18 Nisan 2015 Cumartesi

Türkiye’de Gericiliği, Emperyalizme Bağımlılık Hortlatmıştır.



Milli Kurtuluş Savaşımız, yalnız emperyalizme karşı verilen bir ulusal bağımsızlık mücadelesi değil, aynı zamanda düşmanla işbirliği içinde, ulusal bağımsızlığa karşı savaşan şeriatçı gericiliğe karşı da bir savaştır. Türk devrimi; emperyalizmle beraber gerici toplumsal düzenle de hesaplaşmadır.
Çünkü tüm dünyada olduğu gibi Türkiye dede gericiliği ayakta tutan, besleyen temel güç emperyalizmin varlığıdır. Cahil bırakılmış, Toprak ağalarının, mütegallibe ve şeyhlerin baskısı altındaki bir topluluk emperyalizmin ekonomik sömürüsü için çok daha elverişli bir zemin oluşturur. Toplumsal uyanışı engelleyen, ulusal ekonomiyi olanaksız kılan, ucuz işgücü sömürüsüne ortam yaratan yapı emperyalist sömürünün engelsiz sürmesini sağlar. Bu nedenle Emperyalizmi yıkmadan gericiliği ayakta tutan çağdışı toplumsal ilişkileri ortadan kaldırmak da olanaksızdır. Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.
Bu evrensel gerçeğin ayırdında olan Mustafa Kemal ve Türk devriminin öncü kadrosu, yeniden emperyalizmin ağına düşmemek için, Sömürgeciliğin en azgın güçleri olan Batılı haçlıları ülkeden kovarken, devrimler yolu ile Toplumsal uyanışı engelleyen gerici yapıyı da tasfiye etmişlerdir. Bu yolda, 10 Nisan 1928 Cumhuriyet tarihinin en can alıcı, dönüm noktalarından biridir.
9 Nisan 1928’de, İsmet Paşa ve 120 arkadaşının verdiği kanun teklifi ile 1924 Anayasası’nın 2. maddesi ("Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır, Resmi Dili Türkçedir, Makamı-Başkenti- Ankara şehridir") değiştirilerek cümleden "İslam dini" çıkartılmıştır.
Yine 16. maddedeki, milletvekillerinin ve 38. maddedeki cumhurbaşkanının yemininden "Vallahi" kelimesi ile 26. madde(din işlerinin düzenlenmesinin TBMM’nin görevleri arasında sayılması)da kanun metninden çıkartılmıştır.
9 Nisan 1928’de 1924 Anayasası’nın bu dört maddesinde yapılan değişiklik 264 üyenin oy birliği ile(1220 sayılı yasa)kabul edildi ve bu değişiklikler 10 Nisan 1928 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. 5 Şubat 1937'de ise, Anayasa'nın ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun yazılmasıyla, gericiliği ayakta tutan yasal dayanaklar ortadan kaldırılmış oldu.
Peki, ne olmuştur da kan bedeli kazandığımız laik cumhuriyet bu gün dinci gericilik tarafından ele geçirilmiştir?
Tarih boyunca emperyalistler, ezilen ülkelerde bağımsızlıkçı ve ilerici hareketlerin karşısına akla, bilime, aklın özgürleşmesine düşman olan gericileri ve Allah ile aldatan din sömürgenlerini çıkarmıştır.
Emperyalizm, egemenlik kurmaya, sömürgeleştirmeye çalıştığı ülkelerde toplumsal gericiliğin en büyük destekçisi olarak öne çıkar. Böylelikle sömürgeleştirilmeye çalışılan ülkelerde emperyalist kuşatmaya karşı çıkacak bir milliyetçi direniş;  Şeriatçılığın, dinci gericiliğin ulus düşmanı ve vatan savunmasını umursamayan anlayışı sayesinde engellenmiş olur.
Dinci gericilik İnsanın düşünme, sorgulama, merak etme, araştırma, itiraz etme, yaratma, değiştirme iradelerini yok ederek, emperyalizmin kolaylıkla yöneteceği insanı yaratır; emperyalizm de yeniden ve yeniden dinci gericiliği yaratır. Yani dinci gericilik ve emperyalizm birbirinden beslenir.
Cumhuriyet tarihinde, Laikliğin devrimci özünün ödünsüz uygulandığı dönemler, emperyalizmden kopulduğu ve gericiliğin ekonomik altyapısının zayıfladığı dönemlerdir. Emperyalizme bağımlılık ise Türkiye’de gericiliği hortlatmıştır.
Yani, Türk toplumunda dinsel gericilik Batının müdahalesi ve desteği ile başlamış, batının gölgesinde palazlanarak iktidarı ele geçirmiştir.
Emperyalizm bir ulusun yalnızca dinini değil, Kültürünü, ekonomisini yani her şeyini sömürmektedir. Bu gerçekler göz ardı edilerek emperyalizmle mücadele verilemez.
Bu nedenledir ki,
Hem batıcı- hem Atatürkçü,
Hem batıcı- hem laik,
Hem batıcı-hem domokrat
Hem batıcı -hem antiemperyalist,
Hem batıcı –hem dinci faşizme karşı olunmaz.
Siyasal miyoplukla özürlü, sözde Atatürkçü siyasal oluşumlar Atatürkçülüğü masonik bir laikliğe indirgeyerek, 1938 den bu yana gericiliğin beslendiği ana damar olan “batıcılığı” Atatürkçülük olarak Türk halkına yutturmaya çalışmaktadırlar. Türk halkını “Atatürk’le aldatıp” kandırmaktadırlar.  Bu soysuzlar böylece tarihte ilk kez emperyalizme karşı başkaldıran ve onu yenen soylu Türk ulusunu emperyalizme ve dince gericiliğe mahkûm etmişlerdir.
Laiklik devrimciliktir,
Laiklik antiemperyalizmdir,
Laiklik tam bağımsızlıkçılıktır.
Emperyalist haçlının önünde diz çökerek laik olduğunu söyleyenler bizim aklımızla, tarihimizle, Atatürkçülüğümüzle alay edenlerdir.
NATO’ya, AB’ye bağlılık yeminleri ederek Atatürkçü olduğunu söyleyenler, Türk ulusunun gözlerinin içine bakarak “Atatürk’le aldatan” Atatürk düşmanlarıdır.
Bu ikiyüzlü, Atatürk’ten nemalanan sahtekârlarla mücadele, aynı zamanda emperyalizmle, dinci faşizmle mücadeledir.
Biz bu mücadeleyi 1920'lerde kazandık. Bu gün yeniden kazanmamızın ön koşulları olgunlaşmıştır. Yeter ki Atatürk’le aldatanların peşine düşmek yerine, Mustafa Kemal’ler olma yolunu seçelim. 11 Nisan 2014 Isparta

Mahmut ÖZYÜREK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder