
5. “ Ne Mutlu
Kürdüm Diyene”
“Şimdi
dünyanın umutsuzluğun kara bulutlarıyla bastırıldığı bu tarih döneminde
insanlık Kürdistan’da patlıyor. İnsanın doğuşu Kürdistan dağlarındadır”
“Bekaa Vadisi’ndeydim; hepsi
gençti ve gençlerden birisi yaklaştı. Hukuk fakültesini bitirmiş ve
öğrenciliğinde konferanslarıma, panellerime dinleyici olarak katılmış olduğunu
söyledi. General üniformasıylaydı, ama yine de ne yaptığını sordum. “Ceza
Mahkemesi Başkanıyım” dedi. Çok büyük heyecan duydum. Bir şansla, belki de
20-25 yıl sonra ve mutlaka Kürt kimliğini reddetmek koşuluyla baş ceza yargıcı
olabilecekti. 23 Yaşındaki Ceza Mahkemesi Başkanına gıpta ettim.”
“Bu topraklarda şimdi,
Kürt mücadele ediyor; İnsan doğuyor.
Ne mutlu mücadele edene!
Ne mutlu Kürdüm diyene!
Ne mutlu yükselişin bayrağını tutana; Doğan insana!” ( Emperyalist Türkiye Sayfa; 151 -152-153)
Ne mutlu mücadele edene!
Ne mutlu Kürdüm diyene!
Ne mutlu yükselişin bayrağını tutana; Doğan insana!” ( Emperyalist Türkiye Sayfa; 151 -152-153)
6. Yeni
cumhuriyetin yeni başkenti İstanbul olmalıdır
“Büyük heyecanlarım var. Uçağa bindiğimde
gözümü teleskop yapıp dikkatle gözlem yapmaya çalışıyorum. “Yeni başkenti
nereye kuracağımız” sorusuna cevap arıyorum. Yeni cumhuriyetin yeni
başkenti olmalıdır ve yeri, gecikmeden, bulunmalıdır, öyle düşünüyorum.”
“İstanbul’a
her geldiğimde İstanbul’u nasıl yıkacağımı düşünüyorum. Bu düşünceden büyük
heyecan çıkarıyorum. İstanbul’u acımadan ve toptan yıkmak gerektiğine
inanıyorum. “Milli servet” dememek gerekiyor, bu söz son zamanlarda
uydurulmuştur, halkların utancı demenin daha uygun olduğunu sanıyorum.”
“İstanbul’un
fethine Taksim’den başlamak gerektiğini düşünüyorum.
İstanbul
bize layıktır. Biz yıkmalıyız.”(Emperyalist Türkiye Sayfa; 254-257)
Başta RTE olmak üzere “Yeni Osmanlıcı”
yobaz sürüsü de aynı amaç için çalışıyorlar!
SON SÖZ YERİNE: ULUSAL
KANALDA BİR “ENTELEKTÜEL FAHİŞE”
Kuşkusuz Bay Küçük’
ün Atatürk, Türk Devrimi ve Kemalist Cumhuriyetin kurucu kadrosuna karşı rezil
olduğu kadar iğrenç söylemleri, yalan, iftira ve karalamaları bunlarla sınırlı
değil. Ben Bay entelektüel fahişe Küçük hakkında okuyanlara bir fikir vermek
bakımından “Emperyalist Türkiye” kitabından 6 alıntı ile yetindim. İlgilenenler
kitabı okuduklarında göreceklerdir’ ki kitabın her sayfası benzeri hezeyanlarla
dolu.
Peki, Ulusal Kanal'da 12 Mart 2016
Cumartesi günü “Ceviz Kabuğu” izlencesini hazırlayıp sunan Ulusal Kanal
Genel Yayın Yönetmeni Hulki Cevizoğlu bunları bilmiyor muydu?
İzlencenin konuğu olan Vatan Partisi Genel
Başkanı Doğu Perinçek Bay Küçük’ ün ateşli bir Kürtçü, dinci gericiliğin
kadrolu tarihçisi Rıza Nur’un sol sürümü ve Emperyalist yağmacıların dili
olduğunu bilmiyor muydu?
Ulusal Kanalda 2010 yılı Aralık ayından bu
yana Pazartesi akşamları Bay Küçük’ ün “Kalemler ve Kılıçlar” izlencesini yayınlayan
Ulusal Kanal Yöneticileri bu izlencenin “Atatürk’ün “bağımsızlık” ruhunu
ve “çağdaşlaşma” idealini kırmak” amacına hizmet etmeye yöneldiğini bilmiyorlar
mıydı?
Konu ile ilgilenen hemen herkesin
rahatlıkla ulaşabileceği bu bilgileri sözü geçen bu kişilerin bilip,
duymadıklarına inanmamızı beklemek akıl tutulmasından başka bir şey değildir.
O zaman soralım “Atatürkçü çizgide hiçbir
etki altında kalmadan gerçek televizyonculuk” yaptığı iddiasında olan bir kanal da,
ateşli Kürtçü, pervasız bir Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı olan, Amerikalı senatörle aynı ağzı, aynı söylemi kullanan,
kadrolu “ENTELEKTÜEL FAHİŞE” kimin adına, hangi amaçla konuşturulur?
Bunu kendi adıma değil, dar gelirli on binlerce
“Ulusal Kanal Gönüllüsü” nün, çocuklarının harçlığından keserek ödedikleri
paraları “Atatürk ve Cumhuriyete küfredilsin” diye göndermediklerini
bilinsin diye yazdım. 18 Mart 2016 Cuma- Isparta
Mahmut ÖZYÜREK