19 Ekim 2013 Cumartesi

Bu Bir Eşek Hikayesidir (1)-(2)





Bu Bir Eşek Hikayesidir (1): Eşek kim?
‘’Eşeğini dövemeyen, semerini döver’’ sözü Türkçemizde güzel ve sık kullanılan özdeyişlerimizden biridir. Ortada bir hata veya suç var ise bu özdeyişimize göre hatanın sorumlusu eşektir. Ancak eşeğin hatasından zarar gören, korku veya körlük nedeni ile yada ‘’kendisi eşeğin suçuna ortak olduğu için suçluyu dolayısı ile kendisini açığa çıkarmamak’’ için eşeğe dokunamaz, hesap soramaz. Ne yapar? […]
‘’Eşeğini dövemeyen, semerini döver’’ sözü Türkçemizde güzel ve sık kullanılan özdeyişlerimizden biridir. Ortada bir hata veya suç var ise bu özdeyişimize göre hatanın sorumlusu eşektir. Ancak eşeğin hatasından zarar gören, korku veya körlük nedeni ile yada ‘’kendisi eşeğin suçuna ortak olduğu için suçluyu dolayısı ile kendisini açığa çıkarmamak’’ için eşeğe dokunamaz, hesap soramaz. Ne yapar? Eşeğin semerin döver. Hem kendisini kurtarır, hem de kendisini izleyenlere ‘’hesabını sordum’’ mesajı verir, durumu kurtarmaya çalışır. İzleyenlerden kimi bu oyunu yer, kimi yemez ancak kişisel menfaati gereği yer gibi yapar, kimi ise yemez ‘’dur bakalım ne olacak’’ diye bekler. Sonuçta suçu yanına kar kalan eşek, kendisine güveni artmış ve güçlenmiş olarak yoluna devam eder. Yani semeri dövdüğümüz sürece eşek ‘’eşşekliğine’’ devam eder.
Türkiye’mizde 19 Mayıs 1919’da başlayan devrim süreci 1940’larda durmuş, 1950’lerde geriye dönüş başlamıştır. Karşı devrim süreci 1950’lerde başlamış AKP döneminde ise karşı devrim ‘’son evresine’’ girmiştir. Peki! Cumhuriyetçiler için ‘’karşı devrim’’ bir hata ise bir suç ise bu karşı devrimi yapan ‘’eşek’’ kim? Sorunun cevabını 1950’lere gitmeden hepimizin şahidi olduğu AKP döneminde yani ‘’karşı devrimin’’ son evresinde arayalım. Karşı devrimin son evresinde aktörler o kadar maskesiz, o kadar çıplak ki eşeği bulmak daha kolay olacaktır.
Karşı devrimin ‘’gözüken baş aktörü’’ AKP’nin neler yaptığını yazmayacağım. Çünkü AKP şunu yaptı, yarında bunu yapacak demek, eşek yerine ‘’semerini’’ dövmek olur. Eşeği dövmemiz gerekiyorsa AKP şunu yaptı, bizde karşılık olarak ‘’şunu yaptık, yapıyoruz’’ dememiz gerekir. Eşeği dövmemiz gerekiyorsa AKP şunu yapmanın planlarını yapıyor, bizde AKP’ye şunu yaptırmamak için ‘’şu hazırlıkları yapıyoruz, AKP’ye yaptırmayacağız’’ demek gerekir. Eşek böyle dövülür ve eşeği böyle döverseniz, canı yanan eşeğin sesi AKP’den, Ankara’dan değil okyanus ötesinden ‘’ Washington’dan, beyaz saraydan’’ çıkar. O zaman eşşeğin kim olduğunu eşeği dövende, eşeği döveni izleyen halkta öğrenir, anlar.
AKP şunu yaptı, AKP şunu yapacak, ‘’Ey AKP, bu kadar da olmaz ki!’’ gibi laflar eşeğin semerini dövmekten başka bir işe yaramaz. AKP yerine ‘’Tayyip’’ diyerek, ‘’Tayyip şunu yaptı, yarında şunu yapacak’’ demek sonucu değiştirir mi? Bu şekilde halk, dövdüğünüz semeri suçlu sanır koruduğunuz eşşeğin izinden gider. Ve eşşek, yıpranan semeri her zaman değiştirebilir zira ‘’semer olmaya’’ gönüllü her zaman bulunabilir. Çünkü kişisel egolarını düşünenler için eşeğin sırtında yerden bir metre yükselmek demek, iktidara bir metre daha yaklaşmak demektir. O bir metre için her şeyini hatta vatanını satacak sizce etrafta kaş kişi vardır? Sonuç olarak eşeğin semersiz kalmak gibi bir derdi yok ancak halkın yani bizlerin eşşeği, semerden ayırmak gibi bir derdimiz var, var olmalı. Yıllarca semeri suçladık eşşeğin peşinden gittik. Eşşek yıllarca ekmeğimizi, tenceremizdeki yemeğimizi, yastığımızın altındaki kefen paramızı, emeğimizi yedi, bitirdi. Bankalardan kredi çektik yani çocuklarımızın geleceğini sattık, eşşeğe verdik, yetmedi. Biz bittik ancak eşek doymadı. Şimdi yatağımızı, yorganımızı ve ayağımızın altındaki toprağı istiyor yani canımızı istiyor. Eşşeği, semerden ayırmak ne dersiniz artık şart olmadı mı?
Eşşeği, semerden ayırmamız şart olduysa bunun tek yolu, bizi yıllarca semerle aldatanları tanımamızdan geçiyor. Peki, kimler semeri dövüyor, eşeği gözümüzden kaçırıyor? Kimler ‘’AKP şunu yaptı’’ diyor, ‘’bizde cevap olarak şunu yapacağız’’ diyemiyorsa, onlar eşeği gözümüzden kaçırıyor. Kimler ‘’Tayyip şunu yapacak’’ diyor, ‘’bizde şunu yapacağız, Tayyipe bunu yaptırmayacağız’’ diyemiyorsa ‘’O’’ bizi semerle aldatıyor, eşeği gözümüzden kaçırıyor demektir.
Aslında biraz okusak, biraz ekmek mücadelesinden kafamızı kaldırıp etrafımıza baksak, eşek yerine semeri dövenler dahi bizi aldatamaz. Her şey o kadar açık ki, eşek o kadar çıplak ki görmememiz mümkün değil. Çıplaklığa örnek olarak ‘’üç siyasi kişinin’’ medyaya yansıyan sözlerini size yorumsuz olarak aktarayım:
-          Amerika istihbarat servisi CIA’nin Türkiye uzmanlarından Henri Barkey: Türk ordusunu kafesledik!
-          AKP’li Hüseyin Çelik: Bugün yaptıklarımızı 2003 yılında yapsaydık o zaman partimiz kapatılırdı(12 Haziran 2013-Aydınlık Gazetesi)
-          CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu: “Evet, CHP ırkçı-şovendi ama artık öyle değil.”( Almanya-Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi)
Yukarıdakiler ile benzer örnekler o kadar çok ki sayısız çoğaltılabilir. Yıllarca semeri dövenleri izledik, eşşekten ‘’eşek muamelesi’’ gördük. Yeterince deneyim kazandığımıza inanıyorum. Kim eşek, kim semer, kim eşeği gözümüzden kaçırıyor artık görme zamanı gelmedi mi? Ne dersiniz? Umutla,
Bülent Dalkılıç

Bu Bir Eşek Hikayesidir(2): Cephesiz Seçime Girmek!
Bir Türkçe özdeyişten yola çıktık, eşeğin, semerin, semerle eşşeği gözden kaçıranların peşine düştük. Peşine düştük çünkü eşşeği ve illada eşşeklik edenleri tanımak artık şart oldu. Çünkü önümüzde ‘’sıradan seçimler değil’’, Türk Milleti’nin kaderini belirleyecek seçimler var
Neydi o özdeyiş? ‘’Eşeğini dövemeyen semerini döver!’’ demiştik. Demiştik ki eşek yerine semerini dövenler, ‘’eşşeğe’’ dokunulmazlık kazandırır. Dokunulmayan eşşek dokunulamayan eşşek olur, daha bir güvenle yoluna devam eder.
Dokunulmaz eşeğin beklentileri çoktur. Dolayısı ile hizmetkarları da çoktur. İktidar olmak için eşeğe semer olmak isteyenler, tek başına yürüyemediği için eşekten medet umarak eşeğin kuyruğuna yapışanlar vardır. Bunlar genellikle karşımıza siyasetçi olarak çıkarlar. ‘’İktidara giden tek yol eşşek yoludur’’ düşüncesi ile siyaset yaparlar.
Birde eşeğe tapanlar vardır. Bunlar eşeğe ruhen bağlanmış, kendilerini eşeğin bir parçası bir uzvu olarak görenlerdir. Eşeğe tapanların görevi, eşeği rahatsız edecek taşları yolundan temizlemektir. Eşşeğe hizmet edenler arasında birde kendilerini eşeğin ortağı olarak görenler vardır ki, en acınası olanlar bunlardır. Eşeğe tapanlar karşı devrimin son evresine kadar içimizde ‘’bizden biri’’ olarak yaşadılar. Öyle çok bizdendiler ki solcuların arasında ‘’solcu’’, sağcıların arasında ‘’sağcı’’, İslamcıların arasında ‘’islamcı’’, Kemalistlerin arasında bir Kemalist’ten ayıramazdınız. Solcuydular, İslamcıydılar, askerdiler, gazeteciydiler, Orhan Pamuktular aramızda. Karşı devrimin son evresi ‘’AKP döneminde’’ maskeleri attılar, öne fırladılar, eşeğin yolunu temizlediler.
Solcu bunlara ‘’yoldaş’’ derken,
Kemalist bunlara ‘’vatansever arkadaş’’ derken,
Asker bunlara ‘’silah arkadaşım’’ derken, bakın rahmetli Barış Manço ne diyordu?
Arkadaşım ‘’Eş’’
Arkadaşım ‘’şek’’
Arkadaşım ‘’Eşşek’’ diyordu!
Rahmetli çok ileri görüşlüymüş. Eşeğe tapanların görevi eşeğin yoluna ‘’Pamuklar’’, ‘’Güller’’ döşemektir. Üstelik eşşek bunları çok hoyrat kullanır. Kızdığı zaman kiminin başına çuval geçirir, kimini ise deliğe süpürür, kanalizasyona gönderir. Eşek, gerçekte iktidarı kimse ile paylaşmaz. Haddini bilmeyene haddini bildirir çünkü o dokunulmazdır. Onu biz dokunulmaz yaptık.
Sistem partileri bırakın eşeği eleştirmek, adını ağzına bile almazlar. Eşeğin adını anmak zorunda kalırlarsa ‘’eşek ile hemfikiriz’’ türünde açıklama yaparlar. Meclis dışında yani sistem dışında olan partiler ise eşeği eleştirir, semeri döver ancak eşeğin peşinde olanları çok fazla eleştirmezler. Eleştirileri ‘’AKP’’ ile sınırlı kalır. Daha ileri gidenler eşeği de eleştirir ancak semeri döverek eşeği gözden kaçıranları, eşeğe dokunulmazlık verenleri eleştirmezler. Bir gün uyanır, eşeğin peşini bırakırlar ve eşeğe ‘’eşek’’ derler, aramıza katılırlar beklentisi, umudu tüm eleştirileri engeller. Bilerek yada bilmeyerek ‘’semeri döverek eşeği gözden kaçırma’’ oyununa ortak olurlar.
Hükümdür: Bir devletin, bir milletin kaderini ‘’TEK’’ bir partinin tayin etmeye, çizmeye gücü yetmez!
Postmodern TV programlarından birinin ismiydi sanırım ‘’kader anı’’. Gerçekten de artık Türk Milleti için kader anı diyebiliriz yaşadığımız günler için.
Bir buçuk yıl içinde üç seçim yapılacak. Yerel seçim, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçim. Üç seçimden en önemlisi yerel seçimdir. Nedenini açıklamaya çalışayım. Yerel seçimde en yüksek oyu alacak ‘’CEPHE’’, bir sonraki seçime psikolojik üstünlükle girecek ve olağan üstü bir olay olmazsa ‘’daha güçlenmiş’’ olarak seçim sürecini tamamlayacak. Dikkat ederseniz parti demedim, cephe dedim. Çünkü bu seçimler Türkiye’nin geleceğini belirleyecek seçimlerdir. Bir devletin, bir milletin kaderini ‘’TEK’’ bir partinin tayin etme, çizme gücü yoktur. Söz konusu olan Türk Milletinin kaderi ise Milletlerin kaderini ‘’cepheler’’ belirler.
Gayri Milli Cephe ve Milli Cephe!
Amerika’nın Türkiye’de başlattığı ‘’karşı devrim’’ sürecinin cepheleri nettir. Gayri Milli Cephe ve Milli Cephe! AKP’nin ‘’Türk Milletinin’’ kaderini tayin edecek gücü vardır çünkü AKP ‘’Cephe Partisi’’ dir. ‘’Türkiye Cumhuriyeti yıkılmalı!’’ diyenlerin oluşturduğu ‘’Gayri Milli Cephe’’ nin temsilcisi olan partidir AKP. İktidar partisi olduğu için değil ‘’Gayri Milli Cephe’’ nin partisi olduğu için güçlüdür AKP. Vatansız İslamcıların, vatansız sosyalistlerin, emperyalistlerin ve Kürt ırkçılarının cephe partisidir AKP.
Gayri Milli Cephenin ‘’TEK’’ bir partisi var ve ‘’durmak yok yola devam’’ diyor. Cephe partisinin karşısında cephe partisi olmayan partiler tek başlarına duramaz, ezilirler. Gayri Milli Cephenin partisi AKP, seçimlerden güçlenmiş olarak çıkar.
Milli Cepheyi temsil etmesi için üzerinde anlaşılmış ‘’TEK’’ bir parti var mı?
Yerel seçimlerin sonucunu, dolayısı ile ‘’Türkiye’nin kaderini’’ bu soruya verilecek cevap belirleyecek. Bu soruya verilecek cevap ‘’Milli Cephenin Partisi’’ şudur denilemiyorsa, seçimlerin kazananı AKP olacaktır. Sonra mı? Hoş geldin ‘’Haçlı İslam Cumhuriyeti’’, hoş geldin ‘’Haçlı Kürdistan’’
Milli Cepheye davet edilen partilerin ‘’bizim partimiz seçimlerden güçlenerek çıkacak!’’ cevabı sadece bu cevabı veren partiye zarar verecek olsa umurumda değil. Türkiye’nin kaderi söz konusu. Bu durumun farkında olan ne yazık ki tek parti ‘’İşçi Partisi’’. Bu nedenle Türkiye’nin kaderini belirleyecek seçim sürecinde İşçi Partisi’nin gündeminde birinci sırada ‘’Milli Cepheyi kurmak’’ olacaktır. Eşeğe ‘’eşşek’’ diyemeyenler ‘’benim partim’’ derken, İşçi Partisi ‘’Türkiye’’ diyecektir, Milli Cephe diyecektir. Çünkü Türkiye’nin kaderini partiler değil cepheler belirleyecektir.
Ve önümüzdeki seçimler partiler savaşı değil ‘’cepheler savaşı’’ olacaktır. Seçim meydanlarında partiler değil ‘’Milli Cephe’’ ile ‘’Gayri Milli Cephe’’ savaşacaktır. Seçim meydanlarında ‘’Mustafa Kemalin Askerleri’’ ile ‘’Amerika’nın Şubeleri’’ savaşacaktır.
Yazımızı bir soru ile bitirelim. Gayri Milli Cephenin partisi ‘’AKP’’, Cumhuriyet düşmanı kitlelerin öncüleri tarafından kurulmuş bir cephe partisidir. AKP, halk tarafından seçilmiş bir ‘’Cephe Partisi’’ değildir. ‘’Milli Cephe Partisini’’ Cumhuriyetçi, aydınlanmacı, emekçi kitlelerin öncüleri seçmez ise halk ‘’Milli Cephe Partisini’’ seçebilir mi? Ne dersiniz?
Umutla,
Bülent Dalkılıç
19.10.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder