21 Şubat 2017 Salı

Herkesin HAYIR’ı kendine…




Referanduma gidilirken, karşımızda adlı adınca bir cephe var: Evet cephesi. Erdoğan ile Bahçeli arasındaki işbirliğinin örtülü kısmını bilemem, kimisi şantajdan kimisi ödülden söz ediyor. Ancak siyasal ve ideolojik açıdan bu iki aktör ve onların temsil ettiği toplumsal kesimler arasında yakın bir bağ mevcut. Hatta diyebiliriz ki, Evet’ler Osmanlı düşkünlüğünde birleşiyor. Cumhuriyet düşmanlığı yani...

Buradan doğrultusu belli, düpedüz gerici bir cephe çıkıyor; bunun tartışılacak tarafı yok.

HAYIR’da ise böyle bir ortaklıktan hiçbir şekilde söz edemeyiz. Anayasa değişikliğini kabul etmeyen kesimleri birleştiren olsa olsa Erdoğan’a dönük öfke olabilir ancak biliniyor ki, HAYIR’cılar arasında birbirlerine Erdoğan’a karşı öfkelerini unutacak ölçüde nefretle bakan unsurlar var.

Öyle olsa da, sandığa gidip HAYIR’ı tercih edecek, sonra aynı duygularla sonuçların açıklanmasını bekleyecekler.

Burada şaşırtıcı bir şey yok. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkıp çıkmayacağına karar verilen referandumda da böyle olmamış mıydı? “Çıkalım” diyenler arasında ırkçı-milliyetçi odaklar vardı ve emekçi halkın çıkarları adına Avrupa Birliği’ne üyeliğe karşı çıkan sol unsurlarla aynı tavrı aldılar.

Aldılar almasına da, bu bir işbirliği filan değildi. Farklı nedenlerle, iki seçeneği olan bir kavşakta aynı tercihi yaptılar.

16 Nisan referandumunda da aynısı olacak. HAYIR’da elmalar, armutlar, ayvalar toplanacak.

Bunda yanlış ya da şaşırtıcı hiçbir şey yok.

Yanlış olan HAYIR tercihlerine ipotek konmaya kalkılması, HAYIR'ların kişiliksizleştirilmeye çalışılması.

Efendim, parti adına çalışma yapılmasınmış. Solcular sokağa çıkınca ters etki yaratıyor, Erdoğan’a fazla yüklenince onu sevenler gıcık olup Evet’e dönüyormuş. AKP dememeli AK Parti demeliymişiz. Hatta kimilerine göre doğrudan HAYIR propagandası yapmamalı, alıştıra alıştıra söylemeliymişiz kararımızı… HAYIR’ların Erdoğan’ı da kurtaracağı iddiasını da herhalde duymuşsunuzdur.

Evet, bu kafa yapısı ile birlikte HAYIR’ların artması için uğraşacağız.

Ancak “herkesin HAYIR’ı kendine” diyerek!

Sakın şimdi “ne gerek var HAYIR cephesini bölmeye” diye diklenilmesin. Olmayan bir şey bölünmez. 15 Temmuz’da AKP koalisyonu içinde sert ve kanlı bir hesaplaşma yaşandığında, Amerikancı-gerici Gülen cemaatine karşı koymanın bir sürü onurlu yolu varken Erdoğan’ın yardımına koşturup Yenikapı ruhu diye bir şey icat eden biz değiliz. Öncesinde cemaatle flört ederek sözüm ona derin stratejilere bel bağlayan da biz değildik.

Referandumda utanarak-sıkılarak değil, gür bir sesle HAYIR diyeceğiz. HAYIR derken neye HAYIR dediğimizi de anlatacağız. Gerekçelerimizden utanmayacağız. Bu gerekçelere 16 Nisan akşamı HAYIR çıktığında fazlasıyla ihtiyaç duyacağız. Asıl mücadele o zaman başlayacak. Olmadı Evet’ler üstün gelirse, dünyanın sonu gelmeyecek, mücadele daha da keskinleşecek.

Ne dedik, herkesin HAYIR’ı kendine.

16 Nisan’da oylanacak olan Tek adam yönetimi değildir. Tek adam yönetimi ilkelliktir, reddedilmelidir, tamam. Ama tek adam yönetimine dayanmayan kötülükler, zorbalıklar, eşitsizlik ve adaletsizlikler ne olacak?

16 Nisan’da oylanacak olan makineyi dağıtmış olan AKP’dir, onun şefi Erdoğan’dır. Doğru, Anayasa değişikliği ile birlikte, Erdoğan’ın kişisel otoritesi memlekette her şeye maydonoz olacak.

Lakin soru şu: Aynı icraatlar bir değil, beş kişinin imzasını taşısa, ya da parlamentonun iradesini arkasına alsa meşru mu olacak?

Bu soruya yıllarca “evet” dendiği için ülke bu hale geldi?

Hırsızlığın, talanın, eşitsizliğin, sömürünün, savaş çığırtkanlığının, bilim ve sanat düşmanlığının, cehaletin meşruiyeti olmaz.

Başkanlık dekorunun önünde sorgulamamız ve reddetmemiz gereken bunlardır.

“Bunlarla uğraşmayın, hele bir referandumu atlatalım” diyenler bir kez daha AKP’ye yardımcı oluyor. İnsanlar aç, insanlar mutsuz, insanlar kaygılı. AKP seçmenin bir bölümü ekonomik zorluklar nedeniyle partisini ve Erdoğan’ı sorguluyor. Yine AKP seçmeninin bir bölümü dinselleşmede ipin ucunun kaçırıldığını düşünmeye başladı.

Ama çok büyük sorun o ki, AKP tabanında bu sorgulama ve soğuma gözlenirken AKP’ye oy vermeyenleri seçeneksizlik ve çaresizlik hissi her geçen gün daha fazla teslim alıyor. Özelleştirmeleri sineye çek, zorunlu din dersini sineye çek, grev yasaklarını sineye çek, tek adam yönetimine itiraz et!

E, bu inandırıcı olmuyor.

Herkesin HAYIR’ı kendine. Herkes bildiği yoldan, kendi amaçları için HAYIR’ları çoğaltsın.
Kemal Okuyan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder