24 Şubat 2017 Cuma

MEMLEKET SEVDALILARI-HAYIR DECEZ GARİ

Erdoğan Fenomeni Üzerine...



Erdoğan fenomeni sizce de fazla abartılmıyor mu?
Sık sık Erdoğan'ı güzelleyen Hayır(!) propaganda önerileri duyuyorum.
Örneğin; "bu anayasa değişikliği AKP'nin Erdoğan'a tuzağı", "Erdoğan AKP içinde yalnız bırakıldı" gibisinden algı çarpıtmalarını, köşe yazılarının satır aralarında ve televizyon programlarının güya Hayır'cı müdavimlerinin yorumlarında  -biraz utangaçça dillendirilse de-  görebilmek mümkün.
Bence tuzak bir algı bu...
Erdoğan'ı vazgeçilmez olarak görenlerin bile bilinç altında, aslında kendi ve ailesi ile ilgili kaygılar var.
Daha önce de yazmıştım. Evet oyu vermeye hazırlananların önemli bir kesimi, referandumdan Evet çıkarsa olacakları Hayır çıktığında olacak zannediyor.
Hayır çıktığında, Erdoğan'a borçlu olduğunu düşündüğü maaşını, sosyal güvenliğini, işini veya hangi ölçüde olursa olsun işletmesini kaybetmekten korkuyor.
İşte tam bu noktada, bu korkunun nasıl giderileceği üzerine akıl yürütmek gerekiyor.

İki yol var.
Birincisi; bu referandumun seçim olmadığını, Hayır çıksa bile Erdoğan'ın görevine devam edeceğini ve keza AKP iktidarının da süreceğini anlatmak...

İkincisi; bu geniş kesime, iş, maaş, sosyal güvence gibi kaybetmekten korktukları ne varsa, bütün bunları Erdoğan'a değil, Cumhuriyete ve işçi sınıfının mücadelesi sonucu elde ettiği kazanımlara borçlu olduğunu anlatmak...

Anlaşılacağı üzere ben, ikinci yoldan yanayım.
Bana göre, kaybetmekten korktukları ne varsa; kadük ve güdük de olsa demokrasiye, laikliğe ve sosyal devlete borçlu olduğunu, bu geniş kesimlere anlatmak mümkün.
Bütün bunları asıl Evet kazanırsa kaybedeceklerini, Erdoğan-AKP iktidarı sürdükçe de kaybetme tehlikesinin süreceğini anlatabiliriz, anlatmalıyız.

İkinci yolun bana daha mantıklı gelmesinin nedeni bir başka akıl yürütme.
Ben, Erdoğan ve AKP'nin ABD Emperyalizmin önderliğindeki Küresel Kapitalizm bir projesi ve bu referandumunda Erdoğan-AKP iktidarı aracılığıyla, Emekçi Anadolu Ulusuna karşı yaptığı en büyük ve en önemli saldırısı olduğunu düşünüyorum.
Aslında hedefte tüm dünyadaki ulusal ve sosyal devletler var.
Küresel Kapitalizmin tüm Dünyanın emekçi uluslarına ve devletlerinin sosyal kalıntılarına saldırısı yükselmiş durumda.

2016 sonunda Hizmet Ticareti Anlaşması(TISA) maddelerinin küresel çapta hayata geçirilmesi planlanıyor.
Bu anlaşmaya göre bütün kamusal hak ve görevler Küresel Sermayenin ticaret kalemlerine dönüşecek.
Bu uygulamalar her ülkede değişik oranlarda ve farklı yöntemlerle hayata geçirilmeye çalışılıyor.
Bu oran ve yöntemler emekçilerin tepkilerine göre ayarlanıyor.
Ne yazık ki ülkemizin emek örgütlerinin tepesindeki kayyum yönetimlerinin aymazlığı ve sendikal hareketin 12 Eylül'den bu yana sürekli güç kaybetmesi sonucunda Türkiye en yüksek oranda katıldı bu anlaşmaya.
Ülkemizde bu uygulamanın hayata geçirilmesinin yöntemi de işte bu referandumda oylamaya sunulan ANAYASASIZLIK ANAYASASI...
Ø     Bu anayasa değişikliği ile bütün kamusal hakların ve görevlerin anayasal koruması kaldırılmış olacak.
Ø     Bürokratların, Dünya Ticaret Örgütünün profesyonel uzmanlarının insafına bırakılacak.
Avrupa ülkelerinde bu gelişmelere karşı tepkiler emek örgütlerinin öncülüğünde yükseliyor...
Ülkemizde bu tepki, 16 Nisan'daki referandumda "Neden Hayır" sorusunun yanıtlarından biri olarak yükseltilebilir.

