22 Ocak 2014 Çarşamba

"Bilelim ki milli benliğini bulamayan milletler başka milletlerin avıdır.”




Bu fıkrada görülen/gösterilmek istenen Türk düşmanlığı ilk değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği üzere, “Türk Ulusu aleyhine yüzyıllardan beri hazırlanmış”  bir plan adım adım içerideki hainler ve “bizi yutmak isteyen emperyalizmin ve bizi yok etmek isteyen kapıtalizmin” kurnaz mimarlarınca sahneye sürülmesinin bir ürünüdür.
Lozan anlaşmasını bu güne kadar yok sayan Amerikan"ın Temsilciler Meclisi üyesi William UPSHAW 1927"de ağzından köpükler saçarak şöyle diyordu.
-"Lozan anlaşması, Timurlenk kadar hunhar, Korkunç İvan kadar sefih ve kafatasları piramidi üzerine oturan Cengiz Han kadar kepaze olan bir diktatörün, zekice yürüttüğü politikasının bir toplamıdır. Bu canavar savaştan bıkmış bir dünyaya, tüm uygar uluslara onursuzluk getiren bir anlaşmayı kabul ettirmiştir. Buna her yerde Türk Zaferi dediler! Dünya parlamentolarını bu anlaşmayı kabule ikna ettiler ve büyük sermaye grupları, ticaret erbabı ve bazı din temsilcileri bile Türkiye"yi uygar uluslar masasında, uluslar arası bir konuk durumuna yükselterek, Amerika"yı yüksek ülkülerinden uzaklaştırmada birleştiler. "
ABD öyle de İngiltere farlı bir tutum mu sergiliyordu. Türk köpeğini dövmek için her kırbaç mubahtır” diyen İngilizler, Türk düşmanı Hıristiyanlara ise hep iyi davranmışlardır.
… Amerika Cumhurbaşkanı Wilson “Türkler Avrupada çok uzun zaman kaldılar ve oradan tamamen temizlenmelidirler” diyordu.
Ama küresel çetenin mimarları kendi kimliklerinin de farkındaydılar. “Türklerin şimdi en çok savaşması gereken şey, cehâlet ve vatanlarını Avrupalı hırsızlardan korumaktır.
*- Sayfa No: 654- Belge No: 433- 28 Haziran 1919 (Amiral Webbten Sir R. Grahmana)
Emperyalist yağmacılar Anadolu dan Türkleri atmanın yollarını ararken, devşirme soyundan oluşan Osmanlı, Türkler konusunda yağmacıları aratmıyordu.

 Koçu Bey, 4. Murat'a sunduğu risalesinde (küçük kitap) Türkler hakkında  şunları yazıyordu:
"...mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, Türk, çingene, tatar, kurt, ecnebi,  laz, yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, yol kesen, yankesici ve diğer  çeşitli kimseler..."
 "Harem-i Hümayuna kanuna aykırı olarak Türk ve yörük, çingene, Yahudi,  dinsiz, mezhepsiz, nice kallaş ve ayyaş şehir oğlanları girer oldu."  Bu sözler yazılıp Türk olduğu söylenen Padişaha veriliyordu.( Çetin Yetkin, Türk Halkı... s.145.)
İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türk'e kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği  Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır.  
İstanbul'un alınmasından 4. Murat'ın ölümüne dek geçen 187 yıl içinde,  devşirmelerden 66, Türk kökenlilerden de 10 kişinin sadrazamlığa atandığını, aynı dönemde devşirmelerin toplam 167 yıl, Türk kökenli sadrazamların da 17 yıl görev yaptığı” gerçeği, Türklere yaklaşımı  gösteren ayrı bir kanıttır. Padişahlar, yakın korumalarını da hep devşirme (kul-köle) olanlardan seçmişlerdir. “Hikmet Bayur”
Hırvat kökenli sadrazam Kuyucu Murat Paşa döneminde, 155 bin Türkmen doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuştur. Aman diyen insanlara Kuyucu'nun yanıtı, ''Vurun şu pis Türk'ün başını'' olmuştur. Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat, Osmanlı'nın yetkilisi, öldürülen çocukta Analodolu'nun evladıdır. Osmanlı Tarihçisi Naima Tarihin de Türkler için, ''Nadan (Kaba Türk), Etrak-ı bi idrak (Anlayış yoksunu Türk) ve hilekar Türk ifadelerini kullanmaktadır.
İç ve dış ihanet odaklarının işbirliği ile gelinen son nokta “yüzyıllarca hazırlanan  plan “Sevr” antlaşması oldu.
Mustafa Kemal Atatürk, yüzyıllarca hazırlanan Türk ü yok etme planını dünyaya örnek bir bağımsızlık savaşı ile yerle bir etmişti. Lozan görüşmeleri sırasında, içerideki türk olmayan soysuz artıklarının, küresel yağmacı çete ile işbirliği yapmasının amacını şöyle açıklıyordu.
“… Düşmanların bütün çalışması, barış esaslarının kararlaştırılacağı şu sıralarda memleketimizi dışarıda ve içeride güçsüz bir durumda bırakarak, istedikleri her şeyi kabul ettirmeyi amaçlıyor…” (24 Nisan 1920-TBMM)
Türk kimliğini Tarihe altın harflerle ve bir daha silinmeycek şekilde kazıyan Mustafa Kemal, Onuncu yıl nutkunda, yalnız Türk ulusuna değil dünyaya şöyle haykırıyordu.

Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız, daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da, muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.
Çünkü, Türk milletinin, karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti, millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.
Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin, tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek, millî ülkümüzdür.”( Cumhuriyetin 10.Yıl Nutku. (29.10.1933))
Ancak Onun bedensel varlığının aramızdan ayrılmasını fırsat bilen küresel yağmacılar ve işbirlikçileri öncelikle Atatürk ün yücelttiği Türk kimliğini, onurunu, karakterini aşağılayarak, milli bilincini yok etme çalışmalarına yöneldiler. Son sözü yine Mustafa Kemal Atatürk söylesin.
Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki milli benliğini bulamayan milletler başka milletlerin avıdır.”

Mahmut ÖZYÜREK
UED Isparta Şube Başkanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder