12 Kasım 2016 Cumartesi

BİR TÜRK DÜŞMANI, PARTİ GENEL BAŞKAN OLDU!



30 Ekim 2016 tarihinde Ankara’da Saadet Partisi (SP) olağan kongresi yapıldı. Partinin genel başkanlığına Temel Karamollaoğlu seçildi.
Milli Görüş” adı altında cumhuriyet karşıtı şeriatçı geleneğin siyasi halkalarından biri olan SP’nin genel başkanı Temel Karamollaoğlu’nu yakından tanımanın yararlı olacağını sanıyorum.

1941 yılında Kahramanmaraş’da doğan Temel Karamollaoğlu aslen Sivaslıdır.
Liseyi bitirdikten sonra 1960 yılında devlet yurtdışı burs sınavını kazanarak İngiltere’ye gitti, 1967’de Manchester Üniversitesi’nden Tekstil Yüksek Mühendisi olarak Türkiye’ye döndü.

1977 yılına kadar Sümerbank’ta ve Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) çeşitli görevlerde bulundu.

1977 yılında Milli Selamet Partisi’nden milletvekili seçildi.

1980–1987 sürecinde aktif siyasetin dışında kaldı.
1989 yılında Sivas Belediye Başkanlığı’na seçildi.
1994 yılında yapılan yerel seçimlerini de kazanarak 1995 yılına kadar Sivas Belediye Başkanlığı görevini sürdürdü,

1995 yılında Refah Partisi (RP) genel sekreterliğine seçildi, Sivas’tan RP milletvekili olarak Meclis’e girdi.

Laik Cumhuriyet karşıtı eylemlerin odağını oluşturduğu için RP, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.
Aynı şeriatçı “Milli Görüş” kadrosu, Fazilet Partisi’ni (FP) kurdu.

Temel Karamollaoğlu, 1999 milletvekili genel seçimlerinde Sivas’tan FP’nin milletvekili seçildi.

Değerli Dostlar,

Temel Karamollaoğlu’nun Sivas Belediye Başkanı olduğu dönemde, Sivas’ta cumhuriyet tarihimizin en barbar toplu katliam olayı yaşandı.
Bu olayı size kısaca anlatmam gerekiyor.
2 Temmuz 1993 tarihinde Pir Sultan Abdal Derneği Sivas’ta bir etkinlik düzenledi.
Şenliğe katılan sanat adamları Madımak otelinde konaklamaktaydı.
Günümüz IŞİD militanları gibi kendilerini Kökten İslamcı olarak tanımlayan yüzlerce barbar, Madımak otelini kuşatıp ateşe verdi.
Çoğunluğu Alevi olan 33 yazar, çizer, ozan, müzisyen, düşünür ve 2 otel çalışanı diri diri yakılarak öldürüldü. 51 kişi ağır yaralı olarak kurtuldu.
Sivas valisi Ahmet Karabilgin, Tugay Komutanı Ahmet Yücetürk, Emniyet Müdürü Doğukan Öner, barbarların saldırısına seyirci kaldılar.

35 Türk, barbarların elinde cayır cayır yanarken Temel Karamollaoğlu Sivas Belediye Başkanı idi.
İtfaiye araçları da, itfaiyeciler de, Madımak oteline gitmesini önlemek için itfaiye araçlarının önüne yatanlar da, benzine bulanmış paçavrayı yakarak Madımak oteline savuran H. İbrahim Düzbiçer de Belediye’nin, yani Temel Karamollaoğlu’nun yönetimindeydi.
Temel Karamollaoğlu, elindeki olanakları vahşi saldırıyı önlemek için kullanmıyor, barbarların saldırısını izliyor, destekliyor, saldırganları körükleyip cesaretlendiriyordu.
Temel Karamollaoğlu, 35 Türk’ün vahşice saldıran barbarlara dönüp şöyle haykırıyordu:

“Gazanız mübarek olsun!”

Değerli Dostlar,

Gaza, Arapça bir sözcüktür. Allah uğruna yapılan kutsal savaş, anlamına gelir.
“Gazanız Mübarek Olsun” demek, Allah başarılı olmanızı sağlasın, demektir.

Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu, Madımak otelindeki 35 Türk’ün yakılarak öldürülmesini “Allah uğruna yapılan kutsal savaş” olarak görmüş, saldırgan barbarların başarılı olmasını dilemişti!

Değerli Dostlar,

Şimdi, can yakıcı sorular sormak zorundayız.
Cebinde T.C. Nüfus Cüzdanı taşıyan Temel Karamollaoğlu Türk değil mi?
Belediye başkanı bir Türk, bir kültür etkinliği için bir otelde konaklayan 35 Türk’ün yakılarak öldürülmesini isteyebilir mi? Saldırganlara “Gazanız mübarek olsun” diyebilir mi?
Sorumu tekrarlıyorum:
Temel Karamollaoğlu Türk değil mi?
Temel Karamollaoğlu’nun gerçek etnik kökeni nedir?

Bir soru daha sormam gerekiyor:
Temel Karamollaoğlu Müslüman değil mi?
İslam’ın kutsal kitabı Kuran’da, Maide Suresi 32.Ayet’de şöyle diyor:
“Şüphesiz her kim ki bir suçsuz kişiyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur.”
Silahsız, savunmasız, suçsuz 35 Türk’ün yakarak öldüren barbarları körükleyen Temel Karamollaoğlu, Kuran’ın yukarıdaki ayetini çiğnemiş olmuyor mu?
Kuran ayetlerini çiğneyen kişiye Müslüman diyebilir misiniz?
Şimdi bu sorulara, kanıtlara dayanarak cevap verelim.

Osmanlı döneminde, Anadolu’da “Gayrimüslimler”, yani Müslüman olmayanlar da vardı:
Rumlar, Ermeniler, Yahudiler.
Rumlar daha çok İstanbul ve İzmir’de yoğunlaşmışlardı. Samsun, Gümüşhane, Ordu, Giresun, Rize, Artvin ve Sivas’ı kapsayan Trabzon Eyaleti’nde de geniş Rum toplulukları bulunmaktaydı.
Osmanlı resmi verilerine göre, 1904 yılında Sivas’ta 75.324 Rum yaşamaktaydı.
Sivas’ın Suşehri ilçesine bağlı Şarköy köyünün tamamı Rumlardan oluşmaktaydı.

Rumların yoğun olduğu bölgelerde yapılan çok ciddi bir araştırma şu gerçeği ortaya çıkardı:
Bu bölgelerde yaşayan Rumların birçoğunun kullandığı aile isimleri, Rum cemaatinin Osmanlı coğrafyasında kullandığı genel isimlerden farklıydı! Bu bölgelerdeki Rumlar, Rumca isimler yerine, Müslüman Türk aile isimleri kullanmışlardı!
Rumca yerine Müslüman Türk aile isimleri kullanan Rumlar, böylece Müslüman Türk topluluğu içinde GİZLENMEYİ yeğlemişlerdi.
Etnik kökenini, dini inancını gizleyenlere “KRİPTO” adı verilmektedir.
İşte, KRİPTO Rumların kullandığı bu aile isimlerinden bazıları şunlardır:

Mollaoğlu, Mollaabdülkerimoğlu, Mollaosmanoğlu, Mollabeyazoğlu, Mollafettahoğlu, Mollahasanoğlu, Türkoğlu, Mollahüseyinoğlu, Mollaibrahimoğlu, Mollaismailoğlu, Yoroğlu, Mollaoğlu, Mollaosmanoğlu, Mollaömeroğlu, Toromanoğlu, Varankoğlu, Zaimoğlu, KARAMOLLAOĞLU, Kalyoncuoğlu, Konbaloğlu, Sohtaoğlu, Koziloğlu, İmamoğlu, Karnapoğlu, Kırismailoğlu, Hacıbayraktaroğlu, Hacımehmedoğlu, Karaloğlu, Mollasalihoğlu, Vorcoğlu, Zorkınoğlu, Kadıoğlu, Kaflanoğlu, Veysoğlu, Vizaneoğlu, Kaboğlu, Mandoğlu, Hacıefendioğlu, Tringozoğlu, Kasdinimaoğlu, Feyzioğlu, Cumalıoğlu, Fadıloğlu, Çarhoğlu, Satoğlu, Hancıoğlu, Hatipoğlu, Müftüoğlu.

Gördünüz, Sivaslı Temel Karamollaoğlu’nun aile ismini listede büyük harflerle yazarak dikkatinizi çekmek istedim.
Buraya kadar ortaya koyduğumuz verilerin ışığında şunu söyleyebiliriz:

Sivaslı Temel Karamollaoğlu, Türk değildir.
Sivaslı Temel Karamollaoğlu, Kripto Rum’dur. .
Sivaslı Temel Karamollaoğlu, Müslüman değildir.
Sivaslı Temel Karamollaoğlu, Müslüman maskeli, Ortodoks Hıristiyan’dır.

Kurtuluş Savaşı sırasında yerli Rumların çoğu, işgalci Yunan askerleriyle birlikte oldular. Yüz yıllarca birlikte yaşadıkları komşuları Türklere saldırdılar.
Türklerin savaşı kazanacağını gören yaklaşık bir milyon Rum, savaş bitmeden önce Anadolu’dan kaçıp gittiler. Geriye kalan 186.189 Rum, 3 Ocak 1923 tarihindeki Mübadele Sözleşmesi gereğince Yunanistan’a gönderildi.
Ancak aile isimlerini, Müslüman Türk isimlerini alarak kendilerini Müslüman Türk toplumu içinde GİZLEYEN KRİPTO RUMLAR, Anadolu’da kaldılar, yaşamlarını burada sürdürdüler.
Müslüman Türk toplumu içinde kendilerini gizlemeyi beceren Kripto Rumların;
Türklere olan kinleri hiç dinmedi!
Atatürk’e olan hınçları hiç sönmedi!

Temel Karamollaoğlu, Sivas Belediye Başkanı iken, Madımak oteli katliamını körükleyerek Türklere olan kinini ortaya koymuştu!
İşte böyle bir kişi bugün Saadet Partisi’nin Genel Başkanlığına seçilmiştir.
Yapılacak ilk genel seçimde Kripto Rum Temel Karamollaoğlu, Türklerden oy isteyecektir!
İstedim ki, Türklere karşı hiç dinmeyen bir kin besleyen Kripto Rum Temel Karamollaoğlu’nu halkımız tanısın!
Bunu bir görev olarak yaptım.
Bu görevi Atatürk bizlere, NUTUK’taki şu sözleri ile vermişti:

“Efendiler, sırası gelmişken aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an bile geri kalmasın.”

Yılmaz Dikbaş
12 Kasım 2016, Cumartesi
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52

9 Kasım 2016 Çarşamba

“Kahredici bir istibdada karşı ancak bir devrimle cevap" verilir



Sayı:2016/21
Konu:Kahredici bir istibdada karşı ancak bir devrimle cevap verilir                                  09 Kasım 2016           
BASIN AÇIKLAMASI
“Kahredici bir istibdada karşı ancak bir devrimle cevap verilir”
· Yurdumuzu ve ulusumuzu emperyalist, yağmacıların pençesinden kurtaran,
· Ulusa dayanan, egemenliğin kaynağını doğrudan halktan alan, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran,
· Akıl ve bilim ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirdiği devrimlerle Çağdaş, uygar, Laik demokratik bir ulus yaratan,
· Emperyalizm çağında ulusal bağımsızlığını elde eden yoksul bir ulusun, ekonomiye ve sosyal gelişime dayanan gerçek kurtuluşunun yol ve yöntemlerini gösteren,
· Emperyalist yağmacı devletlerin egemenliği altında bulunan sömürge ya da yarı-sömürge Dünya uluslarına, emperyalizmin yenilebildiğini göstererek onlara örnek olan,
· Dünyanın tüm mazlum uluslarına barış ve ilerlemenin yollarını gösteren bu nitelikleriyle tüm uygar insanlığın sonsuza değin saygısını kazanan,
· Yalnız emperyalizmi yenilgiye uğratmakla kalmayarak, devrimleri ile yarınlarımızı aydınlatan Mustafa Kemal Atatürk'ün sonsuzluğa yücelmesinin 78. yıldönümü!
Varlığı ezilen, mazlum ulusların sömürgeleştirilmesine bağlı olan batılı yağmacı emperyalistler, gerçekleştirdiği antiemperyalist ulusal bağımsızlık savaşı ile yokluk ve yoksulluk içinde kıvranan bir ülkeden çağdaş, uygar bir cumhuriyet kuran Mustafa kemal Atatürk’ü ve KEMALİZM’İ kendileri için her zaman büyük bir tehlike olarak görmüşlerdir.  Çünkü Kemalizm yalnızca Türk ulusunun emperyalizmden bağımsızlığını sağlamakla kalmamış, aynı zamanda mazlum ulusların uyanışına da öncü ve örnek olmuştur.  Bu nedenle bir ulusal bağımsızlık düşünce ve eylemi olan KEMALİZM’İN etkisini başta Türkiye olmak üzere tüm dünyada bin bir çeşit araç ve yöntemler kullanılarak ortadan kaldırmak,  emperyalist yağmacılığın vazgeçilmez hedefi olmuştur.
Batılı emperyalist yağmacılarda, İşbirlikçi Batıcılarda ve dinci gericilerde Atatürk kadar travma (sarsıntı) yaratan başka bir kişilik söz konusu değildir.
İşte bu nedenlerle, 1938 den bu güne küreselleşme adı altında, emperyalizmin, işbirlikçi güçlerinin ve gericiliğin Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi'yle yani Kemalizm’le, tarihsel hesaplaşması sürmektedir.
 Emperyalistlerin mazlum uluslara biçtiği yazgıya, başkaldıran, Türk ulusunu sömürü bataklığından ve ortaçağ karanlığından kurtaran büyük devrimci Kemal Atatürk’ün bedensel varlığının sonsuzluğa yücelmesinin hemen ardından antiemperyalist, devrimci öğretileri özününden koparılmış, içeriği yoksunlaştırılmış, “tabulaştırılmış”,  antiemperyalist, halkçı, devrimci “Kemalizm” yerine, düzenin izin verdiği ölçüde bir “Atatürkçülüğe” dönüştürülmüştür.
Kendine “Atatürkçüyüm” diyen pek çok kesiminde katkı ve desteği ile karşı devrimci her girişimin başına “Atatürk” eklemlenerek Türk devriminin, Kemalist Cumhuriyetin yıkımı meşrulaştırılmıştır.  Böylece; Atatürk’ün kurduğu devrimci Cumhuriyet, yozlaşıp yerini emperyalizme bağımlı, gerici bir düzene bırakmıştır. Bu noktaya Cumhuriyet resmen yıkılmadan, ama tüm temel antiemperyalist, devrimci-halkçı- bağımsızlıkçı özü ve nitelikleri terkedilerek gelindi.
Ne acıdır ki 78 yıl sonra Türkiye, yeniden emperyalizmin küresel sömürü ağına yakalanmıştır. Türkiye’yi bugüne dek ayakta tutan temeller, Cumhuriyet'in yarattığı kurumlar ve ulusal kazanımlar, emperyalist yağmacılığın dayatmaları ile 1938 den bu yana devleti yönetenler katında hiçbir direnç görmeden birer birer ortadan kaldırılıyor/kaldırılmakta.
Osmanlı Devleti'ni çökerten ve tarihin bataklıklarına sürükleyen nedenler bugün yeniden canlanmış/canlandırılmıştır.  Türkiye Cumhuriyeti Devleti yeniden hilafet kıskacına alınmış, içeriden ve dışarıdan kuşatılmış durumdadır. Yabancı sermaye yine sömürü ağlarını örmüştür. Türk halkını yabancıların vesayetine sokmak isteyenler yine büyük koltuklardadır; irticacı dinci faşist yapılanmalar iktidar koltuklarını 78 yıl sonra yeniden ele geçirmişlerdir. 
19 Mayıs 1919’da KEMALİZM’İN mahkûm ettiği “mandacı” anlayış, yeniden hortlatılmış, O’nun tam bağımsızlık eylemli düşüncesinin seçeneği olarak AB – BOP adıyla yeniden Türk halkının önüne konulmuştur. 19 Mayıs 1919’da elde silah ülkeden atılan emperyalizm bugün batıcı, işbirlikçi iktidar sahipleri tarafından “dost” ve “müttefik” olarak yeniden geri çağrılmıştır.
Bu koşullar altında, tam bağımsızlık anlayışı ile mandacılığın yeniden tarihsel bir hesaplaşmaya girişmesi kaçınılmazdır. Bu hesaplaşmada antiemperyalist, halkçı – devrimci güçlerin yol haritası KEMALİZM’DİR.
Emperyalizmin olanca şiddetiyle geri kalmış ulusları ezdiği bugünün dünyasında tüm ezilen ulusların tek kurtuluş reçetesi olan KEMALİZM, ulusal bağımsızlığı ve ulusal kalkınmayı amaçlayan evrensel bir ideolojidir. KEMALİZMBizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme” başkaldırabilmektir.
Atatürk gibi devrimci olanlar, bu yıkımdan çıkışın tıpkı 1919’da olduğu gibi yeniden bir antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı devrim mücadelesi başlatmakla olacağını görmektedirler. Atatürkçülük iddiasında olan herkes Atatürk olunmadan, onun gibi devrimci olunmadan vatanı kurtarmanın olanaksızlığını anlamak zorundadır.
Bu çözüme Türkiye’yi yeniden Batı yörüngesine bağlayarak ya da emperyalist merkezlere bağlanmış toplumların sessiz davranışlarıyla, seçim sandığı ile değil, dışarıdaki emperyalist yağmacılığa, onların içteki işbirlikçilerine, dinci gericiliğe karşı tam bağımsızlık savaşımlarıyla ulaşılır.
Son söz 78 yıl önce sonsuzluğa yücelen Mustafa Kemal Atatürk’ün; “Kahredici bir istibdada karşı ancak bir devrimle cevap vermek ve köhneleşmiş olan çürük idareyi yıkmak, milleti hâkim kılmak, vatanı kurtarmak için sizi vazifeye davet ediyorum...”
Yarattığı büyük değerlerle,  gerçekleştirdiği devrimlerle, yolumuz, yönümüz,  ışığımız olarak Türk halkının ve mazlum ulusların yüreğinde, düşüncesinde yüceleşen Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha derin bir saygı ve özlemle anıyoruz. 09 Kasım 2016
YÖNETİM KURULU ADINA:                                                              Mahmut ÖZYÜREK

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
ISPARTA ŞUBE BAŞKANI