Evet kazanırsa olacaklar açıkça ve somut örneklerle yaygın bir şekilde anlatılabilirse Erdoğan balonu sönecek, eski görkemini fazlasıyla kaybedecektir.
Ama bunun için Cumhuriyetin korunması gereken bir değer olduğunu önce kabul edip, sonra açıkça anlatmak gerekiyor.
Bunca zamandır sosyalistlik adına yürütülen cumhuriyet düşmanlığını sürdürerek, bu gerekliliği yerine getirmek mümkün değil.
Cumhuriyet emekçi ulusumuzun bir kazanımıdır.
Bugün, gerek sosyal ve sendikal haklar, gerek devlet memurluğu ve tüm sosyal güvenceler cumhuriyet sayesinde varlar.
Ayrıca artık ulusal sermaye diye bir şey yok. Dolayısıyla ulusal burjuvazi diye bir sınıf da yok.
Ulus da, Ulusal Devlet de, yurt da, Cumhuriyet de sermaye sınıfı için bir yük.
Bütün bunlar emekçi ulusların koruması gereken değerleri.
Bu değerlerin daha önce sermaye sınıfı tarafından kullanılması, sahipleri olduğunu göstermez.
Bu değerlerin asıl sahibi emekçileşen uluslardır.
Evet oyu vermeye hazırlanan kesimlerin büyük kısmı da bu emekçi ulusun bir parçasıdır.
Küresel hegemonyanın bu değerleri törpülemeleri, emekçi ulusumuza yönelik, bir anlamda "enayi silkelemesi" diye tanımlayacağımız bir tuzaktır.

Cumhuriyet konusunda Hayır cephesinin kendi içerisinde net ve samimi olması, yığınlar için, "Cumhuriyeti korumak için Hayır" oyu belgisinin inandırıcı olmasını sağlayacaktır.
O durumda bir takım fenomenlere dokunmamak adına yolumuzu bükmek zorunda kalmayız
Açıklık, samimiyet bütün fenomenleri aşar.

Nadi Öztüfekçi
24 Şubat 2017

DEVLETİN ŞİRKETLEŞMESİ: VARLIK FONU/Metin Aydoğan





Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3 Mart 2015 günü; “bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” dedi. Bu açıklamadan 2 yıl sonra, Türkiye’nin kamusal varlığını oluşturan büyük işletmeler Varlık Fonu adı verilen bir şirkete devredildi.
Ziraat Bankası, TPAO, Borsa İstanbul, Türksat, Telekom, Halk Bankası, Eti Maden, Milli Piyango, İzmir Limanı, Çaykur, Türk Hava Yolları ve 2 milyon metrekareden çok sahil arazisinde kamu mülkiyetine son verildi. TRT, TOKİ, TMO, TKİ ve GAP’ında içinde bulunduğu 32 devlet kuruluşunun daha Fon’a devredileceği basında yer aldı.
Varlık Fonu AŞ.’nin yönetimine; uzmanlığı olmayan ve yandaşlığıyla tanınan 5 kişi getirildi. Sınırsız yetki ve yargı dokunulmazlığıyla donatılan bu kişiler; Türk ekonomisinin temelini oluşturan kamu malı işletmeleri, denetimsiz ve sorumsuz konumlarıyla özel şirketleri gibi yönetecekler. Devleti şirket haline getiren Varlık Fonu girişiminin amacı ve önemi nedir? Halk için ne anlam ifade ediyor? Uygulamanın sonuçları ne olacak? Geleceği nasıl etkileyecek?(x)
Durum

Hazine Müsteşarlığı’nın verilerine göre Türkiye’nin brüt dış borç stoku, 416,7 milyar dolar (Eylül 2016) ve bu borcun milli gelire oranı yüzde 58,1.1 Borç yükü ağır ve hükümet borç faizlerini ödemede zorlanıyor. Türkiye’de günlük yaşamı sürdürmek ve dışarıya borç ödemek için para gerekiyor. Ancak yeterli para yok. Ekonomistlerin tanımıyla; yurt içinde ve yurtdışında finansman sıkıntısı var”.
Son on yılda, dışardan alınan 250 milyar dolarlık borç ve içerdeki özelleştirmelerden gelen 55 milyar dolarlık parayla hızlı bir kredi büyümesi (borç edinme olanağı) sağlandı. Bu olanak sonuna dek kullanıldı ve borç tutarı 416,7 milyar dolara çıktı. Hazırdan yenen her para gibi kaynak çabuk tükendi ve borç bulamaz duruma düşüldü. Borç ödemek için borç bulmak zorunda kalındı.
Ekonomist Uğur Gürses, dışardan borç bulunmasıyla Varlık Fonu arasındaki ilişkiyi, hükümete yönelik olarak şöyle açıklıyor; Şeffaf değilsiniz. Yolsuzluk konusunda hesap verebilir pozisyonda değilsiniz. Meclis’te değil hükümetin darbe girişimi karşısında ilan ettiğini söylediği olağanüstü hal kapsamında karar alıyorsunuz. Oysa darbe girişimiyle ilgili bir şey değildir bu. Bu yüzden (Varlık Fonu) meşruiyet açısından sorunlu bir adımdır... Bu mekanizma borçlanma piyasasına gittiği zaman potansiyel borç vericiler, yatırımcılar aynı soruları sormayacak mı?”2

Amaç

Hazine Müsteşarlığı’nın açıklamasına göre, Varlık Fonu girişiminin amacı; yurt içinde kamuya ait varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek” dir.3
Söylenenler doğru değildir ve gerçeği yansıtmamaktadır. Kamuya ait varlıklar” mevcut statüleriyle ekonominin şu anda içindedir ve ekonomiye kazandırılmış durumdadır. Yeniden ekonomiye kazandırmak gibi bir durum söz konusu olamaz.
Hükümet, yatırıma dönük dış kaynak değil, borç taksidi ödemek için dış kaynak aramaktadır.
“Büyük ölçekli yatırımlara iştirak” söz konusu değildir, çünkü bugüne dek gerçekleştirilen bütün “büyük ölçekli yatırımlar”, kaynak yaratarak değil, kefil olunarak ve işletme imtiyazı verilerek, yap-işlet-devret modeliyle yaptırılmıştır.

Türk Tipi Varlık Fonu

Varlık Fonu A.Ş girişiminin amacını anlamak için, bu işe girişenlerin yönetim anlayışını ve uygulama yöntemini bilmek gerekiyor. Karar vericinin yönetim anlayışı biliniyor. Bu anlayış, 14 yıllık uygulamalarda ve bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” tümcesinde ifadesini buluyor. Bu nedenle, Varlık Fonu A.Ş.’nin nasıl yönetileceğine ve yönetenlerin yetkilerine bakmak gerekiyor.
Varlık Fonu A.Ş., gerek kamu yönetimi ve gerekse ekonomik işleyiş bakımından dünyada örneği olmayan aykırı bir uygulamadır. Ekonomi bilimiyle ilgisi ve ilişkisi yoktur. Uygulayıcılarının söylemiyle, “Türk tipi başkanlık” tan sonra “Türk tipi fon oluşturma” dır.

İşleyiş ve Biçim

Varlık Fonu’nun kuruluş ve işleyiş koşulları 6741 sayılı yasayla belirlenmiştir. Buna göre;
• Varlık Fonu A.Ş, bünyesine katılan kuruluşlarla birlikte, Sayıştay başta olmak üzere devlet denetiminden bağışıktır (muaftır).
Özel şirket statüsündedir.
Gelirleri belli, giderleri belirsizdir.
Harcamaların hangi alanlara yöneleceği konusunda yasada açıklama yoktur.4
Fon’u yönetenlerin hukuki sorumluluğu yoktur.
Bağlı olduğu siyasi güç dışında kimseye hesap vermez, soru yanıtlamaz, bilgi vermez. Kamuyu zarara sokma nedeniyle soruşturulmaz. Sınırsız ve sorumsuzdur.
Fon, ulusal ve uluslararası düzeyde her türlü ticaret yapabilir, taşınmaz alabilir satabilir; hisse senedi, tahvil alıp borsaya girebilir.
Fon, Devlet İhale Yasası’na bağlı değildir. İhale yapmaz, teklif almaz; istediği işi istediği bedelle istediği kişiye verebilir. İstediği malı istediği fiyatla alıp satabilir.
Fon, Devlet Personel Yasası’na bağlı değildir. Dilediği kişi ve kişileri, dilediği sayıda işe alabilir, işten çıkarabilir, istediği ücreti verebilir.
Fon, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki vergilerin tümünden muaftır. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, damga resmi, gümrük vergisi... vb. vermez.5

Uygulama ve Sonuçlar

Varlık Fonu uygulamasının en kısa ve özlü tanımı şöyle yapılabilir; Varlık Fonu, devletin ekonomik gücünü oluşturan kamusal işletmelerin; sınırsız yetki ve yargı dokunulmazlığına sahip kişilere denetimsiz bir biçimde devredilmesidir. Ulusun tümüne ait değerlere el koyma girişimidir.
Bu girişimin anlamı ve doğuracağı sonuçlar şunlardır;
Büyük Proje denen yol ve köprü yatırımları, devletin kefaleti ve işletme imtiyazlarıyla yaptırılmıştır. Kredi kuruluşları, ekonomideki yetersizlik nedeniyle devletin kefaletini artık yeterince güvenilir bulmamaktadır. Gerek yurtiçi gerekse yurtdışındaki bankalardan, istenen finansman sağlanamamaktadır.6 Varlık Fonu, kefalet karşılığı teminat olarak kullanılacak; halkın malı bu işletmeler, kredi kuruluşlarına rehin olarak verilecektir.
• Uygulamalarda devlet denetiminin bulunmaması, yolsuzluklara açık bir ortam yaratacak; devlet varsıllığı bilinmezlikler içinde kişi ve grupların hesaplarına aktarılacaktır. Yargı dokunulmazlığı, yolsuzluğa yönelebileceklerin cesaretini arttıracak, başına buyruk davranışları olağan duruma getirecektir.
Fon’un her türlü vergiden muaf olması, bütçe gelirlerinin düşmesine yol açacaktır. Bunun kalka dönük sonucu, vergilerin artırılması ve yeni vergilerin getirilmesi olacaktır. Halk yoksullaşacaktır.
Fon’un; personel alımında, alım satımlarda ve ihalelerde herhangi bir yasaya bağlı olmaması; adam kayırma, siyasi ayrım ve adaletsizliği olağan hale getirecektir. Milyonlarca insanı etkileyecek olan bu tür uygulamalar,  kamplaşmayı yaygınlaştıracak, bölünmeye zemin hazırlayacaktır.

DİPNOTLAR

(x)    “Türkiye Anonim Şirket Gibi Yönetilmeli” www.milliyet.com.tr.

1       “Türkiye’nin Dış Borcu Belli Oldu” www.milliyet.com.tr
2       “Türkiye Neden Şirketlerini Varlık Fonu’na Devretti?”  www.bbc.com
3       “Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi’nin Kapsamı Nedir? Hangi Şirketler Varlık Fonu’na Aktarıldı?”  www.m.milligazete.com.tr
4       “Kamu Şirketlerinin Hazineye Ait Hisseleri Varlık Fonu’na Devredildi”, www.sozcu.com.tr
5       Prof.Dr.Yalçın Karatepe, Medyascape tv
6       “Türkiye Neden Şirketlerini Varlık Fonu’na Devretti?”  www.bbc.com