20 Aralık 2014 Cumartesi

Pahalı doğalgazın sırrı: Rusya ve İran’ın kara parası mı aklanıyor? /Özgür Erdem




Putin’in Türkiye ziyaretinin ardından imzalanan yeni doğalgaz anlaşmaları ve Türkiye’nin daha ucuz alternatifler varken ısrarla Rusya (ve İran) doğalgazını almaya devam etmesi, kafalarda belli şüpheler yarattı.

Tabloyu büyütmek için üzerine tıklayınız.

Tayyip’in “avanta” ekonomisi

Putin’in Türkiye ziyaretinin ardından imzalanan yeni doğalgaz anlaşmaları ve Türkiye’nin daha ucuz alternatifler varken ısrarla Rusya (ve İran) doğalgazını almaya devam etmesi, kafalarda belli şüpheler yarattı.

Türkiye’nin Rusya’yla yaptığı doğalgaz ticaretinin boyutu dudak uçuklatıyor: Yıllık 9-10 milyar dolar!

17-25 Yolsuzluk Operasyonu’nda ortaya çıkan tapelerden öğrendiğimiz bir şey var: Tayyip, Ataşehir’deki küçücük bir arsanın yaratacağı rantla bile bizzat ilgileniyor, kendi komisyonunu alıyor. Birkaç bin liralık rant için bile bu kadar uğraşan Tayyip’in, yıllık 10 milyar dolarlık bir ticaretten “avanta” yaratmadığını düşünmek saflık olur.

Üstelik, her satın almanın “ihale kanunu”na tabi olduğu Türkiye’de nedense doğalgaz ithalatında “ihale”ye çıkılmıyor...

Dünyada doğal gaz %20 ucuzladı Putin’in indirimi %6!

Dünya çapında enerji fiyatları düşüyor. Örneğin, Haziran ayında varili 115 dolar olan petrolde bu fiyat 5 ay gibi kısa bir sürede 63 dolara inmiş durumda.1 Benzer bir düşüş eğilimi elbette doğalgazda da geçerli. Mart 2014’te 128 birim olan doğalgaz fiyatı Aralık 2014’te 101’e inmiş durumda.2 Yani genel olarak %20’lik bir düşüş söz konusu. Üstelik, kış aylarına girildiğinde doğalgaza talep arttığı için fiyatında da yükseliş eğilimi görülür. Buna rağmen, Ekim-Kasım-Aralık aylarında devam eden düşüş son derece çarpıcı.

Peki, dünya doğalgaz fiyatlarındaki bu genel düşüş, Türkiye’ye nasıl yansıyor?

Putin’in Türkiye ziyaretiyle birlikte Türkiye-Rusya arasındaki doğalgaz ticaretinin belli rakamları ortaya çıktı. Bu rakamları tartışmadan önce, yandaş medyanın bir zafer havasında aktardığı bir gelişmeyi hatırlatalım: Putin, Türkiye’ye sattığı doğalgazda %6 indirim vaat etmiş!

İlk bakışta gerçekten de önemli bir indirim gibi görülebilir. Ancak dünya çapında son bir yılda doğal gaz fiyatlarının %20, petrol fiyatlarının ise neredeyse yarı yarıya ucuzladığı bir dönemde, %6’lık indirim aslında %15’lik zam anlamına geliyor!

Bu mu zafer?

Bu mu dünya lideri olmak?

Soruyu bir de şöyle soralım: Rusya, dünya piyasasındaki gelişmelerin bir sonucu olarak %20 indirim yapsa, 10 milyar dolarlık bir ticarette bu 2 milyar dolar eder. Halbuki yaptığı indirim %6, yani 600 milyon dolar. Bu da demektir ki, Rusya, 1.4 milyar dolarlık bir indirim yapmaktan kurtulmuş oluyor.

Dolayısıyla Tayyip-Putin görüşmesinin Türkiye’ye kazancı 600 milyon dolar değil, Rusya’ya kazancı 1.4 milyar dolardır.

17-25 Aralık’ta ortaya çıkanları da tekrar hatırlayarak, sizce, Rusya’nın bu kazancının ne kadarı Tayyip’in de cebine gitmiştir? Nedir bu anlaşmanın komisyonu?

Gün gelecek, Türkiye-Rusya arasındaki bu doğalgaz ticaretinin yarattığı rantı kimlerin nasıl paylaştığını da öğreneceğiz...

Rusya ve İran’dan pahalı doğalgaz alıyoruz

Rusya’yla yapılan doğal gaz ticaretinin Türkiye’ye maliyeti çok daha fazla. Sadece “az indirim” aldığımız için değil, aynı zamanda zaten en pahalı alternatifi aldığımız için de büyük zarardayız.

Şimdi bu rakamları verelim.

Dünya çapında doğalgaz fiyatları kamuoylarından saklanır. Anlaşmalarda fiyat kısmı hep gizlidir. Bu yüzden, gerek Rusya’yla gerekse İran’la yaptığımız doğalgaz ticaretinin Türk milletine faturası çok fazla bilinmiyor. Ancak zaman zaman belli rakamlar sızdırılır. Geçtiğimiz günlerde, Zaman gazetesinde bu konuyla ilgili çok önemli bir belge yayınlandı. Belgeye göre, Türkiye bin metreküp doğalgaz için İran’a 487 dolar, Rusya’ya ise 418 dolar ödüyor. Bu rakamları diğer alternatiflerle karşılaştırınca ne kadar fahiş oldukları ortaya çıkıyor.

Örneğin, Azerbaycan’a bin metreküp doğalgaz için 340 dolar ödüyoruz. Yani metreküp başına Rusya’ya fazladan 78 dolar, İran’a ise 147 dolar fazla para veriyoruz.

Üstelik, Azerbaycan ile yaptığımız anlaşmalar gereği, Türkiye alacağını vaat ettiği doğalgazın (bu da yılda 6 milyar metreküptür) fazlasını talep ederse, bin metreküpü için sadece 45 dolar verecek!

45 dolar nire, 487/418 dolar nire!

Kısacası, Türkiye, doğalgaz için Rusya ve İran yerine Azerbaycan’ı tercih etse 1/10 fiyatına satın alabilecek.

Peki bunun Türkiye’ye maliyeti ne kadar?

Rusya’dan yılda 20 milyar metreküp doğal gaz alıyoruz. Bunun bize net zararı, 7,5 milyar dolar. İran’dan yaklaşık 10 milyar metreküp gaz alıyoruz. Bunun zararı ise 4,5 milyar dolar.3 Toplamda 12 milyar dolarlık fazla bir ödeme söz konusu. Bunu 12 yıllık AKP iktidarına yayarsak, 100 milyar doları bulan bir fazla faturayla karşılaşıyoruz.

Rusya’nın doğal gazı en pahalı sattığı müşterisi biziz

Rus doğalgazı mevcut alternatifler içinde en pahalısı. Peki Türkiye, diğer müşterileriyle karşılaştırıldığında Rusya’ya ne kadar ödüyor?

Yediğimiz kazığın bir başka göstergesi de bu.

Örneğin, Rusya Ukrayna’ya, yani savaşın eşiğinde olduğu bir ülkeye bile, doğalgazı daha ucuza satıyor: Bin metreküpü 365 dolar.

Rusya’nın en önemli müşterisi Almanya 338 dolar ödüyor. AB ortalaması ise 348 dolar.

Kısaca listelemek gerekirse, Rusya doğalgazının fiyatları (bin metreküp başına dolar) şöyle:

Türkiye 418, İsviçre 398, İtalya 396, AB ortalaması 348, Almanya 338, Ukrayna 365, Avusturya 357, Fransa 355, Hollanda 334, Çin 350, İngiltere 282, Gürcistan 235, Ermenistan 189, Beyaz Rusya 166.4

Görüldüğü üzere Türkiye, Rusya’nın diğer müşterilerine nazaran bin metreküp başına ortalama 70 dolar fazla ödüyor. Bu da yılda 1,5-2 milyar dolar gibi fazla maliyet demek.

Türkiye’nin doğalgazda yaşadığı soygunun bir başka boyutu ise konutların ödediği fiyatlar. Avrupa’de doğalgaz fiyatları 2003’ten beri %134 arttı, Türkiye’de ise bu oran %270.5

AKP “birazcık” Türk dünyasıyla ilgilense...

Peki doğalgazı niye çok daha ucuz olan Azerbaycan’dan almıyoruz?

Mesele, yatırımı hangi ülkeye yapacağınız, hangi ülkeyle ilişki kurmaya önem vereceğiniz. Azerbaycan dost bir ülke. Hatta dosttan da öte kardeşimiz. Yıllardır Türkiye’ye “Tek millet iki devlet” felsefesiyle yaklaşan Azerbaycan’a Türkiye yeterli ilgi ve alakayı maalesef göstermiyor. Azerbaycan sadece doğalgaz değil petrol bakımından da dünyanın önemli üreticilerinden. Buna rağmen Türkiye, 20 milyon tonluk petrol ithalatının sadece 161 binini Azerbaycan’dan karşılıyor. Yani %1’ini bile değil...

Benzer bir durum Kazakistan ve Türkmenistan ile de geçerli. Kazakistan da önemli bir petrol üreticisi. Ancak Türkiye Kazakistan’dan sadece 1,5 milyon ton petrol alıyor. Toplamın %7’si.

Dünyanın önde gelen doğalgaz üreticilerinden Türkmenistan ile kurduğumuz ilişkiler ise içler acısı. Türkiye Türkmenistan’dan doğal gaz almıyor. Hatta daha da vahimi, Rusya ve İran’dan aldığımız doğalgaz, aslında Türkmen gazı. Ve Türkmenistan yıllardır, bin metreküpü 100 doların altında doğalgaz satmayı vaat ediyor. Ancak AKP, Türkmenistan’dan 100 dolara alacağı doğalgazı, İran ve Rusya üzerinden 4-5 kat pahalıya almayı tercih ediyor. Yapılacak tek şey, Erzurum’dan Bakü’ye uzanan doğalgaz boru hattını Türkmenistan’a kadar uzatmak. Bu da sadece 50 km.lik bir hat döşemek anlamına geliyor.6

Çok basit bir stratejik mantıkla bakılırsa, Türkmenistan, Kazakistan ve Azerbaycan gibi Türk dünyasından ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmek her zaman Türkiye’nin çıkarınadır. Bu açıdan örneğin doğalgaz/petrolü, Rusya ve İran ile aynı maliyette olsa bile tercihen Türk dünyasından almak gerekir.

Halbuki durum çok daha vahim. AKP sayesinde doğalgaz ve petrolü çok daha pahalı fiyatlarla İran ve Rusya’dan alıyoruz. Üstelik bu iki ülke, Türkiye’nin stratejik açıdan karşıt kutbunda yer alıyor. Kıbrıs’tan Kafkaslar’a, Ermeni meselesinden Kürt sorununa, pek çok konuda bu iki ülkeyle çıkarlarımız uyuşmuyor, çatışıyor.

Hadi diyelim, AKP’nin gözüyle bakıyoruz, Kıbrıs, Ermeni vs. meselelerde taviz vereceğiz. Bu açıdan bakıldığında bile, Tayyip’in en başta gelen dış politika önceliği olan Suriye’de Rusya ve İran Esad’ın bir numaralı destekçileri. Yani Tayyip/Davutoğlu ikilisinin “Yeni Osmanlı” hayalleri açısından bakıldığında da Rusya/İran’a bu kadar yakınlaşmanın anlamı yok.

Rusya ve İran’ın kara parası mı aklanıyor?

Peki neden böyle yapılıyor? Aslında yanıtı basit. Birincisi, yüksek fiyattan alınan doğalgazın “komisyon”u elbette daha çok!

Ancak bu “komisyon”dan çok daha fazlası dönüyor ortada:

Kara para...

17-25 Aralık Yolsuzluk Operasyonunda sadece Rıza Sarraf’ın İran’ın 87 milyar euroluk kara parasını akladığı ortaya çıkmıştı. Türkiye’de cirit atan Rus mafyası ve İran’ın başka aracıları da düşünülürse, yüzlerce milyar dolarlık kara paranın Türkiye’de aklandığı anlaşılıyor. Bu durum, uluslararası finans kuruluşlarının ve güvenlik kurumlarının raporlarına da yansıyor.

Ne tesadüf değil mi?

Türkiye’de Ruslar ve İranlılar milyarlarca dolar kara para aklıyor. Ve biz yine milyarlarca dolar fazla para ödeyerek bu iki ülkeden doğalgaz alıyoruz.

Kim bilir, belki o kadar doğalgaz Türkiye’ye hiç gelmiyor bile...

Bağlantıyı kurmak için çok zeki ya da büyük stratejist olmaya gerek yok. Tayyip’i tanımak yeter.3


Dipnotlar:

1. Bu düşüşün neden ve sonuçlarını tartışmak bu yazının kapsamını aşıyor. Kısaca özetlemek gerekirse, kayagazı üretimindeki gelişmeler, ABD’nin Ortadoğu politikaları ve Rusya’yla rekabeti en önemli nedenlerden.

2. 2010 doğalgaz fiyatları 100 birim olarak ele alınırsa. Fiyatlar Türkiye’nin de etkilendiği Avrupa/Rusya doğalgaz piyasasına göre belirlenmiş Dünya Bankası verileridir.

Gerçek fiyatlar ise şöyle:

Mart 2014 11.3 $/mmbtu

Aralık 2014 8.9 $/mmbtu.

3. Kimi kaynaklara göre Rusya’dan alınan doğalgaz miktarı 26 milyon metreküpe kadar çıkıyor, İran’dan aldığımız ise 8 milyon metreküpe kadar düşüyor. Biz hesaplamalar kolay olsun diye 20 milyon ve 10 milyon metreküp değerlerini baz aldık.

4. Daha önce de belirttiğimiz gibi doğalgaz fiyatları büyük bir titizlikle gizli tutuluyor. Bu rakamlar, çeşitli Avrupalı muhalif yayınların gerçekleştirdiği sızıntılardan derlendi. “Doğal gaz için Rusya’ya niye 350 dolar ödüyoruz, ucuz alternatiflere yönelelim” diye ayağa kalkan Avrupalı muhalifler, Türkiye’nin 418 dolar ödediğini bilse acaba ne derdi?

5. Almanya’da son tüketicinin ödediği doğalgaz fiyatıyla Türkiye’ninki aşağı yukarı eşit. Yandaş basın bu durumu “Almanlardan ucuza doğalgaz alıyoruz” diye çarpıtarak veriyor. Ancak bu, euro ile Türk Lirası arasındaki değer farkından kaynaklanıyor. Gerçek ise şu: Ortalama bir Alman, aylık gelirinin %1’ini doğalgaz için harcarken, bu oran bir Türk vatandaşı için %8’i buluyor.

6. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için “Stratejik İflas” kitabımıza bakılabilir



19 Aralık 2014 Cuma

BENİM ATAM OSMANLIDIR DİYENLERE / Prof. Dr. Ramazan DEMİR



Atasının Osmanlı olduğunu söyleyen herkese bazı hatırlatmalar yapmayı yine bir görev saymaktayım.
Bir insanın atası, ancak aynı ırktan, soydan gelen, ırkın devamındaki zincirin bir halkası olmaktır.
Bunu da ancak geçmişe yönelik soy ağacıyla belirlemek mümkündür.
Şimdi, bu kritere göre bakalım; herhangi bir muhteremin atası Osmanlı olabilir mi? Ya da Likyalı olabilir mi? Ya da Pamfilyalı olabilir mi?
Osmanlı diye bir ırk yoktur
Bireyin atası Osmanlı olamaz!.. Bu teknik olarak mümkün değildir; çünkü Osmanlı diye bir “ırk” yoktur.
Osmanlı bir ailedir, hanedanlıktır, bu ailenin babadan oğla geçen saltanat yönetimiyle idare edilen devlettir…
Osmanlı hanedanı sen gibi çok muhteremin atası olma ihtimali bir şarta bağlıdır; o da, sen pek muhteremin Osmanlı sarayında doğan bir şehzade olman şartı…
“Benim atam Osmanlı” dediğin andan itibaren bu şartlar önüne gelir. Çünkü, (haydi biraz eski ifade kullanalım) varis-i ispat için, varis-i soy ispatın gereklidir…
Bir başka örnek verelim; ”Benim atam Osmanlı” demek şuna benzer; bir Alman’ın,”Benim atam Habsburglardır”(Bilgi için bakınız, Habsburg ismine, en kolay yoldan Google dede yardımcı olur; anahtar kelime Habsburg Hanedanı)
Bir başka somut örnek verelim; ”Benim soyum Osmanlı” demek, bir Rus’un,”Benim atam Romanovlardır” demek gibidir (Bilgi için bakınız Romanovlar, aynı arama motoruna baş vurabilirsiniz)
Bir örnek daha verelim; ”Benim atam Osmanlı” demek, bir İranlının ”Benim atam Pehlevilerdir” demek gibidir (Bakınız Pehlevi kelimesine, aynı arama yöntemiyle…)
İşin Püf Noktası…
İşin püf noktası nereden geliyor ve nereye varmak isteniyor, ona bakmak gerekir. Hedef sensin, sevgili vatandaşım sensin!…
Ağzına bir parmak bal çalınmış misali; “Osmanlının torunu-torbası olmak sana itibar kazandıracağı” algısını beyinlere, bilinçaltına yerleştirmektir ana amaç…
Çünkü, Anadolu toprağının Türklere ait olmadığını, orada bir Batı kültürünün yerleşik olduğu, bunun varislerinin de Hıristiyanlık alemi olduğunu biliyorlar ve sinsice işleniyor…
Ağza verilen sakız misali; ”Benim atam Osmanlı” tekerlemesine ek olarak “Benim atam Fatih” diye çiğneyip duruyor pek muhteremler…
Bu amaca yönelik proje geliştirenler, Osmanlı hanedanlığını oluşturan zevatın yarı yarıya “yabancı ve gayrimüslim” olduğunu biliyorlar (Bakınız padişah analarına, hepsinin yabancı ve gayrimüslim olduğunu göreceksiniz).
O zaman sen “Türk” değilsin sonucuna varılmaktır ana hedef…
Amaçları Yedikleri Tokadın Öcünü Almak
Çünkü Batı emperyalizmi, tarih boyunca ilk tokadı Türk’ten, Başbuğ Mustafa Kemal’den yemiştir; hem Çanakkale’de hem de İstiklal Savaşında…
Türk olduğunu bir türlü söylemeyenler, Atatürk soy adını telaffuz etmeyenlerin neden “Osmanlıcılık” oyununu oynadıklarını anlamalısın bre genç insan!…
Şimdi atasının Osmanlı olduğunu iddia eden pek muhteremlerin neye hizmet ettiklerini, şimdi düşün ve anla!…
Diğer bir hatırlatma daha; eğer tarih bilgine, ferasetine ve beynine güveniyorsan sana bir soru yöneltilecek;
“Osmanlının atası kim, gökten mi indiler?”
Atatürk Ne Demek…
Mustafa Kemal’e “Atam” demeyi anlamayanlara anlatalım!
“Atatürk” bir kişinin, yani Mustafa Kemal’in Soy Adı; geldiği soyun adı, ırkın adı… Onun anlamı, “Türklerin Atası” demek değildir…
Angutluklarıyla teberrüz etmiş zavallılara ne dersek zordur anlatmak çünkü şarlanmışlardır, anlamaları yasaktır, neyse, görevimizi yine de yapalım…
“Atatürk” soyadı, ataları Türk, atası Türk olan insan demek olduğunu öğrensinler / öğrenelim…
Kendileri için açıkça “Türk” demekten korkanlar vardır, olabilir, mecbur değil eğer, kendilerini Türk hissetmiyorlarsa zorlama olmaz…
Emperyalizmin kuklası olup Türk Milletine zarar verenler kimliklerini açıktan sergilediler, onları tanıyoruz artık. Geriye kalıp Türk kimliğiyle dolaşan kriptoların, devleti sömürenlerin de artık açıktan şunu söylemeleri gerekir;
- Türk değilim
- Ulus devleti Türkiye Cumhuriyeti düşmanıyız
- T.C. Kimliği ile yaşayan Türk düşmanlarıyız
- Osmanlı adını kendimizi gizlemek için kullanıyoruz…
- Osmanlıyla alakamız yoktur”desinler de olsun bitsin…
Anladınız mı bre“Osmanlı” çocukları!..

18 Aralık 2014 Perşembe

Şer Koalisyonu – Üçlü İttifak ! /S. FİGEN ÖZEN

Aslında günümüz Türkiye’sini cadı kazanına çeviren plan, ABD Kongresi’nin 1896 yılında yaptığı gizli oturumda işleve konulmuştur.
Osmanlı’nın büyük pastası dilimlere ayrılacak, her dilim bir Avrupalı prens veya asilzadeye emanet edilecek, ama tüm pasta İstanbul’daki “Büyük Abi”nin, denetiminde olacaktır.
Osmanlı eyaletlere bölünürken İslam ılımlaştırılacak(!), Halife ve payitaht Amerika’nın denetiminde kalacaktır.
Bu plan henüz adı açıklanmamış “Dünya Hükümeti”nin ve elbette Haçlıların alkışladığı ve desteklediği bir plandır.
“Dinler Arası Diyalog” ve Osmanlı ve Muaviye Müslümanlığının, zehirli mantar örneği türeyen artıkları cemaat ve tarikatlar “Ilımlı İslam” denilen maskaralığın tohumlarıdır. Ilımlı İslam projesi son derece önemli ve üzerinde sayfalarca yazı yazılması ve tartışılması gereken bir konudur. Türkiye’nin sürüklendiği kaos ortamı, bu zehirli artıkların eseridir.
Daha dün oturdukları koltukları borçlu oldukları Gülen’in elini eteğini öperken ve hatta F Tipi örgüte toz kondurmazken, eski kadim dostları ve koalisyon ortakları “paralel devlet” iddiası ile boy göstermişlerdir?
F Tipi ve CFR’nin göbek bağını kestiği siyasal örgüt… Her ikisi de küresel çetelerin kendi çıkarları için döllediği, iki örgüttür.
İki örgütün de amaçları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni dönüştürmek ve hatta yıkmaktır. Her ikisinin de rejim düşmanlığı ve ulusu ümmetleştirme çabası, bilinen bir gerçektir.
Tek tehlike F Tipi cemaat değildir. Onun koalisyon ortağı siyasi partinin iktidarı zamanında ülke cemaatlerin ve hatta radikal İslam örgütlerinin kışlası haline gelmiştir. IŞİD, El-NUSRA, El-KAİDE, İHVAN ve RABITA…
Ve bu örgütlerin tamamı Amerika bağlantılıdır.
Görünen köy kılavuz istememektedir. Her iki örgütte yani F Tipi ve siyasal iktidar güçlerini söyledikleri yalanlar üzerine inşa etmişlerdir. İleri demokrasi, temiz toplum, özgürlük ve barış… Ve bu yalanlar dini ve milli değerler yerle bir edilerek güçlendirilmiş, etnik kökenler de kaşınarak kapsam alanını genişletmiştir.
Tek amaçları kendi otoritelerini devlet üzerinde hakim kılmaktır. Aralarındaki tek fark birinin diktatör edasıyla, diğerinin yumuşak ve sinsi davranışlarıyla kendilerine verilen görevi “Büyük Abi”nin emir ve talimatlarıyla yerine getirmektir.
“Cemaat orduya kumpas kurdu.” İktidardaki siyasi partinin bu söylemi traji-komik bir ifade olmaktan hiçbir zaman kurtulamayacaktır.
Orduya kurulan kumpasta her iki örgütün ortaklık belgesi 5/KASIM/2007’de; Bush-Erdoğan, Oval Ofis görüşmesinde tarihe not düşürülmüştür.
Bu görüşme hala gizemini korumaktadır. 1 saat 15 dakika süren bu görüşme için A.Gül’ün kadim dostu Fehmi Koru; “Ergenekon Operasyonu bu görüşmede kararlaştırıldı.” Demektedir.
Ancak özellikle bir Türk Destanı’nın adının verildiği ve hatta 1.İddianamenin 41-42 sayfalarında Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dahi “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmaya yönelik örgüt üyesi” olarak suçlandığı; Ergenekon Operasyonunun başlangıç tarihi 12 Haziran 2007’dir.
Ümraniye’de bir gecekonduda ne hikmetse sonradan ortadan kaybolan 27 el bombası ve TNT kalıpları ele geçirilmiş ve iki kişi tutuklanmıştır.
Bu olay bir başlangıçtır. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Hedef ulus devletin her şeye rağmen koruyucu unsuru Türk ordusudur. Sahte deliller, CDler, bavul dolusu üretilmiş belge…
İktidarın görevlendirdiği ve hatta bizzat talimat verdiği F tipi savcı, yargıç ve polisler iş başındadır. Devlet F Tipi örgüt ve iktidar tarafından paylaşılmıştır.
Her muvazzaf ve emekli asker tutukladığında iktidarın başı ekranlarda arz-ı endam etmekte bağımsız yargıdan (!)bahsetmektedir.
Bazıları özellikle Derviş Mehmet’in torunları alaycı bir ifadeyle, Silivri zulümhanesinde hastalanan belirli bir yaşın üstündeki askerleri kast ederek “İyi ki bunların zamanında savaşmamışız” demekte, aklı sıra Türk askerini aşağılamaktadır.
Belki birileri, yazdıkları yazılarda “ korku imparatorluğu” Türk milletinin şah damarına ustalıkla enjekte ettiği içindir ki, Türk milletinin büyük bir çoğunluğu; kendi evlatlarına, “Peygamber Ocağı”na yapılan bu aşağılamayı sessizce seyretmektedir.
Ne yazık ki Türk milleti askerine yeteri kadar sahip çıkmamış ve cephenin gerisine çekilmiştir. Ve meydan başkanlığını Amerika’nın yaptığı üçlü şer koalisyonuna terk edilmiştir.
Bunun yanı sıra son derece aşağılık bir taktik uygulanmış, Türk ordusu fuhuşla, casuslukla, gizli belgeleri dış güçlere satmakla, üstlerine suikast yapmakla ve özellikle faili meçhul cinayetlerle suçlanmıştır.
Kısa bir süre önce serbest bırakılan Albay Cemal Temizöz hala “Faili Meçhul Cinayetler” davasında yargılanmaktadır. Üstelik “ Casusluk Davası” ile yargılanan 43 subayımız henüz özgür değildir ve üzerlerindeki suçlamalar kalkmamıştır.
Artık F Tipi örgütün polisi ve savcısı görevde değildir. Ancak iktidar tipi polis ve yargı iş başındadır.
Şimdi o zindanda kaç kişi öldü veya öldürüldü, hatırınızda mı?
Örneğin eski MİT Daire Başkanı Kaşif Kozinoğlu’nun ölüm nedeni ecel-i sahih midir, yoksa? Kaşif Kozinoğlu’nun el yazısı ile yaptığı açıklamayı okuduktan sonra siz karar verin en iyisi…
“Almanya, AKP’ye koz olarak elinde bulundurulması amacıyla; Recep T. Erdoğan’ın İsviçre bankalarında bulunan 800 milyon ABD Doları civarında olan, sekiz ayrı hesabın numaralarını ve kimlerin adına yatırıldığını öğrenebilmek ve belge temin edebilmek amacıyla, EYŞAN Adalarındaki İsviçre Bankası Müdürü’nü( Alman Dış İstihbarat Servisi BND’nin söz konusu müdür gibi bir çok elemanı mevcuttur İsviçre Bankalarında) kullanarak R.T Erdoğan ve benzeri bazı hedef şahısların( TC Vatandaşı, AKP Yöneticisi) hesaplarının tüm belgelerini 30 milyon Euro karşılığında temin etmişlerdir…”
Ya KUDDİSİ OKKUR? Ölüm döşeğindeki feri sönmüş gözlerindeki sorgulayıcı bakışı unutmamız mümkün mü?
Ya Yüzbaşı Ongun Ural?
“Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilmez… “Hiç suçum yok, hukuksuzluğa, karanlığa karşı ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum” “Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu ne yaşayacak bir ülke ve cumhuriyet bulamayacaksınız”
Yukarıdaki satırları hatırladınız mı? Aşağılanmaya tahammül edemeyen, onurlu bir askerin intiharından önce yazdığı mektuptaki sitem dolu sözcükler ve hatta ikaz içeren bir cümle sizin için bir şey ifade ediyor mu?
RahmetliAli Tatar “Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu ne yaşayacak bir ülke ve cumhuriyet bulamayacaksınız.” cümlesiyle, kime, kimlere seslendi? Omuzları kalabalık komutanlar duydu mu bu serzenişi?
“Vardiya Bizde” “Sessiz Çığlık”ta kaç kişiydik? Aklınızla, mantığınızla ve vicdanınızla hesaplaşın.
Ve cemaate yapılan operasyonları ibretle seyrederken şu soruyu sorun kendinize “MİT Müsteşarı Hakan Fidan olayı, dershane rant kavgası ve 17-25 Aralık operasyonları” olmasaydı, bu ittifak, kirli işbirliği bozulur muydu?
Hiç sanmıyorum.
Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu üç ortaklı bir şer koalisyonunun marifetidir. Tüm ölümlerde, çekilen acılarda, orduya yapılan kumpasta ve hatta PKK ile yapılan ittifakta onların parmak izleri vardır. Yalakalar, etek öpücüler, mütarekeci basın, işbirlikçiler ve SOROS’un beslemeleri, alaca karanlık aydınları ise onların suç ortağıdır. Ve aralarındaki kavga hiç bitmeyecektir.
F Tipi ve iktidar aynı döşeğin ürünüdür.
F Tipi mutlaka ve mutlaka tasfiye edilmelidir,
Ancak yapılan tasfiyeyi desteklerken; iktidarın da aynı döşeğin ürünü olduğu asla unutulmamalı ve hesap sorulmalıdır.
Ve en önemlisi Türkiye, ABD’nin yarı sömürgesi olmaktan mutlaka kurtarılmalıdır.
Yapılması gereken nedir? Son söz Mustafa Kemal Atatürk’ündür.
"Kendi kişisel çıkarları için yabancılarla işbirliğine giren ve gücünü halktan almayan küçük bir azınlığın dışındaki tüm güçler; Aralarındaki Etnik, Dini ve Siyasi ayrımları ERTELEYEREK Ulusal Kuruluş Mücadelesi yolunda birleşmelidir."
M.Kemal ATATÜRK (1921-İrade-i Milliye )