26 Nisan 2013 Cuma

TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAVCILARI GÖREVE….

Yrd. Doç. Dr. Necmi AKYALÇIN (ADD Çanakkale Şb. Başkanı)

             "Cumhuriyet Savcısı" sözünün ilk söyleyeni olan  Mahmut Esat Bozkurt’a  sorarlar: 
Cumhuriyet Başbakanı, Cumhuriyet Bakanı, Cumhuriyet Müsteşarı, Cumhuriyet Valisi
Cumhuriyet Büyükelçisi olmuyor da neden Cumhuriyet Savcısı oluyor? Savcılara neden bu imtiyaz? Aynı ortamda Atatürk de bulunmaktadır. Bu sorular  karşısında  Atatürk, Bozkurt'a 'Ne diyorsun bu duruma?' diye sorar. Bozkurt'un yanıtı çok açıktır.
Çünkü öyle zaman olur ki, Cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, validen, büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o hesabı soracak olan Cumhuriyet Savcısı'dır.”
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Savcılara bu yetki ve sorumluluk verilmiştir. Aynı yetki ve sorumluluk hala geçerlidir. Onurlu insanlar böylesi sorumluluklardan kaçamazlar. Ülkemizde ulusal bütünlüğümüzü ve Cumhuriyetimizi hedefe oturtmuş olan BOP adım adım uygulanmaktadır. Başbakan da bu projede görevlidir. Eş başkan  göreviyle sayın R. T. Erdoğan bu projenin bir ayağına da adına akil denilen sözüm ona  halkı ikna edecek insanları oturtmuştur. Bu insanlar da gittikleri yerlerde halktan fırsat bulabilirlerse bir şeyler söylemektedir. Fırsat bulabilirlerse diyorum; çünkü gittikleri her yerde halk tarafından topa tutulmaktadır bu akiller. Bunlar aynı zamanda yaptıkları konuşmalarla yürürlükteki T.C. Yasalarına göre  suç işlemektedirler; ama sanki korunuyorlarmışçasına bunlara kimse bir şey yapmamaktadır. Bunlar:
Bir yerde “ Ermeni Artin Agopyan (Öcalan) için cesur biri, eyalet sistemine geçilmelidir.  İstenilen şeyler verilmezse metro istasyonları, alış veriş merkezleri her gün patlar.. Ceset parçaları ve kanlar üzerimize sıçrar” diyerek toplumu tehdit ediyor.
Bir diğer yerde terörist başı, Ermeni Artin Agopyan’ın  (Öcalan)  özgür bırakılmasından  ve Kandil İmralı arasındaki doğrudan iletişimden söz ediliyor.
Başka bir yerde  bebek katili Ermeni Artin Agopyan’ı  TBMM’de üye olarak görmek”ten söz ediyor ve “sürecin doğal lideri olarak işaret edebiliyor. Onu mutlak önder göstererek suçluyu övüyorlar.
Başka bir akıl ise   “keşke barış sürecini başlatan kişi, yani Agopyan da özgür ortamda olsa” diyerek  halkı tahrik ediyor,  hazmettiriciliğe soyunuyor.
Şimdi soruyorum sizlere ey Türkiye Cumhuriyeti’nin savcıları bütün bunlar suç değil mi? Eğer suçsa neden görevinizi yapmıyorsunuz? Sizler görevinizi yapmadıkça Kandil’den bağımsız Kürt Devleti çığlıkları yükseliyor. Bunlar sizleri rahatsız etmiyor mu? Her taşın altında örgüt arayanlar, eli kanlı terör örgütünün ülkeyi bölüyor olması sizleri rahatsız etmiyor mu?
Kezban Hatemi  adındaki akile iki gün önce  Siirt’in Aydınlar ilçesinde Molla Burhan Medresesi’ne gitmiş.  Kapıda kendisine buraya kadınlar giremez denmiş. Peki o zaman deyip kuzu kuzu dönmüş kapıdan. Televizyon kanallarında  sürekli konuşan  adeta hak hukuk savunuculuğu yapan bu akile burada neden kendi hakkını aramamıştır? Neden, bana bir kadın olarak Avrupa’da bile bazı sıkıntılar varken Atatürk insan olma onurunu vermiş, kadın erkek eşittir diyerek beni yüceltmiştir. Siz beni burada aşağılıyorsunuz, ne demek kadın giremez, bu gericiliktir, ayrımcılıktır dememiş? Diyemez! Çünkü başka bölgedeki akiller Kemalizm’i, ulus devleti yıkıyoruz demektedirler. Öyle kolay mı akil olmak sayın Hatemi? Böyle sustururlar insanı işte.  Medresenin içine girme başarısını gösterebilen sözde akiller de mollanın elini öpmüşler! Vay be molla birden akil oluverdi demek ki. O bölgenin akili molladır bundan böyle, bu el öpmeyle birlikte diğerlerinin akilliği fiili olarak sona ermiştir. Hatemi içeri girememenin kızgınlığından olsa gerek gazetecilerin sorduğu akillere gösterilen tepkilerle ilgili soru üzerine “it ürür kervan yürür demiş” Yani şehit ailelerini,  vatanını milletini seven bütün vatandaşları, ülkemizi böldürmeyiz, cumhuriyeti yıktırmayız diyen herkesi “it” yapıvermiş bu hanımefendi. Oysaki katıldığı televizyon programlarında yeni anayasada insanlık onuru ön planda olacak, en önemli olan budur diyerek vurgu yapıyordu bu akile. Oldu mu şimdi sayın Hatemi   hem insanlara it diyeceksiniz hem de onur konusunda mangalda kül bırakmayacaksınız. Burada bir yanlışlık var. Bu yanlışlık da halkta değil sizdedir. Ha, gazeteciler  bir de adınızın önüne  Prof. Dr. unvanı eklemişler, sanırım bundan rahatsız olmamışsınız ki itirazınızı duymadık, görmedik. Nedendir bu suskunluğunuz? Siz gerçekten Prof. Dr. unvanına sahipsiniz de biz mi bilmiyoruz? Yasalarımıza göre sahte unvan kullanmak veya böylesi bir biçimde kullanılmasına sessiz kalmak da suçtur.
Ey  Türkiye Cumhuriyeti Savcıları, ey Türkiye Cumhuriyeti Yargıçları:
Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak bir haksızlıktan hatta Bingöl Dağları'nın ıssız kuytularında bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz mesulsünüz. 
Sizleri göreve davet ediyoruz…..

1 yorum: