27 Kasım 2015 Cuma

CHP ÜYELERİNE ÇAĞRI; Vatana ihanet suçunu işleyen hainlerden kurtulmadan



Yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 105. Maddesi Cumhurbaşkanının  “Sorumluluk ve sorumsuzluk hali”ni düzenlemektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası MADDE 105
E. Sorumluluk ve sorumsuzluk hali
“Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer kanunlarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur.
Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dâhil, yargı mercilerine başvurulamaz.
Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır.”
Demek ki Cumhurbaşkanı’nın işleyebileceği yegâne suç “vatana ihanet” suçudur
“Vatana ihanet”,  kavram olarak Türk Ceza Kanununda(TCK) yoktur. 
TCK'da "vatana ihanet" diye bir suçun bulunmaması vatana ihanetin suç olmadığını göstermez.
Peki, ne tür eylemler bu kavram içine sokulabilir?
 Bize bu konuda yardımcı olabilecek kaynak, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunudur(ACK).
Bu yasanın 54. maddesi, “Hıyanet” /  “Vatan aleyhindeki cürümler(suçlar)”  başlığını taşıyan fasılda düzenlenmiştir.
Madde, TCK’ ya göndermede bulunarak vatana ihanet suçu için Ceza Kanunu hükümlerinin uygulanacağını belirtmektedir.
ACK 54. Maddesinin göndermede bulunduğu Yasalarla belirlenmiş olan Vatana ihanet suçu ile İLGİLİ  hükümler Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar başlığı altında TCK 302 - 308 arasında düzenlenmiştir.
Madde 302 - (1) Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak, Devletin birliğini bozmak, Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını zayıflatmak amacına yönelik elverişli bir fiil işleyen kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.
MADDE 304. -(1) Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı savaş açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik eden veya bu amaca yönelik olarak yabancı devlet yetkilileri ile işbirliği yapan kişi, on yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Tahrik fiilinin basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır. Diyor.
MADDE 306. -(1) Türkiye Devletini savaş tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak şekilde, yetkisiz olarak, yabancı bir devlete karşı asker toplayan veya diğer hasmane hareketlerde bulunan kimseye beş yıldan on iki yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil sonucu savaş meydana gelirse faile müebbet hapis cezası verilir.
(3) Fiil, sadece yabancı devletle siyasal ilişkileri bozacak veya Türkiye Devleti veya Türk vatandaşlarını misilleme tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak nitelikte ise faile iki yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
(4) Siyasal ilişki kesilir veya misilleme meydana gelirse üç yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Demek ki  TCK’ ya göre   “terör ihraç etmek, siyasal ilişkileri bozacak nitelikte fiilde bulunmak” Türk Ceza Kanunu’ndaki 304 ve 306. maddelerdeki tarif edilen suçu oluşturmaktadır.
Peki,   Cumhurbaşkanı Suriye’ye terör ihraç etti mi?
Evet! üstelik teröristleri  Türkiye’de eğitti, donattı ve silahlandırdı.
Suriye’ye düşmanlık kışkırtan eylemleri başlattı mı?
 Evet! Üstelik yalnız Suriye’ye değil, aynı zamanda tüm komşularımıza karşı düşmanlık ve kışkırtma eylemlerinin birinci derecede sorumlusudur.  Öyle ise  Cumhurbaşkanının suçlarına bir suç daha eklenmiş oldu. Komşularımızla düşmanlık yaratma ve savaşa yol açacak fiillerde bulunma suçu.
Cumhurbaşkanı  başbakanlığı döneminde BOP Eşbaşkanı  olduğunu  kamuoyunun gözü önünde, yazılı ve görsel basında onlarca kez açıklamadı mı?
Açıkladı!.
BOP Eşbaşkanlığı, TBMM’nin yetkilerini gasp ve Devletin egemenliğini - bağımsızlığını yok etmeye yönelik elverişli bir fiil değil midir?
Elbette öyledir!..
TCK 302. Madde ne diyordu?  “Devletin bağımsızlığını zayıflatmak amacına yönelik elverişli bir fiil işleyen kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.”
Peki; yabancı bir devletin gözetimi altında, Oslo’da, İmralı’ da PKK terör örgütü ile görüşmeler yapılarak Türkiye’nin toprak bütünlüğünün parçalanmasına , üniter yapısının ve  ulusal birliğinin yıkımına  yönelik kararlar alınmış mıdır?
Alınmıştır!.
 Dönemin Başbakanını temsilen yapıldığı açıkça belirtilen bu görüşmeler PKK ile işbirliği halinde, ABD projesi gereğince Türkiye’yi zor kullanarak bölmek değil midir?
Bölmektir!
Bu durum  TCK’ da tanımlanan “vatana ihanet” kapsamındaki suçların işlendiğini, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve devlet güvenliğine karşı suçların, bütün unsurlarıyla işlenmiş/oluşmuş olduğunu kanıtlamıyor mu? Hukuk dili ile “Anayasa, Tebdil, tağyir ve ilgaya teşebbüs” etmek, yani, bugünkü deyişle, ortadan kaldırmak suç mudur?
Evet. Hem de suçların en büyüğü!…
Buraya kadar saydıklarımız buz dağının görünen yüzünün onda biri bile değil. 2002 den 2015 e kadar işlenen ve “Vatana ihanet” niteliğinde olan belgeli, delilli suçların tümünü yazmaya kalkışsak onlarca klasörlük bir dosya oluşur.
Şimdi soralım.  TBMM’de yaklaşık on milyon yurttaşın oy verdiği “Ana muhalefet” ne için vardır? Ya da tersten soralım.. On milyon yurttaş CHP ye niçin oy verdi?
Kemalist Cumhuriyetin  dinci- faşist bir rejimin dönüştürülmesine seyirci kalsın, Parlamento içi muhalefet etmeyi ağız dalaşına ve kayıkçı kavgasına tutsak etsin diye değil sanırım.
Ya da Cumhuriyete, Ulusal değerlere, Kemalist devrimlere sahip çıkmak yerine, CHP’nin geçmişi ile hesaplaşmayı öncelikli gündem maddesi yapsınlar diye de  değil.. Benim gördüğüm CHP, TBMM kadrosuyla adeta AKP’ye iktidarda kalması için kan vermektedir.
CHP’nin TBMM kadrosu böyle de il, ilçe ve belde örgütleri farklı mı? 
Küçük hesaplar, delege ağalığı, ahbap çavuş desteği ile il-ilçe yönetimini ele geçirme kavgası, parti içi muhalifleri  ayak oyunları, kumpas ve tertiplerle partiden ihraç yöntemleri öncelikli ve ana gündem olmuş durumda..
Kemalist düşün sistemi, ulusal bağımsızlık, ulusal egemenlik, Anayasamızın ilk dört maddesi üzerinden yapılan bir tartışma, eleştiri ve akıl yürütmeye rastlayamıyoruz CHP de.
Yanılmış olmayı yürekten isterim ancak;  "Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme”, dinci faşizme karşı başkaldırabilmenin yol ve yöntemlerini tartışan bir il ya da ilçe örgütüne biz rastlamadık.
Bu koşullar altında,  Tüm il-ilçe yönetimlerine ve CHP üyelerine çağrım şudur.. Teslimiyet mi, direnmek mi?
Teslimiyeti seçenlere bir sözümüz yok. Onlara önerimiz bir an önce CHP yönetimlerini boşaltmalarıdır.
Teslimiyet yok ve söz konusu bile olamaz! diyen yol arkadaşlarımızadır çağrımız.. Dostlar, bırakın bu küçük oyunları.. El ve işbirliği içinde “vatana ihanet”  suçunu işlemekte ısrar eden hainleri yüce yargının önüne çıkarmanın yol ve yöntemlerini tartışalım.. İnanın eğer bir mahalle delegeliği için verdiğiniz mücadeleyi, harcadığınız enerjiyi  bu yolda yani “vatana ihanet”  suçunu işleyenlere karşı vermiş olsaydınız, kuşkusuz başarırdık ortaçağ karanlığından kurtulmayı..
CHP’nin TBMM kadrosuna, tabanın bu haklı, gerekli   ve zorunlu yurtseverlik çığlığını ulaştırmanın yol ve yöntemlerini bulalım… Türkiye’nin  her bölgesinde bir halk eylemleri  örgütleyelim örneğin..
Tüm yurtsever, Kemalist, devrimci, halkçı güçlerin  “Vatana İhanet” karşısında aynı mevzide siper almaları için mücadele verelim.
Vatana ihanet  suçunu işleyen ve  işlemekte ısrar eden hainlerden kurtulmadan Ülke ve ulusumuzun kurtuluşunun olanaksız olduğunu, yıkılmış ve yok edilmiş bir ülkede sizin delegeliğinizin on para etmeyeceğinin bilincinde olduğunuz umut ve dileği ile… 27.11.2015
Mahmut ÖZYÜREK


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder