19 Ağustos 2016 Cuma

ALİ’NİN KÜLÂHINI VELİ’YE, VELİ’NİN KÜLÂHINI ALİ’YE



 Son Osmanlı padişahı Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan’ın anlattıklarını dinleyelim:

“…Babam imparatorluğu kırk yıl boyunca idare eden ağabeyi Abdülhamit’in ‘İngiliz dostluğu, Fransız yakınlığı’ politikasını benimsemişti. Esasen çözülmüş ve zayıflamış olan imparatorluğu toparlayıp dağılmaktan kurtarmak için amcam Abdülhamit, kendi tabiri ile ‘ALİ’NİN KÜLÂHINI VELİ’YE, VELİ’NİN KÜLÂHINI ALİ’YE giydirmekle otuz yıldır canım çıktı. Öyle kurtardık’, derdi.
Babam da bu siyasetin devamı taraftarı idi ve yazık ki tahta çıktığı zaman iş işten geçmişti.
İç siyasette savaş sonrası huzur en çok düşündüğü husustu. Dış politikada ise ancak İngilizlerle iyi münasebet kurarak savaşın ağır kayıplarını giderebileceğini düşünüyordu!”

Sabiha Sultan’ın bu açıklamasından özetle şunu anlıyoruz:
Osmanlı padişahları Sultan Abdülhamit’in de Sultan Vahdettin’in de devletin ve halkın çıkarlarını ön planda tutan akıllı, mantıklı ve köklü dış politikaları yokmuş!
Peki, ben şimdi sizlere neden bunları anlattım?

Değerli Dostlar,

Türkiye’yi 14 yılı aşkın bir süredir yöneten AKP, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) dış desteğiyle kurulup iktidar olmuştur.
Recep Tayyip Erdoğan’ın New York’taki ünlü bankerlerle, Siyonist Yahudi lobileriyle çok sıkı bağlar kurmuş olduğu, bu nedenle de ödüllendirildiği herkesçe bilinen bir gerçektir.
Recep Tayyip Erdoğan, 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye aleyhine çok ağır şartlar içeren bir sözleşme imzaladı ve o tarihten sonra AB’nin desteğini de arkasına aldı.
Şimdi burada ayrıntılarına girmeyeceğim türlü nedenlerle Recep Tayyip Erdoğan ile ABD-AB’nin arası açıldı. Taraflar artık bir birlerinden memnun olmadıklarını açıkça ifade etmeye başladılar.
Recep Tayyip Erdoğan ile ABD-AB arasındaki uçurum o denli derinleşti ki, 15 Temmuz 2016 günü Türk ordusunun içindeki Fethullahçı olarak tanımlanan CIA ajanlarının düzenlediği silahlı ve kanlı darbe girişiminin başarısız olmasından ABD-AB’nin neredeyse üzüldükleri algılandı.
İşte, tam bu aşamada Recep Tayyip Erdoğan 11 Ağustos 2016 günü Rusya’ya gitti. Oysa 24 Kasım 2015 tarihinde bir Rus savaş uçağı, Türk hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürülmüş, iki ülke arasında çok gergin, çok sıkıntılı bir süreç yaşanmıştı.
Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’le St. Petersburg’da yaptığı görüşmede yaşanmış tatsız olayları unutturmakla kalmadı, Türkiye ile Rusya arasında çok önemli ekonomik, siyasi ve toplumsal anlaşmaların kapısını açtı.
ABD ve AB, Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya ziyaretini dikkatle ve biraz da kaygıyla izlediler. Akıllara gelen soru şuydu: ABD-AB ile arası açılan Recep Tayyip Erdoğan rotayı Rusya’ya mı çevirmişti?
Yoksa Recep Tayyip Erdoğan, “Ecdadım” dediği Osmanlı padişahları Abdülhamit ve Vahdettin’in “Ali’nin külâhını Veli’ye, Veli’nin külâhını Ali’ye giydirme” dış politikasını mı uygulamaya başlamıştı?
Yani, Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Obama’nın kovboy şapkasını Rusya Devlet Başkanı Putin’in başına, Putin’in kürklü kalpağını Oba’nın başına giydirmeyi mi tasarlıyordu?
Bu tür kuşkuların duyulmasını haklı gösterecek gelişmeler olmaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan, bir yandan Rusya’ya yaklaşıp yakın gelecekte iki ülke arasında çok önemli, çok ciddi ekonomik, siyasi ve toplumsal anlaşmalar yapılacağından söz ederken, bir yandan da ABD’ye heyetler gönderiyor, Türkiye-ABD arasındaki “İmajı Onarma” girişimlerinde bulunuyor, bu tür işlerde uzman bir lobi firmasıyla anlaşma yapıyordu.
Recep Tayyip Erdoğan bir yandan, Rusya ile yüzlerce milyar doları bulacak yatırımlardan, ticaretten söz ediyor, bir yandan da New York’a gönderdiği heyetlerle Amerikalı işadamlarını Türkiye’ye davet ediyor, büyük finans kuruluşlarından kredi istetiyordu.

Değerli Dostlar,

Eğer Recep Tayyip Erdoğan, “Ecdadım” dediği Osmanlı padişahları Abdülhamit ve Vahdetti’nin uyguladıkları dış politikayı örnek almak istiyorsa, “Ali’nin külâhını Veli’ye, Veli’nin külâhını Ali’ye giydirme” yönteminin nelere mal olduğunu çok iyi bilmesi gerekmektedir.
Çok kısa, özet olarak anlatayım.

“Ali’nin külâhını Veli’ye, Veli’nin külâhını Ali’ye giydirerek” çok akıllı, çok kurnaz bir dış politika yürüttüğünü sanan Abdülhamit döneminde bakın neler oldu:

• Birer Osmanlı eyaleti olan Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan, Bosna-Hersek elden gitti.
• 1877’de Ruslarla “93 Harbi” denilen savaş başladı. Osmanlı yenildi. Kars, Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt Rusların eline geçti.
• 1878’de Rus askerleri İstanbul’da Ayestefanos’a (günümüzün Yeşilköy’ü) kadar geldiler.
• 1878’de Kıbrıs’a İngiliz bayrağı çekildi.
• 1881’de Fransızlar Tunus’u aldı.
• Osmanlı devleti iflas ettiğini, borçlarını ödeyemeyecek durumda olduğunu ilan edince, başta İngilizler ve Fransızlar olmak üzere alacaklı devletler İstanbul’da Düyun-u Umumiye’yi (Genel Borçlar İdaresi) kurdular, alacaklarına karşılık halktan vergi toplamaya başladılar.
• 1882’de Mısır, İngilizler tarafından işgal edildi.
• 1884’de İngilizler Somali’yi işgal etti.
• 1885’de Habeşistan, İngilizlerin eline geçti.
• 1898’de Girit elden çıktı.
• 1899’da Kuveyt’te özerklik ilan edildi.

“Ali’nin külâhını Veli’ye, Veli’nin külâhını Ali’ye giydirme” dış politikasının Vahdettin zamanında nelere mal olduğunu da çok kısa özetleyelim.

• 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Antlaşmasıyla, Osmanlı ordusu teslim oldu. Asker terhis edildi. Ordunun silahlarının, cephaneliklerinin İngilizlere verilmesi kabul edildi.
• 10 Ağustos 1920 tarihinde, Anadolu’nun parçalanmasını gerçekleştirecek Sevr anlaşması imzalandı.
• 17 Kasım 1922 tarihinde Padişah Vahdettin, İstanbul’u işgal etmiş İngilizlerin bir savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.

Değerli Dostlar,

Osmanlı padişahları, İngilizleri Fransızlara karşı, Fransızları İngilizlere karşı, Rusları İngilizlere karşı, İngilizleri Ruslara karşı kullanarak yani, kendi deyimleriyle “Ali’nin külâhını Veli’ye, Veli’nin külâhını Ali’ye giydirerek” çok zeki ve kurnaz bir dış politika uyguladıklarını sanmışlardır. Oysa uyguladıkları bu politikanın yıkım getiren sonuçları tarihte apaçık yazılıdır.
Tarih, geçmişi öğrenmek ve geçmişten ders çıkarmak için okunur.
Tarih okuyanlar, geçmişte yapılmış yanlışları yapmazlar.
Acaba bu nedenle mi İmam Hatip okullarında okuyan çocuklarımıza Tarih öğretilmiyor? Bu çocuklarımızın tarihi okuyup öğrenmeleri ve ders çıkarmaları istenmiyor mu?

Yılmaz Dikbaş
18 Ağustos 2016, Perşembe
dikbas@kalinka.com.tr
0532 233 31 52

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder