22 Ocak 2014 Çarşamba

Cemaat cinayetleri / Soner Yalçın



31 Mart 1909 gerici ayaklanmasında polisler isyancılara hiç müdahale etmedi.
Üstelik gericilere destek için miğferlerini yere atıp fes giydiler.
Ardından 11 gün boyunca sokakları-caddeleri tamamen gericilere bırakarak karakollardan çıkmadılar.
Dinci yobazlar karakollara sığınanları polislerin gözü önünden alıp linç etti.
Mahmut Şevket Paşa komutasındaki ilerici Hareket Ordusu İstanbul’a gelip ayaklanmayı bastırdı. Ve İttihatçılar hemen, bugün halen uygulanan yasayı çıkardı: İstanbul Vilayetinin ve Emniyet-i Umumiye Müdüriyetinin Teşkilatına Dair Kanun.
Yani:  II.Abdülhamit’in Zaptiye Nezareti kaldırılarak, Emniyet Genel Müdürlüğü kuruldu; İttihatçılar kendilerine bağlı "yeni tip polis" oluşturdu. Başına asker Miralay Galip Bey getirildi.
Tarih:22 Temmuz 1909 idi…
Bu tespiti yapmamın nedeni var…
Dink ve misyoner cinayeti
Biliyoruz ki: Hrant Dink ve Malatya Zirve Kitabevi cinayetlerine Cemaatçi polisler "göz yumdu".
Peki…Katillerle örtülü işbirliği yapmalarının sebebi neydi?
Devleti ele geçirmek için; Ergenekon, Balyoz vd.’ne yönelik kurdukları tezgahları/komploları; hükümet, muhalefet, kamuoyu, merkez medya ve Batı’ya yutturmak mı?
Bu çevrelerin desteğini almak mı? Kuşkusuz evet.
Ama gözden kaçan bir başka neden daha var.
Yazacağım ama ikinci bir soru daha yöneltmek istiyorum:Polis,
Gezi eylemlerinde dünyayı ayağa kaldıracak kadar neden şiddet gösterdi?
Neden gencecik çocuklarımızı öldürdü; kör etti?
Görevden alınan polislerin ilgili birimlerine bakıldığında, bu emirleri verenlerin hepsi Cemaat mensubu.
Hayır, hayır; ne iktidarı temizlemek ne de her taşın altında Cemaat arıyorum! Derdim başka…
Başka bir soruna parmak basmak istiyorum.
Emniyet raporu ne dedi:
"
Gezi eylemlerine katılanların yüzde 78’i Alevi." Şimdi yavaş yavaş sonuca gelebilirim…
Polis konusunda çalışma yapan dünyadaki akademik çevrelerin ortak görüşü şu: Toplumda var olan etnik-dinsel farklılıkların polis içinde karşılığı yoksa; yani poliste, etnik-dini grupların sadece birinin egemenliği var ise, polisler kendinden olmayanlara karşı çok şiddet gösteriyor
Gezi’deki polis şiddetinin nedenlerinden birini anladınız mı?
Polis içindeki Cemaatçi örgütlenmenin bir başka tehlikeli yanını görüyor musunuz? Tek etnik-dinsel kimlikli polis, kendinden olmayanı düşman görüyor.
Cinayetlere tekrar dönerek sorunu biraz daha açayım: Ne kadar "hoşgörü" filan dese de, Cemaat aslında ayrımcıdır.
Cemaat Alevi sevmez, Cemaat Kürtlere karşıdır.
Cemaat solcudan nefret eder.
Açığa çıktı ki:"Ergenekon yaptı" dediği (Kafes Eylem Planı gibi) azınlıklara yönelik tüm fişlemeleri Cemaat polisi yaptı. Yurt dışında kurdukları (maskesidusenler.com gibi) 35 internet sitesinde bu düşmanlığı açıkça ortaya döktüler.
İlker Başbuğ’un Kudüs’teki Ağlama Duvarı önündeki fotoğrafını sızdıran da, "Yaşar Büyükanıt’ın dedesi Yahudi’ydi" diyen de Cemaat idi.
Evet: Cinayetlere "göz yummalarına" ve Gezi eylemlerindeki aşırı şiddet göstermelerine bu açıdan da bakmak zorundayız.
Cemaat sadece Ergenekon-Balyoz komplolarıyla değil, polis içindeki tek kimlikli homojen yapısıyla da Türkiye için tehlikelidir.
Bu nedenle "Hitler’in Gestapo’su" diyorum.
Kendinden olmayanı düşman görüyor.
Bu polis Türkiye’yi böler!..

Madımak Oteli vahşeti
1839’dan beri var; ama Cumhuriyet döneminde MSP başlattı; Oğuzhan Asiltürk ve Korkut Özal’ın içişleri bakanlığı dönemlerinde kapı açıldı.
ANAP ile AKP bunu devam ettirdi.
Amaç, Ordu karşısında kalkan olacak polis teşkilatı kurmaktı. Bu sebeple polisi tek tipleştirdiler.
Polisin içinde Alevi, solcu, Kürt, ülkücü bırakmadılar. Emniyet binalarını tarikat tekkelerine dönüştürdüler. Sonra Cemaat hepsini atıp emniyeti bütünüyle ele geçirdi.
Kendi rejimini kurmak için cinayetlere göz yumdu; sahte delillerle insanları hapse attı.
Geldiğimiz yer burasıdır…
20 yıl önce Emniyet Genel Müdür Vekili Cevdet Saral ile görüştüğümde, Güneydoğu’daki Hizbullah cinayetlerini sormuştum. "Bizim polis elinde Kur’an olan, örtünmüş kadınların üzerini aramıyor; evine girmiyor" demişti.
Sonra Türkiye mezar evlerin tanığı oldu.
Tehlikeli olan bu anlayış.
Sivas Madımak katliamının en önemli nedeni, polisin tek kimlikli olmasıdır.
Otelde bulunanlara düşman gözüyle baktı.
Hâlâ bu bakış açısına sahipler.
Tek tip/homojen yapının yıkılması gerekiyor.
Yoksa kuru bir siyasetle, "hükümet hırsızlığı örtmek için polisleri görevden alıyor" demek sorunu halletmiyor.
Sorunu çözmek gerekiyor.
Evet, AKP hırsızlığını örtmek için polis atamaları yapıyor. Bunu artık bilmeyen, duymayan mı kaldı?
Benzer cümle kaç kez daha tekrarlanacak?
Polisler üzerinden iktidar-muhalefet kapışmasının bugün ülkeye yararı var mı?
Hükümet kirli ve güçsüz; muhalefet bunu demokratikleşme için tarihi fırsata dönüştürebilir.
Büyük yargı ve emniyet reformu yapılabilir.
Polisteki homojen yapı kırılabilir. Sivil yurttaşlardan denetim kurulları oluşturulabilir.
Polisin yetkisini kötüye kullanması önlenebilir.
Şiddetten yana kullandığı takdir yetkisi bahanesinin önüne geçilebilir.
Polisin halka hesap verir olması hizmetin kalitesini artırabilir.
Çok öneri var; yeter ki kollar sıvansın.
Yoksa 200 yıllık bu kısır döngü sürüp gider.
Her rejim kendisi için sadık polis gücü oluşturmaya devam eder.
Ve bizler büyük acılar yaşamaya devam ederiz…
Oysa tarih göstermiştir ki:
Her büyük gerçeklik…
Her büyük pratik…
İnsanoğlunun düşünme yeteneğini arttırır.
Ve bu anlamda insanoğlu, düşünsel zenginliğe ulaşır.

18 Ocak 2014 Cumartesi

ADD GENEL MERKEZİNİ, HUKUKA, DERNEKLER YASASINA VE ADD TÜZÜĞÜNE UYMAYA DAVET EDİYORUZ.

ADD ISPARTA ŞUBESİ'NE HUKUK -TÜZÜK DIŞI YÖNTEMLERLE ATANAN MEVCUT YÖNETİM, ISPARTA 2. SULH HUKUK MAHKEMESİNİN KARARLARINA KARŞIN, ÜYELERCE USULUNE UYGUN OLARAK İSTENEN "OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL"U TOPLAMAMAKTA ISRAR ETMEKTEDİR.  ŞUBAT 2013 TE ATANAN YÖNETİMİN 6 AY İÇİNDE YAPMAK ZORUNDA OLDUĞU OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULU HALEN YAPMAMIŞDIR. BU DURUMDA ADD ISPARTA ŞUBESİ, ADD ÜYESİ OLMAYAN 5 KİŞİNİN İŞGALİ ALTINDADIR..BU GAYRI MEŞRU İŞGAL DURUMU ADD GENEL MERKEZ YÖNETİCİLERİNİN HİMAYESİ ALTINDA DEVAM ETMEKTEDİR. ADD GENEL MERKEZİNİ, HUKUKA, DERNEKLER YASASINA VE ADD TÜZÜĞÜNE UYMAYA DAVET EDİYORUZ.


17 Ocak 2014 Cuma

Masonik yapılanmaya benzer bir örgüt.. Cevdet Saral : Bir rapor yazdım, Gülen ABD'ye gitti



En çarpıcı tesbitlerden birisidir bu.
Ben de çok daha önce böylesi bir benzerliğe dikkat çekmiştim.
Son kanaatim ise daha da farklı.
Fitnebaz Cemaat(The Sinister Fraternity) sadece masonik bir yapılanmaya benzemekle kalmıyor.
Basbayağı bildiğiniz bir mason teşkilatı.
Tek farkı aynı çatının İslami şubesi şeklinde faaliyet göstermesi.
Daha açık ifade edersek, Fitnebaz Cemaat İslami bir mason teştilatıdır diyorum.
Bunu isbat etme imkanım yok.
Ancak, bu sadece bir zaman ve çaba meselesidir.
Oraj POYRAZ
§   

Cevdet Saral : Bir rapor yazdım, Gülen ABD'ye gitti

Cevdet Saral, 'Gülen cemaatinin yarattığı tehlikenin ‘paralel devlet’ten öte olduğunu' öne sürdü
Paralel devlet’ iddiasını 1999'da ilk kez resmi kayıtlara geçiren ve 90'lı yıllarda cemaatin MİT, Emniyet ve TSK'ya sızmak istediğini öne süren, "Telekulak Davası"ndan beraat eden, dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral, Fethullah Gülen'in ABD'ye gitmesinin nedeninin, yazdığı rapor olduğunu söyledi.
Saral, "15 Mart'ta raporu İstihbarat Daire Başkanlığı ile Teftiş Kurulu'na gönderdik.
Panik oluştu.
18 Mart'ta Gülen ABD'ye gitti"
dedi.
Saral, Gülen cemaatinin örgütlenme biçimine yönelik "Örgütlenme biçimi illegal örgütlerin yatay ve dikey örgütlenme modellerinin ideal yapılarından etkilenilerek oluşturulmuş Masonik yapılanmaya benzer bir görüntü veriyor" iddialarında bulundu.
Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü Yardımcılığı ve Ankara Emniyet Müdürlüğü görevlerinde bulunan Cevdet Saral'la hazırlamış olduğu raporu, cemaatin devlet içindeki yapılanmasını ve 17 Aralık operasyonunu Yeni Şafak'tan Nil Gülsüm'e anlattı.
'Terörün Gizli Efendileri' isimli kitabın da yazarı olan Saral, 'ortaya çıkan tehlikenin paralel devletten de öte olduğunu' öne sürdü.
Nil Gülsüm'ün Cevdet Saral ile yaptığı söyleşi şöyle:

1999 yılında bir rapor hazırladınız.
O dönemde çok tartışılan, ses getiren rapor, bugünden bakıldığında çok ilginç tespitler içeriyor.
Bu raporun amacı neydi, nasıl ortaya çıktı?

O dönemde çalışmalarımıza öncelikle kendi kitaplarını incelemek, irdelemek suretiyle Fethullah Gülen'in mantık dokusunu ortaya koymaya çalıştık.
Enteresan bir mantık dokusuyla karşı karşıya kaldık.
Anlatımları dinsel literatüre pek de uymayan, kendisine aşırı derecede önem yükleyen, kendisini esrarengiz gösteren bir kişilikle karşılaştık.

Bunun üzerine ne yaptınız?

Biz ön incelemelerimizde durumun görünenden çok vahim olduğunu görerek İstihbarat Daire Başkanlığı'na, konunun ciddi olduğunu, soruşturmanın sadece Ankara Emniyet Müdürlüğü kapsamında yürütülmesinin yeterli olmayacağını, planlı bir istihbarat çalışması ile sonuca gidilebileceğini ifade eden bir kanaat yazısı yazdık.
Ondan sonra da kıyamet koptu.
İsimsiz ihbarlar, şikayetler vs. her yönden saldırılar gelmeye başladı.

Analiz ortalığı karıştırdı

Rapor hazırlama işinde ilk somut adımlarınız nelerdi?

Biz bu çalışmaları hazırlarken devletin arşivlerinde bu cemaat ile ilgili bir veri olup olmadığını araştırdık.
İstihbarat Daire Başkanlığı'nın hazırlamış olduğu bir kitapçıkta Fethullah Gülen cemaati, fevkalade munis, devlet sistemine aykırı özellikler taşımayan, bu tavrı dolayısıyla radikal İslâmî kesimin hedefi olmuş bir yapı olarak gösteriliyordu.
Eğitim faaliyetlerinin yaygın olduğu söylenmekteydi.

Çetin bir soruna el attığınızın farkında mıydınız?

Çalışmaya başladığımızda arkadaşlarıma, cemaatle ilgili bu çalışmayı genişlettiğimizde siyasi reaksiyonlarla karşılaşabileceğimizi ve zorda kalacağımızı ifade ettim.
Bunun üzerine arkadaşlarım 'Müdürüm; evimizin içini biz biliriz, şahsi geleceğimiz önemli değil, ülkemizin bekası için ne gerekiyorsa yapalım' dediler.
Böylece çalışmaya başladık.

Daha sonra nasıl gelişti çalışmalarınız?

Şubat sonu itibarıyla ortalık karıştı.
15 Mart'ta cemaat yapılanması ve Fethullah Gülen'in yaklaşımlarına yönelik 1.Analiz raporumuzu İstihbarat Daire Başkanlığı ile Teftiş Kurulu Başkanlığı'na gönderdik.
Bu raporun İstihbarat Daire Başkanlığı'na ulaşmasının ardından burada bir panik oluştuğuna dair bize haberler gelmeye başladı.
18 Mart'ta da Fethullah Gülen apartopar ABD'ye gitti.

'Bir cemaat lideri niçin istihbarata ihtiyaç duyar?'

Sizde nasıl bir kanaat oluştu?

Kendi anlatımlarından anladığımız kadarıyla ve devlete sızma çalışmaları göz önüne alındığında illegal bir yapılanma ile karşı karşıya olduğumuz kanaatine vardık.
Bir cemaat önderi, hasımların faaliyetlerini öğrenmek için bir istihbarat teşkilatı kurmaktan söz ediyorsa, cemaat önderi olmaktan çıkıp örgüt lideri olur.
Bir cemaat önderi, niçin istihbarat teşkilatına ihtiyaç duyar ki!

Sizce cemaat nasıl bir yapı?

Cemaat bir misyon hareketidir.
Coğrafi bir alanı vardır, devlet içerisinde şimdiye kadar kendi elemanları ve bürokraside kendilerinden olmayan kazanımlarla işlerini yürütmüşlerdir.
Fakat ulaştıkları seviye itibariyle bulundukları konumu yeterli görmeyerek siyasi yönetimden iktidar ortaklığı talebinde bulunmaya başlamıştır.
Bunun adı da 'paralel yapı'dır.
Misyonun adını tarif etmek gerekirse o da 'Derin Türkiye'dir.

Kamuflaj üst düzeyde

17 Aralık operasyonun asıl amacı nedir?

Bu operasyonun asıl amacı, 'yeni dünya düzeni' politikalarıyla milli devletleri dönüştürme politikaları paralelinde sözde demokratik tasarruflarla ve siyasi eylemlerle Başbakan'ı saha dışına almadır.

Cemaat işin neresinde?

Cemaatin bugün itibariyle durduğu yer, adresini de göstermektedir.
Demokrasi dışı eylemlerle Başbakan'ı saha dışına alma girişiminin tam da göbeğinde duruyorlar.

17 Aralık operasyonu sonrası benzer bir sızmanın ve paralel yapılanmanın yargı içerisinde de olduğu kanaati çok yaygın.
Sizce nasıl?

Gülen, yargı içindeki paralel yapılanmanın nasıl olması gerektiğini, bundan 20 yıl önceki konuşmalarında zaten söylüyor.
Adliye'de ve Mülkiye'de nasıl örgütlenileceğinin yöntemlerini ve bu örgütlenmenin hedefini, ayrıca nasıl bir istihbarat örgütü kurulması gerektiğini hem istihbarata karşı koymak hem de istihbaratın hangi alanlarda kullanılacağını profesyonelce izah ediyor.

Personel, İstihbarat ve KOM, paralel yapılanmanın ilk hedefleri oluyor.
Neden öncelikle buraları tercih ediyorlar?

Bu birimler emniyet teşkilatının en önemli birimleridir.
Devletten cemaate yönelik bir operasyon yapılacaksa bu birimler öncü birimlerdir.
Aynı zamanda cemaatin hasımlarına yönelik bir operasyon planlanacaksa, bu birimler üzerinden geliştirilir.
Cemaatin amacına ulaşması için bu noktalar, hayati önem arzediyor.

Cemaatle ilgili hazırladığınız raporda bu yapının TSK, MİT ve Emniyet'e sızma çabalarına dikkat çekiyorsunuz.
'Sızmalar' için nasıl bir yöntem izliyorlardı?

Takiyye ve kamufle yöntemlerini en üst seviyede kullanarak bunu gerçekleştiriyorlar.

İlk sızma polis kolejine

Bu yapılanma teşkilatta ilk ne zaman görülmeye başlandı?

Cemaatin polis içerisindeki ilk adımı Polis Kolejinde başlamıştır.
Polis Koleji'ne ilk sızmaları da 70'lerin ikinci yarısıdır.

Türk bürokrasi tarihinde buna benzer başka bir yapı hatırlıyor musunuz?

Ben 40 yıl bu devlete hizmet ettim.
Böyle bir başka yapılanma ile karşı karşıya kalmadım.

Geçmişe baktığınızda ne görüyorsunuz?

Devlette hiçbir evrak kaybolmaz.
Biz evrakımızı yazıp bıraktık.
Devlet de 10 yıl sonra bizim yazdığımız gerçeklerle karşılaştı.
Bu süreç, 35-36 yıllık bir dönemi kapsıyor.
O gün cemaate yeni kazandırılan çocuklar, bugün devletin çok önemli mevkilerindeler.

'1889’da olmayan numaraları dinlemişim'

Birinci ve ikinci raporları yazdıktan sonra o dönem neler oldu?

Hakkımızda soruşturmalar başladı.
Çalışmayı yürüten 3 arkadaşım görevden alındı.
21 Nisan'da eldeki tüm verileri bir üst yazı ile DGM'ye gönderdik, ardından bize müthiş bir savaş açıldı.
Yasadışı telefon dinlemesi suçlamasıyla karşılaşacağım aklıma gelmezdi.
Düzmece bilgisayar verileri hazırladılar.
Dinleme yapıldığını iddia ettikleri tarihi 1889 olarak gösterdiler.
Hatta dinlediğimizi iddia ettikleri bazı telefon numaraları mevcut bile değildi.
Bizimle ilgili suçlamalar sahte belgelerle öyle hâle getirildi ki, biz bir anda, cumhurbaşkanını, başbakanı, milletvekillerini, iş dünyasını dinleyen insanlar hâline getirildik.
Bir çemberin içine alındık.

Paralel devletin çok daha ötesi

Cemaat nasıl bir örgütlenme ve hiyerarşiye sahip?

Örgütlenme biçimi illegal örgütlerin yatay ve dikey örgütlenme modellerinin ideal yapılarından etkilenilerek oluşturulmuş Masonik yapılanmaya benzer bir görüntü veriyor.

15 yıl önce mahkeme tutanaklarında söylediğimiz şekliyle cemaat, 'Hasan Sabbah ve Haşhaşileri' organizasyonuyla neredeyse aynıdır.

İstihbarat cihazlarının kaybolması veya özel/cemaatsel amaçlar için kullanılması bu kadar kolay mı?

Böyle bir yapılanma içerisinde bundan daha vahimi de mümkündür.

Siyasi yönleri deşifre oldu

Paralel devlet tanımlamasına ne diyorsunuz?

Paralel devlet tanımının çok ötesinde bir güç ile karşı karşıyayız.
Ortada ciddi bir yapı var.
Eğitim kurumları, medyası, yargı güçleri, ekonomik faaliyetleri söz konusu.
Bir devlet gibi örgütlenmişler.
Kişisel iradeden çok, cemaat ahengi geçerli.
Hangi okula gidileceği, kim ile evlenileceği bile cemaat tarafından belirleniyor.
Tedbir hiç elden bırakılmıyor.

Gelinen noktayı siyaset açısından nasıl okumak gerek?

Her ne kadar bu hareketin bağlıları, örgütü siyaset dışı olarak tarif etseler de, 'paralel devlet' çabaları ile siyasetin tam ortasında yer alıyorlar.
Örgütün ileri gelenleri, bugünden sonra hiçbir şekilde 'Fethullah Gülen siyaset üstüdür' diyemezler; çünkü onun siyasi kimliği açıkça ortaya çıkmıştır.
Cemaat siyaset yapmak istiyorsa, siyasetin kurumlarıyla siyaset alanına girer.
Bunu yapmazlarsa, 'paralel devlet' olmadıklarına kimseyi inandıramazlar.
Aksi halde 'korku imparatorluğu' olurlar.

Telekulak davasında beraat etmişti

Cevdet Saral, Osman Ak, Zafer Aktaş ve Mahmut Çorumlu'nun aralarında bulunduğu 21 polis hakkında üç aydan üç yıla kadar hapis istemiyle açılan davanın da önce kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi kararlaştırılmıştı.
Ardından aynı mahkeme Cevdet Saral, Osman Ak, Zafer Aktaş ve Mahmut Çorumlu hakkında, "delil yetersizliğinden beraatlarına" karar vermişti.