26 Eylül 2014 Cuma

“YENİ TÜRKİYE” DEN KURTULMADAN…



Doğu ve Güneydoğu’da sivil isyan başlatıp, mahkeme kurup vergi toplayan, korsan Kürtçe okullar açarak devletin resmi okullarını yangın yerine çeviren, sözde kaymakamlarına paçavra flamalı resmi araç tahsis ederek, bölgede denetleme yaptıran, asker ve polis kurşunlayıp, şantiye basarak işçi kaçıran ve devlet kara yolunu günlerce ulaşıma kapatanlar “Paralel Devlet”lerini açıktan ilan ettiler. PKK’nın Doğu ve Güneydoğu’da yaktığı okul sayısı 30’u buldu
  IŞİD’den kaçan binlerce Kürt Türkiye’ye sığınıyor. Bunların arasına sızan ÖSO’cusu, El-Nusracısı, IŞİD’cisi Suriye’den Türkiye’ye elini kolunu sallayarak giriyor. El Kaide, El Nusra, IŞİD gibi cihatçı örgütler Türkiye'yi lojistik üs olarak kullanıyor
IŞİD'e karşı "ehveni şer" cihatçı ve bölücü örgütlerle işbirliği devletin yüce katlarında, kapalı kapılar ardında gündeme alınıp tartışılıyor. Böylece İslami terör örgütleri meşrulaştırılmakta, "ehveni şer" olan cihatçı ve bölücü kimi örgütlerin AK’lanması algısı pompalanıyor.
İzmir’de bulunan 17'nci Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa, İzmir’in Yunan askeri tarafından işgal edileceği sırada verdiği bir emirle, askerin kışla dışına çıkmasını yasaklaması gibi, tüm bu olup bitenlere karşı ülke ve ulusunu savunma öz görevi olan Türk Askeri, günümüzün Ali Nadir Paşasının verdiği bir emirle kışlasına hapsedildi.
Türbanı ilköğretime soktular. Yürütme üzerindeki yargı denetimini aşureye dönen, torba/çuval yasanın içine sıkıştırdıkları “yeni Türkiye” yasaları ile sıfırladılar
4+4+4 denilen cahilleştirme ve yobaz üretme düzeneği, giderek cihatçı örgütlere militan üreten fabrikalara dönüşmektedir.
Piyasalaşma ile kol kola ilerleyen gericileşme sürecinin tamamlayıcısı olarak hedeflenen, Devlet okullarının yaygın şekilde imam hatipleştirilmesi,  görevden alınan 7 bin müdürün yerine atanacak olan “öz” kadrolaşmayla eğitimdeki gerici adımların sağlamlaştırılması ve okullarda derinleştirilmesi amaçlanmaktadır. Şimdi sıra, türbanın tüm kamu ve eğitim kurumlarında zorunlu hale getirilmesinde.
Özetle Türkiye’de, özellikle son 12 yıldır iyice örselenen laiklikten ve aydınlanmadan kalan son kırıntıların da tamamen süpürüldüğü, yaşamın tüm alanlarında, özellikle de eğitimde gericileşmenin, piyasalaşmanın zirve yaptığı bir süreç yaşıyoruz.
Bu iç karartıcı ama gerçek olan süreci durdurmak için, Milletin meclisi olmaktan çoktan çıkmış parlamentoda soru önergesi vermek, kolu kanadı kırılmış, yürütmenin denetimine girmiş mahkemelerde dava açmak, savcı olmayan savcılara suç duyurusunda bulunmak karanlığa yumruk sallamaktan farksızdır.
Sorunu "örtünme” ye ya da dar anlamıyla dinselleşmeye indirgersek, Türbanın neyi örttüğünü anlayamayız.
 Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tablo,  bir “neden” değil, yıllardır egemenlerce oluşturulmuş bataklığın ürettiği bir “sonuç” tur.
Türbanla örtülüp önümüze sürülen; ülkenin yağmalanması ve talanıdır, akla karşı açılan savaştır, bilime düşmanlıktır, iş cinayetleridir, tüm topluma dayatılan ortaçağı karanlığıdır, özelleştirmelerdir, HES’lerdir, ABD’nin emriyle komşu ülkelere karşı açılan savaştır, bunların özeti olan “YENİ TÜRKİYE”dir.
“YENİ TÜRKİYE” den kurtulmadan ne laikliği, ne cumhuriyeti, ne ülke ve ulus birliğini güvence altına alabiliriz.
“YENİ TÜRKİYE” den kurtulmadan ne iş cinayetlerini, ne özelleştirmeleri, ne yağma ve talanı, ne eğitimde dinci gericiliği, piyasacılığı, ne çöküşü ve çürümeyi, ne de savaşları engelleyebiliriz.
Özünde Üniversitede dinci gericiliğe - piyasacılığa karşı mücadele eden bir öğrenciyle, çocuğunun okulunun İmam Hatip’e dönüştürülmesine karşı duran bir velinin, HES’lere karşı mücadele veren köylünün, Özelleştirmeye ve iş cinayetlerine karşı direnen işçinin, savaşa karşı çıkan asker ailesinin, AB-D'nin kanlı sömürüsünü ortaya döken, karanlığa karşı duran aydının mücadelesi, mücadele hedefleri ortaktır.
Bu noktada tek sıkıntı, tek çıkmaz, “YENİ TÜRKİYE” den kurtulma mücadelesinde bir arada hareket edememektir. Başka bir söylemle örgütsüzlüktür, örgütlü mücadelede buluşamamaktır!
Öyleyse çözüm önümüzdedir. “YENİ TÜRKİYE” den kurtulmak, yeniden Kemalist Türkiye’yi inşa etmek için işçisini, köylüsünü, öğretmenini, esnafını, aydınını kucaklayan, tam bağımsızlığı şiar edinmiş bir örgütlenmeye yakıcı gereksinim vardır.
Sözümüzü Mustafa Kemal Atatürk’ün bu günleri görmüş gibi 1921 de TBMM de yaptığı konuşma ile bitirelim. “Milletimiz yüzyıllardan beri iki zorba kuvvetin, iki yok edici kuvvetin baskısı altında üzülmüş, acı duymuştur.
O kuvvetlerden biri, doğrudan doğruya ülke ve milleti yönetmek iddiasında bulunan despotlar; ikincisi, bütün bir emperyalist ve kapitalist dünyasıdır.
Yüzyıllarca bu iki kuvvetin baskısı altında kalmış olan millet, doğal olarak çok zayıf bir haldedir. Fakat arkadaşlar, baskıların sonucunda büyük uyanışlar oldu. İşte bizim milletimizde de o hakiki uyanış gerçekleşti ve biz böyle bir uyanış döneminin içinde bulunuyoruz.”  1921 (Devre: 1, İçtima: 1, Toplantı. 139, I. T.B.M.M. Zabıt Cerideleri, 1944) 26.09.2014

Mahmut ÖZYÜREK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder