29 Kasım 2015 Pazar

“BİZLER ENTELEKTÜEL FAHİŞELERİZ." (Swinton, New York Times yazarı)



“Şunu çok iyi bilsinler: Ne Ulu Önder Atatürk " din düşmanı" idi, ne de Bediüzzaman Said - i Nursi veya din âlimleri "Atatürk Düşmanı." Diyen bir Atatürk karşıtına verdiğim yanıt..
Güncelliği nedeniyle bir kez daha yayınlıyorum..



“BİZLER ENTELEKTÜEL FAHİŞELERİZ."
 (Swinton, New York Times yazarı)

SN. AKSÖZ;
Gazeteci Swinton, “BİZLER ENTELEKTÜEL FAHİŞELERİZ" demişti yıllar önce. Bu günlerde yaygın medyada“ENTELEKTÜEL FAHİŞE” den geçilmiyor.  Ancak biz yerel basında görmemeyi umut ediyoruz.
SN. AKSÖZ;
27 Mart 2012 tarihli kimi yerel gazetelerde ve internet haber gazetelerindeki yazınızı okurken sizin halinize üzüldüm. Birilerinin kulağınıza üflediği bilgi ve belgeden yoksun şeyleri kendi düşünceniz ve kendi çabanızın ürünü gibi göstermek gerçekten zor olsa gerek.
Ne olurdu, o yazıyı yazarken başkalarının düşüncelerini aynen aktaracağınıza birazcık araştırsaydınız. Kaldı ki yazınızda hakaret, eleştiri,  çapsızlık dışında bir düşünceye rastlamak’da olanaklı değil. Birilerine yaranmak, her devrin adamı olmak gerçekten zor olsa gerek.
SN. AKSÖZ;
Türkiye’de üç grup insan yaşıyor:
·         Birincisi, cahil olduğunu bile bilmeyen cahiller…   
·         İkincisi, aydın olduğunu sanan cahiller…
·         Üçüncüsü de, cahillerle nasıl başa çıkacağını bilemeyen aydınlar…
Bunların içinde en tehlikeli olanlar, topluma gerçekten zarar verenler ikinci grupta olanlardır. Çünkü onların düşünce yetenekleri dumura uğramıştır. Doğru bildiklerini sorgulama yetenekleri yoktur, “yanılmış olabilirim” şeklinde bir özeleştiri becerileri yoktur, değişim de çaplarına uygun değildir. Bunlar; kendini ispatlama çabasındadırlar. Sağa sola çamur atmakla tatmin olduklarını zannederler.
İtibarsızlığın kaçınılmaz depresyonunu yaşarlar.
Ha şimdi, “Ben SDÜ’ deyim” falan deme. Biz senin oralara hangi yeteneklerinle (!) geldiğini çok iyi biliyoruz. Bizim oralarda bir söz vardır. “Sürüyü güden çoban, çevirince sürüyü ters yöne EN TOPAL KOYUN geçer en öne” derler. Ne yapalım ki tepedeki çobanlar sürüyü ters yöne çevirdiler. Siz de öne geçtiniz. Yani, bu durumunuz sizin bilgi, becerilerinizden kaynaklı değil.
Yazınızın içinde yanlış, çarpık, güdümlü de olsa bir paragrafınız var dişe dokunur.
” Şunu çok iyi bilsinler: Ne Ulu Önder Atatürk " din düşmanı" idi, ne de Bediüzzaman Said - i Nursi veya din âlimleri "Atatürk Düşmanı." Bu millet el ele vererek Kurtuluş Savaşını verdi. Bundan sonra toplumun her kesimi milliyetçisi, muhafazakârı, demokratı, sosyal demokratı, liberali hep birlikte asgari müşterek te Ulu Önder'in izinde ülkemizi daha ileriye götürmek için mücadelesini verecektir.   Sizler bu mücadelenin neresindesiniz merak ediyorum.”
“Deveye demişler, boynun eğri. Demiş nerem doğru ki?” Bu cümlede böyle işte. Şimdi bunun neresini düzeltelim.
Biz Atatürk’ün din düşmanı olmadığını yıllardır yazar, söyleriz de, sizin kalemşorluğunu yaptığınız kimileri onun “din düşmanı” olduğunu söyler, yazar. Her gün yandaş, güdümlü medyada ağzı salyalı onlarca çığırtkan Atatürk e, din üzerinden saldırırken, sizin güdümlü kaleminiz onlarla ilgili bir tek satırcık bile olsa eleştiri yazmaz/yazamaz. Çünkü emir verenler sizin bunu yazmanıza izin vermezler.
Gelelim Said Kürdinin Mustafa Kemal e karşı olmadığı, kurtuluş savaşını birlikte verdikleri saçmalığına.
SN. AKSÖZ;  Bırakın kargaları güldürmeyi.
Said Kürdi “Kurtuluş savaşında İngilizlerle işbirliği yapan, İtilaf Devletlerinden aldığı silah, para ve malzeme ile 30 u aşkın isyanın çıkmasını örgütleyen  “Kürdistan Teali Cemiyetinin 2. Azasıdır.  (1-Seyyid Abdülkadir……..sayfa 70,  2-Said-i Nursi….sayfa 73,  3-Dr. Abdullah Cevdet.. .sayfa 83)
Mehmet Akif, Çanakkale'de üzerimize gelen orduları, "Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela" diyerek lanetler. Havada uçan kol, bacak ve gövdelerin meydana çıkardığı dehşet verici tabloyu gözyaşları içinde anlatır Şiirlerinde.  Said’i Nursi ise bu canavarlıkları yapan Hıristiyanların "Rahmeti İlahiye'nin hazinesinden ne kadar büyük mükâfatlar alacaklarına" dair risaleler yayınlamakla meşguldür.  "Birinci Dünya Savaşı’nda bizimle savaşmış da olsa, bir Hristiyan ölmüşse şehit sayılır, ahirette mükâfatı vardır." (Kastamonu Lahikasi,s.45) diyen bir Türk düşmanıdır.
Said Kürdi;    “Ben bir manevi âlemde, İslam Deccal ini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkârı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(...) Fakat kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur–u iman ve Kur’an ışığıyla hakikat–i hal–i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar458–459,Siracun Nur 247)
b)        Saidi Nursi, başlangıçta şifreli olarak işaret ettiği Deccal ’in kim olduğunu daha sonra şöyle anlatıyor:“Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis–i Şerif’in ihbarıyla Kur’an’a zararlı bir adam çıkacak demiştim.Sonra Mustafa Kemal’in o adam olduğunu zaman gösterdi. “(Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis–i Cumhur’a ve üç makama gönderilen istida)
["saltanat-ı hilâfeti" mahveden bir Deccal” , "şimal tarafında zuhur" eden bir Büyük Deccal de vardır. ,"o insafsız , o çok kusurlu adam" . "Ayasofya Camisini puthaneye, Meşîhat Dairesini (Osmanlı Diyanet Dairesi) kızların lisesine çeviren adamı sevmemek suç olması imkânı var mı" "günahkârlar",  "seyyiesiz", "Süfyan", "Nefreti âmmeye lâyık adam", "Deccal",  "İslam’ın en büyük fitne-i diniyelerinden”, “Türkiye'nin siyasi rejimi Nur Saadetini söndürmeye çalışmaktadır.” “Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir.” (Said Nursi, Münazarat. S. 17)  diyen Atatürk düşmanıdır.
(Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun (20.9.1965 gün ve E. 234/D-1 K. 313, Tebliğname:1-1078)”  Said Kürdi hakkında; Nurculuğun kurucusu Sait Nursi. Hiç bir zaman Türklüğü ve Türk milletini kabul etmeyerek Kürt olduğunu övünerek beyan ve ilan etmekle beraber, 1327 (1911) tarihlerinde faaliyette bulunduğu anlaşılan (Kürt Teali) cemiyetinde çalışmak, memlekette Türklerden ayrı dili ve milliyeti olan bir Kürt cemaati mevcut olduğunu ileri sürmek, yine o tarihlerde kurulduğu bildirilen (Kürdistan Azmi Kavi) cemiyetinin mümessili olarak İstanbul’a gelip Kürtçe tedrisat yapan mektepler açılması için gayret göstermek ve « Uyan ey Selahattini Eyyubi’nin torunları Kürtler» diye tahrik ve teşviklerde bulunmak suretiyle memleketin bütünlüğünü bozmaya matuf amaç ve gaye takip ettiği anlaşıldığı,” yazmaktadır.  Bakın bu yazılanların hepsinin belgesini de veriyoruz. Devrim şehidimiz Uğur Mumcu’nun söylemiyle, “Bilgi sahibi olunmadan, fikir sahibi olunmaz” Kuru sıkı atıp birilerini karalama alışkanlığınızdan vazgeçin artık.
Açın okuyun "Özgür bir Kürdistan tohumunu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün" diyende Said Kürdi’dir. Yani  Said Kürdi azılı bir Kürtçüdür.
SN. AKSÖZ;
Tümü belgelere dayalı olan bu bilgileri gazetenizde yayınlama cesaretiniz var mı? Yoksa her zamanki gibi dosya altı edip, bize hakarete devam mı edeceksiniz?
SN. AKSÖZ;
Son olarak tarihten sizi çok ilgilendiren, bir anekdot’u aktaralım.”Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az”
“BİZLER ENTELEKTÜEL FAHİŞELERİZ."
 (Swinton, New York Times yazarı)
 “Solcu, Marks'ın arkadaşı gazeteci Swinton,  1880'lerde New York Times'ta yazıyor. Gazete bir Yahudi tarafından satın alındıktan sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh kaldırmak üzere kürsüye çağırıyorlar onu. Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor. Çıt yok...
Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir ağzından.
"Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika'da "Özgür bağımsız basın" diye bir şey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de..." diye başlıyor sözlerine;  "Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz çünkü. Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için haftalık bir ücret ödüyorlar. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır.
Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de… Öyleyse şimdi burada "bağımsız özgür basının" (!) "şerefine" (!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız...
Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz.
Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı.
Bizler entelektüel fahişeleriz."
Üzüntülerimle. 30.03.2012
Mahmut ÖZYÜREK
ADD Isparta Şube Başkanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder